| Konu: | KONYA MİLLETVEKİLİ ATİLLA KART VE 32 MİLLETVEKİLİNİN, DENİZ FENERİ DERNEĞİYLE İLGİLİ SORUŞTURMA SÜRECİNE MÜDAHİL OLARAK GÖREVİNİ KÖTÜYE KULLANDIĞI İDDİASIYLA BAŞBAKAN YARDIMCISI BEŞİR ATALAY HAKKINDA GENSORU AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGESİNİN ÖN GÖRÜŞMESİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 87 |
| Tarih: | 31.03.2012 |
AK PARTİ GRUBU ADINA ZEYİD ASLAN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay hakkında Cumhuriyet Halk Partili bir grup milletvekili tarafından verilen gensoru üzerinde AK PARTİ Grubu adına düşüncelerimizi ve görüşlerimizi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece yasama faaliyeti ifa eden bir Meclis değildir, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevleri arasında denetim yapmak da vardır. Her bir Türkiye Büyük Millet Meclisi mensubu olan milletvekili sözlü soru önergesi vererek, yazılı soru önergesi vererek, araştırma önergesi vererek hatta gensoru önergeleri vererek Meclisteki denetim görevini ifa eder.
Gensoru, denetim mekanizmaları içerisinde en ciddiyet arz eden, en fazla üzerinde hassasiyetle durulması gereken denetim mekanizmalarından bir tanesidir. Bu nedenle, gensoru önergesi verilirken gensorunun içeriğinin mutlaka öncelikle Anayasa'ya uygun olması gerekir, mutlaka bakanlık görevi içerisinde olması gerekir, aynı zamanda da hiç kimsenin kafasında zerre kadar şüphe bırakmayacak delillerle desteklenmesi gerekir.
Bu noktada, bugün burada görüştüğümüz gensoru önergesine baktığımız zaman öncelikle bu gensoru önergesinin Anayasa'nın 138'inci maddesinin üçüncü fıkrasına açıkça aykırılık teşkil ettiğini görüyoruz. Aslında Sayın Meclis Başkanı, Anayasa 138'e açıkça aykırılık teşkil eden bu gensoruyu Meclise göndermemeliydi, atlamış olabilir.
Ayrıca, gensorunun içeriğine de baktığımız zaman gensorunun içeriğinde şu anda devam eden bir gizli soruşturmayla ilgili birtakım bilgilerin olduğunu görüyoruz ama göremediğimiz bir şey var ki gerçekten burada Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin ifade ettiği o bilgiler ne kadar doğru çünkü biz onlar kadar dosyanın içini görebilmiş, gözlerimiz keskin insanlar değiliz. Bizim gizli olarak yürütülen bu soruşturmadan bilgimiz yok, haberimiz yok; oradaki ifadeler neyi kapsıyor, soruşturmanın içeriğinde kim ne dedi, ne demedi, bizim bunlarla ilgili bir bilgimiz yok, bilgi sahibi değiliz.
Bu nedenle, gensorunun içeriğinde geçen bu davaya ilişkin bir nevi savunma denilecek hususlara değinmek istemiyorum. Mutlaka Sayın Bakanımız kendisiyle ilgili ifade edilen şeyleri burada cevaplayacaktır ama şunu söylemek istiyorum.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Yani bu Hükûmetin bilgisi olmadığını mı söylüyorsun? Doğruyu söylüyor musun? İnanıyor musun bunlara? Ayıp, ayıp!
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Sadece şunu söylemek istiyorum. Gensoruya baktığımızda, o onu aramış, o oradan onu aramış, şu kadar saniye onunla görüşmüş, bu kadar saniye bununla görüşmüş, on beş yıl önce bunlar bir yerde, bir noktada, bir küçük hissedarlıkta birleşmişler.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Bunlar Atilla Kart'ın elinde var da Hükûmetin elinde yok mu? Bakan bilmiyor mu bunu?
