GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:53
Tarih:18.01.2012

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Cumhurbaşkanı Seçimi Yasası üzerinde Hükûmetimizin görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Malumunuz bu düzenleme, Anayasa'mızın 102'nci maddesinin son fıkrasında öngörülen emredici hükmün gereği yapılan bir düzenlemedir. Bunu benden önceki değerli konuşmacılar da dile getirdiler.

Değerli milletvekilleri, Anayasa'mızın 6'ncı maddesinde egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu vurgulayan düzenleme var. Yine 8'inci maddesinde ise yürütme yetkisi ve görevinin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından Anayasa ve kanunlara uygun olarak kullanılacağı ve yerine getirileceği hüküm altına alınmıştır. Anayasa'mızın 104'üncü maddesinde de Cumhurbaşkanının devletin başı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil ettiği, Anayasa'nın uygulanmasını ve devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözeteceği hükme bağlanmış, aynı maddede Cumhurbaşkanına yasama, yürütme ve yargı organlarıyla ilgili önemli görev ve yetkiler verilmiştir. 105'inci maddede ise Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu düzenlenmiştir.

 Cumhurbaşkanlığı seçimine gelince, hem 1961 Anayasası hem de 1982 Anayasasında cumhurbaşkanlarının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmesi düzenlemesi vardır. Bu seçim sistemi cumhurbaşkanlarının seçimlerinde çok derin siyasal krizler ve kilitlenmeler yaşanmasına yol açmıştı geçmişte. Örneğin Parlamento 1980 yılı Nisan ayından itibaren Eylül ayına  kadar geçen süreçte Cumhurbaşkanı seçimini tamamlayamamıştı. Bu siyasi kilitlenme istenmeyen olayların yaşanmasına ve 12 Eylül 1980 darbesinin yapılmasına en büyük gerekçe olarak tarihte gösterilmiş durumda. Hatta benzer sorunlar 1961 Anayasası döneminde de yaşanmıştı. 15 Ekim 1961 tarihinde yenilenen Parlamento ve Senato seçimlerinden sonra Cumhuriyet Halk Partisi 173 milletvekili ve 36 senatörle Parlamento ve Senatoda temsil edilmiş ancak çoğunluk darbe ile devrilen Demokrat Partinin devamı niteliğindeki partilerin eline geçmişti. Darbeden bir buçuk yıl sonra Mecliste Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı ancak söz konusu seçim yapılmadan önce askerin tek adayı Cemal Gürsel olarak temayüz etti. Buna karşılık, Adalet Partisi listesinden bağımsız senatör seçilen Profesör Ali Fuat Başgil de adaylığını ilan etti. Bu gelişme cunta tarafından istenmeyen bir durumdu. Oluşan yeni Meclis yapısı karşısında Cemal Gürsel'in seçilmesi zora girmişti. Bunun üzerine cunta devreye girerek 2 general vasıtasıyla, Başgil'in başına silah dayanmak suretiyle adaylıktan vazgeçirilmesi sağlanmıştı.

1980 yılından önce yaşanan sıkıntıların benzerlerinin yaşanacağı endişesiyle, 1982 Anayasası'nın Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili 102'nci maddesi müzakereleri sırasında bu sıkıntılar değerlendirilerek Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi yönünde görüşler dile getirilmiştir. Ancak Cumhurbaşkanının halk tarafından seçimine ilişkin bu önergeler, yerleşmiş siyasi gelenekler gerekçe gösterilerek o dönemde kabul edilmemiş idi. Yine cumhurbaşkanlarının halk tarafından seçilmesi tartışmaları 1946 yılında da yapılmış, ancak o dönemde de bu yönde bir sonuç elde edilememiş idi.

Bu tartışmaların yeni olmadığını, 1946 yılından beri siyasi yaşamımızda sıkça bu tartışmaların yapıldığını ifade etmek üzere bu örnekleri sizlerle paylaştım.

