| Konu: | 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 42 |
| Tarih: | 19.12.2011 |
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı'nın 24'üncü maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, iki haftadan bu yana Bütçe Kanunu Tasarısı üzerine konuşuyoruz. Neredeyse çalışmaların sonuna geldik ama iki haftadan bu yana zaman zaman gergin tartışmalar yaşanmış olsa da bütçenin özü itibarıyla değerlendirildiğinde bütçenin, ne yazık ki, çalışanlara, emekçilere, dar ve sabit gelirlilere pek fazla bir şey getirmediği ortada.
Bugün 24'üncü maddenin başlığına bakacak olursak, işçi istihdamı ve ödeneklerine ilişkin esasları düzenliyor ama daha 1'inci maddesinde hem genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ve 5018 sayılı Kanun'a ekli cetvellerdeki sürekli işçilerle, yine 5620 sayılı Kanun'a göre çalıştırılacak geçici işçilere ilişkin ödeneklerin nasıl yapılacağını, 2'nci maddesinde hükümlü ve özürlülerin istihdamına ilişkin düzenlemenin kadro şartı aranmaksızın nasıl gerçekleştirileceğini düzenledikten sonra diğer taraftan baktığınızda torba yasa olarak bilinen ve 6111 sayılı Kanun'la diğer kamu kurum ve kuruluşlarına gönderilen işçilerin istihdamının yani 4/C'lilerin istihdamının nasıl olacağını, ücretlerinin nasıl ödeneceğini gündeme getirmiş.
Değerli arkadaşlarım, Bütçe Kanunu Tasarısı'nın görüşmeleri sırasında hem emeğin içinden gelen eski bir sendikacı olarak hem de eski bir mali müşavir olarak bütçeyi incelediğimde bir dörtlük geldi aklıma, önce onu sizlerle paylaşmak isterim:
"Dünya zenginler dünyası
Önce onlar gülüyor
Bir ekmeği on parçaya
Hep fakirler bölüyor.
Bu nasıl bir çark ki dostlar
Tüm dişliler paslanmış
Zenginler ayakta durmak için
Hep fakire yaslanmış."
Evet arkadaşlar, 2012 bütçesinin özeti bu. (CHP sıralarından alkışlar) Bu bütçede fakirlerin işi çok zor, çalışanların işi çok zor. Sanki krizleri onlar çıkartmış, sanki ekonomiyi onlar batırmış, sanki Deniz Feneri yolsuzluğunu emekçiler yapmış, sanki gemicikleri çocuklarına onlar almış gibi, maddenin içeriğine baktığınızda da göreceksiniz ki emekçi kesime üç kuruş ödememek için tam bir zapturapt altına alma mantığı egemen olmuş. Maddenin özüne baktığınızda göreceksiniz ki kamu idarelerinin sürekli ve geçici işçi istihdamını, istihdamın süresini ücret ödemelerinde önceden belirlenen ödenekleri aşmamaları için ne gerekiyorsa yapılmış yani bu zihniyet diyor ki: "Ne kadar sendika özgürlüğü ve toplu sözleşme hakkından söz ederseniz ediniz ben öyle bir bütçe kanunu yaparım ki bütçede koyduğum ödenekleri hiç kimse aşamaz, toplu sözleşme düzenini ve sendika özgürlüğünü Bütçe Kanunu ile özel bir kanun olduğu için engellerim." Son maddesinde de çok açıkça görülüyor ki burada da "Kamu idarelerinin harcama yetkilileri benim sözümü dinlemezlerse onların da canına okurum." mantığı bu. Ben bunu yadırgamıyorum değerli arkadaşlar, neden yadırgamıyorum? Çünkü AKP'nin 2002, 3 Kasımından bugüne kadarki çalışmalarında, yasa yapma tekniklerinde, çalışanlardan yana, emekçiden yana, yoksuldan yana bir düzenleme yaptığına tanık olmadık. Üstelik, toplu sözleşme özgürlüğünü ve sendikal özgürlüğü belediye encümeninin kaldırmasına dair yasaya hüküm koyacak kadar işçi düşmanlığına, emekçi düşmanlığına tanık olduk. Nereden çıkarıyorum derseniz, Büyükşehir Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun çıkarttınız 2008 yılında, 5747 sayılı Kanun. Oradaki bir cümleyi, bir paragrafı okuyacağım: "Tüzel kişiliği ilk genel mahallî idareler seçimlerine kadar devam edecek belediyelerin her türlü yeni personel istihdamı, yapacakları toplu iş sözleşmesi, taşınır? ?belediyenin, ilk kademe belediyelerinin ya da mahalle veya mahalle kısımlarının birleştirilmesi suretiyle yeni bir isim altında kurulan ilçelerdeki belediyeler büyükşehir belediyesinin, köye dönüşen yerlerde il özel idaresinin onayına tabidir."