BAŞKAN - Sayın Uzunırmak, lütfen?
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Yani mişler, mişler, mişler, mişler.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Bunlarla içeride insan tutuyorsunuz işte siz.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Öyle bir bağlantı kurulmaya çalışılıyor ki daha o telefon görüşmelerinde insanların ne görüştüğünü dahi bilmeden bunlarla bir bağlantı kurup bunu gensoruya dönüştürüyoruz.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Sen söyle, ne konuşmuşlar?
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Şimdi, gensoru mekanizmasını böylesine ucuzca harcarsak, inanın, Meclisin itibarını zedelemiş oluruz.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) - Zaten itibar mı bıraktınız Mecliste?
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Özellikle -ben on yıldır bu Meclisteyim- Cumhuriyet Halk Partisinin iki ayı geçmez, mutlaka bir gensoruyu Meclise getirdiğini, her bir gensoruda o gensorunun içeriğini delillendiremediğini çok açık ve net gördüm. Bu, bana, bizim ilkokul çağlarında, yalanın ne kadar kötü olduğunu anlatan bir hikâyeyi hatırlatıyor. Hani hepimiz biliriz, yalanın kötü olduğunu ifade etmek için ilkokul çağında bize bir yalancı çoban hikâyesi anlatılırdı. Özellikle sürüsüne kurt saldırdı diye her defasında köylüye seslenen ama üçüncü seslenişinde gerçekten kurt saldırınca insanları, köylüleri inandıramayan yalancı çoban hikâyesi. Yani bu gensoru mekanizmasını o derece ucuzlattınız ki, o derece itibarını ve ciddiyetini yitirttiniz ki eğer bir gün Cumhuriyet Halk Partisi, gerçekten buraya içeriği var olan bir gensoru getirse de ne milleti ne de bu Millet Meclisini inandıramayacaksınız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) O yüzden, bu noktada, gensoru hazırlarken, buraya gensoru önergesi verirken daha ciddiyetle hazırlanılması gerektiğini düşünüyorum.
Yine bu gensorunun içeriğine şöyle baktığınızda, biraz önce de ifade ettiğim gibi, on beş yıl önce, efendim, şu anda Kırıkkale Belediye Başkanı olan zatla, yok YİMPAŞ'ın Yönetim Kurulu Başkanıyla, yok Deniz Feneri davasında ismi geçen birtakım şahıslar bilmem ne medya yayıncılık diye bir yerde bir hissedarlık kurmuşlar. Aradan on beş yıl geçmiş. Sayın Bakan onu, buradaki hissesini de 2000 yılında devretmiş, oradan ayrılmış zaten. Sonra, Bakanlığı döneminde bu soruşturma yürürken, neymiş efendim, koruması Kırıkkale Belediye Başkanını aramış, o da biraz sonra o Nehir Medyada ortaklık yaptığı bir adamı aramış; öyleyse Sayın Bakan burada köstebeklik yapmış, bilgi sızdırmış.
Bu neye benziyor biliyor musunuz? Hani bir ördek hikâyesi var. Adam diyor ki: "Yağmur yağıyor." Arkadaşı diyor ki: "Sen bana `ördek' diyorsun." "Ya, ben sana `ördek' demedim." "Olur mu? Yağmur yağınca su birikir, göl olur, o gölde ördekler yüzer; öyleyse sen bana `ördek' dedin." diyor.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Ördeği bırakın da makul bir cevap verin.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Yani bu gensorunun içeriği ördek zihniyetiyle hazırlanmış. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu noktada, gensoruların daha ciddiyetle hazırlanması gerektiğini burada ifade etmek istiyorum.
