GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:38
Tarih:15.12.2011

BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Maliye Bakanlığı bütçesine ilişkin Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Partim ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Her şeyden önce bütçe, bir ülkede ya da bir devlette gelirin dağıtımı amacıyla başvurulan önemli araçlardan biridir. Dağıtım aşamasına geçmeden önce de çeşitli gelir kaynakları üzerinde toplanan gelirlerin merkezileştirildikten sonra dağıtımı esasına dayanır.

Burada uluslararası evrensel hukuk çerçevesinde bağlı bulunması gereken bir kısım kriterlere rağmen, ülkemiz 2012 bütçesi genelinde olduğu gibi, Maliye Bakanlığı bütçesinde de bu kriterlerin ötesinde daha çok bize özgü, bizim özgünlüklerimizi esas alan bir anlayış, bir çerçeveyle hazırlanan bir bütçeyle karşılaştığımızı söyleyebilirim.

Birincisi: Bütçemiz insan odaklı değil.

İkincisi: Rasyonel değil, istihdam ve üretim odaklı değil, tüketim, borçlanma esasına dayalı, cari harcama odaklı, bürokratik ve merkeziyetçidir. Bu özellikleriyle geçmişten bugüne yapılan bütçelerin rutin bir tekrarından öte bir anlam ifade etmiyor diye düşünüyorum. Keza toplum dinamiklerinin kendisi dışında, oval masalarda, kapalı odalarda, elektronik ortamlarda hazırlanan toplum gerçekliğiyle örtüşmeyen, onu dikkate almayan da bir özelliği var.

Hâlbuki bütçeler öncelikle sürdürülebilir olmalıdır yani toplumun değişim dinamiklerini harekete geçiren, besleyen, destekleyen ve katkı sunan olmalıydı.

İki: Verimli olmalı yani yeniden üretimi yaşamın, hayatın, üretimin kendisini bizatihi destekleyen, teşvik eden olmalı.

Üç: Hesap verir olmalı. Bu anlamıyla her şeyden önce yüce Meclisin denetim mekanizmasına açık olduğu kadar toplumun çeşitli örgütsel yapılarını da sürece katan, bu anlamıyla da katılımcı olması esasına dayalı olması gerekiyordu.

Katılımcılık günümüz dünyasının önemli bir argümanı olmaya başladığı bu süreçte, bütçelerin kendisi de onların hazırlanması ve topluma yansıtılıp yürütülmesi aşamasında da katılımcılık önemsenmeliydi. Bırakın toplumun öteki kesimi yani burada siyasal temsiliyetini yapamayan siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, sivil toplum örgütleri, muhalefet bile geçen altı aylık süre zarfında yani 12 Haziran 2011 seçimlerinden bu yana bu sürece aktif katılamamıştır. Gerek Barış ve Demokrasi Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisinin uzun süreli Meclise katılmaması gerekse Meclisin tatili ve 1 Ekim sonrası oluşturulan komisyonlarda da alelacele bu ve benzeri çalışmalara çok aktif katılamayışımızın sıkıntılarını dile getirmek mümkün.

Keza şeffaf olmalı yani topluma, kesimlere, bireylere açık, o anlamıyla da izlenebilir, takip edilebilir bir özellikte olmalı.

Adalet duygusuna hitap edebilmeli, adil olmalı, adaletli olmalı.

