| Konu: | |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 76 |
| Tarih: | 11.04.2025 |
ÇİĞDEM KILIÇGÜN UÇAR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizi sabırla, umutla dinleyen Türkiye halkları; başta cezaevinde haksız ve hukuksuz bir şekilde rehin tutulan mücadele arkadaşlarımız olmak üzere bu ülkede barış ve demokrasi için emek veren barış annelerini, Cumartesi Annelerini, demokrasi ve barışı yol edinen milyonları Demokratik Bölgeler Partisi adına saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
(Uğultular)
ÇİĞDEM KILIÇGÜN UÇAR (Devamla) - Konuşmamı yapabilmek için biraz uğultu var Sayın Başkan.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Sayın Başkan, çok gürültü var.
BAŞKAN - Siz devam edin, buyurun.
ÇİĞDEM KILIÇGÜN UÇAR (Devamla) - Konuşmama dünyayı ve bölgemizi saran belirsizlik çağına vurgu yaparak başlamak istiyorum. Kuralların yerini anlık çıkarların aldığı, ittifakların yerini, diplomasinin yerini tehditlerin aldığı bir küresel fetret devri yaşıyoruz. Bu yeni, çok kutuplu eksende uzun soluklu barışlar yerine kısa süreli ortaklıklar görüyoruz. Washington'dan Pekin'e kadar herkesin kendi egemenlik alanını tahkim ettiği bu çoklu ve katmanlı siyaset zemininde ağırlık merkezi artık büyüklükten ziyade hız ve esnekliğe kaymış durumdadır. Tam da bu fırtınanın ortasında Orta Doğu laboratuvarında farklı devlet reflekslerinin çarpıştığını izliyoruz. Bir yanda petrol parasıyla kendini dönüştürmeye çalışan Körfez ülkeleri, diğer yandan sarsılan, çöken ya da çöktükçe toplumu enkaz altında bırakan devletler ve bu enkazın arasında en ağır bedeli Alevi ve Dürzi katliamlarında gördüğümüz üzere, 21'inci yüzyılın utancı hâline gelen kimlik ve inanç saldırıları katliamları yer almaktadır. Tüm bu yaşananlar içinde demokrasiyle özneye dönüşmeye çalışan halkların inatçı mücadelesine selam olsun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Tüm bu gelişmelerden elbette Türkiye de etkilenmektedir. İşte, içinde olduğumuz demokratik toplum ve barış arayışıyla bugün konuştuğumuz bu bütçe tam da dünyada ve yanı başımızda olup bitenlerden ne anladığımızı ifade ediyor.
Değerli arkadaşlar, bu bütçeyi incelerken gördüğümüz tablo bize Oscar Wilde'in meşhur Dorian Gray'in Portresi romanını hatırlatıyor. Romanda Dorian Gray dışarıdan bakıldığında hep genç, hep güzel, hep kusursuz görünür ama evinin tavan arasına sakladığı kendi portresi vardır. İşlediği her günah, yaptığı her kötülük o portreye yansır. Dorian Gray her haksızlık yaptığında, her suça göz yumduğunda o portre biraz daha değişir, ruhsuzlaşır, çirkinleşir ve zamanla korkunç bir hâl alır ama dışarıdan bakıldığında Gray'in yüzünde hiçbir değişiklik yoktur. İktidarın sunduğu 2026 bütçesi işte Dorian Gray'in o makyajlı yüzüdür. Rakamlar süslüdür, istikrar masalları anlatılır, grafikler boyanır ama halkın yaşadığı gerçeklik o tavan arasındaki portredir. O portrede pazar artıklarını toplayan emekliler var, o portrede yetersiz beslenmeden boyu uzamayan, derin yoksullukla büyümek zorunda kalan çocuklar var, o portrede savaşa, silaha, ranta ayrılan milyarlar yüzünden çürüyen kamu hizmetleri, çöken belediyeler, fiilen tasfiye edilen sosyal devlet var. Siz kürsüde ne kadar makyaj yaparsanız yapın halk tavan arasındaki o korkunç değişimi, o yoksulluğu iliklerine kadar yaşıyor. Gerçekler ve algılar arasındaki açık ortadadır.
Değerli halklarımız, gelin görün ki bu ülkenin en büyük açığı bütçe açığı değil, barış ve adalet açığıdır. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) En ağır enflasyon sadece mutfaklarda değil, hukukta, demokraside, adalette yaşanıyor ve hepimiz biliyoruz ki bu barış açığının adı Kürt meselesidir. Sadece ekonomik bir kriz yaşamıyoruz, derin bir hukuk ve varlık krizi yaşıyoruz.