Bu gensorunun içeriğinde Deniz Fenerinden bahsediliyor. Almanya'da bir yargılama yapılmış, Almanya mahkemeleri bu yargılama sonunda bir karar vermiş, bunun uzantısı Türkiye'de varmış, öyleyse Türkiye de soruşturmalı. Soruşturuyor zaten yani bu konuda yetkili olan yargı mercileri gerekli soruşturmalarını yürütüyorlar. Nihayetinde yargı mercileri bu noktada eğer bir suç unsuru bulacaklarsa mutlaka gereğini yapacaktır. Bu konuda kimsenin endişesi olmasın.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Gereği yapılıyor, hepsi görevden alınıyor savcıların!
ZEYİD ASLAN (Devamla) - "Efendim, soruşturmada ciddi bulgular bulundu da hemen savcılar değiştirildi. Yargılama yönlendiriliyor." Allah aşkına yapmayın, Allah aşkına yapmayın.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) - Savcıları niye görevden alıyorsunuz?
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Bu ülkede insanların, adaleti kendilerine teslim ettikleri savcılar, hâkimler dosyalar üzerinde tahrifat yapma hakkını kendine elde ediyorsa orada bir adalet sorunu var.
ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) - Siz kendinizi kandırın?
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Eğer buna ilgili kurumlar müsaade ediyorsa ya da müdahale etmiyorsa -HSYK gibi- asıl sorunu, asıl problemi orada aramak lazım. Yani şöyle bir anlayış bekliyorsak yanılıyoruz: Türkiye'de, bir dönem, militer demokrasiyle, militan yargıyla, yaptığınız her dilekçeyi noter onayı gibi onaylayan militan hâkimler, savcılar arıyorsanız, maalesef, bunu bulma şansınız bu dönemde artık yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, Deniz Feneriyle ilgili ben konuşmayacağım, onu, mutlaka, bu davada sanık olarak, şu anda, şüpheli olarak haklarında soruşturma yürütülen kişiler, ilgili mercilerde, savcılıkta, mahkemede -eğer dava açılırsa- bu konuyla ilgili gerekli savunmalarını yapacaklardır. Ben, sadece şunu biliyorum, biraz önce Sayın Başbakan Yardımcımız Bülent Arınç'ın ifade ettiği gibi: On yılı aşkın bir zamandan beridir Türkiye'nin her köşesinde, dünyanın her köşesinde bu iyilik hareketi eliyle yoksul, garip gurebanın karnının doyduğunu, üstünün giydirildiğini biliyorum.
FATMA NUR SERTER (İstanbul) - Bravo (!)
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Benim gördüğüm ve bildiğim bunlar. Eminim ve inanıyorum ki, milyonları aşkın bu garip gurebanın duaları onların savunması için sanırım yeterli olacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Fakat, burada bir şeyi de ifade etmek istiyorum: Sayın Kılıçdaroğlu, biliyorsunuz, geçtiğimiz yıl, yüzyılın en fazla açlık ve kuraklığıyla karşılaşmış Somali'ye gitti. Aslında Somali diye Kenya'ya gitti, hani bazen oluyor ya yanlışlık. Somali'nin, Kenya'nın?
MUHARREM İNCE (Yalova) - Ya, saçmalama! Kamp Kenya sınırında, bunu da sen biliyorsun.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Ben de onu söyleyeceğim Muharrem Bey şu anda.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Kamp oradaydı, Kenya sınırındaydı, sen de bal gibi biliyorsun.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Kenya'nın Somali sınırındaki, Somalililerin kaldığı Dadap Kampı'na gitti. Kendi eliyle de oradaki insanlara yardım dağıttı; gerçekten, bundan, bir milletvekili olarak, bir Türkiye vatandaşı olarak büyük mutluluk duyduğumu ifade etmek istiyorum. Ama gizli soruşturmayla yürütülen dosyaların içerisindeki belgeleri ve bilgileri görebilen göze sahip olan Sayın Kılıçdaroğlu, acaba, o Dadap Kampı'nı gezerken, daha girişte, Deniz Feneri logosonu görebildi mi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ya da orada açlık ve kuraklıkla yokluğa mahkûm olmuş o insanlara sağlık yardımı ulaştıran Deniz Feneri Hastanesini ziyaret etti mi?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Devlet yok mu? Devlet varken derneğin ne işi var? Devletin yapması gereken işi dernek niye yapıyor? Devleti derneğe mahkûm ettiniz.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Ya da Sayın Kılıçdaroğlu, bu iyilik hareketinin, Deniz Fenerinin tişörtünü giyerek oradaki insanlara sıcak elini uzatan iyilik gönüllülerinin elini sıkabildi mi?