1980 öncesi yaşanan sıkıntıların aynısı olmamakla birlikte benzeri sorunlar önceki Cumhurbaşkanlarımız merhum Özal ve Sayın Süleyman Demirel'in Cumhurbaşkanı olarak seçilmelerinde de yaşanmış idi.

2007 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde yaşananlar ise hepimizin hafızasında hâlâ canlı olarak duruyor. Detaylarına girmek istemiyorum 2007'nin çünkü çok yenidir ve henüz hafızalarda tazeliğini koruyor.

2007 yılında yaşanan bu kilitlenme, söz konusu soruna köklü ve kalıcı bir çözüm getirilmesini zorunlu kılmıştır. 31 Mayıs 2007 tarihli ve 5678 sayılı Kanun'un halk oylaması sonucunda, halkımız yüzde 69 kabul oyuyla Anayasa'nın 101 ve 102'nci maddelerini değiştirmiştir. Yapılan bu değişiklikle, Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük temsil makamı olan Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi kabul edilmiştir.

Bu süreçte, parlamenter sistemde Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi yöntemine birtakım eleştiriler getirilmiştir, bugün de bu eleştiriler getirilmeye devam edilmektedir. İlk eleştiri olarak Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin parlamenter sistemle uyuşmayacağı dile getirilmiştir, ancak parlamenter sistemlerde cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi bilinmeyen bir yöntem, yabancı bir yöntem değildir. Bu sistemle yönetilen ve parlamenter sisteme sahip olduklarından kuşku duyulamayacak olan Avusturya, İzlanda, İrlanda ve Finlandiya gibi bazı Avrupa ülkelerinde devlet başkanlarının seçimle iş başına geldikleri bilinen bir gerçektir.

Öte yandan, Cumhurbaşkanının yetkilerinin çok fazla olduğu eleştirisi de yapılmaktadır "Sorumsuz bir Cumhurbaşkanı bu kadar yetki kullanıyor." Bu eleştiriler aslında 82 Anayasası'ndaki Cumhurbaşkanı için yapılabilecek doğru eleştirilerdir.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - O zaman niye değiştirmiyorsunuz?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Ancak 2007'de yapılan Anayasa değişikliğiyle bundan sonra cumhurbaşkanları halk tarafından seçileceğinden, halk tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı için bu yetkilerin fazla olduğunu ileri sürmek doğru olmayacaktır. Ancak burada da dile getirilen bir husus vardır, o da "Bu kadar yetki kullanan Cumhurbaşkanının sorumluluğu konusu nasıl olacaktır?" Anayasa'mızın 105'inci maddesinde Cumhurbaşkanımızın sorumsuzluğu düzenlenmiştir.

Değerli arkadaşlar, tabii 2007 şartlarında yapılan, o gün Parlamentoya yapılan dayatmalara karşı Parlamentonun bir refleksi olarak ortaya çıkan gelişmeler idi. Bu aslında eleştiri olarak doğru bir eleştiridir, yetkili olan bir Cumhurbaşkanının bir şekilde hesap verme durumunun da düzenlenebilmesi lazım, ancak şu anda Parlamentomuzda çalışan Anayasa Uzlaşma Komisyonunun yapacağı bir büyük çalışma, bütün çalışma içerisinde bu hususun da değerlendirilmesinde fayda olacağını ben de mütalaa etmekteyim.

ATİLLA KART (Konya) - İnandırıcı değil Sayın Bakan, gerekçeniz inandırıcı değil. Yıllardır bunu söylüyoruz, bugün söylemiyoruz.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, diğer taraftan Cumhurbaşkanını halkın seçmesi, yani seçim tabanının genişletilmesi demokratik katılımın sağlanması bakımından da çok olumlu, ileri ve yerinde bir adımdır. Aslında bu tartışmaları biz 2007'de Parlamentoda yapılan düzenlemeler esnasında çokça yaptık, dolayısıyla bugün tekrar bu kürsüden dile getirildiği için bunları yinelemek ve bu eleştirilere bir miktar değinmek zorunda hissediyorum kendimi.