Hâlbuki bütçemizin genelinde de görebildiğimiz, izleyebildiğimiz kadarıyla, gayrisafi millî hasılamızın yüzde 80'inden yararlanan ya da yüzde 80'ini kullanabilme inisiyatifine sahip azınlığa rağmen, gayrisafi millî hasılanın yüzde 20'lik payını alan çoğunluğu esas alan bir bütçe değil. Yani yoksulu dikkate alan, onun yaşamının idamesi için yeni koşulları, yeni üretim araçlarını harekete geçiren değil, merkezileştirilmiş bütçeyle kazananın daha kazanacağı, yani zenginin daha zengin, yoksulun daha yoksul olabilme riski ve durumuyla karşı karşıya kalabileceğimiz bir bütçe.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doksan yıllık cumhuriyet tarihimizde de izlendiğine bir benzer ve paralel noktada bugünün bütçesi, emekliyi, asgari ücretle geçimini sürdürmek zorunda olan çalışanı, memuru ya da bir bütün olarak işçi sınıfını esas alan, onun temel insani taleplerini karşılamaya dönük bir algı, bir anlayıştan çok, mevcut, var olan üretim araçları mülkiyeti üzerinden zenginin daha zengin olmasına, dolayısıyla da palazlanarak hâkimiyet ve hegemonik ilişki geliştirmesine yol açan bir algı, bir anlayışa sahip. Bu tehlikedir, bu risktir. Hele hele yapısal krizden her gün yeniden yeniden krizi yaşayan kapitalist üretim ilişkileri dünya ve küresel boyutta bunca risk arz etmeye başladığı bir dönemde, ülkemizde de kesimler ve toplumlar arasındaki makasın büyümesi, zenginle yoksul arasındaki bu uçurumun derinleşmesi yeni siyasal krizlerin de olabileceği ihtimali ve olasılığını her geçen gün gündemimize getirmektedir.

Keza, bütçe yerindenlik ilkesine bağlı, özerk olmalı, özerk ve özgün kurumsal yapıları besleyen, destekleyen boyutta olmalıdır. Hâlbuki, ülkemizde bu özelliklerden uzak bir bütçe olduğu gibi de anlayışımız ve merkezî yapımız buna da çok elvermiyor.

2.900 civarındaki belediyemiz, bütçemizin yüzde 6'sından, genel bütçenin yüzde 6'sından faydalanacak kadar bir açmazı yaşamaktadır. Mali özerkliğe sahip olmadıkları gibi genel bütçeden bu denli küçük payla beslenen belediyeler, il genel meclisleri her gün toplumla yeniden temas hâlinde olan, ilişkide olan, onların hizmetlerini üretmekle mükellef olan kurumlar olması noktasında da açmazdalar, üretimden yoksun, hizmetten yoksun bir toplum gerçekliğiyle her gün bizi karşı karşıya bırakmaktadırlar. Bu, bir çelişki. Düşününüz ki, canlı olan, dinamik olan, toplumla her gün temas içinde olan, ilişkide olan belediyelerdir, il genel meclisleridir, muhtarlıklardır. Siz bunları özerk ve özgün bir maliyeye kavuşturamadığınız, idari noktada da özerkliğe kavuşturamadığınız sürece, onları besleyemediğiniz ölçüde toplumu da besleyemez, toplumun da değişim dinamiği noktasındaki rolünü oynamasına da fırsat vermemiş olursunuz. Bu da bizim, tarihsel döngü içerisinde geri kalmamıza, mevcut, var olan değişimci ruha rağmen de bu kurumlar başta olmak üzere, toplumun sivil toplum örgütlüğü gerçeğini esas almadığımızda da onu değişiminden yoksun bırakmaya kendimizi sürüklemiş oluruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu anlayışların gereği olarak hazırlanan bütçede şunları görmek mümkün: Birincisi: Dediğim gibi, bütçe cari harcamaları esas alan bir anlayışın eseri olarak öncelikle Bakanlığın, Bakanlığa bağlı kurumların personel giderlerini karşılayan, istihdam ve üretimi yerine getiren bir algıdan çok cari harcamalarla mevcudu koruyan, mevcudu idare edip, yarınlara taşıyabilme fırsatını elde etmeye hizmet eden bir algıyla hazırlanmıştır.

Bununla yetinilse yine anlaşılır bir durumdur ama aynı bütçenin geri kalan kısmı yüksek teknoloji ithalatına, ağır makineli silahların satın alınmasına, ithalatına dönük bir bütçeye de dönüştürüldüğünde geri kalanıyla siz, toplumun ihtiyacı olan eğitimi de, sağlığı da, yaşamsal alanları da yaratamazsınız, oluşturamazsınız.

