| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 49 |
| Tarih: | 10.01.2012 |
OĞUZ OYAN (İzmir) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özel yetkili yargı terörü tüm toplumu tehdit etmeye devam ediyor, başta özgür basın olmak üzere tüm muhalif sesleri susturmaya yöneliyor. Sadece tutuklamalar üzerinden değil, daha da yaygın olarak gazetecileri işlerinden ederek veya oto sansüre yönlendirerek.
Basın özgürlüğü demokrasinin mihenk taşıdır, o yoksa demokrasi de yoktur. O olmadığı içindir ki bugün özel yetkili savcılar cüretlerini milletvekillerinin kürsü dokunulmazlığına kadar uzatıyorlar. Oda TV iddianamesinin eklerine bakabilirsiniz.
Demokrasi ve hukuk devleti olmadığı içindir ki 2010 tarihinde kendi yaptığı anayasa değişikliğini dahi uygulamayarak iktidar kendi döneminin Genelkurmay Başkanını özel yetkili mahkemelere teslim ediyor. Demokrasi ve hukuk devleti olmadığı içindir ki Ana Muhalefet Partisi Lideri için dahi özel yetkili savcılar harekete geçirilebiliyor. Sözün bittiği yerdeyiz. Oynanan tiyatro dramdan komedi drama doğru ilerliyor.
Eğer suçlama adil yargılamaya teşebbüs ise şimdi onu burada ben de işleyeceğim değerli arkadaşlarım. size Sayın Kılıçdaroğlu'nun yargı konusu yapılan, fezleke konusu yapılan sözlerini okuyorum: "Burada ön yargılı, siyasi otoritenin emrinde olan yargıçların sadece oynadıkları bir tiyatro var. Bunun adına `Yargılama, demokrasi' diyorlar. Bu ne demokrasidir ne de adalet dağıtmadır. Tutuklu milletvekillerinin kaçma imkânları yok. Zaten kaçamazlar, ülkelerini seviyorlar. Onlar `Biz yargılanmayalım.' demiyorlar, zaten yargılanıyorlar. Onlar Parlamentoya gelip yeminlerini içerek Anayasa'nın 90'ıncı maddesinde ve diğer maddelerinde öngörülen kurallar içerisinde görevlerini yapmak istiyorlar ama bu görevler maalesef bazı yargıçlar tarafından engelleniyor. Onlara yargıç demeyi içime sindiremiyorum çünkü yargıç vicdanıyla hareket eden kişi demektir, yargıç toplumun beklentilerini, duygularını bilen ve ona saygı duyan demektir. Vicdan? Anayasa'nın 90'ıncı maddesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler var. Bunları görmezlikten gelip `Ben bildiğimi okurum, benim bildiğim ve söylediklerim doğrudur.' mantığıyla yola çıkarsanız, adalet dağıtamazsınız." (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım -devam ediyorum- eğer suçlama adil yargılamaya teşebbüs ise bu Başsavcıyı, ilgili Başsavcıyı derhâl, şu sözleri söyleyen "Başbuğ'un tutuklu yargılanmasını isabetli bir yol olarak görmüyorum." diyen Başbakan hakkında bir fezleke düzenlemeye davet ediyorum. Bakalım cüretini bu noktaya kadar taşıyabilecek mi? Ve size şunu söyleyeyim: Silivri davaları Başbakanın "Ben bu davanın savcısıyım." diyerek çaktığı işaret fişeği üzerinden, onun gölge savcılığı altında yürütülmektedir ve bugün dahi Başbakan şunu söylüyor bu, Kılıçdaroğlu'yla ilgili fezleke için: "Olması gereken olmuştur." diyor. Savcı konuşuyor, gölge savcı ve ilave ediyor: "Kılıçdaroğlu'nun bugün grup konuşmaları da fezleke nedenidir." diyor. Kime söylüyor bunu? Kolluk güçlerine ve özel yetkili savcılarına. Başsavcı konuştu, derhâl harekete geçin.
