GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ VE KAZAKİSTAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA HOCA AHMET YESEVİ ULUSLARARASI TÜRK-KAZAK ÜNİVERSİTESİNİN İŞLEYİŞİNE DAİR ANLAŞMA İLE 22 EKİM 2009 TARİHLİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE KAZAKİSTAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA HOCA AHMET YESEVİ ULUSLARARASI TÜRK-KAZAK ÜNİVERSİTESİNİN İŞLEYİŞİNE DAİR ANLAŞMAYA DEĞİŞİKLİKLER GETİRİLMESİ HAKKINDA PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:46
Tarih:03.01.2012

CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin İşleyişine Dair Anlaşma hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle Şırnak Uludere'de öldürülen vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet ve başsağlığı diliyorum. Bu olayı basit bir hata olarak görmek ve göstermeye çalışmak ancak AKP Hükûmetine yakışır. Her zamanki gibi Hükûmet "İyi şeyleri ben, kötü şeyleri o yaptı." demektedir.

Peki, ben size soruyorum: Kimdir bu "o"? Bu "o", Hükûmet dışında, bazen devlet oluyor, bazen asker oluyor, bazen yargı oluyor. Bu "bazen" listesini de oldukça uzatmak mümkün.

Bütün değerlerin içini boşaltmak ve süslü püslü laflarla vatandaşlarımıza sunmak konusunda AKP Hükûmetinin ne kadar mahir olduğunu, artık çocuklar bile biliyor. Bu konuda da sağ olsunlar, bizleri yanıltmadılar, tek suçlu kendileri iken, bu kürsüye çıkıp âdeta kahraman kesildiler.

Ben, Hükûmet üyelerine zaman zaman aynaya bakmalarını öneriyorum; öyle basit bir bakış değil, derin bir bakış, gözlerinden yüreklerine giden yolda bir yolculuk diliyorum.

Van depreminde Hükûmet nasıl enkaz altında kaldıysa, Uludere bombalamasında da aslında bombalanan Hükûmetin kendisi olmuştur.

Değerli milletvekilleri, bugün 3 Ocak, Mersin'in düşman işgalinden kurtuluş günüdür. Bugün, Mersin'in düşman işgalinden kurtuluşunun 90'ıncı yılını her şeye rağmen kutlamaya çalıştık. "Çalıştık." diyorum çünkü bir süredir, Mersin'de, ulusal günlerimizi coşkuyla kutlamayı engellemeye çalışan ve kendini akıllı sanan yöneticiler var. Bu zavallı, tırnak içinde "akıllılar" büyüklerinden çok iyi ders almışa benziyorlar. Tüm yurtta olduğu gibi Mersin'de de ulusal ve mahallî günlerin içi boşaltılmaya çalışılıyor. Bunu yapanlar unutmamalıdır ki Mersin halkı bu oyunları çok iyi görmektedir. Bizim oraların tabiriyle, halkımız bunları yutmamaktadır, yutmayacaktır.

Mersin düşman işgalinden kurtulmuştur kurtulmasına da şimdi başka güçlerin işgali altında inim inim inlemektedir.

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) - Hangi güçler?

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Hangi güçler olduğunu Sayın Milletvekilim sordu, şimdi cevaplıyorum.

Birinci güç, işsizlik Sayın Milletvekili. İkincisi, ekonomik sorunlar. Üçüncüsü, insanları ayrıştırma çabaları.

Güleceğinize, bunların içerisinde ne kadar etkiniz var, ne kadar katkınız var, bunları bir düşünün.

Daha da önemlisi, en büyük felaketi Mersin'e nükleer santral yaparak onu bir işgalci konumuna getirdiniz. Fransızların Mersin'de yapamadığını bir nükleer santral tek başına yapacaktır. Bunu da buradan sizlere ilan etmek istiyorum.

Mersin, hiç merak etmeyin, diğer işgalcilerden nasıl kurtulduysa bu yeni işgalcilerden ve özellikle de yerli iş birlikçilerinden kurtulmayı bilecektir. Bundan hiç kuşkunuz olmasın.

