| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 56 |
| Tarih: | 25.01.2012 |
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisinin lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüsü arkadaşlarımızı dinlerken Türkiye'de insan hakları ihlalinin olmadığını ya da adil yargılama hakkının ihlal edilmediğini duyuyoruz. O zaman, ben merak ediyorum ve şu soruyu soruyorum: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği nedenle, Türkiye'de uzun tutukluluk nedeniyle ve Türkiye'de makul sürede davaların bitirilmemiş olması nedeniyle Türkiye'yi neden tazminata mahkûm ediyor ve siz de Hükûmet olarak, bu nedenle mahkûm olduğumuz tazminatları neden ödüyorsunuz? Niye demiyorsunuz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine "Kardeşim, Türkiye'de insan hakları ihlali yoktur. Adil yargılanma hakkı ihlal edilmemektedir. Davalar makul sürede bitmektedir. Bu sizin, verdiğiniz tazminat doğru değildir, yerinde değildir." diye niye söylemiyorsunuz?
Bakın değerli milletvekilleri, Parlamentonun denetleme görevini? Yasa yapma görevini zaten Bakanlar Kuruluna devrettiniz. Allaha şükür, bir yandan Anayasa Uzlaşma Komisyonu kurdunuz. "Hep beraber, uzlaşarak bir anayasa çıkaralım." diyorsunuz ama öbür taraftan da kanun tasarısıyla bile değil, kanun tasarısı görüşülürken verilen bir önergeyle Anayasa'nın bir maddesini değiştiriyorsunuz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasa'yı yorumlama yetkisi yoktur. Geçen gün burada Anayasa yorumlandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi çoğunluğuna dayanarak Anayasa maddelerini, kendi görüşlerini Anayasa maddesiymiş gibi ileri süremez. İlgili olmak kaydıyla, ilgili konularda Anayasa'nın yorumu Anayasa Mahkemesine aittir. Ama siz burada, bir önergeyle Anayasa değiştirdiniz. Bu, aslında anayasa suçudur. Anayasa'ya aykırılık falan değildir. Anayasa'ya aykırılık başka bir şeydir, Parlamentodaki çoğunluğa dayanarak Anayasa'yı ihlal etmek başka bir şeydir. Siz, Anayasa'yı ihlal ettiniz. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, milletvekillerinin, aldınız kanun hükmünde kararname çıkartma yetkisini, yasama yetkisini Başbakanın ağzına verdiniz. Kala kala Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekillerinin denetim yapma hakları kaldı; Meclis araştırma önergesi, gensoru ya da soru önergesi. Onu da sağ olun, Allah razı olsun, Kanunlar ve Kararlar Müdürlüğündeki bürokratlara, memurlara yetkiyi verdiniz. Yani milletvekilleri bugün Kanunlar ve Kararlardaki memurlar tarafından denetlenen insanlar hâline geldi. Böyle bir yasama faaliyeti, böyle bir denetim faaliyeti olabilir mi? Bunlara karşı çıkmak sadece muhalefet partisi milletvekillerinin görevi midir? Bunlara karşı çıkmak herkesin görevidir.
Değerli milletvekilleri, terörle ilgili düzenlemeler yapılırken Cumhuriyet Halk Partisi olarak, yapılan düzenlemenin terörle mücadeleyi zaafa uğratmamasına azami özen gösteriyoruz ama terörle mücadele bahanesiyle insan haklarının, demokrasinin ve hukukun evrensel ilkelerinin de çiğnenmesine, zedelenmesine gönlümüz razı olmaz. Bu memlekette siz gördüğünüz herkesi terörist sanamazsınız, insanları terörist sanarak öldüremezsiniz; bunun uluslararası hukukta yeri yoktur. Bu ülkede gerçekten çok ciddi şeyler oluyor. Uludere'de bir olay oluyor. Soru soruyoruz, "İstihbaratı kimden aldınız?" diyoruz. O soruyu ben sordum. Umut ediyorum ve diliyorum ki Sayın Meclis Başkanı o soru önergesini de geri gönderir. O soru önergesinin yanıtı yok ama savunma şu: "Biz terörist sandığımız için öldürdük."
Değerli arkadaşlarım, bakın, ne kadar acı bir savunma. Siz insanları terörist sanıyorsunuz, sonra da terörist sanarak öldürüyorsunuz. O zaman beni terörist sanıp öldürmeyeceğinizin garantisi var mı? Siz o zaman üniversitede parasız eğitim isteyen insanları terörist sanıyorsunuz, özel yetkili mahkemelerde yargılıyorsunuz, yarın onları öldürmeyeceğinizin garantisi var mı?
RECEP ÖZEL (Isparta) - Biz mi yargılıyoruz?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin bireylere sağladığı hakkı kullanan insanları siz terörist sanıyorsunuz. Aş, ekmek, özgürlük mücadelesi veren insanları terörist sanıyorsunuz. Üniversitenin bilim adamlarını, rektörleri terörist sanıyorsunuz.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Nerede, kim sandı?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Bu ülkede yıllarca terörizme karşı mücadele etmiş askerleri, genelkurmay başkanını terörist diye yargılattırıyorsunuz.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Biz mi yargılattırıyoruz?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Şimdi, siz teröristten kimi kastediyorsunuz? Ama bir yandan da Habur'da gerçekten PKK örgütü üyesi olanların ayağına mobil mahkeme kuruyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Ve adam diyor ki: "Ben PKK örgütünün üyesiyim." "Yok canım, olamazsın sen öyle bir şey." diyor hâkim. "Hayır, ben size Abdullah Öcalan'ın mesajını getirdim." Hâkim diyor ki: "Her ne kadar öyle dediyse de öyle değil, iş böyle, üye değil." diyor. Adam "Ben üyeyim." diyor.
