GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AK PARTİ GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:67
Tarih:16.02.2012

BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bu hafta içerisinde Türkiye çok hızlı bir gündem yaşıyor. O hızlı gündem geldi, Meclisin çalışmalarına da aynı hızla, aynı süratle etki etmeye başladı. Bugün, Meclis çalışmamızda, "MİT Kanunu" diye bilinen kamuoyunda, MİT Kanunu'nun 26'ncı maddesindeki değişiklik önerisinin gündeme getirilip hızla geçirilen bu öneriyi bugün yasalaştırma planlanıyor.

Değerli arkadaşlar, yaşanan sürece bir bakın. Son günlerde bir KCK operasyonu var Türkiye'de. Yürütülen KCK operasyonu çerçevesinde bakıyorsunuz, operasyonun bir bölümü MİT'in şu andaki MİT Müsteşarı dâhil olmak üzere, önemli MİT görevlilerine uzama tehlikesi ortaya çıkıyor ve soruşturmayı yürüten özel yetkili savcılık 5 MİT görevlisini ifade vermek üzere çağırıyor. İşte o ifade vermek üzere gönderilen celpten sonra ne oluyorsa oluyor ve birden Türkiye'nin gündemi, hatta AKP'nin, sizlerin çok istediği o Mecliste muhalefetin sesini kısmaya dönük İç Tüzük değişikliği çabası ve iştahının da önüne geçerek hızla bir milletvekili arkadaşımızın verdiği kanun teklifi, hem de İç Tüzük'e aykırı bir şekilde, önce Adalet Komisyonu gündemine geliyor, ondan sonra da  Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine geliyor.

Değerli arkadaşlar, İç Tüzük'ün 36'ncı maddesi açık. Kırk sekiz saat geçmeden önce görüşme yapmanın mümkün olmadığı hâlde pazartesi günü bize gönderilen kanun teklifi apar topar, kırk sekiz saat geçmeden, salı günü öğleden sonra başlayıp gece on bir buçuğa kadar Adalet Komisyonundan geçirildi, bütün usul hükümleri çiğnenerek, usulsüzlük yapılarak. Değerli arkadaşlar, şimdi bunu aynı telaş ve heyecanla, önceden planlanan Meclisin çalışma düzenini değiştirerek burada görüşmeye çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye'de, geçmişte hem de iktidar partisi mensuplarının, bakanların, Adalet ve Kalkınma Partisi kurmaylarının ısrarla "Yargıya müdahale ediliyor. Yargı işini yapsın, bırakın!" diye bağırdıkları konudan daha vahim bir olay yaşanıyor. Bir kanun teklifi getiriliyor. Bir soruşturma başlamış; bu soruşturmada MİT görevlilerine celp çıkarılmış. Hakkında terör örgütünü yönettiği, terör örgütünün terör faaliyetlerine destek verdiği iddia edilen kamu görevlileri var. Bunlarla ilgili soruşturma başlamış, bu soruşturma çerçevesinde işlem yapılıyor ve burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak buna el koyup MİT Kanunu'nun 26'ncı maddesini değiştirerek bu soruşturmayı yapma yetkisini Başbakana bırakma çabasıyla karşı karşıya kalıyoruz.

Değerli arkadaşlar, vicdanlarınıza sesleniyorum, Adalet Komisyonunda da söyledim aynısını, vicdanlarınıza sesleniyorum: Bir akıl tutulması yaşıyoruz. Bugün burada MİT Kanunu'nun 26'ncı maddesi değişikliğini tartışırsak ve maazallah, karar verip, kanunlaştırıp 26'ncı maddeyi değiştirirsek Anayasa'nın 138'inci maddesini açıkça ihlal etmiş olacağız. Açıkça, Anayasa'nın 138'inci maddesini ihlal etmiş olacağız, görüşülmekte olan bir davayla ilgili Yasama Meclisinde karar almış olacağız, kanun çıkarmış olacağız. Bu, bağımsız yargıya müdahale değil mi arkadaşlar?

Bakın, getirilmek istenen kanun teklifinde şu yapılmak isteniyor? Mevcut MİT Kanunu'nun 26'ncı maddesine göre, MİT görevlileri, MİT mensupları görev yaptıkları sırada görevleriyle ilgili bir suç işledikleri iddiası olursa, soruşturulmaları ve yargılanmaları, kovuşturulmaları Başbakanın iznine tabi olacak. Mevcut kanun bu. Şimdi getirilmek istenen değişiklikle buna bir ilave yapılmak isteniyor. Yapılmak istenen ilave şu arkadaşlar, deniyor ki: "Başbakanın özel olarak görevlendireceği kişileri de buraya ilave edelim." Yani "MİT mensupları" sözü yetmiyor, "Başbakanın özel olarak görevlendireceği kişiler de bu görevlerini yaparken suç işlerlerse onların soruşturulması da Başbakanın iznine tabi olsun." deniyor, bir.

