| Konu: | |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 27 |
| Tarih: | 09.12.2025 |
YENİ YOL GRUBU ADINA İDRİS ŞAHİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri...
MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Olmaz ki arkadaşlar, lütfen... Bari Orhan Bey, siz dinleyin lütfen.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Şuradan dinleyeceğim ya, şuradan dinleyeceğim.
CAVİT ARI (Antalya) - Bütçelerde takip etmiyorlar, bütçelerde.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Şu çıkacaklar çıksın bari AK PARTİ Grubundan da sonra başlasın.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatip kürsüde, davet ettik. Müsaade edin, konuşmasını yapsın, lütfen.
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkan, süreyi yeniden başlatır mısınız.
BAŞKAN - Sayın Şahin, buyurun.
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen sevgili vatandaşlarımız; bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Adalet Bakanlığımızın ve Dışişleri Bakanlığımızın bütçeleriyle birlikte yargımızın üst çatı kuruluşları olan Yargıtay, Danıştay, Sayıştay ve Anayasa Mahkemesinin bütçeleri, Kamu Denetçiliği Kurumu bütçeleri üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi tekraren saygıyla selamlıyorum.
Programa gelmeden önce, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinde Adalet Bakanlığıyla alakalı bütçe üzerinde konuşma yapacağımı ve Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde sözü olan her bir vatandaşımızın sosyal medya hesaplarından bize ulaşmalarını ve sözlerini bizatihi Sayın Bakanımıza burada tevcih edeceğimizi ifade etmiştim. Bunun üzerine çok anlamlı bir mesaj geldi, onunla sözlerime başlamak isterim.
"Bizim kültürümüzde, inancımızda ölünün arkasından Fatiha okunur Sayın Vekilim. Sözlerime başlarken Fatiha okumalısın bağımsız Türk yargısı için." dedi bir vatandaşımız. "Onu kaybedeli hayli zaman oldu, ölünün arkasından konuşmak da iyi değildir." diye de not düştü. Elçiye zeval olmaz Sayın Bakanım; vatandaşımızın talebini bizatihi size iletiyorum yani "Yargının ruhuna bir Fatiha okuyun." diyor.
MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - El Fatiha...
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Onu şu an itibarıyla müsait olanları okusun, ben de konuşmam bittikten sonra gereğini mutlaka yerine getireceğim.
Evet, Sayın Başkan, bu nedenle adaletin varlığından bahsetmek de son dönemde oldukça zorlansak da gerekenleri söyleyecek, hukuk fakültelerinde bize öğretilen temel hukuk yaklaşımlarından da söz edeceğim. Adaleti Sayın Bakanımıza ve yüksek yargı organları temsilcilerine burada anlatmanın da aslına bakarsanız, çok da anlamı yok çünkü sıkıntıları, yargıya ilişkin her felaketi bizden, buradaki muhalefet siyasetçilerinden daha iyi biliyorlar çünkü hem yapıyorlar, fiilen icra ediyorlar hem de iliklerine kadar yaşıyorlar. Victor Hugo'nun dediği gibi "Adalet, vicdanın güneşidir ve yine adaletin olmadığı yerde özgürlük de yoktur." Bugün Adalet Bakanlığının bütçesini görüşüyoruz ancak adalet meselesi bütçe meselesi değil, para meselesi değil, irade meselesidir değerli milletvekilleri. Adil olmak için paraya ihtiyaç yoktur fakat para için adil olmak gerekir; ne kadar adalet, o kadar ekonomi. "Ekonomi" deyince DEVA Partimizin değerli Genel Başkanı Sayın Ali Babacan'ın bu kürsülerden bizim de iktidar sıralarında olduğumuz dönem itibarıyla söylemiş olduğu bir sözü bir kez daha hatırlatmak istiyorum. 