Şimdi, arkadaşlar, size göre ne terörist ne terörist değil? Bunun bir ayrımını yapın. Gerçekten çok korkutucu olmaya başladınız. Demokrasiyi kullanarak iktidara geldiniz ama şimdi iktidarda kalma uğruna demokrasinin, hukukun katledilmesine göz yumuyorsunuz. Yazıktır, günahtır arkadaşlar. Her yönetim bunu yapıyor; dernekler bunu yapıyor, siyasi partiler bunu yapıyor, ülkedeki iktidar bunu yapıyor. Yönetimlere gelene kadar, iktidara gelene kadar demokrasi kullanılıyor, ondan sonra demokrasi hiçe sayılıyor.
Değerli arkadaşlarım, bakın, biz "Bu insanlar neden yargılanıyor?" demiyoruz. "Mehmet Haberal neden yargılanıyor?" diye sormuyorum ben, "Engin Alan, Mustafa Balbay, KCK davasında tutuklananlar neden yargılanıyor?" demiyorum. Ben şunu soruyorum, bir hukukçu olarak soruyorum: Mehmet Haberal'ın, Engin Alan'ın, Mustafa Balbay'ın, diğer milletvekillerinin, diğer tutukluların tutuklanma nedeni nedir? Bunu ben sormuyorum, Avrupa Birliği soruyor.
Bakın, arkadaşlar: "Adalet ve Kalkınma Partisi demokratik taleplerle yükselen Arap baharı rüzgârı esnasında Türkiye'nin bölgesel çıkarlarını öne çıkarmaya yoğunlaşırken ülke içinde insan haklarında gerileme yaşandı. Hükûmet, 2005 yılından beri insan hakları reformlarını 2'nci plana itti ve gazetecileri, yazarları ve yüzlerce Kürt siyasi aktivistini yargılamaya ve hapsetmeye devam ederek ifade ve örgütlenme özgürlüğüne ağır darbe vurdu." Bunu ben söylemiyorum, ben söylemiyorum arkadaşlar. Yine aynı şeyin, Avrupa Birliği raporunun devamı: "Türkiye'nin yasaları, savcı, hâkim ve siyasetçileri hâlâ bu momentuma ayak uyduramıyor. Türkiye'nin terör tanımının kapsamının geniş olması, hâlâ teröre lojistik ya da maddi destek sağladığı ya da şiddet eylemlerine karıştığına dair somut delil bulunmayan kişilerin en ağır terör suçlarıyla itham edilebilmesine sebep oluyor. Savcılar, şiddet içermeyen yazı ve konuşmalar nedeniyle kişiler hakkında kovuşturma yürütüyor. Siyasetçiler, kendilerini eleştirenlere karşı adli hakaret davası açıyor. Mahkemeler, ifade özgürlüğünü koruma yükümlülüğünü yeterince dikkate almadan mahkûmiyet kararı veriyor. İfade özgürlüğünü kısıtlayan yürürlükteki yasaların tamamının çoktan kapsamlı olarak gözden geçirilmesi gerekir." diyor. Hangi birini okuyayım değerli arkadaşlarım.
Bakın, Hükûmet "Yargı paketini getiriyorum." diyor. Yargı paketini ben inceledim, seksen yedi madde; iki maddesi yürürlük, yirmi altı tanesi icrayla, iflasla ilgili, iki-üç tane Ceza Muhakemesi Kanunu'yla ilgili var. En büyük getirdiği yenilik ne biliyor musunuz? Mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını söylüyor. Mevcut kanunda zaten var, CMK 101/2'yi açıkça okuyorum ben size. Bakın ne diyor burada: "Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda hukuki ve fiilî nedenler gerekçeleriyle birlikte gösterilir." Bizim isyanımız işte buna değerli arkadaşlarım.
Bakın, tekrar söylüyorum, ben "Bu insanlar neden yargılanıyor?" demiyorum, elbette ki suç işlediği iddiasıyla hakkında kovuşturma ya da soruşturma açılan herkes yargılanmalıdır ama ben diyorum ki, elimizde CMK var, Anayasa var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları var, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül'ün buradaki konuşması var ve Sayın Bülent Arınç'ın Başbakan Yardımcısı olarak verdiği demeçler var ki, ben o demeçlerin altına imzamı atıyorum, hepsinin altına ama buna rağmen insanlar gerçekten CMK'da öngörülmeyen, kanunda yazılı olmayan bir şekilde tutuklanıyorlar.
Şimdi ben size soruyorum: Bu adli soruşturmayı ya da kovuşturmayı yapan savcı ve de yargıçların keyfî olarak davranma hakkı var mıdır? İstediği gibi davranabilir mi? O zaman bu devlet hukuk devleti olmaz, bu devlet savcı ve kanun devleti olur. Buna da sizin arkadaşlarınız geçmişte karşı çıkmış, benim o konuda da elimde geçmişte söylenen laflar var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Biz kanun devleti istemiyoruz, hukuk devleti istiyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öztürk.