Düşününüz ki, Van depremi olalı beri üç ay geçmiş olmasına rağmen, Başbakanımızın ve bakanlarımızın ilk günkü mesajlarının üzerinden üç ay geçmiş olmasına rağmen hâlâ insanlar çadırlarda yaşamaya kışın eksi 20-25 derecesine rağmen mahkûmsa ve hasar, ağır hasarlı bina olmalarından kaynaklı yüz binlerce insan bölgesinden göçertilip metropollerde açlık, yoksulluk durumuyla karşı karşıya bıraktırılmışsa, hele hele Erciş'te açık cezaevi mahkûmları harcanan elektrik katkı payı noktasında bir kısım parasal ödemelere mahkûm bırakılmışsa, bu, büyük devlet olmanın, güçlü ekonomi sahibi bir ülke olmanın çok da götürebileceği, kaldırabileceği bir iş olmasa gerek.

O nedenle ekonominin güçlü olduğu ülkemizde, bu ekonominin? Birincisi: Vergilendirilmesi ve kaynaklarının oluşturulmasında devlet, insanına, vatandaşına, toplumuna karşı adil olmalı, eşitlikçi olmalı yani çok kazanandan çok vergi, az kazanandan az vergi, hiç kazanmayan da onun yaşamını idame ettirmesine hizmet edecek tarzda bir katkı, yaşamını sürdürebilmesine yarayacak olanakları, imkânları yaratmaya dönük olmalı. Hâlbuki bütçemizin vergisini yine emekçiler, yine ezilenler, yine yoksullar oluşturuyor. Gayrisafi millî hasılanın yüzde 80'ini götüren yüzde 20'lik zengin kesim bu vergilendirme diliminin kollanan, korunan ve makbul vatandaşı pozisyonundayken asgari ücretle geçinen, asgari ücret düzeyindeki emekli maaşıyla geçinmek durumunda kalan çalışanlarımızsa en yüksek vergiyi, peşinen, maaşı almadan, maaşından kesilerek ödemek durumundadır ve bunun, her gün, yeniden, böylesi bir faaliyete yol açtığı unutulmamalı ama aynı zamanda, vergisini veremeyen bu zenginlerimizin, dönemsel noktada, aflarla yeniden onurlandırıldığı gerçeği biz asgari ücretle geçinen toplumun bir yarısının yüreğini acıttığı gerçeğiyle de bizi karşı karşıya bıraktırır.

Bu, adilane ve adaletin dağıtılmasından yoksun olan bütçe, doğası gereği, sermayenin merkezîleşmesine ve merkezî sermaye üzerinden yapılan hiyerarşik ilişkiyle de toplumu hiçleştiren, toplumun temel taleplerini esas almayan, devletin bekası esası ve anlayışıyla da hareket eden bir algıyla, yarınların kaygısı ve kuşkusuyla soruna yaklaşarak sorunu çözüme kavuşturmaya çalıştıkları yine bir başka gerçektir.

Bugün, yine, tartıştığımız Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bütçesinde de, Bayındırlık İskân Bakanlığı bütçesinde de bunları görmek mümkün. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüz dünyasında ve ülkesinde artık kırla kent, şehirle kırsal arasındaki denge, her geçen gün, olumsuz noktada, şehir lehine değişmektedir, kentleşme lehine değişmektedir. Bugün, nüfusumuzun yüzde 25'i, 30'u kırsalda yaşarken yüzde 75-80'i kentte yaşama durumuyla karşı karşıyadır. Nedenleri, gerekçeleri ekonomiktir, siyasaldır, sosyaldir. Gerekçeleri her ne olursa olsun göçertilen, göçen, kırsaldan kente yerleşmek durumunda kalan vatandaşlar, iktidarın karargâhı noktasındaki kentte özgürlüklerini yitiren olmamalı. Bu iktidar odaklarına karşın özgürlüklerini koruyan, geliştiren bir perspektif, bir anlayışla devlet de, Hükûmet de yaklaşmalı, ilgili bakanlar da buna dönük bütçeleri ve kaynaklarını seferber ederek hizmet üretebilmelidirler. Tez elden hareket etmeli. Van gibi tarih, kültür ve doğa merkezi bir şehir bugün harabeye dönmüşse, bugün göçülmesi, gidilmesi gereken bir noktaya gelmişse tez elden muhalefetiyle iktidarıyla biz buraya çare olabilecek yeni bir anlayış, yeni bir algıyla orayı var edebilmeliyiz. Urartulara mekânlık eden, Med devletinin yaşamsal alanı konumunda olan?.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Çelik.

DEMİR ÇELİK (Devamla) - Ben teşekkür ediyorum, iyi günler diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)