Yani imzalanmış bir toplu iş sözleşmesinin uygulanıp uygulanmayacağı, toplu sözleşme yapılıp yapılmayacağı, Toplu Sözleşme Grev ve Lokavt Kanunu'yla ya da sendikaların özgür iradeleriyle değil, belediye encümeninin, il özel idaresinin kararıyla gerçekleştirilecek. Tabii, Anayasa'ya açık aykırılığı olan bu düzenleme, umarım sendikalar tarafından ILO'ya taşınır. Bu, açıkça, toplu sözleşme özgürlüğünü belediye meclisi eliyle yok etme anlayışıdır ki bu AKP'ye yakışan bir anlayıştır.
Bakınız, size AKP'nin çalışanlara yönelik ikinci bir örneğini daha vermek istiyorum. Bugüne kadar gündeme getirmediler ama sessiz sedasız önümüzdeki günlerde gerçekleştirecekler. Değerli arkadaşlarım, ikinci örnek birincisinden daha vahim. Bir PTT AŞ kurulmasına ilişkin düzenleme yapma arzusundalar, diyorlar ki: "Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun." Burada da -kısaca geçiyorum- diyorlar ki: "Bu personel 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve diğer kanunların sözleşmeli personel hakkındaki hükümlerine ve 4857 sayılı İş Kanunu'na da tabi değildir." Peki, PTT AŞ'nin getirmediğiniz ama yakında getireceğiniz 40'ıncı maddesindeki sözleşmeli düzenlemesi Türkiye Cumhuriyeti'nin yürürlükte olan çalışma yasalarına, hangisine tabi? Hiçbirisine. Yani, AKP "kanunsuz çalıştırma kanunu" diye bir kanunu Meclisin gündemine hazırlıyor. PTT AŞ hakkındaki kanundaki düzenlemeler de böyle.
Değerli arkadaşlar, tabii bu örnekler çok fazla. Bugün bakıyoruz, AKP, Çalışma Bakanı "657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun miadı doldu, emekliliği geldi, bunu emekliliğe ayıralım." diyor, yani değiştirelim. Niçin değiştirecek? Güvencesiz bir memur sistemi yaratmak ve memurlar eliyle görülmesi gereken devletin asli ve sürekli işlerini sözleşmeliler eliyle gördürmek ve de memurlara ödenen emekli ikramiyesini ortadan kaldırabilmek ve giderek de işçilerin kıdem tazminatına uzanabilmek için yol haritası yapıyor. Yani AKP eğer çalışma yaşamına ilişkin bir düzenleme getiriyor ise biliniz ki gasp vardır, emeğin hakkına açık saldırı vardır.
Bu yasanın, bu 24'üncü madenin birinci paragrafında da ödenekleri aşmanın yasaklanması, toplu sözleşme özgürlüğünü açıkça bu bütçe kanunuyla ortadan kaldırmak anlamına gelir. Yani emek yoksa, emekçi yoksa -ki, bu bütçenin içerisinde yok- çalışan yoksa AKP mutlu. AKP'nin asıl görevi yerli ve yabancı yandaşlarını mutlu edebilmek, emeğin sömürüsünün önünü açmak, bunun için sözleşmeliyi yaygınlaştırmak ve bunun için de ne yazık ki en başta Meclisten başlamak.
Değerli arkadaşlarım, Meclis çalışanlarını 4/C'li, 4/B'li, sözleşmeli diye ayırarak Türkiye'ye örnek olma anlayışı AKP döneminde gerçekleşti. AKP iktidar olduğu 3 Kasım 2002'de sayıları sadece 164 olan 4/C'li çalışanların bugünkü rakamla miktarı 50 bine vardı, o Torba Kanun'la birlikte "Yerel yönetimlerde ihtiyaç fazlası personel." diye adlandırdıkları kişilerin, çalışanların, belediyelerden il özel idarelerine ve Millî Eğitime gitmesiyle sayı neredeyse 100 bine varacak. O çalışma ilişkileri gerçekten Orta Çağ'ın kölelik düzeninden farksız. Doğru dürüst ücretli izin hakkı yok, ücretsiz izin hakkı yok, doğru dürüst hastalanma hakları, doktora gidebilme hakları bile olmadan bu insanları çalıştırmak herhâlde "Emeğin hakkı, alın teri kurumadan verilecektir." diyerek iktidar olup, iktidar olduktan sonra da "Sizinle işimi gördüm." diyen bir anlayışa nasip olabilir.
Değerli arkadaşlar, gerçekten işler iyi gitmiyor. Bir de son zamanlarda Türkiye'de pek çok imam-hatip lisesi, ilahiyat fakültesi mezunu boş dururken, işsiz dururken "mele" denilen mollaların sözleşmeli istihdamını gündeme getirdiniz. Ben merak ediyorum, acaba ortopedist yerine kırıkçıyı, kardiyolog yerine üfürükçüyü, dâhilîye uzmanı yerine muskacıyı, kulak burun boğaz uzmanı yerine cinci hocayı ne zaman istihdam etmeye başlayacaksınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Devamla) - Peki, ben teşekkür ediyor ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)