Değerli arkadaşlarım, bunun adına eğer "demokrasi" diyorsanız bu ancak bir iki perdelik tiyatro olabilir. Eğer bu savcılar çok istiyorlarsa Başbakana adil yargılamayı etkileme suçu yanında başka suçlamalar da yöneltebilirler. Birkaç örnek vereyim: Balıkesir SEKA fabrikasının satışında mahkeme kararıyla saptanan usulsüzlükler ve yolsuzluklar için Başbakan için derhâl harekete geçiniz. TÜPRAŞ'ın ilk satış işlemlerinde ayyuka çıkan ve mahkeme kararıyla iptal edilen yolsuzluklar için derhâl Başbakan için fezleke düzenleyiniz. Gene TÜPRAŞ'ın sözde halka arz yöntemiyle halktan kaçırılan Ofer'e, yani sağdıç Ofer'e yüzde 14,76 hissesini satan uygulama için -ki mahkeme kararıyla da bunun usulsüzlüğü tespit edilmiştir- derhâl fezleke düzenleyin. Kuşadası Limanı'nın ihalesine veya Çalık Grubu'na tek katılımlı ihaleyle Sabah, ATV grubunu ihale eden Başbakan hakkında derhâl fezleke düzenleyin. İzmir Büyükşehir Belediyesi hakkında kendi belediye şirketinin, kendi otoparkını alması üzerine fezleke düzenlemeye cüret edenler bakalım ne yapacaklar burada, merak ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu yargılama süreci, iktidarın rövanş zihniyetinin dışa vurumudur. Daha ötesinde bir korku imparatorluğu yaratma misyonunun açığa çıkmasıdır. Bu, üstünlerin hukukudur; bu, yürütmenin hukukudur; bu, AKP'nin sıkıyönetim hukukudur; bu, iktidarın sıkıyönetim savcıları ve mahkemeler eliyle hukuk düzenlemektir; bu, Orta Doğu'da egemen gücün maşası olmayı içine sindiren, BOP Eş Başkanı olmayı iftihar vesilesi yapan, bunun tüm muhalif unsurlarını ülkede -TSK dâhil- temizlemeye girişen büyük bir operasyonun parçasıdır; bu, bir karşı devrim sürecidir; bu, örtük faşizmden açık faşizme geçiş sürecidir.
Peki, bu süreçte özerk bir erk olan yasama organı ve onun başkanı ne yapıyor? Acaba yasama organının, yasama üyelerinin, yani Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin onurlarını, Meclisin itibarını koruyor mu? Yani biz yürütme ve yargı karşısında yasamanın özerkliğinden vazgeçtik, bir de bu itibar ve onur meselesinin peşine düştük. Yani ne gezer? Öyle bir şey yok. Yasama organının Başkanı, bizim ilettiğimiz bu medya üzerine kurulan baskılarla ilgili, milletvekillerinin burada kürsüden yaptığı konuşmaların Oda TV davasında sırf o İnternet sitesinde yayınlandıkları için eklerinde suç delili olarak sayılması konusunda Meclis Başkanını göreve çağırıyoruz, diyoruz ki: Bu konuda HSYK'ya suç duyurusunda bulun. Geriye, topu tacı atarak bize bir cevap veriyor ya da bu konuda Adalet Bakanlığı için bir gensoru düzenlemeye çalışıyoruz, yargının yasamaya müdahalesi? Anayasa'da iki tane düzenleme var, biri madde 138 yasama yargıya müdahale edemez ama madde 83 yargı da yasamaya müdahale edemez. Anayasa maddeleri arasında üstünlük yoktur değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar) Meclis Başkanı temsil ettiği organın şerefini korumakla birinci derecede yükümlüdür.