Ayrıca, Cumhurbaşkanının daha etkin temsilî bir karaktere sahip olmasının yolu açılmaktadır. Cumhurbaşkanını halkımızın seçmesi toplum tarafından Cumhurbaşkanlığı makamının meşruiyetine olan inancı güçlendirecek, herkesin temsiline imkân sağlayacak, millet nezdinde bir psikolojik güven ve rahatlık temin edecektir. Cumhurbaşkanı, halktan aldığı güç ve yetkiyle sistemin işleyişinde gerektiğinde inisiyatif alabilecek, kriz çözücü bir pozisyona sahip olabilecektir. Bunun bir sonucu olarak Cumhurbaşkanı, siyasal hayatımızda denge ve istikrar unsuru olabilecek makam sahibi olarak yerini alacaktır.

Bu noktada, sistemdeki siyasal krize ve kilitlenmelere yol açma potansiyellerinin ortadan kaldırılması da son derece önemlidir. Bu nedenle, söz konusu makamın geniş katılım ve doğrudan temsil esasına dayanan serbest seçimle belirlenecek bir kişi tarafından doldurulması sorunların bir çoğunun ortaya çıkmasını önleyecektir.

Anayasa'mızın 102'nci maddesinin son fıkrasında Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usul ve esasların yasayla düzenleneceği hükmüne yer verildiğini belirtmiştim. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı da bu emredici hükmün gereğini yerine getirmekten ibarettir aslında.

Değerli arkadaşlar, seçildiği dönemde yürürlükte bulunan Anayasa hükmü uyarınca seçilip göreve başladıktan sonra, 5678 sayılı Kanun'un halk oylamasında kabul edilerek yürürlüğe girmesi üzerine, 11'inci Cumhurbaşkanının görev süresiyle ilgili değişik görüşler ortaya çıkmış ve tartışılmaya başlanmıştır.

5678 sayılı Anayasa Değişikliğine İlişkin Kanun, kabul edildiği dönemde yaşanan süreç sebebiyle 11'inci Cumhurbaşkanının halk tarafından seçileceği düşüncesinden hareketle kaleme alınmış ve hatta 11'inci Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilebilmesine imkân sağlayan seçim usulü hükümlerine ilişkin geçici 18 ve 19'uncu maddeleri de bu Kanun kapsamında düzenlenmiş idi. Dolayısıyla, bu yasama faaliyetleri kapsamında, 5678 sayılı Kanun'a Cumhurbaşkanının görev süresine ilişkin olarak herhangi bir geçiş hükmü öngörülmesi söz konusu olmamış, böyle bir ihtiyaç da bulunmamıştı, yoktu o dönemde. Ancak 11'inci Cumhurbaşkanının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmesi üzerine 5678 sayılı Kanun'un geçici 18 ve 19'uncu maddeleri 16 Ekim 2007 tarihli ve 5697 sayılı Kanun'la Anayasa metnimizden çıkartılmıştır. Bu yasama faaliyeti Anayasa Mahkemesine götürülmüş ve Anayasa Mahkemesi bu Kanun'un Anayasa'ya aykırı olmadığına karar vermiştir.

11'inci Cumhurbaşkanının görev süresinin olayı yöneten hukukta öngörülen süre olduğu konusunda geçiş hukuku ilkeleri bakımından bir duraksama yoktur. Esasen Cumhurbaşkanlığı makamının anayasal yapısı da aynı sonucu zorunlu kılmaktadır. Aksine durum, kurucu iktidarın ya da yasama organının görev süresine müdahale etme suretiyle bu makamın istikrarsızlaştırılmasının teamülü yolu açılmış olur. Oysa Anayasa'mız, 105'inci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü dışında, yasama organının görevdeki Cumhurbaşkanının görev süresini etkileyebilecek girişimleri önleyici niteliktedir.

