GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 375 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:48
Tarih:05.01.2012

CHP GRUBU ADINA HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun hakkında konuşurken ve tam bu kanunla ilişkili olarak da sizin ustalık dönemini kısaca özetlemek istiyorum.

Niye ustalık dönemine giriyorum? Çünkü bunları hatırlatmadan geçemeyeceğim, dünden beri Meclisi meşgul ettiğiniz konu özel bir konu, bugünlerde de, son sekiz ayda da Mecliste hep özel şeyler yapıyoruz. Niçin özel yaptığımızı da biraz sonra özetleyeceğim.

12 Hazirandan bu yana Türkiye Büyük Millet Meclisi sizin çıkarmış olduğunuz kanunların ve yine Meclisi ve halkın iradesini hiçe sayarak, hatta siz AKP milletvekillerinden bile kaçırılarak çıkarılan kanun hükmündeki kararnamelerin eksikliklerini, hatalarını düzeltmekten öteye gidemiyoruz. Şundan eminim ki, toplam 35 adet olan ve 6 adedi 2 Kasım günü, yani yetkinin dolacağı 3 Kasımdan bir gün önce Bakanlar Kurulu kararıyla çıkartılan kanun hükmünde kararnamelerden birçoğunun ne olduğu konusunda fikriniz bulunmuyor.

Bir gecede, yangıdan mal kaçırırcasına çıkarmış olduğunuz kanun hükmündeki kararnameleri Meclise getirmediğiniz gibi, bu kanun hükmündeki kararnamelerdeki olumsuzlukları, eksiklikleri düzeltmek için yine acele ve üzerinde tartışılmadan Meclise taşımaktasınız. Bunu da biraz sonra vereceğim örnekte de hep beraber göreceğiz.

Bakın, ustalık diye adlandırdığınız bu dönemde, yani Hükûmetin sekiz aylık döneminde Türkiye'nin birçok problemi varken sizin Meclise getirmiş olduğunuz kanunlar sırayla: Şike Kanunu, zenginler için Bedelli Askerlik Kanunu, Meclis Teşkilat Kanunu, Kıyak Emeklilik Kanunu gibi kanunları sayabiliriz. Peki, kendinize "Biz bu dönemde halkın yararına, toplumun dinamiklerini oluşturan memurlar, işçiler, öğrenciler ve yoksullar için hangi kanunları getirdik?" diye soruyor musunuz?

Mesela atanamayan öğretmenler konusunda ne yapıyorsunuz? Başbakan "Her üniversiteyi bitireni işe almak zorunda değiliz." diyor. Millî Eğitim Bakanı "Bu bir sistem sorunudur." diyor. Sayın Bakana katılıyorum, doğru, bu bir sistem sorunudur. Peki, bu sistem sorununu kim yarattı? On yıldır Türkiye'yi yöneten AKP hükûmetleri olup burada da topu taca atarak zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkıyorsunuz.

Başbakanın iktidara gelmeden bu konu hakkında Kocaeli seçim mitinginde 2002'de söylediği bir sözü size hatırlatmak istiyorum. "Ülkede 72 bin öğretmen açığı var, sen sınavla öğretmen seçiyorsun. İnşallah biz Hükûmeti kurduğumuzda bütün öğretmenlerimizi göreve başlatacağız." diyordu. Şimdi soruyorum Başbakana: Aradan geçen on yıllık sürede bütün öğretmenleri niye göreve başlatamadınız?

Devam ediyorum, emeklilerin intibak yasası adı altında intibak ama içeriği intibak olmayan bu yasayı emeklilere nasıl yutturacağınızı bilemediğiniz için Meclise getirmekte zorlanıyorsunuz. 10 TL ile 250 TL arasında yapacağınız zam ile bu işi halledebileceğinizi düşünüyorsunuz. Ayrıca bu zammı da 2013 yılının sonunda, yani yerel seçimlerden hemen önce ödemeye başlayarak emeklilerin bu haklı taleplerini istismar etmeyi planlıyorsunuz. Eğer gerçekten samimiyseniz, emeklileri düşünüyorsanız, 2013 yılının sonunu beklemeden yasa çıktığında emeklilere avans niteliğinde ödeme yapar ve bir nebze dertlerine çare olursunuz. Bunu niçin öneriyorum? Sayın Bakan bu sürecin bir buçuk-iki yıl süreceğini söylediği için öneriyorum; avansı ödersiniz, emeklileri rahatlatırsınız.

