| Konu: | ÇOĞALTILMIŞ FİKİR VE SANAT ESERLERİNİ DERLEME KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 69 |
| Tarih: | 22.02.2012 |
DEMİR ÇELİK (Muş) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 128 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın birinci bölüm 4'üncü maddesi (g) fıkrasına ilişkin söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
21 Şubatın, UNESCO tarafından ana dilleri tespit etmiş olmasının ve ana dil olarak kabul gören kararının üzerinden yıllar geçti. Buna imza atan bir ülke olmamıza rağmen, ülkemizde yaşayan farklı kültürleri, dilleri geliştirme, onların kendisini ifade etme fırsatını sağlama yönlü bir niyet söz konusu olması gerekirken hâlâ tekçi, resmî dille sınırlı, diğerlerini hiçleştiren ve yok sayan bir algı, geldiğimiz noktada bizlere çok da yakışan bir durum değildir diye düşünüyorum.
UNESCO'nun bu kararının hemen ertesi, 22 Şubatta görüşmekte olduğumuz bu kanun değişikliklerine ya da yasa değişikliklerine ilişkin konuyu tartıştığımız bu saatlerde, diliyor ve umuyordum ki herkesten önce Sayın Kültür Bakanımızın bu teklife biraz daha olumlu ve sıcak bakıyor olması anlamlıydı. Mem u Zin'i Türkiye halklarına kazandırma fırsatını yakalayan önemli bir kararın imza sahibi olması anlamıyla, Türkçeyle sınırlı olmaksızın, Türkiye ana dil noktasında kendisini ifade eden, azınlıkta olması ve de tekleştirme politikasından dolayı yok sayılan bütün diller üzerinden yaratılmış, üretilmiş tüm eserlerin kendisine fırsat verilmesi bu anlamıyla gerekliydi, anlamlıydı, değerliydi ama görünen o ki zihniyetimiz değişmediği sürece zihniyet değişikliğine yol açacak kendimizi yeniden şekillendirme anlayışımız da değişmiyor. Biz hâlâ doksan yıl öncesinin katı merkeziyetçi, tekçi, retçi, inkârcı ve ötekileştirici anlayışını günümüzün geçer akçesi olarak kabul etmeye devam ediyor, o anlamıyla da kimlikleri, kültürleri, dilleri, yasaklayan bir zihniyetten yana tavrımızı gösteriyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir insan olarak bizi diğer tüm varlıklardan ayırt eden yanımız sosyal varlık olmamızdır. Yani düşünen, yorumlayan, düşüncesini ifade eden varlık olmamızdır. Bu ifadeyi yani düşündüğümüzü ifade edip örgütleyen, örgütleme faaliyeti içerisinde de kendisini, düşüncesini dile getiren varlık olmaktan dolayı başvuracağımız en temel etmen dildir. Bu anlamıyla dil onurdur, şereftir. Her insanın annesinden doğduğunda ilk öğrendiği dilini geliştirmesi, büyütmesi, çoğaltması, toplumla buluşturması ve düşüncelerini bu dil üzerinden geliştirmesine fırsat vermek "devlet" denilen siyasal organizmanın görevidir. Bu organizma, demin bir milletvekilimizin ifade ettiği gibi işlerse işler tersine döner. Evet, din kardeşliği noktasında İslamiyet üzerinden bizi asimile etmemiş olabilirsiniz ama bir Kürt olarak bu ülkede yaşayan vatandaş olma haklarını eşit, özgür vatandaş olmanın gereği olarak yerine getiren bir kişi değilim, bir birey değilim. Ben ana dilimi yazmak, okumak, ifade etmek durumuyla karşı karşıyayım çünkü insanım, bireyim ve her dil bir insandır fakat bize dayatılan tekleştirilmiş ve Türkçenin dışında diğer dillere imkân vermeyen bu anlayış demokratik değil, meşru değil, insani değil, felsefik değildir.
Bu anlamıyla, bu kanun hükmünde kararname noktasındaki (g) maddesine "Türkiye'de konuşulan bütün dillerde" ibaresinin eklenmesini uygun gördüğümüzü ifade ediyor, şahsım ve Barış ve Demokrasi Partisi adına sizleri saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.