| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 50 |
| Tarih: | 11.01.2012 |
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Öncelikle, bizler bugün, tüm Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri, hiçbirimizin dokunulmazlık zırhında olmaması yönünde ve tüm milletvekillerimiz dokunulmazlığımızın kaldırılması için Meclis Başkanlığına, tek tek, özgür irademizle imzalayarak bir dilekçe sunduk.
Bunun bir anlamı var. Biz, hiçbirimiz, başta Sayın Genel Başkanımız, dokunulmazlık zırhı içinde olmak istemiyoruz. Lütfen, bizim dokunulmazlığımızı kaldırın. Biz gidelim "Türkiye'de yargı şeffaftır, yargı her zaman adalet dağıtır"a inanmayan bir kişi olarak ama o yargının önünde de hesap vermeye her zaman hazır ve nazırız. Bizim dokunulmazlıklarımızı kaldırın kardeşim. Bunu istiyoruz; tüm Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istiyor.
Değerli milletvekilleri, dün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'ydü ama bir günü kutlamanın bir anlamı olmalı. O insanların sorunlarını, o insanların dertlerini, o insanların çalışma koşullarını? İçinde yaşadıkları koşullara hiçbir katkı vermeksizin kuru kuruya "Gününüzü kutluyoruz." demekten ben utanıyorum.
Bu insanların bir sürü dertleri var, bir sürü sorunları var ama hiçbirine yıllardır çözüm bulunmamasına rağmen sadece kutluyoruz. Bu yüce Meclis bu sorunları hep birlikte ele alarak, en azından, onların bir sorununu çözüp de onların gününü kutlamak bu Meclise yakışan bir olaydır arkadaşlar.
Bu nedenle, ben bir kez daha söylüyorum; bu nedenle, hemen ertesi gün biz yerel basını, özellikle yerel basın ve içinde olduğu sorunları, çalışan gazetecilerin sorunlarını gündeminize getirdik. Gelin hep beraber bunu irdeleyelim, sorunları çözelim. Bu arkadaşlarımızın sorunları çözülmüş olarak onların günlerini kutlamak, bu yüce Mecliste, hepimize yakışan bir davranış olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bir kere bu Meclis, gazeteci kardeşlerimin, tüm çalışan gazetecilerin yıpranma tazminatını kaldırdı. Hepiniz, her gün sabahın beşlerine kadar, gece sabahlara kadar bu arkadaşlarımızın hangi koşullarda, nasıl çalıştıklarını iyi biliyorsunuz. Ama her ne hikmetse, her ne hikmetse, çalışan gazeteci arkadaşlarıma, yıpranma tazminatının neden kaldırıldığını kimse bize izah edemedi. Bunu geçen dönem, aynı şekilde, Sosyal Güvenlik Yasası geçerken bir emrivaki yapıp kimse cevabını vermedi ve kaldırdılar. Bize yakışan, tekrar? Bu arkadaşlarımızın yıprandığına, bu arkadaşlarımın çalışma koşullarının çok zor koşullarda olduğuna hepimiz inanmamıza rağmen bunu yapmıyoruz.
Sayın Ekşi'nin, İstanbul Milletvekilimizin bu konuda bir yasa teklifi var. Kendisi o koşulları, çalışan arkadaşlarımızın koşullarını çok iyi bilen bir insan olarak vicdanında bu yasa teklifini verdi. Gelin? Bunu öncelikle ele almak zorundayız.
Değerli arkadaşlarım, "özgürlük" diyoruz. Neyin özgürlüğü? Bir, mali özgürlük. Bu arkadaşlarımızın mali özgürlüğü yok. Türkiye'de işini en kolay kaybeden bir kesimdir çalışan gazeteciler, en çok işinden olan kişilerdir. Bir, ekonomik özgürlükleri yok bu arkadaşlarımızın. İki, kalem özgürlükleri yok. Türkiye'de hep özgürlükten bahsediyoruz. Özgürlük yok, kalem özgürlüğü yok. Burada? Bugün içeride tutuklu olan gazeteciler -hep bir şeye sığınıyoruz- bunlar terör örgütünden dolayı içeri alındılar.
Arkadaşlarım, ben Ahmet Şık'ın, Nedim Şener'in acaba hangi terör örgütünün üyesi olduklarını, acaba Ahmet Şık ve Nedim Şener kalemleriyle mi terörist oldular, hakikaten merak ediyorum. Siz, eğer, basın suçu işlemiş bir arkadaşımızı, Basın Kanunu olmasına karşın, bir şekilde terör örgütü üyesi olarak özel mahkemeler kanalıyla, bu koşulla eğer içeri alıyorsanız, hepimize yazıklar olsun.
