GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İSTANBUL MİLLETVEKİLİ MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU VE 23 ARKADAŞININ, GÖREVİ YAPTIRMAMAK İÇİN DİRENME SUÇLARINDAKİ ARTIŞIN NEDENLERİ İLE İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELE İDDİALARI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ARAŞTIRILARAK İŞKENCE VE EZİYET SUÇLARININ ÖNLENMESİ VE CEZASIZ KALMAMASI İÇİN ALINACAK TEDBİRLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGESİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:67
Tarih:16.02.2012

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Samsun) - Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri tarafından verilmiş olan Meclis araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin önerge üzerinde Hükûmetimiz adına görüşlerimizi paylaşmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tabii, grup önerileri sırasında konunun gelmiş olmasından dolayı çok kapsamlı bir hazırlığı sizlerle paylaşabilmek durumunda değiliz. Ancak değerli milletvekilleri, sürece dair bilgileri sizlerle paylaşmak arzusundayım.

Evvela, konunun üzerindeki hassasiyetin müşterek bir hassasiyet olduğu noktasında fikrimizi paylaşmak isterim. İşkenceye karşı mücadele zemini hepimizin canlı ve diri tutması gereken bir zemindir. Çünkü işkence ve kötü muamele nedeniyle yaşanan olumsuz görüntüler sadece iktidarı değil, iktidarıyla muhalefetiyle topyekûn bir ülkeyi, topyekûn bir parlamentoyu ve o parlamentoya yansıyan, iradesi parlamentoya yansıyan tümüyle bir milleti rahatsız etmektedir.

Geçmiş senelerde Türkiye'ye işkence ve kötü muamele nedeniyle atfedilen ithamlar herkesin malumudur. Bu ithamlar nedeniyle uluslararası insan hakları kuruluşları nezdinde maruz kaldığımız ikinci, üçüncü sınıf ülke muamelesi yine herkesin malumudur. Uluslararası zeminlerde Türkiye'nin imajının ne şekilde geriye düştüğü, ne şekilde karamsar ve karanlık tabloların Türkiye'ye mal edildiği, atfedildiği yine herkesin malumu olan konulardır.

Son yıllarda Türkiye'nin bu konuda Hükûmet politikaları, devlet politikaları, Avrupa Birliğine tam üyelik süreci vizyonunun gereği olarak atılan çok önemli adımlar var ve son yıllarda insan haklarına riayet konusunda atılan bu adımların idareye yönelik yansıyan olumlu yanları herkesin malumudur. Bu konudaki bir inkâr kesinlikle devletimize, milletimize, kendi Parlamentomuza, Türk milletinin kendi kurumlarına yönelik bir haksızlık olacaktır. Münferit olumsuzlukların olmadığı kanaatinde değiliz, elbette ki bunlar var olabilecektir; münferit, bireysel. İdareye ilişkin yetki kullanan bazı kamu görevlilerinin bireysel kusurlarından, kabahatlerinden kaynaklanan hukuk dışıların tümüyle ortadan kaldırıldığı iddiasında, kalktığı iddiasında değiliz ama bununla birlikte, mutlak surette kayda geçirilmesi gereken iki şey vardır:

1) Türkiye'de sistematik işkence, Türkiye'de sistematik insan hakları ihlalleri, Türkiye'de sistematik olarak bireyler üzerinde kötü muamele uygulamaları söz konusu değildir.

2) Tam aksine olmak üzere, Türkiye'de sistematik bir şekilde işkenceyle mücadele anlayışı bugün itibarıyla egemendir. Türkiye'de sistemli bir şekilde, insan haklarının evrensel gereklerinin hem idari sahada hem özel alanda hem de hukuk dünyasında tanınması ve gereklerinin yerine getirilmesi vizyonu egemendir.

Bütün bunlarla birlikte, Türkiye'de, Hükûmet tavrı olarak bilinçli bir politikanın gereği olmak üzere, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden kaynaklanan yükümlülüklerimiz, kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair protokollere attığımız imzalardan kaynaklanan yükümlülüklerimiz ve yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, oraya intikal eden başvurular üzerine almış olduğu karar metinlerine esas olan hükümler çerçevesinde yapmamız gerekenlere yönelik olarak atılması gereken bütün adımlar atılmaktadır.

Araştırma önergesi talebine ilişkin başvuru metninde, İzmir'de yaşanan ve bir Türk kadınına yönelik şiddet uygulamasını tekrardan hatırlara getiren o kötü muamele örneği yeniden gözler önüne getirilmiştir.