Mevcut Cumhurbaşkanının görev süresi konusunda hukuk bilimi bakımından bir tereddüt yok ise de konjonktürel olarak dile getirilen kimi duraksamaların yasama iradesiyle kesin biçimde giderilebilmesi anayasal imkân dâhilindedir. Anayasa'nın 102'nci maddesinin son fıkrasında yer alan "Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir." hükmü de bunu açıkça işaret etmektedir.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Usule, esasa girmiyor; öze giriyor, öze.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bu çerçevede tasarıya Anayasa Komisyonu görüşmeleri esnasında eklenen geçici maddeyle hukuk bilimi ve hukuk devleti ilkesi bakımından açık olan bir konuda normatif kesinlik sağlamak amacıyla 11'inci Cumhurbaşkanının görev süresinin yedi yıl olduğuna dair hüküm konulmuştur.

Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin bu yasaya ilişkin yapılan eleştirilerden bir tanesi de -tasarının komisyonlarda görüşmeleri sırasında da dile getirildi, bu kürsüde de dile getirildi- aday olacak Başbakan ve bakanların görevlerine devam etmesi noktasındaki eleştirilerdir. Bildiğiniz gibi, bugün itibarıyla da 3 bakan hariç, seçimlerin yenilenmesi hâlinde Bakanlar Kurulu, Başbakan görevinin başındadır ve görev yapan bakanlar ve Başbakanın seçimde bu konumunu kullanmaması adına seçim yasalarında bunu önleyici hükümler düzenlenmiştir, o önleyici düzenlemelere bu yasada da atıf yapılmıştır. Dolayısıyla, söz konusu endişeye mahal bırakacak bir hâl kalmamıştır, yasada bununla ilgili önlemler de alınmış durumdadır.

Değerli milletvekilleri, aslında konu yeterince tartışıldığından ben çok fazla detaylara girmeyeceğim, yalnız bu kürsüde yapılan bir iki değerlendirmeye ilişkin birkaç cümle ifade etmek istiyorum.

Konuşma yapan bir değerli milletvekilimiz, Anayasa'da yapılan düzenlemenin bu yasa metninde de tekrarlandığını, yasa koyucunun abesle iştigal etmeyeceğini dile getirdi. Anayasa'da düzenlenen 102'nci maddedeki hususların Cumhurbaşkanlığı Seçim Yasa Tasarısı'nda da önemli ölçüde tekraren metne konulduğunu ifade ederek bu hususu eleştirmiştir.

Aslında normal hiyerarşisinde, alt norm üst normdaki hükümleri ihtiva eder. Kanun, anayasadaki çerçeveleri kendi içerisinde, metninde barındırır; yönetmelik, kanunda belirlenen hususları metni içerisinde barındırır; genelgeler de yönetmeliklerdeki hükümleri kendi içerisinde barındırırlar.

Bu anlamda mevcut yasalarımızda çok sayıda bunun örneği de vardır. Baktığınızda, Anayasa'mızın 68'inci maddesinde seçim kanunlarına ilişkin, seçimin temel esaslarına ilişkin önemli düzenlemeler vardır. Siyasi Partiler Yasası'nın 11'inci maddesine baktığınızda, Anayasa'daki hükümler aynen seçim yasalarına, siyasi partiler yasalarına bire bir olarak alınmıştır. Yine aynı örnekleri Danıştay Yasası'nda görebilirsiniz. Bunun örneklerini çoğaltmak mümkün. Bu, Türk hukuk sisteminde, mevzuat yapım tekniğinde öteden beri uygulanagelen bir husustur.

Değerli milletvekilleri, ben bu aşamada daha fazla sözlerimi uzatmayacağım. Hem Komisyon aşamasında hem geçen yasama döneminde anayasa yapım sürecinde bu konu çokça tartışıldı; Anayasa Komisyonunda tartışıldı, Genel Kurulda tartışıldı, kamuoyunda tartışıldı. Bu dönem yasanın yenilenmesi amacıyla yapılan çalışmalarda tekrar Anayasa Komisyonumuzda, hem üst komisyonda hem alt komisyonda çokça tartışmalar yapıldı, bugün Genel Kurulda tekrar konuşuyoruz. Dolayısıyla, maksadın hasıl olduğunu düşünüyorum.

Bu yasa çalışmasının ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.