2013'lü yıllarda, AK PARTİ'nin en kudretli olduğu dönem içerisinde söylediği söz şuydu: "Arkadaşlar, çok önemli şeyler yaptık ama bunu taçlandırabilmenin yolu ve yöntemi, orta gelir tuzağından kurtulmanın bir tek yolu var: Eğitimde ve adalette daha önemli adımlar atmaktır." Ve biz 2013'ten bu yana maalesef, o gün bu kürsülerden bu sözü seslendiren Sayın Babacan'ın sesine kulak vermedik. Ne ekonomide arzu ettiğimiz noktaya geldik ne eğitimde ve adalette arzulanan adımları attık. İşte onun için diyoruz. Ne kadar adalet, o kadar ekonomi. O yüzden bütçenin iyi olabilmesinin, ülkenin huzur ve refahına kavuşabilmesinin yol ve yönteminin adaletten geçtiğine inanan insanlarız. Şimdi, burada asıl sormamız gereken soru şu değerli milletvekilleri: Bu ülkede gerçekten adalet kelimesinin altı dolduruluyor mu yoksa yalnızca kuru bir muhasebe tablosu mu görüşüyoruz? 2025 bütçesinde Adalet Bakanlığına 280 milyar ayrılmış, 2026'da ise 390 milyar yani yaklaşık yüzde 39'luk bir artış var; helali hoş olsun. Yargı mensupları hakkıyla işini yaparsa, infaz memurlarından başlamak kaydıyla; zabıt mümzilerinden, mübaşirlerden, yazı işleri müdürlüğünden, hâkim ve savcılarımızdan hakkıyla işini yapanın aldığı para helali hoş olsun çünkü adalet parayla ölçülmez, adalet çalışanın değeri de asla rakamlarla ölçülmez arkadaşlar. Ancak biliniz ki adalete harcanan bedel ne olursa olsun adalet buna değerdir, biz buna inanıyoruz. Biz adalete ayrılan rakamlar üzerinde herhangi bir değerlendirme yapmayı da uygun bulmadığımızı buradan ifade etmek isteriz. Önemli olan, rakamların büyüklüğü değil, o rakamların adaleti büyütüp büyütmediğidir çünkü halkın yaşadığı tablo bambaşka. Komisyonda da ifade ettik, eğer adalet tecelli edecekse hâkiminden savcısına, kâtibinden mübaşirine, müdüründen infaz koruma memuruna kadar tüm yargı teşkilatının aldığı ücretler insanca yaşamaya uygun olmalıdır. Gerekli düzenlemeler behemehâl yapılmalıdır çünkü adalet her terazide ağır basar, adalet tüm erdemlerin toplamıdır.
Değerli milletvekilleri, Hazreti Ali'nin bir sözünü burada ifade etmek isterim. Komisyonda da ifade ettim. İktidarın yargıya ve adalete bakış açısının nasıl olduğu, o gün Komisyonu takip etmedikleri gibi bugün de Genel Kurul sıralarında adaletin bütçesi görüşülürken kendileri konuştuktan sonra burayı boşalttıkları işte kamuoyunun malumu.
MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Toplam 9 AK PARTİ'li arkadaşımız var, 9.
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Özellikle Hazreti Ali'nin ifadesiyle "Bir saatlik adalet altmış yıllık ibadetten hayırlıdır." diyor Hazreti Ali.
MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Özlem Hanım ve Haluk Bey sağ olsun, Leyla Hanım, Hulusi Bey... Toplam 9 kişi.
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Ve yine, Hazreti Ömer'in uyarısı ise daha sert değerli milletvekilleri; "Camiyi yık ama adaleti yıkma." diyor.
