GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:85
Tarih:29.03.2012

ALİM IŞIK (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun vermiş olduğu bor madenciliğinin sorunları ve alınması gereken tedbirlerin araştırılmasıyla ilgili Meclis araştırması hakkında söz aldım. Bu vesileyle, şimdiye kadar madencilik sektöründe çalışan ve Türk ekonomisine önemli katkılarda bulunan tüm çalışanları saygıyla selamlıyorum. Maden sektöründe kaybettiğimiz vatandaşlarımıza da yine Allah'tan rahmet diliyorum.

Değerli milletvekilleri, "Milliyetçi Hareket Partisi bu konuyu niçin Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine taşımayı uygun gördü?" sorusunu son günlerde yaşanan gelişmelerle açıklamak daha doğru olacaktır. "Nedir bu gelişmeler?" derseniz, Sayın Başbakanın 20 Mart 2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine -Meclis Başkanlığına- sevk ettiği Bor Tuzları Trona ve Asfaltit Madenleri ile Nükleer Enerji Hammaddelerinin İşletilmesini, Linyit ve Demir Sahalarının Bazılarının İadesini Düzenleyen Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Türkiye'nin gündemine ve kamuoyunun gündemine getirilen bir konudan dolayı bunu sizlerle ve değerli vatandaşlarımızla paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, 2840 sayılı ve 10 Haziran 1983 tarihli mevcut Kanun'un 2'nci maddesi aynen şöyle diyor: "Bor tuzları, uranyum ve toryum madenlerinin aranması ve işletilmesi Devlet eliyle yapılır. Bu madenler için 6309 sayılı Maden Kanunu gereğince gerçek ve özel hukuk tüzelkişilerine verilmiş olan ruhsatlar iptal edilmiştir." Peki, -biraz önce ifade ettiğim- "Yeni tasarıda ne deniyor?" derseniz, buraya bir fıkra eklenmiş, bu fıkrayı da sizlerle paylaşıyorum, dikkatle: "Bu madenlerin üretim ve zenginleştirilmesi, teknik, ticari ve ekonomik sebeplerle, ürünün mülkiyeti ruhsat sahibinde kalmak üzere, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümleri çerçevesinde ihale edilmek suretiyle üçüncü şahıslara gördürülebilirler. -Cümle düşük ama- "Ancak üçüncü şahıslara gördürülecek işlerin ihale süresinin 3 yıldan fazla olması durumunda konuya ilişkin talepler, Yüksek Planlama Kurulu tarafından karara bağlanır."

Değerli milletvekilleri, acı olan, bu kanun tasarısının gerekçesinde yer alan ifadelerdir. Gerekçede yer alan ifadeyi aynen söylüyorum: "2840 sayılı Kanun'un 2'nci maddesinde yer alan `devlet eliyle işletme' kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda tartışmaların yaşanmaya başlanması ve farklı görüşlerin ortaya çıkması sonucu, çok önemli yeraltı zenginliklerimizden olan anılan kanun kapsamındaki madenlerden beklenen gelirin sağlanamaması riski ortaya çıkmıştır."

Değerli milletvekilleri, "devlet eliyle işletme"nin ne olacağı, yine 1999-2000 yıllarında böyle bir konu gündeme geldiğinde o günün Enerji Bakanlığının Danıştay 1. Dairesine resmî başvurusu üzerine Danıştayın görüşünde ifade edilmiş. Danıştayca, 2840 sayılı Yasa'nın değişik 2'nci maddesi uyarınca bor tuzlarının aranması ve işletilmesinin devlet eliyle yapılması zorunluluğunun bu madenin zenginleştirilmesini, rafinasyonunu ve pazarlanmasını da kapsadığı ifade edilmiştir.

Şimdi, bu gerekçeyi hazırlayan değerli bürokratlara ve imzası bulunan Bakanlar Kurulu sayın üyelerine buradan seslenmek istiyorum: "Devlet eliyle işletme"nin ne anlama geldiğini anlayamayacak kadar bu alanda bilgi birikimine sahip değilseniz, lütfen, o imzalarınızı geri çekiniz.