Ben isterdim ki biraz önceki duyduğum gururu? Oraya gittiğinde, gözünden kaçırmadan o hastaneyi ziyaret edebilseydi, o iyilik gönüllülerinin elini sıkabileydi, oradaki Deniz Feneri logosuyla "Evet, benim milletimin insanları da, sivil toplum örgütleri de buraya gelmiş, yüzyılın en büyük açlığı ve yoksulluğuyla karşı karşıya kalan bu insanlara şefkat elini uzatmış." diye keşke gururlanabilseydi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ERKAN AKÇAY (Manisa) - "Çalıyorlar ama iş de yapıyorlar." demek istiyor. Çalıyorlar ama iş de yapıyorlar, mantık o mantık!
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, aslında bu gensorudaki ya da biraz önce oyladığımız gensorudaki ya da bundan önce zaman zaman Meclise gelen gensoru önergelerindeki amaç, gerçekten hakkında gensoru verilen ilgili bakanların hukuka aykırı bir iş ya da işlem yaptıkları, bu nedenle gensoruya muhatap kalmaları değil. Burada yapılmaya çalışılan şey şu: Türk siyasi hareketinde dürüstlükle, çalışkanlıkla, güvenilirlikle bir mesafe katetmiş olan AK PARTİ'yle yolsuzluğu aynı kare içerisinde sürekli anmaya çalışmak. Biz iktidar olduğumuzda bu zihniyet AK PARTİ'nin niyetini okumaya çalıştı, niyet okuyuculuğu yaptı ama sonuç alamadı. Sonra, ikinci dönem, 2007'de tekrar AK PARTİ'yi bu millet tek başına iktidara getirdi, bu defa dudak okumaya çalıştı ve dudak okurken de nihayetinde yine bir sonuç alamadı.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Gensoruya gel, gensoruya!
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Şimdi taktik değiştirdi. "Biz niyet okumaya çalıştık, sonuç alamadık; dudak okumaya çalıştık, sonuç alamadık, öyleyse AK PARTİ'nin millet nezdindeki en büyük karizması olan dürüstlüğünü çizecek bir şeyler yapalım?"
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Hadi canım sen de!
ZEYİD ASLAN (Devamla) - "?Ne yapalım? Bunlar sürekli yolsuzluk yapıyor görüntüsü içerisinde milletin zihnini bulandıralım."
SAKİNE ÖZ (Manisa) - Yani millet bilmiyor sanki.
MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Her ihale için bir istisna kanun çıkartın, ondan sonra da?
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, hiç boşa çaba sarf etmeyin, hiç boşa nefes tüketmeyin, AK PARTİ bu milletin bağrından çıktı?
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Sen nereden çıktın?
ZEYİD ASLAN (Devamla) - ?AK PARTİ bu ülkede kenara itilmişlerin, bu ülkede ezilmişlerin, bu ülkede?
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Muhalefet nereden çıktı?
ZEYİD ASLAN (Devamla) - ?asırlık unutulmuşluk yaşayanların gerçek iktidarı olarak ortaya çıktı yani AK PARTİ bu milletin kendisi olarak, bu milletin gerçek iktidarı olarak ortaya çıktı. Bu toplumda, bu millette ne varsa AK PARTİ'de o var.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Bir de Obama'ya sorun, Obama'ya!