Burada, idari sistem, bütün birimleriyle, yaşananlardan dolayı kamuoyundan özür dilemiştir. İzmir'deki, başta İzmir Valisi olmak üzere, kamu görevlileri olayı örtbas etmemiş, olayı gizlememiş, saklama cihetine asla gitmemiş, yaşananlardan dolayı özür dileme gereğini hissetmiş ve özür dilemiştir. Bütün bunlarla birlikte, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız, kadına yönelik bu şiddet hadisesini sonuna kadar takip etmiştir ve takibine devam etmektedir.

Bir münferit hadisenin takibiyle de yetinmek durumunda değiliz. Göz önünde olan olmayan, bilinen bilinmeyen, medyaya intikal eden etmeyen, yargıya taşınan taşınmayan, her türlü insan hakkı ihlalini bir insanlık ve onur meselesi olarak ele almak insan olarak yaratılan herkesin asli vazifesidir, temel görevidir. Biz buna bu şekilde bakıyoruz. İnsan hakları ihlallerini, işkenceyi, kötü muameleyi bir siyasi mesele olarak görmüyoruz, bir iktidar muhalefet çekişmesi ya da rekabeti olarak görmüyoruz. İşkencenin her türlüsünü, insan hakları alanındaki her türlü kötü muameleyi temelde bir insanlık sorunu, bir vicdan sorunu, bir hukuk sorunu olarak görüyor ve değerlendiriyoruz.

Bu çerçevede, yapılması gerekenlerin neler olduğu yönünde pek çok adım geçmişte iktidarıyla muhalefetiyle birlikte zaten atıldı, olaylar kapatılmadı, örtbas edilmedi. Bugün işbaşında bulunan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti "işkenceye sıfır tolerans" vizyonunu cumhuriyet idaresine ilk defa olarak kazandıran bir hükûmet anlayışını temsil etmektedir. "İşkenceye sıfır tolerans" yaklaşımı ilk defa olarak AK PARTİ hükûmetleri ile Türkiye'nin gündemine gelmiştir ve bu gereğin paralelinde atılması gereken adımlar, yargıda, idari yapıda, uygulamada atılması gereken bütün adımlar bizzat cumhuriyet hükûmetinin Başbakanı Sayın Başbakanın takibinde atılmıştır, atılmaktadır.

Bu yönüyle bakıldığı zaman, değerli milletvekilleri, bizim dönemimizde biz "Faili meçhuller kalmasın." çabasını en üst düzeyde ortaya koyduk. İktidar dönemimizden önce yaşanmış bazı cinayetlerin meçhul kalmış faillerinin açığa çıkarılması, yargı önüne getirilmesi, yargılanması ve adaletin haklarında tecelli etmesi için azami bir çaba ve gayret içerisinde olduk. Türkiye'de bizim dönemimizde hiçbir insan hakları ihlali, hiçbir işkence hadisesi, hiçbir cinayet, hiçbir hukuksuzluk bile bile, göz göre göre, bilerek ve isteyerek yani hukuki ifadeyle kasten ve taammüden örtülmemiştir, gizlenmemiştir, perdelenmemiştir, sümen altı edilmemiştir.

Bugün, Diyarbakır'da sur diplerinde insan bedenlerine ait kafatasları ve iskeletlerin sonuna kadar aranması, bulunması, analizlerinin yapılması, kime ait olduğunun belirlenmesi, hangi olaylar neticesinde o insanların öldürüldüğü ve hangi kasta mahsus olmak üzere sur diplerine gömüldüğünün açığa çıkması için çaba gösteren Hükûmet, bugünkü cumhuriyet hükûmetidir. Bu irade bizde ziyadesiyle var, bu bilinç bizde var, bu kararlılık bizde var. Dolayısıyla, bu çerçevede, bilinen kararlılığımızı yeniden teyit etmeye, deklare etmeye, işin aslını isterseniz gerek görmüyoruz.