Bu tasarıyla, artık borun da zenginleştirme ve rafinasyon dâhil olmak üzere, bugüne kadar hizmet alımı yöntemiyle birçok taşeron işçiyle zaten yürütülmekte olan işlemlerin artık yetmediği, bunun yerine bor üretim tesislerinin bor rezervlerinin bulunduğu alanlarda üçüncü kişilere devredilerek yaptırılması ve böylece, özelleştirmenin önünün açılması amaçlanmaktadır. Bunu şimdiden kamuoyunun ve sizlerin dikkatine sunmayı uygun buluyorum. Özellikle Meclis gündemine geldiğinde zaten bu konuyla ilgili daha yoğun tartışmaların yaşanacağını da şimdiden tahmin ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün bu alanlarda yapılan üretim ve sağlanan istihdam açısından değerlendirildiğinde bor üretimi çok önemli bir üretim dalı. Bugünkü rakamlara göre söylüyorum, Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Bandırma, Emet Eti Bor, Kırka ve Bigadiç tesislerindeki toplam kadrolu çalışan sayısı 2.251, taşeron işçiliğiyle çalıştırılan sayısı 1.779 ve genel toplam 4.030 kişi, merkezde de bine yakın kişinin çalıştığını dikkate alırsak 5 bin ailenin geleceğinin yine ne olacağının belirsiz hâle sokulacağı bir uygulamaya doğru gitmek üzereyiz. Dolayısıyla, bu kanunun bu gerekçeyle Meclis gündemine getirilmesinin çok doğru olmayacağını düşünüyorum. Kaldı ki hem Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğünün resmî İnternet sayfasında yayınlanan tüm bugüne kadarki gelişmeleri gösteren resmî istatistikler hem de Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımızın 2012 yılı bütçe sunumundaki kendisinin verdiği değerlerden gerekçenin hiç de böyle olmadığı, bor pazarında daralmanın bulunmadığı ve gelişmelerin çok da yolunda gittiği ifade edilmektedir.

Şimdi, bir taraftan dünyanın en fazla rezerv sahibi -yüzde 72 payla- ülkesi olacaksınız, pazardaki payınız yüzde 40'lara kadar artmış olacak, ondan sonra da bu rezervlerin ve ürünlerin doğru ve istenilen şekilde değerlendirilememe riskinden yola çıkarak böyle bir kanunu gündeme getireceksiniz. Bu kabul edilebilir bir şey değildir ve bu kanun hem Anayasa'nın ilgili maddelerine hem de şu andaki mevzuattaki diğer kanunlardaki hükümlere aykırı olacaktır, dolayısıyla bu endişeyi paylaşmadan geçemeyeceğim.

Bakınız, Sayın Enerji Bakanımız ne diyor: "Bor ihracatında konsantre ürünlerin payı azalırken bor kimyasalları ve enerji ürünlerinin payı katma değerinin yüksek olması nedeniyle artırılmaktadır." Şu anda yüzde 95 oranıyla bor kimyasalları ve eş değeri ürünler, yüzde 5 oranında da konsantre bor şekline dönüşmüştür ihracattaki payımız. 2002'den 2011'e kadar ciddi artışların olduğunu ve 2011 yılı sonu itibarıyla 875 milyon dolar bor satışı gerçekleştirilmesinin hedeflendiğini ifade etmektedir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, bugün bir ıstırap yaşanıyor. Bu işletmeler ve diğer maden işletmelerinde "taşeron işçiliği" adı altında Türkiye'nin gündemine AKP iktidarlarıyla beraber yoğun olarak getirilen işçilikte ıstıraplar yaşanıyor. İnsanlar iki ay, üç ay çalıştıklarının karşılığını alamayıp kapının önüne bırakılıyorlar ve yeni bir şirketin sahibi geliyor "Önce bu sözleşmeye bir imza atın. Geçmişten herhangi bir alacağın bulunmamaktadır." deyip bu insanları köle gibi kullanmaya devam ediyor.

Eti Bor Emet İşletmelerinin, örneğin Hisarcık ve Espey konsantratör yani ana üretim merkezi ünitelerinde kadrolu olarak çalışan elemanların 1 Mart itibarıyla hiçbiri kadrolu değildir, sadece çavuşlar kalmıştır. Tüm çalışanlar taşeron işçiliğine sevk edilmişler ve bunların maaşlarındaki düşmeler bir tarafa, yaşadıkları birçok ıstırap, birçok ilimizde de birçok maden işletmemizde artarak devam etmektedir.

Böyle bir konuda çözülmesi gereken birçok sorun varken, yeniden, konuya yeni bir boyut kazandırıp, özelleştirmenin önünü açacak ve yurt dışı yabancı şirketlere bu kaynakları peşkeş çekecek bir konunun Türkiye'deki kamuoyu gündemine taşınmış olması ıstırap vericidir.

İktidar partisinin değerli milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum: "Ellerinizi vicdanlarınıza koyunuz, ellerini cüzdanlara koyanlara örnek olunuz." diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Işık.