| Konu: | 375 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 50 |
| Tarih: | 11.01.2012 |
CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve onu değiştiren 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ilgili söz almış bulunuyorum.
Biliyorsunuz, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yirmi iki yıldan beri Türkiye'de uygulanan bir mevzuattı, yirmi iki yıldan beri devlet memurları buna istinaden taban aylığı, kıdem tazminatı ve ek tazminatlarını alıyorlardı, bir kabullenmişlik söz konusuydu. Bu Kanun Hükmünde Kararname ile de, 666'yla da birdenbire devlet personel rejimi, ücret rejimi altüst oldu, büyük sıkıntılar, sızlanmalar söz konusu oldu, durup dururken bir sorun ortaya çıktı. Biraz önce Sayın Günal anlattı, bunu bir kanunla Meclis tarafından çıkarmak en doğrusuydu. Bunun şöyle bir farklılığı olurdu, şöyle bir avantajı olurdu: Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından üstlenilen bir kanun hükmü, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından desteklenen, "Biz yaptık, doğrudur; bu şekilde olacaktır." denilen bir kanun, herkes tarafından, devlet memurları tarafından da kabul görürdü. Bu yapılmamış, çok büyük bir fırsat bu şekilde kaçırılmıştır. Onun için, büyük bir sıkıntı var. Onun için, iki haftadan beri biz durup dururken bu kadar iş güç arasında bu kanun hükmünde kararnamenin yanlışlıklarını, eksikliklerini düzeltiyoruz. Bundan sonra da önümüze buna benzer sıkıntılar gelecek, yine 666'nın, daha doğrusu 375'in yanlışlıklarını düzeltmeye çalışacağız önümüzdeki günlerde.
Biliyorsunuz, özellikle teklifin 2'nci maddesinin (b) ve (c) şıklarıyla ilgili söz aldım. 2'nci madde, özellikle emniyet hizmetleri sınıfında, emniyet teşkilatında uçuş ve dalış hizmetleriyle ilgili bir düzenleme yapıyor. Bunun yeterli olduğunu söyleyemeyiz tabii ki, çok yeterli durumda değil ama benzer durumda olan birçok kamu kuruluşunda da maalesef yetersizlikler söz konusu olduğu için, birçok devlet memuru özellikli hizmet yapıp mağdur durumda olduğu için yetersiz olduğunu söylemek zorundayım.
Önceki konuşmamda, geçen haftaki konuşmamda özellikle emniyet amir ve polis memurlarının sıkıntılarını sizlere arz etmiştim. Bu defa da hazine avukatlarının, yine mülki idare amirlerinin ve şu andaki vergi müfettişlerinin benzeri sorunları var, onları size mümkün olduğunca aktarmak istiyorum.
Sayın Bakan, geçen konuşmamda ben "Bu kanun hükmünde kararnamenin sahibi yoktur." demiştim. Sayın Bakan da "Bu kanun hükmünde kararnamenin sahibi benim." demişti. Aslında, İçişleri Bakanlığıyla çok ilgili değil doğrudan doğruya, diğer bakanlıklarla belki daha ilgili ama bugün ya da iki haftadır düzeltmeye çalıştığımız bölümler Sayın Bakanla ilgili olan bölümler.
Bakın Sayın Bakan, siz "Ben sahibiyim." diyorsunuz ama sizin emrinizde çalışan mülki idare amirlerinin nasıl şikâyetleri var. Şimdi, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle valilerin ek göstergeleri 7.000'den 7.600'e, makam tazminatları da 7.000'den 10.000'e yükseltildi, güzel ama buna karşın vali yardımcısı ve kaymakamlarda benzeri bir düzenleme yapılmadı. 2011 yılının ikinci yarısında uygulanmakta olan katsayılara göre net rakamlar üzerinden 652 lira ödenek, 608 lira ek ödeme olmak üzere toplamda 1.260 liralık net gelir kaybı söz konusu oldu. 375'le bu düzeltilmeye çalışıldı, "İyileştirme." diye tanımlanan bir düzenleme yapıldı, 44 lira eksik gelir söz konusu oldu. Bakın, 44 lira, bu da yeni düzenlemeyle, fark tazminatıyla kapatılmaya çalışıldı ama bu kadar bakın -Sayın Bakan da Bakanlıktan mülki idare amiri olarak geliyor- önemli farklılıklar var; aynı yerde çalışanlar ya da bir şekilde vali olamamış olanlar ne kadar mağdur edilmiş vaziyette. Yani "Sahibi yok." derken haksız değilim herhâlde değil mi arkadaşlarım?