Ve tabii, bu Mecliste 3.188 soru sorulmuştur hazirandan bu yana, bunlardan 717'si yanıtlanırken 606 tanesi yanıtlanmayarak dosyasına kaldırılmıştır. Meclis Başkanının bu konuda yüksek sesle bir çağrı yaptığını duyanınız var mı? Değerli arkadaşlarım, bu yanıtlanmayan sorular arasında benim sorularım da var. Ben İzmir'de -burada Sayın Bakan da var şimdi- iki bakanın Kültür ve Turizm Bakanı ile istifa etmiş Ulaştırma Bakanına seçim harcamalarıyla ilgili soru sordum. Yanıt gelmedi Meclisten. Onun üzerine 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu üzerinden sordum. Sayın Bakandan bir yanıt geldi, çok ilginç, yanıtta diyor ki, okuyorum, iki satır. "Seçim döneminde bütün seçmenlere değil 2 milyon 900 bin kişiye mektup yollanmıştır." Bunun çok kabarık bir bütçesi vardır. Bunun finansmanı neredendir, nasıldır? Bunları sorduk. Sayın Bakan şunu söyledi, dikkatinizi çekerim, Bakan dinliyorsunuz değil mi? "Seçim döneminde bütün seçmenlere değil özellikle merkez ilçede örnekleme yoluyla seçmene ulaşılmaya çalışılmıştır. Organizasyon büyük ölçüde kampanyayı destekleyen arkadaşlar tarafından gerçekleştirilmiştir." Arkadaşlar kim, bilmek istiyoruz. Siyasi Partiler Yasası, seçim hukuku? Ve İzmir'de merkez ilçe yok Sayın Bakan, Ordu'yla karıştırmayın, İzmir'de metropol ilçeler var, çok sayıdalar. Bir de "Merkez ilçe örnekleme yolu." Örnekleme kaç kişi, onu size tekrar sordum, sizden cevap gelmeden PTT sağ olsun bana bir yanıt verdi, çünkü oraya da sormuştum. PTT diyor ki: "İzmir'de AKP'yle yapılan sözleşme uyarınca tam 2 milyon 904 bin 485 adet gönderi yapılmıştır. Bunların baskıları yapılmıştır tarafımızdan, katlanması, zarflanması vesaire, 720 bin lira para tahsil edilmiştir." Bu da çok indirimli bir fiyat.
Şimdi, ben sorularımı tekrar ediyorum: Bunun finansmanı nereden? İki, siz nasıl milletvekiline yalan söylersiniz?
Sayın Bakan, başka bir ifade bulamıyorum, siz, bana "Sadece bir örnekleme yapılmıştır, bütün seçmenlere gitmemiştir." diyorsunuz, PTT'niz bana imzalı yazısıyla "Biz bu anlaşmayı yaptık ve bu kadar." diyor.
Bunun üzerine bir bakan istifa etmezse ne zaman eder değerli arkadaşlarım? Ne zaman eder, onu soruyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Yani insan hakkı ve onurunun bir tarafa, siyasetin bir onuru yok mudur? Siyaset illa bakan koltuğuna yapışıp kalmak mıdır? Eğer bu açığa çıktıysa ki bunun arkasında Binali Yıldırım'ın da aynı derece ve daha fazla sorumluluğu vardır -Sayın Ulaştırma Bakanının- çünkü PTT ona bağlı bir kuruluştur ve onun üzerinden geçmiştir ve hak etmedikleri kadar indirim yapılarak da olmuştur. Bunların cevabını bekliyoruz.
Yani bir taraftan medya üzerine baskı yapacaksınız, bir taraftan herkesin ağzını tıkayacaksınız, siyasete, ana muhalefete, muhalefetin tümüne baskı uygulayacaksınız, arkasından ileri demokrasi, ileri demokrasi anayasası palavraları atacaksınız. Yağma yok! Kimse bu yalanlara artık kanmaz!
Biz, bu yalanlarla ülkenin yönetilemeyeceğini burada bir kere daha haykırıyoruz ve sizi hakka, adalete davet ediyoruz. Umuyorum biraz sesimiz duyulur.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Oyan.