Başta da ifade ettiğim gibi, insan hakları alanında alınması gereken kararları almak için, atılması gereken adımları atmak için, ortaya konulması gereken duyarlılığın sınırlarını tayin etmek için iktidar-muhalefet ayrımıyla hareket etmenin de lüzumu yoktur. İdare zaten bütün birimleriyle bu hadiseleri açığa çıkarmak için, sorumlularını cezalandırmak için kararlılık içerisindedir. Bakın, İzmir'de yaşanan talihsiz olay öncesinde ve sonrasında gerek emniyet teşkilatında hizmet içi onlarca eğitim semineri düzenlenmiş gerekse Adalet Bakanlığında uygulayıcıların konulara yönelik hassasiyetlerini artırmak, bilgi ve birikimlerini yükseltmek üzere onlarca seminer düzenlenmiş, yüzlerce hâkim ve savcı bu seminerlerde ilave eğitimlerden geçirilmiştir. Bu anlamda, Polis Akademisi Başkanlığı bir yandan, Adalet Akademisi Başkanlığı diğer yandan çalışmak suretiyle, İzmir'de yaşanan hadise ve benzerlerinin bu coğrafyada bir daha tekerrür etmemesine yönelik önlemleri azami düzeyde alma gayretiyle hareket edilmiştir.

Kuşkusuz, ülkenin Başbakanı, bakanları, kamu yöneticileri üst düzeyde ne kadar kararlılık içerisinde olursa olsun, idarenin bazı noktalarında bazı ihmaller ya da bazı kaidelerin, evrensel kaidelerin göz ardı edildiği uygulamalar söz konusu olabilecektir; insan hatasından, insan zaafından kaynaklanan birtakım uygulamalar söz konusu olabilecektir. Mühim olan şudur: Bazı kamu görevlilerinin kanundan aldıkları devlet yetkisini kullanırken hukuk dışına çıkmaları hâlinde, idare, bu insan hakları ihlalleri, işkence ya da kötü muamele örneklerini himaye mi etmektedir, hukukun önüne mi çıkarmaktadır, mühim olan budur. Bugüne kadarki bizim uygulamalarımız, bütün bu ihlallerin, dönemimizden önce yaşananlar çoğunlukta olmak üzere? Zaten bizim dönemimizde sıfır tolerans anlayışı nedeniyle olabildiğince nadirdir yaşanan olumsuzluklar. İdare eğer ki bunları yargı önüne çıkarıyorsa, hâkim huzuruna getiriyorsa, hukuka teslim ediyorsa, hesabını soruyorsa ortada sistemli, bilinçli, istikrarlı bir iyi niyet ve hukuki duruş var demektir. Bu hukuki duruşa destek vermek hepimizin görevidir diye düşünüyorum.

Bu durumda araştırma komisyonu kurulsa ne olur? Değerli milletvekilleri, gündemimizdeki pek çok kanun tasarı ve tekliflerini bile görüşmek ve kanunlaştırmak için gereken zamanı maalesef bulamıyoruz. Yeni yeni komisyonlar kurmak, komisyonların sayısını artırmak, milletvekillerini o komisyonlara yönlendirmek -bu yönüyle bakıldığı zaman geçen dönem de biz bunun sıkıntılarını hep beraber yaşadık- bunca komisyonu, ihtisas komisyonları bir yandan çalışmalarına devam ederken faal tutabilmek çok işlevsel bir tercih maalesef değil.

OKTAY VURAL (İzmir) - Başkan vekili gibi konuşuyorsunuz, siz Hükûmet üyesisiniz.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Grup Başkan Vekiliydim bir zaman biliyorsunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) - Hükûmet üyesisiniz, Hükûmetiniz adına konuşun, AKP Grubu adına konuşacak arkadaşlar var. Dolayısıyla yürütme olarak?

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Grup başkan vekili arkadaşlarımın işini kolaylaştırıyorum belki.

OKTAY VURAL (İzmir) - Siz Hükûmet adına konuşun. Bırakın da AKP Grubu kendi görüşlerini açıklasın.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu yönüyle bakıldığı zaman Hükûmet olarak bizim kanaatimiz, insan hakları ihlalleriyle sonuna kadar mücadele etmektir. İnsan hakları ihlallerine neden olan ya da kanunu ezen geçen kamu görevlileri varsa onları ivedi bir şekilde hiçbir himaye kabul etmeksizin adaletin önüne çıkarabilmektir. Bugüne kadar da yaptığımız her zeminde bu olmuştur, bundan sonra da bu olacaktır. Eğer bir kısım kötü muamele örneklerinin izlerini sürmek gerekiyorsa, bir kısım faili meçhullerin izlerini sürmek, faillerini bulmak, takip etmek gerekiyorsa faillerin aranacağı dönem yıllar itibarıyla AK PARTİ hükûmetlerinin görev yaptığı dönem değildir çünkü AK PARTİ hükûmetleri bu hukuk dışılıkları hiçbir zaman himaye etme yoluna girmemiştir. Kanaatimiz, Hükûmetimizin hadiseye bakışı bu çerçevededir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kılıç.