"Dünyanın 16'ncı büyük ekonomisi." diye bahsetmiş olduğunuz Türkiye, 1984 yılında dünyanın 14'üncü büyük ekonomisiydi. Türkiye, "G 20" diye adlandırılan kuruluşa sizinle beraber değil sizden önce girmiştir. Sürekli övünerek bahsetmiş olduğunuz bu ekonomide emeklilerin durumunu görmek için taksi duraklarını dolaşmanız yeterli olacaktır. Bu duraklarda çalışanların yüzde 90'ı her meslek grubundan emekli olup yaşamak için çalışmak zorunda olan emeklilerdir. Gidin, bir sorun bakalım niye çalıştıklarını, hiç merak ettiniz mi? Size, Avrupa'daki emekliler gibi her yıl yaz tatilini dünyanın herhangi bir ülkesinde geçirmek için çalıştıklarını söylemeyecekler. Bakın, onlar size önce yaşamlarını sürdürebilmek, sonra her tarafı taşeronlaştırdığınız için geçinemeyen çocuklarına ve torunlarına bakabilmek için çalıştıklarını söyleyeceklerdir. Bununla da bitmiyor, çalışmak zorunda bırakılan emeklilerin bir de sosyal güvenlik primi keserek elindeki bir lokmayı da almaya çalışıyorsunuz.

Peki, emeklileri geçtik. Dünyanın 16'ncı büyük ekonomisi olan Türkiye'de yeşil kartlıların sayısı yaklaşık olarak yüzde 13 yani 9,5 milyon. Yani bu kadar insan yoksulluk sınırının altında bulunuyor ve yeşil kart kullanıyordu. Bakın, yılbaşından sonra genel sağlık sigortası adı altında bir uygulamayı hayata geçirerek asgari ücretin üçte 1'i olan 233 TL'den az geliri olanların primini devlet ödeyecek. Mükemmel, alkışlıyorum, çok da güzel. Peki, Gebze'nin köyünde orman işçiliği yapan, ayda eline 400 TL geçen 4 kişilik bir ailenin sağlık hizmetlerinden yararlanabilmek için devlete ayda 132 TL ödemek zorunda olduğunu biliyor musunuz? Yani onu elinde kalan 268 TL'yle yaşamak zorunda bırakıyorsunuz. Peki, bu kişiler bu parayı ödeyerek devletin bedava sunması gereken sağlık hizmetinden yararlanabilir mi?

Peki, işçilerin durumu, kamuda ve özel sektörde taşeronlaştırdığınız sistem içerisindeki işçilerimizin durumu. Türkiye'de kayıtlı 9,5 milyon işçinin yaklaşık yüzde 10'u sendikalı iken işçilerin yaşam şartlarının iyileşmesi mümkün mü? Referandumda bir kişinin birden fazla sendikaya aynı anda üye olabileceğini halka onaylattınız. Aradan geçen bir buçuk yılda böyle bir örneğe şahit oldunuz mu? Olamazsınız. Türkiye'de sendikalı olmak işten atılma nedeni olup bırakın birden fazla sendikaya üye olmayı, işçiler baskı ve tehditler nedeniyle bir sendikaya bile üye olamıyorlar.

Bir sorun bakalım, elektriğe, özelleştirdiğiniz elektrik kurumlarına TRT payı, saat okuma ücreti ve kaçak elektrik kullanım parasını halktan alan ve bunu yasal çerçeveye sığdıran başka bir örnek var mıdır? Bu örnekleri çoklandırabiliriz. Ancak her fırsatta 3 çocuk isteyen Başbakana sormak istiyorum: Meslek liselerinden, meslek yüksekokullarından mezun olup fabrikalarda 700-800 TL arasında çalışmaya başlayan ve hiçbir güvencesi olmayan bu gençlerimiz, bu parayla önce bir ev edinecek, hadi evden vazgeçti kiraya çıkacak, bir eş bulacak, evlenecek ve 3 çocuk yapacak. Bu çocukları, sizin çocuklarınız gibi baba dostu burslu değil devlet okullarında okutacak ve hepsini 700 TL'yle yapacak.

Peki, ya öğrencilerin yurt meselesi, kredi meselesi. Öğretim harcı konusunda ne yaptınız? Neymiş efendim, 240 TL olan burs ücretlerini, kredi ücretlerini 260 TL'ye çıkartmışlar, yani 20 TL zam yapmışlar. Enflasyonun yüzde 10'un üzerinde çıktığı bir durumda, bu kadar bile zam yapılmayan kredileri Başbakan övünerek anlatıyor.