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Eğer AK PARTİ'yi yolsuzlukla anmaya çalışıyorsanız asıl yolsuzluğu iddia etmeye çalıştığınız bu milletin kendisi olur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Lütfen, bu noktada bir şey söylerken mutlaka ama mutlaka delilleri koyalım. Bir yerde para var, mutlaka yolsuzluk var; bir yerde hizmet üretilmiş, "Ya, burada mutlaka yolsuzluk var." yani kendi iç dünyanızda, kendiniz aynaya baktığınızda düşündüklerinizi lütfen AK PARTİ için düşünmeyin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Emredersin, emredersin!
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Servetlerinizin kaynağını kamuoyuna açıklayın.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - "AK PARTİ yolsuzluk yapıyor?" Peki, Allah aşkına, yolsuzluk yapan bir Hükûmet varsa bu yollar nasıl yapıldı, bu barajlar nasıl yapıldı, bu köprüler nasıl yapıldı, bu havaalanları nasıl yapıldı, bu okullar nasıl yapıldı, bu hastaneler nasıl yapıldı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Eğer bu ülkede bu Hükûmet eliyle yolsuzluk varsa seksen yılda bu ülkenin oluşturduğu millî gelir on yılda 3 katına nasıl çıktı? (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
MUHARREM İNCE (Yalova) - Bir gecede çıktı, bir gecede!
ATİLLA KART (Konya) - Borcu da söyler misiniz?
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Eğer bu ülkede ve bu Hükûmette yolsuzluk varsa birilerinin yaptığı 23,5 milyarlık IMF borcu 1,5 milyara nasıl düştü?
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Ya, söylediğin yalanın bir endazesi olur be!
MUHARREM İNCE (Yalova) - Kuralları değiştirdiniz, bir gecede zenginleştik!
ATİLLA KART (Konya) - Borcu da söyler misiniz Sayın Aslan?
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) - Borçtan bahsedin, borçtan.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, AK PARTİ'yle yolsuzluğu aynı kefeye koyan herkes on yılda milletten nasıl tokat yemişse tokat yemeye devam edecek. Bunun altını özellikle çizerek ifade etmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Biz bu ülkede temelimizi millete dayamışız, merkezimize insanı almışız. Biz "İnsanlara en hayırlı olan insanlara hizmet edendir." anlayışını benimsemişiz. Onun için bizim siyasetimizin temelinde ideolojik kaygılar yok, bizim siyasetimizin temeli hizmet esası üzerine dayanır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü biliyoruz ki biz, her hizmet götürdüğümüz insanın duasıyla yarın Allah'ın huzuruna alnımız açık çıkacağız.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Mecliste bekleyen ihale yolsuzluğu dosyaları kimin, hangi milletvekillerinin?
BAŞKAN - Sayın Tanal, lütfen?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Akbil dosyaları hangi milletvekilinin?
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Seni muhatap almayacağım yani ben bugün sizin söyleyeceğiniz her şeye karşı sağırım, duymuyorum sizi, ben sizi duymayacağım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, şimdi, bu gensoru önergesini veren CHP'yi şöyle biraz irdelemek lazım: Tabii, ben bu kürsüye sekiz ayda ilk defa fırsat buldum, çıkıyorum. Her gün ama her gün bu kürsüden şu taraftaki insanların manevi şahsiyetine hakaret edildiğini işitiyorum.
BÜLENT TURAN (İstanbul) - Hem de ne kadar!
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Bırakın bunu, bunların temsil ettiği 21 milyon insanın manevi şahsiyetine hakaret ediliyor, bu ülkenin Başbakanına hakaret ediliyor.
ATİLLA KART (Konya) - Öyle bir şey söz konusu olamaz.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Ben asla hiçbir siyasi partinin genel başkanına?
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Siz ülkenin tarihine hakaret ediyorsunuz be!
ZEYİD ASLAN (Devamla) - ?bir ülkenin başbakanına bu kadar basitçe hakaret eden, küfreden cümleleri bu döneme kadar bu kürsüde görmedim.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Atatürk'e, İnönü'ye yaptıklarınız nedir?