Yine, benzeri bir durum hazine avukatları için, Muhakemat Genel Müdürlüğüne bağlı çalışan hazine avukatları için söz konusu. Şöyle diyorlar: Son olarak 659 sayılı KHK ile yapılan düzenleme sonucu hazine avukatları genel bütçeli idarelerin adli yargıya ilişkin davalarını takip etmekteyken idari yargıya ilişkin olanların da takip görevini almışlar. Hazine avukatlarının davalarını takip ettiği kurum sayısı 59 iken, bu düzenlemeyle, özel bütçeli idareler de eklenerek kurum sayısı 205 olmuş ama 666'yla bununla ilgili olarak da hazine avukatlarına ek hiçbir şey verilmemiş; 59'dan 205'e yükselmiş takip ettiği müvekkil sayısı ama mağdurlar. "Ayrıcalık istemiyoruz, sadece hakkımızı istiyoruz." diyorlar. Benzeri bir durum yine emekli vergi müfettişleri için, onlara daha önce belli makamlarda olanlar için bu dönemde tazminat veriliyor. "Geçmişte de aynı işi yapan, aynı makamı dolduranlar için de aynı şekilde tazminatın söz konusu olması gerekir." diye yazıyorlar. Buna benzer yüzlerce mektup alıyoruz, şikâyet alıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, ben kürsüye çıkmışken bir de genel bir sıkıntıdan bahsetmek istiyorum. Vatandaşımız, bilmiyorum fark ediyor musunuz, sıkıntı içerisinde, büyük sorunlar içerisinde. Ekonomide önemli sorunlar var. Ekonomiyle ilgili her gün Merkez Bankası Başkanı kalkıyor, dövizi kontrol etmek için bir yığın şey söylüyor, güven vermeye çalışıyor ama olmuyor bir türlü. Ekonominin geleceğiyle ilgili sıkıntılar var, sorunlar var. Vatandaş sıkıntılı. Traktörünü jandarmadan dağa kaçırıyor jandarma geldiğinde. Büyük sorunlar, sıkıntılar var herkeste. Böyle bir ortamda bir de Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanıyla ilgili olarak bir fezleke düzenleniyor, durup dururken sıkıntı çıkarılıyor. Bir iktidar üçüncü döneminde yüzde 50 oy almış iktidar olmuş ama ülkede büyük bir sorun var, sıkıntı var. Böyle bir şey olamaz. Bakın, bir genel başkan, Ana Muhalefet Genel Başkanı 2 milletvekili de tutuklu iken -ve bu dönem biliyorsunuz 8 milletvekili tutukludur, ilk defa böyle bir anormallik yaşıyoruz- şu sözleri nasıl söylemez: "Burada ön yargılı, siyasi otoritenin emrinde olan yargıçların sadece oynadıkları bir tiyatro var. Bunun adına `yargılama, demokrasi' diyorlar. Bu, ne demokrasidir ne de adalet dağıtmadır. Bunların kaçma imkânları yok, zaten kaçamazlar, ülkelerini seviyorlar. Bunlar `Biz yargılanmayalım." demiyorlar, zaten yargılanıyorlar. Bunlar Parlamentoya gelip yeminlerini içerek Anayasa'nın 90'ıncı maddesinde ve diğer maddelerinde öngörülen kurallar içerisinde görevlerini yapmak istiyorlar. Ama bu görevler maalesef bazı yargıçlar tarafından engelleniyor. Onlara `yargıç' demeyi içime sindiremiyorum. Çünkü yargıç, vicdanıyla hareket eden kişi demektir. Yargıç, toplumun beklentilerini, duygularını bilen ve ona saygı duyan demektir. Vicdan her şeyin üstündedir. Vicdanıyla hareket etmeyen bir yargıç yargıç olabilir mi? Anayasa'nın 90'ıncı maddesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler var. Bunları görmezlikten gelip "Ben bildiğimi okurum, benim bildiğim ve söylediklerim doğrudur." mantığıyla yola çıkarsanız adalet dağıtamazsınız."
Değerli arkadaşlarım, bir yargıçlar devleti olmamamız, bir kanunlar devleti olmamamız lazım. Biz, yasama organı olarak, öncelikle tabii ki iktidar partisi milletvekilleri olarak sizler, sonra ana muhalefet partisi olarak biz ve diğer muhalefet partileri hep beraber bu konuyu sahiplenmemiz lazım.
Gerçekten ülkede büyük bir sıkıntı var, durup dururken ilave olarak bu sıkıntıların yaratılmaması lazım, bu huzursuzluğun ortadan kaldırılması lazım, bu sorunun çözülmesi lazım.
İçeride 2 tutuklu milletvekiliniz varken, bir partinin genel başkanı olarak başka nasıl konuşabilirsiniz? Üstelik bu konuyla ilgili olarak da, tutuklu olan milletvekilleriyle ilgili olarak da çok açık hükümler var iken nasıl konuşursunuz siz olsanız?
Buna benzer konuşmaları sayın bakanlar, Sayın Başbakan, hemen hemen her gün benzeri vesilelerle, yargıyla ilgili olarak yapmıyorlar mı? Yargıyı hiç mi tenkit etmeyeceğiz? Burada yargıyı etkilemekten ziyade yargıya yönelik bir eleştiri var. Eleştiriyle hakareti ve yargıyı etkileme hususunu ayırmamız lazım, bilmemiz lazım bütün bunları.
Sabrınız için çok teşekkür ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kuşoğlu.