Şimdi, böyle bir kültürden gelen, "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." diye yola çıkanlar, "Bireyin hak ve özgürlüklerini zirveye çıkaracağız." diyerek yola koyulanların yolun sonunda zirveye çıktıklarında tabanda hedef koydukları o ideallerini kaybetmeleri ve sadece ve sadece zirveye kendilerini çıkartmaları hangi sözle izah edilebilir? O yüzden bu kürsülerden bu sözlere sıkça atıfta bulunuyoruz. Madem Hazreti Ömer'e hürmetimiz var, öyleyse sözlerini ve icraatlarını yerde bırakmayın diyoruz. Biz iktidardan milletvekiliyken iktidar sıralarındaki arkadaşlarımızla birlikte Anayasa Mahkemesinin bağımsız, tarafsız, etkin bir şekilde çalışabilmesi için bu yapının güçlendirilmesini savunduk. Biraz önce değerli hatip burada ifade etti, 2004'teki Anayasa’nın 90'ıncı maddesinin hangi uğraşlar sonucunda hangi ideallerle bu mevcut Anayasa'mıza dercedildiğini söyledi. Yine, bizlerin de içinde bulunduğu dönem içerisinde bireysel başvuruyu bir reform olarak getirmiştik. Bu hak, vatandaşın temel hak ve özgürlüklerini doğrudan Anayasa Mahkemesi önüne taşımasını sağlayarak hukuk devletinin en önemli güvence mekanizmalarından birini oluşturuyordu. Biz bu reformu savunurken bunun erişilebilir, hızlı, etkin bir hak arama yolu olmasına özellikle dikkat ettik ancak bugün geldiğimiz noktada bireysel başvurudan alınan hak ihlali neticelerine uymuyoruz, uygulamada bu hakkı işlevselleştirmiyoruz, hâlbuki Anayasa Mahkemesinin yapısı ve bireysel başvuru hakkı vatandaşın hak arama özgürlüğünü güvence altına almak ve yargının bağımsızlığını güçlendirmek için var. Bu mekanizmanın etkisizleştirilmesi hem yargının hem de hukuk devletinin güvenirliliğini ciddi bir şekilde zedeliyor. Örnek mi? Anayasa’nın 153'üncü maddesi "Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme, yargı organlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." diyor. İşte, hepimiz hukukçuyuz burada, burada istisna Meclis Başkanlığı demiyor, istisna İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı da demiyor, istisna Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Başkanı da demiyor ama siz bu milletin helal oylarıyla seçmiş olduğu bir milletvekilini içeride tutmak, onun özgürlüğünü kısıtlamak adına Anayasa’nın 153'üncü maddesini yasama organı olarak ve yargı organının temsilcileri olarak yerine getirmiyorsunuz ve yapmış olduğunuz anayasa değişikliği havada kalıyor arkadaşlar. O yüzden diyoruz ki: İstediğiniz değişikliği yapın siz burada, uygulamadıktan sonra neye yarar? Arkadaşlarımız "Yeni bir anayasa yapalım." diyor. Tabii ki yapalım, tabii ki darbe anayasasını tümünden kaldırıp atalım ama hiç olmazsa var olana az çok bir uyalım ki ondan sonra muhataplarınıza "Gelin, birlikte anayasa yapalım." diye yüzlü yüzlü söz söyleyebilirsiniz. Siz mevcuda uymadıktan sonra sizinle kim yeni anayasa yapar Allah aşkına, akıl mantık işi mi? İşte, bunu özellikle ifade ediyorum.
HALUK İPEK (Amasya) - İdris, müeyyide koyalım.
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Bak, Sayın Başkan, biraz önce 2004'teki örnek söylendi, ben de hakkını teslim ettim, bir hatip buradan bunu ifade etti. O gün gerçekten demokrattı, güzel şeyler söylüyordu, bugün bu yazdıklarını uygulasın diyorum, başka bir şey söylemiyorum.
HALUK İPEK (Amasya) - Yeni anayasa yapılırken müeyyide koyalım, ben seni destekliyorum şuan.
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Doğal olarak Anayasa Mahkemesinin de Hâkimler ve Savcılar Kurulunun da yapısı 2017 Anayasa değişikliğiyle köklü biçimde yeniden düzenlendi. Yargı düzeninin şekillendiği, yargının mayalandığı ve en üst kurumsal yapı olarak kabul edilen HSK'de bile üye seçiminde Anayasa'ya aykırı davranılırsa böyle bir süreçten sağlıklı ve doğru bir yargı işleyişi çıkmasını beklemek mümkün mü?
