GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:83
Tarih:27.03.2012

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, öncelikle, geçirdiğiniz ameliyat nedeniyle size geçmiş olsun diyorum, sağlıklı bir ömür diliyorum bundan sonraki yaşamınızda da.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tezcan.

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldığım, soruşturma güvenliğinin ne durumda olduğuna ilişkin Meclis araştırma önergesini ben hazırladım. Diğer milletvekili arkadaşlarımızla birlikte imzaladık ve görüşülmesini istiyoruz.

Nedir değerli arkadaşlar? Neden soruşturma güvenliğini bir Meclis araştırmasıyla görüşmeyi istiyoruz? Böyle bir ihtiyaç var mı? Sadece bu hafta, son hafta içerisinde basına yansıyan haberleri açıp okuduğumuzda dahi soruşturma güvenliğinin Türkiye'de ciddi tehdit altında olduğunu görüyoruz arkadaşlar. Bakın, bu, son haftanın işi değil, son yıllarda, özellikle ciddi davalarla ilgili konular gündeme geldiğinde, önce şüpheli olan, sonra da hakkında iddianame düzenlenip sanık sıfatı taşıyan kişiler feryat ediyor. Bir konuda feryat ediyorlar: "Bize ait olmayan suç delilleri dosyaya girmiş." diyorlar. "Bizim söylemediğimiz sözler söylemişiz gibi konuşma kayıtlarına, tapelere ilave edilmiş." diyorlar. "Bize ait olmayan telefon kayıtları telefonlarımıza monte edilmiş." diyorlar. "Bilgisayarlarımızda bize ait olmayan bilgiler virüs yoluyla aktarılmış ve bize aitmiş gibi gösterilerek bu sebeple suçlanıyoruz, yargılanıyoruz." diyorlar.

Değerli arkadaşlar, bakın, bir hukuk devletinde? Düzeltiyorum, bırakalım hukuk devletini, vicdanın zerre kadar kırıntısının kaldığı bir düzende dahi bu feryatlara kimsenin kulak tıkaması mümkün değildir arkadaşlar. Bakın, Anayasa'nın 2'nci maddesi Türkiye'yi bir hukuk devleti diye tarif ediyor. Anayasa'nın 19'uncu maddesi kişi hürriyetlerinden bahsediyor. Kişi hürriyeti doğrudan doğruya devletin koruması ve güvencesi altındadır demokratik hukuk devletlerinde.

Değerli arkadaşlar, Anayasa'nın 20'nci maddesi "Özel hayat gizlidir." diyor. "Soruşturma adına dahi olsa özel hayatı ihlal edecek ifşaatlarda bulunmak yasaktır." diyor, anayasal güvence altına alıyor ve Anayasa'nın 38'inci maddesi iki önemli noktayı düzenliyor: Bir, masumiyet karinesini koymuş, "Bir kimse hakkında kesinleşmiş mahkûmiyet kararı olmadığı sürece masumdur." diyor; ikincisi de,  kanuna karşı delil yasağını getirmiş, Kanuna karşı toplanan delil yasaktır." diyor.

Değerli arkadaşlar, son günlerde yaşanan olaylara baktığımızda, doğrudan doğruya kamu gücünü kullanan soruşturma makamlarının, bu gücü kötüye kullanarak sahte delillerle soruşturmalar yaptığı iddiası var. Bu iddia yok sayabileceğimiz bir iddia değil. Bu iddia görmezden gelebileceğimiz bir iddia değil. Yasama Meclisi bu iddiayı göz ardı edemez.

Değerli arkadaşlar, devlet güçlüdür, birey devletin karşısında güçsüzdür, güçsüz olan bireyi devlete karşı koruyan en temel kurum hukuktur, temel haklar ve insan hakları, temel hak ve hürriyetlerdir, hukuk devletidir; güçsüz olan  bireyi devlete karşı koruyan ve devletin güç kullanma yetkisi belli kurumlara verilmiştir. Emniyet, soruşturma makamları, devlet adına gücü kullanan bu makamlar eğer bu gücü kötüye kullanma konusunda kendilerini sınırsız hissederlerse ve bu noktada bir denetim mekanizması kuramazsak o ülke artık cehenneme dönüşür; o ülke artık mazlumların devlet eliyle zulme maruz kaldığı bir ülke hâline dönüşür; o ülke, devletin zalim olduğu bir ülke hâline dönüşür.

Değerli arkadaşlar, niye bunları söylüyorum? Bakın, iftira ahlaken kötüdür. İftira ceza hukukunda suçtur ama kötü olan iftira bir de devlet gücü tarafından kullanılmaya başlarsa, elinde devlet yetkisi olanlar iftira atmaya başlarsa işte o zaman iftira korkunç bir hâl almaya başlar.