İkincisi, getirilmek istenen ikinci nokta, hep o tartışılan: "Bu suçlar özel yetkili mahkemelerin görev alanına giren suçlarsa, yani Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 250, 251, 252'nci maddeleri kapsamındaki suçlardan birisi ise eğer, o zaman dahi özel yetkili savcılar soruşturamasın, ancak Başbakan izin verirse soruşturabilsin." diyorlar.

Değerli arkadaşlar, bugün bunun lehine kamuoyuna, televizyonlara, gazetelere beyanat veren, iki gün önce Komisyonda bunu savunan iktidar partisinin bakanlarından, Başbakan yardımcılarından Sayın Bekir Bozdağ'dan tutun Sayın Adalet Bakanına kadar, Sayın Adalet Bakanından tutun Bülent Arınç'a kadar kim varsa, bunu savunan ifadelerde bulundular.

Değerli arkadaşlar, düne kadar özel yargılama usulüne tabi Erzincan Başsavcısı görevi başında derdest edilip savcılık makamı basılırken, o zaman "Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu Erzurum Özel Yetkili Savcısının elinden yetkiyi aldı." diye kıyameti koparanlar, "Bu yargıya müdahaledir." diyenler, şimdi, bırakın Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun bir yargı organına müdahalesini, doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisi eliyle, yasama organı eliyle yargıya müdahale ediyor. Böyle bir düzen, böyle bir sistem kurmaya çalışıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, bakın, bu getirilmek istenen kanun, Başbakana istediği kişiyi görevlendirebilme yetkisi ve imkânı veren bir kanun. Burada kamu görevlisi olma şartı getirilmiyor, Başbakan kimi görevlendirirse görevlendirsin bunlara yargılanma muafiyeti getiriliyor, bir.

İkincisi, bunun tabiiyetiyle ilgili de bir ölçü de yok. Yani Türk vatandaşını da görevlendirebilir, bir yabancı uyrukluyu da görevlendirebilir, bir gizli istihbarat elemanını da görevlendirebilir Türkiye'de ve bunlara da kovuşturmanın engellenmesi imtiyazı, zırhı tanınabilecek bir kanun getiriyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, bunun adı akıl tutulması değil de nedir? Bakın, bu kanunun bir tane amacı vardır; bu kanun, Türkiye'de başka türlü derin ilişkileri korumaya, kollamaya ve yargı muafiyeti altında yargılanmama güvencesi sağlamaya dönük bir kanun olabilir ancak. Bu kanun, Başbakanlara özel örgüt kurma yetkisi verir. Bu kanun, derin devleti meşrulaştırma yetkisi verir. Hani hep o söylediğiniz darbecilikle mücadele var ya, bu kanun Başbakanlık yetkisi kullanan kişilere ileriki dönemlerde doğrudan doğruya devlet darbesi yapma imkânı verir. Yani siz kalkacaksınız, ağzınızdan çıkan iki sözden biri darbecilikle mücadele olacak; ağzınızdan çıkan iki sözden biri yargının bağımsızlığı olacak; ağzınızdan çıkan iki sözden biri "Yargıya müdahale etmeyin." olacak; azınızdan çıkan iki sözden biri "Çetelerle mücadele edelim." olacak; ondan sonra da önümüze öyle bir kanun getireceksiniz ki, o ülkenin başbakanına istediği gizli örgütü kurabilme imkânı vereceksiniz.

Değerli arkadaşlar, bunun çözümü bu değildir.

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) - Ne alakası var!

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Hiç rahatsız olmayın, hiç rahatsız olmayın. Siz Başbakanınıza güveniyor olabilirsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Bugünkü Başbakan bunu yapmıyor da olabilir, yapmayacak da olabilir, bu başka bir tartışma, ama demokrasilerde ve hukuk devletinde, hiçbir zaman hukuk kimsenin vicdanına bırakılamaz. Komutanlar yargılanacağı zaman özel yetkili mahkemeler bağımsız yargıdır, başkaları yargılanacağı zaman bağımsız yargıdır ama soruşturmanın ucu Başbakana dokunma tehlikesi söz konusu olduğunda dönüp bunun önünü kesmenin yollarını? (CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

BAŞKAN -  Teşekkür ederiz Sayın Tezcan.