Değerli milletvekilleri, Adalet Bakanımızın -bizim tam on altı yıl yanımızda bu sıralarda oturmuş- çok ehliyetli bir isim olduğuna ben inanıyorum ve biliyorum, hakkını da burada teslim ediyorum ama bu HSYK'nin başındaki isim de Sayın Bakanımızın kendisi. Şimdi, Sayın Bakanımız, bu Parlamentoda, Anayasa’nın 159'uncu maddesi geçerken bunu en güçlü şekilde savunanlardan birisiydi. Anayasa 159 ne diyor? Hâkimler Savcılar Kurulunun üye seçiminde uygulanacak yöntemi açık ve net olarak ortaya koyuyor mu? İşte, Süleyman Bey burada, Anayasa Komisyonundan pek çok arkadaşımız burada, değerli hukukçu Feti Yıldız Bey burada. Anayasa hukuku profesörü olan Başkanımıza özellikle rica ettim, dedim ki: Gelin, şu Anayasa'yı ihlal etmeyelim. Anayasa’nın 159'uncu maddesinde biraz önce okuduğunuz metni "Seçimlerde bizatihi uygulanacak." diye zabıtlara geçirelim ve bunu oylayalım dedim ama Anayasa’nın 159'uncu maddesi açıkça bir Anayasa hukuku profesörü tarafından ihlal edildi arkadaşlar, ihlal edildi ve yargının mayalandığı en üst kuruluş olan hâkimin, savcının atamalarını gerçekleştiren, özlük işlerine bakan Yargıtay ve Danıştay üyelerini seçen Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun seçimlerini -üzülerek ifade ediyorum ki- siz Anayasa'ya uygun gerçekleştirmediniz. O yüzden, siz yargının bağımsızlığından ve tarafsızlığından bahsedebilecek son iktidar grubusunuz, hiç kusura bakmayın. Bunu açıkça Komisyonda ifade ettik, Genel Kurulda ifade ettik "Yapmayın." dedik. Hepimizin çatısı bu Anayasa, bu Anayasa'ya aykırı davranmayın. On beşte 1 ihtimali var muhalefetten bir ismin Hâkimler Savcılar Kuruluna üye seçilebilmesi için, o da şansına on beşte 1, siz on beşte 1 şansı bile çok gördünüz bu millete, bu muhalefete on beşte 1'i bile çok gördünüz arkadaşlar. (YENİ YOL, CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, sizinle nasıl yeni Anayasa yapılacak? Oysa, bir kez daha ifade ediyorum: Anayasa’nın 11'inci maddesi tüm devlet organlarını bağlayan üst norm olduğunu, 138'inci madde ise yargı bağımsızlığının mutlak bir ilke olduğunu belirtir. Bu açık hükümlere rağmen HSK'ye üye seçimlerinde Anayasa'ya uygun davranılmadığı takdirde yargının düzeninin temeli zedelenmiş olur arkadaşlar. Kısacası, yargının en tepesindeki kuruma ilişkin seçimlerde bile Anayasa’nın gereklilikleri gözetilmezse ortaya çıkacak mekanizmanın adil, bağımsız ve hukuka uygun olması asla beklenemez. Hâkimler Savcılar Kurulu seçimlerinde Anayasa'ya uyulmadığı sürece yargıdan doğru, güven veren ve meşru bir sonuç çıkarmak teorik olarak da, pratik olarak da mümkün olmayacak. Peki, burada, Hâkimler ve Savcılar Kurulu üye seçiminde yanlışlık yapan, bile bile Anayasa'ya muhalif davranan Parlamentonun Karma Komisyonu oldu da Anayasa Mahkemesi hakkıyla bir karar mı verdi? Eylemli İç Tüzük ihlalinden dolayı Anayasa Mahkemesine gidildi. Şimdi, Anayasa Mahkemesinin Değerli Başkanına ve üyelerine söylüyorum: Anayasa’nın 159'uncu maddesini açıkça ihlal etmiş bu Parlamentonun yapmış olduğu işlemi siz denetlemeyeceksiniz de neyi denetleyeceksiniz Allah aşkına, bana söyler misiniz?