Değerli arkadaşlar, soruşturmaların tek tek adını vermemiz mümkün değil Anayasa'nın 138'inci maddesi gereği ama iddia edilen şeylere dönüp bir bakalım: Bir soruşturmada deniliyor ki: "Soruşturmanın delili CD kayıtları." Bir CD dosyaya delil olarak konulmuş. Bu CD'nin 2003 yılında üretildiği iddia ediliyor görülmekte olan bir davada. Bilirkişi rapor veriyor: "Bu CD'de kullanılan programın versiyonu 2007 yılında ortaya çıkmış." Düşünebiliyor musunuz? 2007 yılında ortaya çıkan bir programla 2003 yılında CD üretilmiş diyorsunuz! Bunlar delillerin içerisinde, bu insanlar tutuklu.

Bitmedi. Bir başka soruşturmada, bir parti binasında arama yapılıyor "Orada bir CD elde ettik." diyorlar, elde ettikleri CD, arama tutanağında yok ama o CD'ye dayalı olarak insanlara suç isnat ediliyor ve hâlâ tutuklu insanlar var.

Bitmedi -başka bir dosyadan bahsediyorum- kırık bir DVD var. Kırık DVD'nin kopyasını almak mümkün değil arkadaşlar, teknik olarak mümkün değilmiş; ben bilmem, bilirkişi böyle söylüyor. Kırık DVD'nin bir ay sonra kopyasının alındığı iddiasıyla bir kişi hakkında suç isnadında bulunuluyor ve soruşturmada hâlâ bu sebeple tutuklu insanlar var. Çok ciddi makam ve görevlerde bulunmuş insanlar bunlar. Basına yansıdı.

Başka bir olay, bir başka CD hikâyesi daha var arkadaşlar. Bitmiyor bu CD hikâyeleri her nedense. Bir başka CD hikâyesi daha var. Bakın, önemli bir soruşturma dosyasındaki CD teknik olarak 2002-2003 yıllarında üretilmiş, bunu TÜBİTAK raporu ortaya koyuyor, tespit ediyor, 2002-2003 yıllarında. Bakın, dosyada toplam yirmiye yakın CD var delil olarak. Sadece iki tane CD önemli iddiaları içeriyor ve insanlar, o iki CD'yle ilgili, şu anda kuvvet komutanlarına kadar herkes tutuklu.

Değerli arkadaşlar, bu iki CD'de söylenenlere bakın. Orada suç delili olarak "Caminin etrafındaki kameralara bakın." deniyor. Caminin etrafındaki kameralar resmî olarak belediyeye soruluyor, kameralar 2005 yılında konulmuş. CD 2003 yılının CD'si, darbe planı 2003 yılının darbe planı. Kameralardan bahsediliyor ama kameralar 2005 yılında konulmuş. Aynı CD'de "Emniyetli cep telefonlarıyla konuşun." diye talimat verildiği söyleniyor. Emniyetli cep telefonları sorulmuş, 2008 yılının Aralık ayında kullanılmaya başlanılmış ama sözü edilen suç tarihi 2003 tarihi. Düşünebiliyor musunuz, 2003 tarihindeki CD'de 2008'de daha varlığı bile bilinmeyen "Emniyetli telefonlarla konuşun." kayıtları var.

Bir başka konu: Sokak isimlerinden bahsediyor bu CD'de. Filanca, filanca, filanca sokaklar diyor. O sokaklar belediyeden soruluyor, 2006 ve 2007 yılında o sokak isimleri verilmiş ama suç tarihi 2003.

Değerli arkadaşlar, bunun dışında, emniyete gidiyor bir şüpheli, emniyet sırasında kaçakçılık organize suçlar şube müdürlüğünde cep telefonuna yüz otuz dokuz tane telefon numarası emniyetteyken aktarılıyor. Hizb-ut Tahrir  üyesi birinin telefon kayıtları. Sonra diyorlar ki: "Sehven oldu." bu ortaya çıktığı zaman. Yani ortaya çıkmasaydı ne olacaktı? Sehven tutukluluk devam edecekti. Yani şimdi bu davalardan kişi hakları ihlal edilen tutuklu olan insanlar sehven mi yatıyor içeride? Böyle bir şey olur mu arkadaşlar hukuk devletinde? Bakın, bunun daha çok örnekleri var.

Yine bir başka, olmayan telefon tapeleri, olmayan görüşmeler dosyaya varmış gibi ekleniyor, bu da sehven oldu deniyor.

Değerli arkadaşlar, tek tek bu davaları sorgulamak durumunda değiliz ama ortada ciddi bir problem olduğu kesin. Türkiye'de soruşturma güvenliği artık yoktur ve Meclis olarak buna bir an önce el atmak zorundayız. Bu kasten de olsa günah, sehven de olsa günahtır. Soruşturma güvenliğini ortadan kaldırmak zulümdür ve unutmayın zulümle abat olanın ahiri berbat olur. Bu nedenle hepinize bu önergeye, Meclis araştırması önergesine destek vermenizi talep ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tezcan.