Büyük Atatürk "Mersinliler, Mersin'e sahip çıkınız." demiştir. Gün bugündür. Sevgili Atam, hiç kuşkunuz olmasın, Mersinliler her zaman olduğu gibi Mersin'e sahip çıkmaya devam edecektir. Doksan yıl önce yaşamlarını hiçe sayarak işgalci güçlere karşı mücadele eden, şehit düşen, gazi olan ve güzel Mersin'imizi düşmandan kurtaran kahramanları saygı ve rahmetle anıyorum, Mersin'i yeni işgalcilerden kurtarmaya çalışanları da yürekten selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi konuşacağımız konu, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Kazakistan Cumhuriyeti Hükûmeti arasında Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin işleyişine dair konudur. Bu kanun genel anlamda Türk-Kazak Üniversitesinin işleyişi hakkındadır. Önerilen değişikliklerle birlikte toplam sadece dört sayfalık bir kanundur, bir tasarıdır ve on sekiz maddeden oluşmaktadır.

Cumhuriyet Halk Partisi, diğer ülkelerin, özellikle de ortak kültürü paylaştığımız ülkelerin üniversiteleriyle iş birliği yapılmasını yürekten desteklemektedir ancak bu on sekiz madde içerisinde bir tek madde vardır ki bu anlaşmaya kabul oyu verecek olanlara ciddi anlamda bir vebal yüklemektedir. Bundan sonra söyleyeceklerimi özellikle tıp kökenli milletvekillerinin daha dikkatle dinlemelerini rica ediyorum çünkü bu konular onları daha çok ilgilendiriyor, çünkü onlar bu tasarıya "Evet" oyu verirlerse bu durumda bilerek vebale imza atmış olacaklardır.

Bu bahsettiğim madde değerli milletvekilleri, 9'uncu maddedir. 9'uncu madde aynen şöyle söylüyor, diyor ki: "Üniversite tarafından verilen diplomaların denkliği ve eş değerliliğini taraf devletler kabul eder." Bakın, küçücük bir madde. Madde çok önemli. Diğer on sekiz maddenin tamamını bir tarafa bırakın? Bu maddeyi tekrar okuyorum: "Üniversite tarafından verilen diplomaların denkliği ve eş değerliğini taraf devletler kabul eder." Bu maddenin anlamı nedir? Şudur: Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin verdiği diplomaya sahip birisi ülkemizde hiçbir sınava tabi tutulmadan doğrudan doğruya o diplomanın sağladığı imkânlardan yararlanacak demektir.

Peki, bu üniversitede bir tıp fakültesi var mıdır? Vardır. Peki, bu tıp fakültesinin eğitimi yeterli midir? Ben bilmiyorum, muhtemelen siz de bilmeyeceksiniz. Peki, bu konuyu kime soracağız? Bu konunun sorulacağı kişi, muhatap, o üniversitenin en üst kademesindeki kişi yani Mütevelli Heyeti Başkanıdır. Mütevelli Heyeti Başkanı Dışişleri Komisyonuna geldi ve bize bu konuda bilgi verdi ve Dışişleri Komisyonunda verdiği cevaba göre de tıp fakültesinin eğitimi yeterli değildir. Ayrıca Başkan diyor ki: "Açtığımız tıp fakültesi hastanesi o bölgede üniversitelere bağlı hastane olmaması sebebiyle -bakın aynen tutanaktan okuyorum- tam olarak hizmet vermekte güçlük çekmektedir." Bu, takdir edeceğiniz gibi kibar bir ifadedir. Yani tercümesi nedir? Burada tıp eğitimi verilememektedir. Ben size soruyorum: Hastane olmazsa tıp eğitimi olur mu?

Yine Mütevelli Heyeti Başkanı aynen şunu söylüyor -aktarıyorum- diyor ki: "Şu an orada bir tıp fakültesi açılması bence son derece yanlıştır." Bunu ben söylemiyorum. Bunu, sizin gönderdiğiniz Mütevelli Heyet Başkanı söylüyor ve şimdi birazdan tek tek bakacağım. Hepiniz ellerinizi kaldırıp "Evet, buradan mezun olan birisi bu ülkeye gelsin, hekimlik yapsın." diyeceksiniz. Tıp fakültesine mensup olan milletvekilleri, bu gece nasıl rahat yatacaksınız, gerçekten çok merak ediyorum.

Ben, uzun yıllar üniversitelerde çalıştım. Bunun ne demek olduğunu bilirim. Bu üniversitenin eğitimden sorumlu yani -hani demin dedim ya- yeterli olmayan eğitimini yeterli hâle getirmeye çalışacak olan rektör, en üst kişi acaba Türkiye Cumhuriyeti tarafından mıdır? Tahmininiz doğru, hayır, değildir. Kazakistan Cumhuriyeti tarafındandır. 12'nci maddeyle bu bağlanmıştır. Yani bir yandan diyeceksiniz ki "Ahmet Yesevi Üniversitesinde tıp fakültesi yetersizdir, hastaneler yetersizdir, burada tıp fakültesi açılması yanlıştır." diyeceksiniz, sonra bunları "Hadi olabilir, tıp fakültesi düzelebilir?" Bunu düzeltmek üzere en tepedeki insan Türkiye'den olmayacak da Kazakistan'dan olacak. Madde 12'de bunu da oylayacaksınız ve buna da kabul oyu vereceksiniz.

Bu söylediklerimin Türkçesi şudur: Yeterli eğitim vermeyen bir tıp fakültesinden mezun olan insanlar Türkiye'de hekimlik yapacaktır.

Sesim geliyor mu arka taraflara, bilmiyorum. (AK PARTİ sıralarından "Gelmiyor!" sesleri) Gelmiyorsa bir daha tekrar ediyorum: Bu üniversiteden, bu tıp fakültesinden yetersiz eğitim alarak mezun olan hekimler Türkiye'de hiçbir sınava tabi tutulmadan doğrudan denk kabul edilecek ve sizlere, çocuklarınıza, torunlarınıza bakacaktır, haberiniz olsun.

Bu tasarıyı kabul ederseniz değerli milletvekilleri -bakın, dostça söylüyorum- bu yetersiz hekimlerin yapacakları hatalardan siz de sorumlu olacaksınız çünkü artık ben size bunu anlattım çünkü artık biliyorsunuz. Bu hekimlerin yapacağı hatalardan sizler de sorumlu olacaksınız. Tıpkı diğer üniversitelerde olduğu gibi gelsinler, denklik sınavına girsinler, başımızın üstünde yerleri var.  O zaman biz de gönül rahatlığıyla gidelim, bunlara muayene olalım.

Şimdi, daha garip bir durumu sizlere anlatacağım bu fakülteyle ilgili. Efendim, bu fakültenin daha iyi olması için ne yapmak gerekiyor? Akıllıca bir yaklaşım olduğunu düşündükleri bir yönteme başvurmuşlar. Efendim, Türkiye'den birkaç tane öğretim üyesi götüreceklermiş de orada zaman zaman ders verecekmiş. Allah aşkına, tıp fakültesini bilenler bilirler. "Taşıma suyla değirmen dönmez." diye bir atasözümüz var. Bu üniversitede öğretim üyesi olan hocalar hiçbir şekilde bu eğitimi bu şekilde yürütemezler çünkü tıp fakültesi eğitimi zordur ve devamlılık ister.

Değerli milletvekilleri, bazı yanlışlar vardır ki inanın, AKP'li, MHP'li, BDP'li, CHP'li dinlemez, herkesi vurur. Sağlık alanında yapılan yanlışlar da aynen böyledir. Ehil olmayan birini hekim diye kabul ederseniz bu hekimin kimi vuracağı asla belli olmaz. Bazı hatalar yapılıyor burada. Bunların çoğu geri dönüşümlüdür. Ne olur? AKP Hükûmeti gider, başka bir hükûmet gelir, yaptığı hatalı uygulamalar varsa bunları düzeltir. Bunlar geri alınabilir durumlardır ama sağlıkta yapılan hatalar hiçbir şekilde geri alınamıyor, giden canlar hiçbir şekilde geri gelmiyor. Ben uzun yıllar öğretim üyeliği yaptım tıp fakültesinde. İçinizde öğretim üyeliği yapmış pek çok milletvekili var. Onlar ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaklardır. Gelin, bu yanlışa ortak olmayın. Gelin, geceleri uykunuzu kaçıracak işlere lütfen imza atmayın. Kazakistan'a göre gelişmiş olduğumuzu çok iyi biliyoruz. Ülkemizde bile tıp eğitiminde sorunlar yaşanırken Kazakistan'da eğitim alanların sağlık sistemimize getireceği yükü hiçbir şekilde düşünmek bile istemiyorum. Biz, kendi eğitimimizin yetersizliğinden yakınıp bunun hastalarımıza, insanlarımıza getirdiği yükleri tartışırken Kazakistan'daki iyi yetişmemiş hekimlerin getireceği yükü düşünmek bile istemiyorum. Zaten sağlık sistemimiz kör topal gidiyor. Bir yandan birinci basamak sağlık hizmetlerini özelleştiriyorsunuz, diğer yandan performans sistemiyle -tabiri caizse- parça başı iş yaptırıyorsunuz, öte yandan hekimlik mesleğinin değersizleştirilmesi sorunlarını gündeme getiriyorsunuz ve sağlık sistemimizi boğazına kadar bataklığa sürüklüyorsunuz, bir de yeterli eğitim almamış olan Kazakistan Üniversitesinden mezun olan hekimlerin yükünü bu ülkeye taşıtıyorsunuz. Bunun vebali büyüktür. Bunun sonunda oluşacak hatalardan sizler de sorumlu olacaksınız.

Bakın size ülkemizden -hep diyorsunuz ya Sağlık sistemi mükemmel, mükemmel.- bir örnek vereceğim sağlık sisteminin kalitesiyle ilgili. Sağlığın gelişmişliğini gösteren önemli ögeler var: Bir tanesi, bebek ölüm hızı. Bebek ölüm hızının nereden nereye indiğini ben de sizin gibi, diğer hekim arkadaşlarım gibi biliyorum ama şunu da bilmeniz gerekir ki: Sağlık Bakanlığı bu oranları yansıtma yoluyla tespit etmektedir ve bu yıl için bildirdiği rakam binde 10'dur. Binde 10 rakamını bile hadi diyelim ki kabul ettik, hadi diyelim ki bu binde 10 rakamı doğru olsun, bir an için doğru olduğunu kabul etsek, ülkemizde her yıl, birinci yaş gününü dahi kutlamadan 12.500 bebek hâlâ ölmektedir. Şimdi lütfen bana kalkıp da "Vay efendim, eskiden bu binde 200'lerdeydi, şuydu buydu." diye laflar söylemeyin. Ben neyin nereden geldiğini, nereye düştüğünü çok iyi bilen, bunun da düşmesi için çalışan bir hekimim. Şu anda, on yıldır yönettiğiniz ülkemizde bebek ölümlerinin binde 10 olduğunu ben değil, sizin Sağlık Bakanınız söyledi. Ben de bir hesap yaptım: Her yıl 12.500, yanlış duymadınız, tamı tamına 12.500 bebek birinci yaş gününü kutlamadan bu ülkede ölüyor yani her yıl ülkemizde bir Marmara depremi yaşıyoruz, her yıl beş tane Van depremi yaşıyoruz, ve bundan hiçbirinizin haberi yok, Sağlık Bakanının haberi var ama.

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) - 2002'de ne kadardı?

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Şimdi, aynı lafları söylüyorsunuz: "2002'de ne kadardı? Daha önce ne kadardı?" Değerli arkadaşlar, siz bu ülkeyi düzeltmek üzere buraya geldiniz. On yıldır elinizde her türlü imkân var, düşüre düşüre binde 10'a mı düşürdünüz? Yunanistan'da bu oran binde 4. Bulgaristan bile bizden iyi. Beğenmediğiniz Suriye bile bizden iyi. Kalkıp da şimdi ben buradan "Arkadaşlar, her yıl 12.500 tane bebeği gömüyoruz." diyorum, siz bana diyorsunuz ki: "2002'de neydi?" Allah aşkına, 12.500 bebeğin her yıl öldüğünü lütfen aklınızın bir köşesinde tutun. Üstelik de bu depremlerde sadece bebekler ölüyor, sadece bebekler. Diğerlerini, çocukları filan hiçbir şekilde saymıyorum.

Şimdi ben size soruyorum: Bu örneği niye verdim sayın milletvekili biliyor musun, niye verdim? Bu anlaşma, birazdan elini kaldıracağın anlaşma var ya, bu anlaşma, acaba bu sağlık sistemini iyiye mi götürecek, kötüye mi götürecek? Bu riski göze alabiliyor musun, alamıyor musun? Sorun burada. Ben diyorum ki: 12.500 bebek ölüyorsa bizim daha kaliteli hekimlere ihtiyacımız var, bizim daha kaliteli bir sağlık sistemine ihtiyacımız var. Siz bana, kalkıyorsunuz? Mütevelli Heyet Başkanının bile "Kardeşim, ben yetersizim." dediği bir üniversiteden, denkliğine bile bakmadan, kalkıp tıp fakültesi mezunlarını ülkemize getiriyorsunuz.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) - O hesabı bir daha yap, 1.300 olması lazım, 12 bin değil. Bir daha yap o hesabı.

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Ben hesabı çok iyi yaptım, çok çok iyi yaptım, çok iyi yaptım. Senden çok daha iyi hesap bilirim. Dikkat ederseniz, hekim kökenli milletvekilleri konuşmuyorlar. Konuşmayacaklar tabii, çünkü hesaplarımın doğru olduğunu çok iyi biliyorlar.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) - 1 milyon 300 binin binde 10'u kaç eder?

AYTUĞ ATICI (Devamla) - Sen o hesabı yap, ondan sonra gel, konuşalım.

Şimdi, olayın bu vahim tıbbi boyutundan sonra, bir de olayın sosyal boyutunu gündeme getirmek istiyorum. Çok istediği hâlde -bakın, hepimizin evlatları var, hepimizin evlatları üniversite sınavına giriyor- sadece 01 puanla kaçırdığı tıp fakültesinde okuyamayan bir öğrenci, kendinden çok daha geride ancak babasının bol parası olduğu için, bu bahsettiğiniz ve sizin birazdan ellerinizi kaldırıp onaylayacağınız Türk Kazak  Üniversitesinden mezun olup da elini kolunu sallaya sallaya Türkiye'ye gelip hekimlik yaptığında acaba ne hissedecek? Bu çocuk sizin çocuğunuz olsa, bir anne-baba olarak siz ne hissedersiniz? Bunu bir düşünün Allah aşkına. Burada, küçücük rakamlarla tıp fakültesine gidemeyen başarılı çocuklar varken,  sizler kalkıyorsunuz, Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesinde, yetersiz bir tıp fakültesinde parasıyla okuyan bir çocuğu getirip burada hekimlik yaptırıyorsunuz. Yani eğer bu Allah'tan revaysa, sizin adalet anlayışınız buysa ben başka diyecek bir şey söyleyemiyorum.

Bazı dış ülkelerde kâğıt üzerinde ihtisas yapıp dönen hekimler oldu, bunu hekim arkadaşlarım çok iyi bilecekler. Gidip ihtisas yaptılar, gitmeden ihtisas yaptılar, paralar verdiler, sağlık sisteminde olan herkes bunu biliyor. Uzman olup geldiler, yüreğimiz kanadı. Yiğit, akıllı, vicdanlı hekimler, hocalar bunlara ihtisas vermediler. Ne yapıp ettiler bir şekilde ihtisas aldılar. Hâlâ o yaralar kapanmadan siz şimdi kalkmışsınız denklik bile istemeden Kazakistan'dan buraya doktor getireceksiniz.

Olayın bir de hakkaniyet boyutu var. Hakkaniyet boyutuna baktığınız zaman mecburi hizmet geliyor gündeme. Çok başarılı bir tıp öğrencisi düşünün, mükemmel. Tıp fakültesini birincilikle bitiriyor. Nereye gidiyor bu çocuk bitirir bitirmez? Hop, yallah mecburi hizmete. Gitsin, tamam, hepimiz gittik. Peki Kazakistan'dan gelen o daha az başarılı olan hekim nereye gidiyor? Doğru ihtisasa gidiyor. Yani eğer sizin haktan anladığınız buysa ben söyleyecek laf bulamıyorum. Ama eğer haktan, adaletten anladığınız bu değilse bu öneriyi geri çekin. Bu öneri sizi bu dünyada da, ahirette de ciddi şekilde üzecektir, haberiniz olsun  Sayın Bakan. Ben de eğer yüreğim yeterse, yüreğimin yettiği sürece bunu her yerde her zaman konuşacağım.

Bu tasarının 12'nci maddesinde Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesinin rektörünün Kazak tarafından olacağını söyledim. Bu da akıllara ziyan verici bir şey. Bakın, biz bu üniversitenin bütün finansının yüzde 54'ünü sağlıyoruz. Akademik katkımız neredeyse tamamen bizden kaynaklanıyor. Ondan sonra da diyoruz ki: "Rektör onlardan olsun." Yine Mütevelli Heyet Başkanına sordum: "Allah aşkına bu doğru mu?" dedim. Akademik yardım bizden, her şey bizden, siz kalkıyorsunuz, gidiyorsunuz öbür tarafı rektör seçiyorsunuz. Bana dedi ki: "Evet haklısınız, bu doğru değil ama kabul ettiremedik." Yahu kabul ettiremediysen çek anlaşmayı geri. Eğer anlaşmayı geri çekmiyorsan bizim bilmediğimiz başka şeyler mi var? Ne olur bunları bize anlatın.

O yüzden bu telafisi mümkün olmayan ve gerçekten veballerle dolu olan bu tasarıya ne olur "Hayır" deyin. Bakın bir hekim olarak sizden rica ediyorum. Ne olur "Hayır" deyin.

Çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Atıcı.