(YENİ YOL, CHP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Siz ne işe yarayacaksınız? Bakın, biz burada diyoruz ki: Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararları Parlamentonun Başkanı uygulamakla yükümlüdür diyoruz, yargı mercileri uygulamakla yükümlüdür diyoruz. Peki, siz eylemli İç Tüzük ihlaline "Bu benim görev alanıma girmez." derseniz Allah aşkına, bu ülkede denetimi kim yapacak? 1960 ihtilalinden sonra 1961 yılında Anayasa Mahkemesi kuruldu. Niçin kuruldu? Fren ve denge sistem olsun diye kuruldu çünkü o günün iktidarı 1960'a gelinceye kadar büyük yanlışlar içerisine girdi -1957'den sonra- denetlenemez bir yapı oluştu. Dediler ki o günkü şartlarda "Biz hem bir Hâkimler ve Savcılar Kurulu kuralım hem de bir Anayasa Mahkemesi kuralım ki Parlamentonun işlemlerini denetleyebilen bir müessese olsun." E, siz en önemli konuda minderden kaçtıktan sonra sürekli kispetinizi yağlamışsınız ne işe yarar? Malatya'da gözyaşı dökmeniz emin olun bizim için hiçbir şey ifade etmiyor. Siz gözyaşını vermiş olduğunuz kararların altına imza atarken dökeceksiniz. (YENİ YOL ve CHP sıralarından alkışlar) O gün karar vereceksiniz, "Biz buradayız, adaletsizliğe geçit vermeyiz." diyeceksiniz. Siz, o geçidi verip ondan sonra gittiğiniz paneller de bizim gibi gözyaşı dökeceksiniz. Kusura bakma Sayın Başkan, buradan en son eleştireceğimiz kişi olarak seni görüyorduk ama şu an itibarıyla seni de bu kürsüden eleştiriyoruz çünkü bu bütçede siz de konuşuluyorsunuz.
Bir diğer ilke, kanunilik ilkesi, Terk edilemez, göz ardı edilemez." diyoruz, değil mi? Bütün hukuk metinlerinde bu, açık ve seçik yazılır. Temel hak ve hürriyetlerin en büyük güvencesi suçta ve cezada kanunilik ilkesidir. Doğru mu arkadaşlar? Suçta ve cezada kanunilik ilkesi. Peki, kanunilik ilkesi, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, ifade hürriyeti ile mülkiyet hakkı bakımından da fevkalade mühim bir teminattır. Kanunun doğru konulması yetmez, doğru da uygulanması gerekir ki yargı mensubunun en önemli yükümlülüğü de budur. Montesquieu diyor ki: "Kanun adil değilse düzen de adil değildir." Bugün geldiğimiz noktada bütçe sonrasında on birinci yargı paketini konuşuyoruz, on ikinci yargı paketi de gün sayıyor Parlamentoya gelmek için. İş bilmezliğin cezasını vatandaşa kesip, 2019'dan bu yana 12 yargı paketi hazırlayıp hâlâ adalete erişemiyorsak bu sizin ayıbınız arkadaşlar. Milletin hakkını taksit taksit ödemeyi bırakın. Getirin milletin ihtiyacı olan bu yasaları, burada hep birlikte görüşelim, biz de katkı sunalım. Bu illaki bizim olacak diye bir derdimiz yok. Çok önemli işler yaptı AK PARTİ, doğru, inkâr da etmiyoruz, göreviniz. Yirmi üç yıldır aralıksız iktidarı kullanan elbette doğru işler yapacak ama biz bozuk saat gibi sadece 2 sefer doğruyu gösteren iktidar istemiyoruz; sürekli sağlam çalışan, bir saat gibi çalışan bir iktidar istiyoruz, bu reformlara ara vermeden vatandaşın ihtiyaçlarını karşılayacak bir iktidar istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, hain darbe girişiminin üzerinden dokuz yıl geçti. DEVA Partisi olarak OHAL KHK'leriyle alakalı yapılan hukuksuz ihraçlara ve ceza yargılamalarındaki adaletsizliklere karşı KHK Mağduriyetleri Eylem Planı hazırladık. Biz mağdurların sesini duyuyoruz ve bu sorunları çözmeye hazırız. Peki, siz sosyal ölüme terk ettiğiniz KHK'lilerin bu adalet talebini daha ne kadar görmezden geleceksiniz? Hakkında soruşturma ve yargılama bulunan ya da yargılandığı hâlde mahkeme tarafından "Masumdur." denilen ama iktidarınız tarafından hukuksuzca aynı torbaya doldurulan KHK mağdurlarının çığlıklarını duymadığımız bir yılı daha geride bırakıyoruz değerli arkadaşlar. Adaleti de huzuru da refahı da herkese istemeliyiz. Mahalleler arasındaki duvarları, perdenin arkasındakilere yapılan zulümleri, haksızlığa uğramış kimseyi kendimiz gibi kabul edip ona göre hareket etmezsek gerçek adaleti tesis edemeyiz. Darbe süreçleri sonrasında kim darbeye karışmışsa Allah onu kahretsin, kim ona yardımcı olmuşsa ve darbeye göz yummuşsa, sorumlular hakkında gereğini yapmamışsa bunun da Allah belasını versin diyorum; bu Parlamentodan bu kadar net ifade ediyorum fakat "Bir kişiye olan kininiz sizi adaletsizliğe hükmetmesin." buyruğu hilafına, kurunun yanında yaş da yanacak "Acırsanız acınacak hâle düşersiniz." mantığıyla zulmetmek, kantarın topuzunu kaçırmak adaletsizliktir, haksızlıktır, hukuksuzluktur değerli milletvekilleri. Dünün mağdurları bugünün zalimleri hâline dönüşmemeli. Nöbetleşe zorbalık düzeni son bulmalı ki bu ülke huzur bulsun, son bulmalı ki bu ülkede adalet yerini bulsun, son bulmalı ki bu ülkede refah her birimizce ayrı ayrı iliklerine kadar yaşatılsın ve yaşansın.
Değerli milletvekilleri, iktidarın en önemli söylemlerinden biri de "Hak ve özgürlüğü güçlendiriyoruz." denilerek getirilen yeni suç tipleri ve ceza artırımlarıyla artık neredeyse her suçta tutuklama eşiği aşılmış, normalde adli para cezası veya erteleme kapsamına girebilecek fiiller bile tutuklama sebebi yapılıyor. İktidarda siyaset yaparken dokuz yıl önce 24 Şubat 2017'de şu dizeleri "Twitter"dan paylaşmışım: Tutuklamanın bir tedbir olduğu mahkemelerce unutulursa doldurulan cezaevlerine çözüm infaz rejimine sürekli yapılan müdahalelerde aranır. Emin olun, Feti Yıldız Bey bile kurtaramaz arkadaşlar sizi.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Ya, yapma.
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Bakın, çok net söylüyorum: Hak ve özgürlük noktasında, cezaevlerine kulak vermek noktasında Feti Bey'i mahkûmlar gayet iyi tanıyor, onların yakınları iyi tanıyor. İnfaz düzenlemelerinde yapılan bu palyatif tedbirlerle bu işi çözemezsiniz çünkü infaz yasası yamalı bohçaya dönmüş. Topyekûn bir infaz düzenlemesi gerçekleştirmeden, tutuklamanın bir tedbir olduğu unutulup cezalandırma amacına dönüştürüldüğü müddetçe asla çözüm bulamazsınız. Bu yüzden iktidar muhalefet hep yan yana gelsek... Söylediğiniz sözlerin çoğunun arkasında imzanız var Sayın Yıldız, haklı olduğunuz için burada isminizi verdim yoksa bir sataşma unsuru olarak değil.
FETİ YILDIZ (İstanbul) - Eyvallah.