Öğrencilerin günlüğü 8,66 TL. Eğer bir baba asgari ücretle çalışıyorsa 700 TL ücret alıyor, bu babanın çocuğu sadece günlük 8,66 TL'yle yaşamını sürdürecek. Yine aynı babanın çocuğu gündüz eğitimindeyse, her sömestr için fakültesine bağlı olarak en az 400 TL ödeyecek, gece okuyorsa 3 katını ödeyecek. Bu da yetmezmiş gibi verdiğiniz her kuruşu çocuk okulu bitirir bitirmez, işe girmeden, aileden kesmeye başlayacaksınız, aile ödeyecek durumda değilse icra yoluyla alacaksınız. Öğrencilere verilen burslar en az asgari ücret düzeyinde olmalı ve bu krediler okul bitince değil işe girdikten sonra tahsil edilmelidir.

Peki, yurt işinde ne yaptınız? Yurt işinde de aynı şeyleri yaptınız. Hep TOKİ'yi konuşuyoruz, TOKİ'yi ödüllendirmek, çalışanları ödüllendirmek için konuşuyoruz. TOKİ sosyal konut yapmış, havuzlu villa yapmış, hatta karakol ve devlet binaları yapmış, ancak yurt yapmadığı için gençlerimizi cemaat yurtlarına mahkûm etmiştir.

Konuşulacak çok fazla konu var, ama ben hemen çok hızlı bir şekilde, bugün yaşadığımız, Kocaeli'ndeki bir probleme değinmek istiyorum. Kocaeli, İstanbul ve Sakarya'nın problemi. Yaklaşık 23 bin abonesi olan Demiryolları otuz üç ay süreyle tren ulaşımını durdurtmuştur. 23 bin abone, bunlar öğrenci, işçi ve memurlardır, yani durumu zayıf olan, 800 ile 1.200 TL arasında geçinen insanlardır, her gün seyahat eden insanlardır işleri nedeniyle, bunlar da mağdur edilmiştir. Yaklaşık 100 lira olan abone bedeli, otobüsleri kullanmaları sonucu 400 liraya çıkacaktır, bu insanların da mağduriyeti hızla çözülmelidir,  Kocaeli'nin, İzmit'in, Sakarya'nın ve İstanbul'un şu anda en büyük problemi budur. Bu insanların en azından maddi zararlarının karşılanması gerekmektedir.

Evet, bununla ilgili, bu hattı kullananların yüzde 90'ının öğrenciler, memurlar ve işçiler olduğunu söylemiştik. Buna da hattı kapatarak çözüm bulmuş Ulaştırma Bakanlığımız, onun için alkışlıyorum! Hatta bir önerim de var: Millî Eğitim Bakanımız burada, Türkiye'deki bütün okulları kapatırsanız atanamayan öğretmenlerin problemini de çözmüş olursunuz diye düşünüyorum!

MUHARREM İNCE (Yalova) - Bravo Haydar!

HAYDAR AKAR (Devamla) - Şimdi konuya gelecek olursak, Türkiye'nin çözülmesi gereken bunca problemi varken siz kalkmışsınız TOKİ'de çalışan vatandaşların ücretlerinin iyileştirilmesi konusunda çaba sarf ediyorsunuz. Peki, daha önce, kamuda, diğer dairelerdeki kendi pozisyonlarındaki yöneticiler ile aynı haklara sahip 16 büyükşehir belediyesine bağlı 16 adet su ve kanalizasyon idaresi genel müdürlükleri, İSKİ, ASKİ, KASKİ, BUSKİ, İZSU ve SASKİ gibi kurumlardaki genel sekreter, genel sekreter yardımcısı, genel müdür, genel müdür yardımcısı gibi üst düzey yöneticileri ne yapacağız? Bunların birçoğu sizin belediyeleriniz, büyükşehir belediyesi. Yakında onlar da size şikâyet etmeye gelecekler.

Eşit işe eşit ücret politikasıyla bir gecede, konuşmadan, tartışmadan çıkarmış olduğunuz kanun hükmünde kararnamelerle?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAYDAR AKAR (Devamla) - ? kamuda bütün dengeleri altüst ettiniz ve tam anlamıyla bir eşitsizliği getirdiniz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akar.