Ben yine iddia ediyorum: Nedim Şener'in ve Ahmet Şık'ın nasıl bir terör örgütü üyeleri olduğunu hakikaten çok merak ediyorum. Kalemleri acaba silah mıydı? Acaba kalemleriyle mi insanları vuruyorlardı? Acaba kalemleriyle mi bunu yapıyorlardı ve bunun peşine takılıp burada veriyorsunuz cevabı "Şu kadar gazeteci terör örgütünden dolayı içeride."
Arkadaşlar, kimi kandırıyoruz? Basın suçu, eğer varsa bir suçu, Türkiye'de özel yetkili mahkemeler değil, basın suçu işlemişse, kalemiyle işlemişse bunun gideceği adres basın suçudur. Herkesten hesap sorun. Varsa bir suçu, hesabını versinler. Ama bu kardeşlerimizi terör örgütü üyesi olarak siz özel yetkili mahkemelerle içeri alıyorsanız, bu ülkede adalet mülkün temeli olmadı arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, yerel gazeteler, yerel televizyonlar biraz da bundan bahsetmek istiyorum. Türkiye'de bir İnternet gazeteciliği var. Sahibi yok bu insanların. Neye göre yayın yapıyorlar? Hiç kimse denetlemiyor, bir yere hesap vermiyorlar. Ekonomik özgürlükleri nedir? Neye bağlılar, kime bağlılar, kime hesap veriyorlar? Böyle bir yasa yok. Türkiye'de bir İnternet gazeteciliği gerçeği var ama bu insanların sahibi yok. Hiçbir yerden izin almaksızın -altını çiziyorum- bir yere hesap vermeksizin, her önüne gelen İnternet gazeteciliği yapıyor. Haber alma özgürlüğü çok önemli, kutluyorum o insanları; anında hesap veriyorlar, anında yayın yapıyorlar ama bunların bir sahibi olmalı. Bunların hiçbir ekonomik özgürlüğü yok. Bir reklam pastasından, bir reklam gelirlerinden hiçbir şey alamıyorlar. Bir kere, bu, öncelikle Hükûmet tarafından İnternet gazeteciliğinin bir yasasının, hesap verecekleri ve hesap soracakları bir yer olması lazım. Bu yok arkadaşlar ve tamamen perişan durumdalar, tamamen sahipsiz bir yapıdalar. Bir kere bunu bilgilerinize arz ediyorum.
Gelelim yazılı yerel basına. Arkadaşlar, bir Basın İlan Kurumu var. Sadece gazetelerin aldığı ilan paralarından yüzde 15 kesinti yapıyor. Başka hiçbir yerel gazetelere katkısı yoktur. Basın İlan Kurumunun olmadığı illerde bunu vilayet basın bürosu yapıyor. Gelen resmî ilanları yerel gazetelere belli oranda dağıtılıyorlar ama tek yaşamları, tek ekonomik kaynakları ilan.
Resmî ilanda şimdi şu başladı: Çerçeve ilan. Bir kamu kurumu diyelim ki değişik malzeme alacak, bir ilan veriyor, beş sene de bu ilanla devam ediyor. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar? Bir malın fiyatı değişiyor, o malın alım fiyatı değişiyor, koşullar değişiyor, şartlar değişiyor. Beş sene verdiği bir çerçeve ilanla olur mu arkadaşlar? Onun için önce kamunun işi ciddi yapması lazım. Yerel gazetelerin tek ekonomik kaynağı resmî ilanlardır. Resmî ilanlarla ekonomik özgürlüklerine devam ediyorlar. Mutlaka bunun güncel hâle getirilmesi lazım. Her mal alımında ve her ihalede mutlaka o yerelde bunun ilan edilmesi lazım ama bundan kaçıyorlar. Başta kamu suç işliyor. Beş sene bir ilanla mal alınmaz arkadaşlar. Bunu dikkatlerinize sunuyorum.
Yine aynı çerçevede yerel televizyonlar. Karasal yayın yapan televizyonlar çok zor durumda. Mutlaka bunlara yerel ilandan pay verilmeli. Ayrıca frekans ihalesi açılacak. Bunların en müktesep hakkıdır. Bunlardan para alınamaz. Bunları, on yıldır, yirmi yıldır karasal yayın yapan firmaları bugün başlayacak insanlar gibi ihaleye sokup para almak objektif değildir, adil değildir. Mutlaka bunların öncelik hakkı vardır, öncelikle frekanslar bunlara tahsis edilmelidir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.