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Ama biz bu infaz düzenlemesinde topyekûn bir düzenleme yapmadığımız müddetçe, cezada adalet, infazda eşitlik sağlanmadığı müddetçe ne cezaevleri huzur bulabilir ne de toplum huzur bulabilir; bunu özellikle ifade etmekte fayda var. Yine, masumiyet karinesi, lekelenmeme hakkı; geçmişte bu kürsülerden iktidar mensupları olarak en çok dillendirdiğimiz hadiselerdi. "Lekelenmeme hakkı" diyorduk biz 17-25 Aralıktaki bakanlar için ama bugün büyükşehir belediyesi başta olmak kaydıyla diğer belediyelere yönelik soruşturmalarda ne özen var ne nizam var ne intizam var. (YENİ YOL ve CHP sıralarından alkışlar) Arkadaşlar, soruşturma gizlidir, bunlar çarşaf çarşaf yayınlanacak haberler değildir. Nerede kaldı masumiyet karinesi? Nerede kaldı lekelenmeme hakkı? Bu, kul hakkı değil de nedir arkadaşlar, bana söyler misiniz. Henüz iddianamesi bile kabul görmeden çarşaf çarşaf suçlu ilan ettiğiniz, yıllarca süreli cezaya mahkûm ettiğiniz bu isimlerle nasıl helalleşeceksiniz? Bu son derece önemli bir ayrıntı. O yüzden, İbni Haldun'un dediği gibi, zulüm devletlerin çöküş sebebidir değerli milletvekilleri, adalet olmadan hiçbir toplum uzun süre ayakta kalamaz, ayakta duramaz. 2026 bütçesini yapıyoruz ama refah da zenginlik de huzur da istikrar da bütün güçlüklerine rağmen demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünde yürümekle mümkündür. O yüzden, bir kez daha Yusuf Has Hacib'in şu sözüyle sizlere seslenmek istiyorum: "Zulüm yanan bir ateştir, yaklaşanı yakar; adalet ise sudur, akarsa nimet yetişir, yeşerir." Suyu kendimize akıtmayı bırakın, suyun yolunu bozmayı bırakın; yargı kendi mecrasında Anayasa, yasa ve mevzuat çerçevesinde kendi suyunu akıtsın. Sayın Babacan bir anda, bir programda şunu demişti: "Basın özgürlüğü bir dakikalık iş, yargının bağımsız olması yine bir dakikalık iş ama tarafsız olması için süre gerekir. O yüzden hâkim ve savcılara 'Bizden, yürütmeden telefon gitmeyecek.' deyin şu şekilde yargı yüzde 50 düzelir." Ben bir kez daha ifade ediyorum, buradaki huzurunuzu tenzih ederek ifade ediyorum; asla bir hâkime, savcıya telefon açma nezaketsizliğinde bulunacak bir heyet olarak burayı görmüyorum ama üzülerek ifade ediyorum ki uygulamada yürütmenin tahakkümü altında yıllardan bu yana araçsallaştırılan bir yargıyla karşı karşıyayız; bu, bugünün sorunu da değil, cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana böyle ama diyoruz ki biz: Maden dün yanlıştı, dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söyleyelim. AK PARTİ iktidarına, kendi isminin aklına yakışır bir uygulama başlatsın, geçmişin kötü örneklerini alıp buraya otuz sene öncesinin örnekleriyle karşılıklı dövüş yapacak sözler söylemeyi bıraksın. Artık, yirmi üç yıllık iktidarı sonunda olgunluk iktidara düşer, geçmiş hatalardan ders alıp bundan sonra hiç olmazsa hata yapmayalım. Elbette ki 28 Şubat uygulamalarını unutmuyoruz, 1960 ihtilali sonrasında Salim Başol'un haksız ve mesnetsiz olarak bir demokrasi şehidini idama götürdüğü günleri elbette unutmuyoruz ama buradan ders çıkaracağız ve bundan sonra önümüzde daha aydınlık, daha huzur içerisinde, daha adil bir dünya yaratmak için çalışacağız; iktidar mensuplarına bana göre düşen de budur.