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Ama bu dönem Cumhuriyet Halk Partisi öyle bir siyaset tarzı belirledi ki? Bu da, 12 Haziran seçimlerine giderken iktidar umudu vardı, değişim yapmıştı, milletin huzuruna çıkmıştı ve iktidarı bekliyordu ama o tanımadıkları millet altmış yıldan beridir iktidarsızlığa mahkûm ettiği CHP'yi bir kere daha iktidarsızlığa mahkûm etti. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Tabii ki bu hayal kırıklığı yarattı. Önce "Meclise de gelmeyiz, yemin de etmeyiz." diye başladık.
MEVLÜT DUDU (Hatay) - Sen kendi işine bak, kendi işine.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Ya sen Deniz Fenerindeki parayı anlatır mısın, parayı. Parayı anlat, parayı. Masalı bırak da parayı anlat.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Sen şu Deniz Feneri'ni bir anlatsana.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - O gün anladık ki Cumhuriyet Halk Partisi bu dönem Meclise çalışmak için değil Meclisi çalıştırmamak için gelmiş. Ama elbette ki 21 milyon insandan yetki alan bizler de milletimizin bize verdiği bu sorumluluğun gereğini yerine getirmek için bu Meclisi çalıştırmakla yükümlüyüz?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Millet size ihalelere katılma yetkisi vermedi.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - ?ve hep beraber, birlikte ve beraber bunu çalıştıracağız.
Şimdi, CHP şuna alışmış: O tek parti döneminde baskı ve zulümlerle milleti sindirdikleri ve istediklerini yaptırdıkları o anlayışa ve o zihniyete alışmış.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Hâlâ orada mısın sen ya!
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Zannediyor ki hâlâ baskı ve zulüm karşısında içine sindirecek bir millet var. Hayır, millet değişti. Artık, kendine inanan, kendine güvenen ve gücünün farkında olan bir millet var; artık, yeni bir Türkiye var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yani yıllarca süngüyle ayakta kalmaya çalışan, yıllarca postalla yürümeye çalışan, yıllarca düşmeye yüz tuttuğu anda, üniversiteydi, militan yargı gibi koltuk değnekleriyle yürümeye çalışan o CHP artık yok. (AK PARTİ sıralarından "Bravo!" sesleri, alkışlar) Onun için size diyorum ki lütfen milleti anlayın, milleti kucaklayın; artık, güç sadece millette.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Üç dakika?
BAŞKAN - Sayın Aslan, süre tamamlandı.
Diğer gruplara teklif ettim üç dakikayı, istiyorsanız süre veriyorum.
Buyurun.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Millete dayanırsanız, millete kucağınızı açarsanız bu iktidarsızlık illetinden inşallah kurtulursunuz.
Bugün burada hikâye ve fıkralar anlatıldı, bir tane de ben anlatayım, sözlerimi öyle bitireyim: Amerika'da bir vatandaş, bir adam yolda yürüyor, birden bir köpek sokağa çıkıyor, küçük bir kız çocuğuna saldırıyor. Adam hemen müdahale ediyor, köpekle canhıraş bir mücadeleden sonra, kan revan içerisinde köpeği öldürüyor ve çocuğu kurtarıyor. Vatandaşlar koşuyor, polisler geliyor, herkes o vatandaşı tebrik ediyor, diyor ki: "Sen bir kahramansın. Yarın Amerikan gazetelerinin manşetinde senin kahramanlığın anlatılacak. Sen New York'lu musun?" diyor, "Hayır.", "Amerikalı mısın?", "Hayır.", "Peki, nerelisin sen?", "Iraklıyım." Herkeste bir suskunluk ve ertesi gün Amerikan gazetelerinde "Katil Iraklı masum Amerikan köpeğini öldürdü." diye bir manşet. Yani, Allah aşkına, bu ülkede yapılan güzelliklerin altında AK PARTİ'nin imzasını görünce manşetleri değiştirmeyin.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslan.