| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 79 |
| Tarih: | 15.03.2012 |
İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 27 Ekim tarihinde vermiş olduğum işçi sağlığı ve iş güvenliğinde yaşanan sorunların araştırılmasına ilişkin grup önerimiz üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, benzer önerge önceki gün de bu Meclis kürsüsünde gündeme getirildi ama AKP çoğunluğunca o zaman da reddedildi. İçinde bulunduğumuz dönemde özellikle son on yıldan bu yana AKP'nin iktidar olduğu dönemi inceleyecek olursanız işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda Türkiye'nin ne kadar geriye gittiğini sizler de görebilirsiniz. Sizlere, son üç yıl içerisinde yaşanan ve kitlesel ölüm diyebileceğimiz iş cinayetlerinden bazı örnekler vereceğim:
2009 yılı Ağustos ayında, mevsimlik tarım işçileri trafik kazasına uğradı, 9 işçi öldü.
Aynı yılın Aralık ayında -2009 yılının- Bursa'nın Mustafakemalpaşa ilçesinde, Tekirdağ'da ve Edirne'de, maden kazalarında 22 işçi yaşamını yitirdi.
2010 yılında -tek teklerini söylemiyorum- Yalova'da, bir tekstil firmasında çalışan işçilerin trafik kazası sonucu 5 kişi yaşamını yitirdi.
17 Mayıs 2010'da, Zonguldak'ta, maden kazasında 30 işçi yaşamını yitirdi.
14 Mayısta, Kütahya'daki bir maden kazasında 2 işçi yaşamını yitirdi.
2011 yılında, 3 Şubatta ve 4 Şubatta peş peşe, OSTİM'deki iki ayrı patlamada, iş yerindeki patlamalarda, 20 işçi öldü.
7 Şubatta, Afşin'de, Çöllolar'a ait maden ocağında 11 işçi yaşamını yitirdi, 9 işçinin cesedinin üzerinde hâlâ 60 milyon metreküp hafriyatı Türkiye Cumhuriyeti devleti ne yazık ki kaldıramadığı için işçiler adına oraya anıt dikmeye karar veriliyor.
2012 yılının henüz üçüncü ayındayız, daha Gökdere Barajı'nda yaşamını yitiren, sele kapılan işçilerden 6'sının cesedine ulaşılamadı; 11 işçi yaşamını yitirmişken yine pazar günü bir şantiyede, Esenyurt'ta, 11 işçi yanarak yaşamını yitirdi.
Bütün bunlara "iş kazası" denilerek geçiştirmenin olanağı yok. Bunlar, düpedüz iş cinayetleri. Özellikle Türkiye'nin özelleştirme adı altında tüm kaynaklarını hızlı bir şekilde özel sektöre devretme ve maliyetleri düşürerek yüksek kâr elde etme hırsı, önlenemeyen kâr hırsı, insan yaşamının önüne geçti ve AKP Hükûmeti, AKP çoğunluğu, bu iş cinayetlerine karşı duyarsız, ilgisiz bir şekilde ya yönetmeliğe bağlıyor ya yasaya bağlayarak geçiştirmeye çalışıyor.
Önceki günkü, pazar günkü cinayet, iş cinayeti çok vahim bir tabloyu daha gözler önüne serdi. Gerçekten ülkemizin teknolojiyle buluşmasını, bilimle buluşmasını, aydınlanmasının sağlanmasını isteriz ama işçiler öldükten sonra da sigorta kaydının yapılmasını, e-bildirgeyle yapabileceklerinin bir biçimde sağlanmış olması da düşündürücü bir tablo. Gerçekten burada ölüm saatleri de yazılı, sigorta oluş saatleri de yazılı. Tabii bunu, Çalışma Bakanımız Faruk Çelik 11 işçinin can verdiği olayın ardından şöyle diyor: Çadır malzemesinin yanmaya müsait olduğunu, 40 işçinin kaldığı bir çadırda tek bir çıkış alanının bulunmasının eksiklik olduğunu, karşılıklı çıkış alanlarının bulunması gerektiğini ifade ederek Türkiye'nin iş güvenliği yasasına ihtiyacı olduğunu ve yeni iş sağlığı mevzuatının yakında yürürlüğe gireceğini söylüyor.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü, Türkiye Cumhuriyeti'nin 1972 yılında İsveç iş hukukundan tercüme ederek Türkiye'ye uyarladığı ve Türkiye'de dönemi içerisinde, 2003 yılında yürürlükten âdeta kaldırılır noktaya getirilinceye kadarki tüm tüzüklerin içerisinde en çağdaş, en demokratik, taraflara hak ve yükümlülükleri en eşit bir şekilde yükleyen ve uluslararası standartlara en uyumlu tüzük idi. AKP, işverenlerin baskısına da boyun eğerek 1475 sayılı Yasa yerine 4857 sayılı Yasa'yı değiştirince, o yasaya bağlı olarak tüzüğü de değiştirme ihtiyacı içine girdi, o tüzüğü yasa olarak çıkaracağını söyledi. Mayıs 2003'ten bu yana tam dokuz yıl geçmiş olmasına rağmen her iş cinayetinden sonra işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin tüzüğün adı iş sağlığı ve güvenliği kanun tasarısı ya da teklifine dönüştü ama Meclisin gündemine hiçbir zaman gelmedi.
Şimdi sorulması gereken pek çok soru var: Yukarıda, komisyonlarda "4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu" olarak değiştirildi. Yani Sendikalar Kanunu ve Toplu Sözleşme Grev ve Lokavt Kanunu olan kanunlardan "Sendika" kelimeleri çıkartıldı, Toplu İş İlişkileri Kanunu oldu, işçilerle ilgili kanun tasarıları görüşülürken orada da gündeme geldi, Sayın Bakan buraya getirdiği ilk tasarıyı geri çekmek zorunda kaldı ve 7 bakan Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı'na imza koymadı.
Ben şimdi bu ülkede 1970'li yılların sonunda gazete ilanıyla Hükûmet yıkan güçleri biliyorum. O dönemde de çalışma yaşamının içindeydim. Şimdi ben Çalışma Bakanını zora bırakan ve o tasarıya imza koymayan 7 bakanın kimler olduğunun tüm yurttaşlarımız tarafından bilinmesini, öğrenilmesini istiyorum.
Yine burada, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü'nü gündeme getirtmeyerek, imza koymayarak engelleyen bakanların ya da güçerin kimler olduğunu? Bu iş cinayetlerinin sorumlularının kimler olduğunu öğrenmek istiyorum.
Sevgili arkadaşlarım, gerçekten bunlar son derece acı olaylar. Bakınız, ülkemiz ölümcül iş kazalarında Avrupa 1'incisi, dünya 3'üncüsü. Ortalama olarak her gün 172 iş kazası oluyor, 4 ölüm, 6 sürekli iş göremez insanımız aramızda dolaşır konuma geliyor.
Değerli arkadaşlar, bu bir siyasal partinin herhangi bir şekilde çıkar sağlayacağı bir konu değil. Bu konu, iş yerlerinin teftiş ve denetimini zorunlu kılan kanunların ve yönetmeliklerin bize verdiği bir sorumluluk. O nedenle hem Mecliste iş yerlerinde teftiş ve denetiminin ne kadar uzak olduğunu, Çöllolar'daki ocaktaki cesetlerin niye çıkartılamadığını, orada 11 işçinin yanarak can vermesi sonucunda? Diğer, örneğin, kadın ve aileden sorumlu Bakanlığımızın inşaatının önünde, aynı İstanbul Esenyurt'taki gibi çadırlarda işçiler barınıyor. Yarın orada da bir yangın, orada da bir facia olduğunda bunun sorumlularını arama yerine bu tür konulara ilişkin önceden önlem almak üzere beş ayı geçkin zaman önce vermiş olduğum bir öneriyi, bir araştırma önergesini gündeme getirdik. Bu araştırma önergesinin gündeme alınması AKP'lilerin de onuru olur, Meclisimizin de onuru olur ve bu şekilde Bakanlığımızı, Bakanlığımızın bürokratlarını suçlanmaktan kurtarırız.
Şimdi, bazı sorular var aydınlatılması gereken, onları gerçekten sormak istiyorum. Orada o 2 işçinin ölümlerinden sonra sigorta yapılmış olmalarının faturası kime kesilecektir? Yani eğer onlara iş kazası maaşı bağlanacaksa? Diğer ölen işçilere de -ki hepsine Allah'tan rahmet diliyorum, ölüm aylığını hak etmişler- elbette bağlanacak ama işveren, o kadar acı içerisinde insanlar dolaşırken oraya gelip vicdansızca "Sigortasız olan kimler?" diye soruyor. Onu bir yurttaşın "Ya, böyle bir konu var, bunu bir araştırayım." diyerek sigortasız işçileri tespit ediyor olması sizi rencide ediyor ise bu araştırma önergesini kabul edin. Şu iş cinayetlerinin sebebini, nedenini, niçinini Mecliste bir komisyon kuralım ve araştıralım, Bakanlığa da Meclisimize de katkı yapmış oluruz diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çetin.