Bir kez daha buradan şu sözleri de ifade etmekte fayda var: William Watson'un dediği gibi "Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun." Şu anda Türkiye'deki en büyük sıkıntı bu; adalet arzusu ve açlığı arşıâlâya çıkmış durumda arkadaşlar. Ekonominin temelindeki olumsuzluklarda da adalet eksikliği yatıyor, içtimai hayatta da dış politikada da pek çoğunda bire bir adaletteki eksiklikler maalesef gün yüzüne çıkıyor. Yamalı bohçaya dönen infaz yasasını ifade etmiştim, artık ona tekrar dönmek istemiyorum ama yarın 10 Aralık İnsan Hakları Günü, değil mi? 10 Aralık İnsan Hakları Günü... İnsan haklarının mevcut durumu içler acısı arkadaşlar, içler acısı. Anayasa Mahkemesi ve AİHM'nin kararlarının uygulanmaması, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Yalçınkaya ve Demirhan kararları, hepsi birer ihlal. İşte, biraz önce değerli hatibin burada ifade ettiği, uluslararası sözleşmelerin iç hukuku bağlayacağına dair amir hükmünü yerine getirmiyoruz. Tazminatını öderiz, geçeriz; yok böyle bir anlayış. Yukarıda, sizin karnenize bir çizik atıldıktan sonra istediğiniz kadar siz tazminat ödeyin, hiçbir şey ifade etmiyor. O yüzden buradan bir kez daha, İnsan Hakları Günü nedeniyle, hak kaybına uğrayan bu bilinen isimlerin dışında, askerî öğrencilerin, erlerin ve "Ben evladımı 13-14 yaşında ana kucağından alıp devlet ocağın teslim ettim." diyen kursiyer teğmen annelerinin de feryadına burada kulak verelim. Biz her hafta grubumuzda onları misafir ediyoruz, o acıları iliklerimize kadar hissediyoruz. Gelin, bu ülkeye daha fazla acı çektirmeyin değerli arkadaşlar. Yine ifade edelim ki adaletsizliği engelleyecek gücünüzün olmadığı zamanlar olabilir. Ben zaman zaman görüyorum, elbette ki Sayın Bakan haklı olarak Yargı bağımsızdır. Ben talimat mı vereceğim bu mahkemelere?" diyor, haklı; Anayasa’nın 138'inci maddesini sürekli hatırlatıyor. Doğrudur, adaletsizliği engelleyecek gücü olmadığı zamanlar olabilir Sayın Bakanın fakat adaletsizliklere itiraz etmeyi beceremediğiniz bir zaman asla olmamalı arkadaşlar. Hiç olmazsa bunu yapalım, bu adaletsizliklere karşı suskun kalmayalım. Bugün bir nevi fiilî Türkiye başsavcılığı kurumu gibi yönetilen bir İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı var. Açıktan gazetelere, neşriyata röportaj veren bir isimle karşı karşıyayız. Hani biz diyorduk ya "Savcılar iddianameleriyle, hâkimler kararlarıyla konuşur." diye; siz şimdiye kadar gazetelere röportaj veren bir başsavcı gördünüz mü Allah aşkına? Bu haksızlığa ne kadar daha dayanacaksınız, ne kadar daha suskun geçeceksiniz? O yüzden, ülkemizdeki cezaevlerinin durumu, kapasitesi, fiziki koşulları malumunuz, bu yükü taşıyan mahkeme, mahkûmlar değil, bir de devletin gönüllü mahkûmları olan infaz ve koruma memurları, bunları da mutlaka göz ardı etmeyin.
Tabii ki Meclis Başkanlığı var, Dışişleri Bakanlığı var ama yara Adalet Bakanlığında çok daha derin olduğu için bu konuların dışına çıkamadım.
Fakat bir talep var Sayın Bakanım, bunu bizatihi sizinle paylaşmak istiyorum. On birinci yargı paketinde barolarla uyumunuza şapka çıkarttık, takdir ediyoruz, tebrik ediyoruz, bundan sonra da devam etmesini diliyoruz. Üç sacayağından biri olan avukat meslektaşlarımızın... 204 bin avukat var, bunun 90 bini yani yüzde 45'i 0-5 kıdemli genç avukatlardan oluşuyor ve bu avukatlar ekonomik olarak çok zor durumdalar. CMK zorunlu müdafilik kapsamında yaptıkları görevlerden aldıkları ücretler temel geçim kaynaklarına dönüşmüş durumda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Bir cümle Başkanım, sadece burası, 204 bin avukatın adına... Hiç uzatmayacağım.
BAŞKAN - Çok kısa olursa sevinirim.
Peki, buyurun.
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Ancak her yıl Adalet Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı tarafından düzenlenen ücret tarifesi günümüz ekonomik şartlarında çok düşüktür. Örneğin, 2025 yılı tarifesinde soruşturma aşaması için öngörülen ücret 3.209 TL, vergiler düşüldükten sonra avukata kalan 2.139 TL'dir. 1 Ocak tarihinde yürürlüğe girecek olan 2026 tarifesinin verilen emeğin karşılığı olacak şekilde belirlenmesi on binlerce avukatın ve meslek örgütleri olan baroların temel beklentisidir.
Bu beklentilere cevap vereceğinize yürekten inanıyor, Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)