| Konu: | ÇOĞALTILMIŞ FİKİR VE SANAT ESERLERİNİ DERLEME KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 69 |
| Tarih: | 22.02.2012 |
CHP GRUBU ADINA ALİ HAYDAR ÖNER (Isparta) - Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; 128 sıra sayılı Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu'nu görüşüyoruz.
Tarihi boyunca uygarlıklara öncülük etmiş bir ulusun çocukları olarak kültürel varlıklarımızı korumak, fikir ve sanat eserlerini derleyip saklayarak gelecek nesillere aktarmak önemli bir ulusal ve toplumsal görevimizdir. Bu derlemelerin toparlanması, bu konuda anlayış birliği sağlanması yanında yeterli altyapıya, donanıma sahip olunmasını gerektirir. Büyük Atatürk'ün ilgi ve direktifleriyle çıkartılan 21 Haziran 1934 tarih ve 2527 sayılı Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanunu bu konudaki duyarlılığın bir sonucudur.
Günümüz teknolojisi derleme kapsamının genişletilmesini zorunlu kılmaktadır. Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu Tasarısı hakkında Komisyonda gerekli uzlaşı sağlanmıştı ancak uzman arkadaşımızın lafzi (sözel) yorum, gaî (amaçsal) yorum yetersizliğiyle AKP çoğunluğunun dayatmacı anlayışı yasanın muhalefet şerhleriyle Genel Kurula gelmesine neden oldu.
Çoğulcu anlayış demokratik anlayıştır, ileri demokrasi ve hukuk devleti anlayışına uygun davranıştır. Çoğunlukçu anlayış ise sadece azınlıkların değil, azlıkların da haklarını gözetmeyen, dayatmacı, antidemokratik anlayıştır. AKP hükûmetleri giderek daha antidemokratik, daha dayatmacı, daha otokratik tavırlar koymaktan sakınmıyor, "Dediğim dedik, çaldığım düdük; kim ne derse desin ben bildiğimi yaparım." anlayışında. Türkiye, Anayasa'nın tanımladığı çağdaş, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olacaksa uzlaşı anlayışını öne çıkarmamız gerekir.
"Dindar" sözcüğünden ulusumuzun inançlı üyelerinin rahatsızlık duyduğunu söylemek adi bir iftiradır. "Elhamdülillah Müslüman'ım." diyenleri bölmek küfre girer, gıybet günahını oluşturur. Gerçek inanç sahiplerinin rahatsızlık duyduğu husus, inanç sömürücülüğüdür. Deniz Feneri'yle fitre, sadaka toplayıp yoksula, yetime ulaştırmadan birlikte yürünen yollarda yutmaktır. Kesilen kurbanların hesabını vermemek, verememektir. Sormamak, sordurmamak, soranları, sorgulayanları görevden uzaklaştırmak, sorgulanır hâle getirmektir. Hesap vermesi gerekenleri de yetkili makamlarda iş başında tutmaktır. Emsalleri hüküm giyen şüphelilere zaman kazandırmak, delilleri karartmalarına yardımcı olmaktır. Kuvvetli şüphenin varlığına karşın, ziyaret etmekten onur duyduğunu söylemekten utanmamaktır. "Haram iki türlüdür: Birisi yemek, diğeri yenmesine müsaade etmektir." diyen Yüce Peygamberimiz'in hadisi şeriflerini bilerek unutmaktır. Unuttuklarımız bir gün hatırlanacaktır, lakin haram lokma boğazlardan geçmiş olacaktır. Yargıya veremediğiniz, verdirmediğiniz hesabı Tanrı'ya nasıl vereceksiniz? Merhum Erbakan'ı rahmetle analım: Sizi gidi dindar geçinenler sizi; sizi gidi mücahit geçinip müteahhit olanlar sizi, şimdilerde müsait olanlar sizi; sizi gidi `Kahrolsun Amerika' deyip Bush'la, Obama'yla dost, İsrail'e kalkan olanlar sizi!
Ulusumuzun rahatsızlık duyduğu husus, kindar gençlik yetiştirme arzusunun öfkeli bir şekilde dışa vurulmasıdır; Mevlânâ'nın çağrısının, Hacı Bektaş Veli'nin hoşgörüsünün, Yunus'la sembolleşen "sevgi" kavramının unutulmasıdır, yurttaşlarımızın bir kısmının ötekileştirilmesidir. Kimse kendisinde, istediklerini cennete gönderme, beğenmediklerini cehenneme yollama yetkisi görmemelidir, bu yetki yüce makamındır ve yüce makam bu konudaki yetkisini yeryüzündeki hiçbir kimseye vermemiştir. Geçmişte kendilerini Tanrı'nın yeryüzündeki temsilcisi olduğunu sananlar layıklarını bulmuşlardır. Eğer hâlâ böyle olduklarını sananlar varsa onlar da er geç layıklarını bulacaklardır. Fânileri ilahlaştıranlar da aynı akıbetten kurtulamazlar.
MİT soruşturmasında uyuşmazlığa düşürdüğü kurumlar karşısında "Seçilmişleri atanmışlara kul etmeyiz." tarzında öfkeyle söylenip taraftarlarca coşkuyla alkışlanan bir ifade kullanıldı.
Arkadaşlar, seçilmiş kim, atanmış kim? "Seçilmiş" dediklerimiz, bizlerin çoğunluğu dâhil, atanarak seçilenleriz; "atanmış" dediklerimiz de seçilerek atanan yurttaşlarımızdır. (CHP sıralarından alkışlar) Seçilmişleri seçenlerin bir kısmı da atanmış yurttaşlarımızdır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Öner, genel başkanlığa mı oynuyorsun, ne yapıyorsun?
ALİ HAYDAR ÖNER (Devamla) - Asıl çirkin olan, toplumu her alanda olduğu gibi bu kez "seçilmişler-atanmışlar" diye ayırmak, atanmışları hor görmek, aslını küçümsemek, kabuğunu beğenmemektir, kibre kapılmaktır. Kibirlenme sultanım, senden büyük Allah var; sen de cürmün kadarsın!
Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; kültür, bir oluşum, bir derinliktir; turizm ise bir ticaret, bir sanayi, bir pazarlamadır. Kültür ve turizmin birleştirilemeyeceği bir ülke varsa, zengin tarihe ve kültürel mirasa sahip Türkiye Cumhuriyeti'dir. Bu anlayış TBMM komisyonlarına da yansımıştır. Kültür hizmetleri, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu kapsamına alınmıştır; turizm sektörü ise Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu ile birlikte değerlendirilmektedir.
Aynı şekilde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının birleştirilmesi de uzun vadeli çözümler açısından uygun olmamıştır. Çevre, özenle, bilinçle korunması gereken, kaybı hâlinde telafisi gayrikabil bir değerdir; şehircilik ise mevcut Bakanın yaklaşımları itibarıyla rant ağırlıklı bir sektördür.
İnce ayarla Van'da 40 kişinin ve yardımsever konuğun hayatını kaybetmesine neden olan Bakanın çevreden ne anladığı, "kentsel dönüşüm" adı altında insanların kendi çevresinden nasıl uzaklaştırılmak istendiği, gündemdeki Kentsel Dönüşüm Yasa Tasarısı'yla daha iyi anlaşılacaktır.
Sayın Bakanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; çoğaltılmış fikir ve sanat eserlerini derleme merkezlerinin kin ve nefret saçan eserlerle, söylemlerle değil, sevgi ve güzelliklerle dolması dileklerimle saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öner.