Bakın, bu topraklar hukukun doğduğu topraklardır. Hammurabi'den de önce Sümerlerde Ur-Nammu Kanunları vardı. O tabletlerin bazılarında bile kısasa kısasın yanında onarıma dair izler var yani dört bin yıl önce bu coğrafya da onarıcı adaleti biliyordu. Bugün ise 21'inci yüzyılda devlet aklı adalet anlayışı bakımından dört bin yıl önce geriye düşmüş durumdadır.
Kürt meselesinde ısrarla sürdürülen inkâr ceza odaklı bir akıldır. Kürt meselesi bir dosya değil, bu cumhuriyetin kalbinde açık bırakılmış bir yaradır. Bu yara hukukla, eşit yurttaşlıkla, ana dilde eğitimle, onurlu bir barışla iyileşir. Artık şunu söylemenin zamanıdır: Cumhuriyetin 2'nci yüzyılında ihtiyacımız olan şey Kürt'ün hukukunun tanınmasıdır. "Kürt'ün hukuku" dediğimiz şey hukuka dayalı bir barış ilkesidir. Bu ilke her türlü fırtınaya karşı esnek, dayanıklı ve demokratik bir birlikte yaşamın garantisidir.
Bir örnek vermek istiyorum: Taş köprüleri bilirsiniz, iki ayrı sütun yükselir ve tepede birleşir, o taşları ayakta tutan şey birbirlerine yaslanmalarıdır; harç olmasa bile yıkılmazlar çünkü birbirlerine ihtiyaçları vardır, birbirlerine muhtaçtırlar ama o kemerin en tepesinde bir kilit taşı vardır, o kilit taşı yerinden oynarsa en sağlam görünen köprü bile çöker. İşte, bu kilit taşı bugün için demokrasidir, eşitliktir. Güvenlik ve beka adına o taşı her yerinden oynattığımızda nesiller boyu kayıplar yaşadık. "Barış süreci" dediğimiz o kilit taşını yerine oturtma sürecidir. Sayın Öcalan, o kilit taşını yerine oturtmaya çalışıyor, o taşı sağlamlaştırıyor.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Bebek katili!
ÇİĞDEM KILIÇGÜN UÇAR (Devamla) - O anlamda çalışma ve yaşam şartlarının özgür ve sağlıklı olması, demokratik çözüm kanallarının açılması bu birlikteliğin sağlanması için hayati önemdedir. 27 Şubat çağrısıyla ülkede ve Orta Doğu'da milyonların umudu olan Sayın Öcalan'ın umut hakkının uygulanması en önemli haktır. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Bebek katili!
ÇİĞDEM KILIÇGÜN UÇAR (Devamla) - Değerli kadın yoldaşlarım, bu toprakların en kadim hafızası ve umudu biz kadınlarız. Kadınların emeğini ucuz iş gücü, bedenini denetim alanı, hayatını pazarlık konusu gören bir düzende gerçek demokrasiden söz edemeyiz. Bakın, bu yıl kadınlara ayrılan bütçe üzerinden baktığımızda, bir kadına yaklaşık yıllık 139,3 TL bütçe, günlük bütçe ise 38 kuruş. Yanlış anlamadınız, 38 kuruş. Bu 38 kuruş, kadın cinayetlerinin politikliğini teyit eden bir rakamdır; bu 38 kuruş, her gün öldürülen kadınların katillerinin cezasızlık politikalarıyla ödüllendirilmesine devam edileceğini gösteren bir rakamdır. Bunu kabul etmek mümkün değil. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilip 6284'ü kâğıt üzerinde bırakan bir siyasi iradenin hazırladığı hiçbir bütçe kadınlar için bir güvenlik ve gelecek belgesi olamaz. Biz biliyoruz ki kadın özgürleşmeden toplum özgürleşmez, kadın yoksulluğu sürerken bu ülke zenginleşmiş sayılamaz. O yüzden diyoruz ki bütçenin masasında da barışın masasında da kadınlar eşit özne olarak yer almadıkça o masadan demokrasi çıkmaz, adalet çıkmaz, özgürlük çıkmaz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli Türkiye halkları ve emekçileri; umut, beklemek değil, hazırlanmaktır; umut, teselli değil, yönünü ve yöntemini bilmektir. Evet, zor bir kışın eşiğindeyiz, biliyoruz ama unutmayın, toprağın altından tohumu çatlatıp filizlendiren şey üzerindeki karın ağırlığı değildir, içindeki yaşama arzusudur. Bizim içimizdeki barış, demokrasi ve özgürlük arzusu her türlü baskıdan, her türlü engelden daha güçlüdür, mutlaka filizlenip boy verecektir.
Türkiye'nin yeni yüzyılının tartışıldığı bu dönemde karakterinin ne olacağı sorulacaksa Türkiye'nin yüzyılının karakteri barış ve demokratik toplum olmak durumundadır.
Ben bu anlamda beraber mücadele yürüttüğümüz bütün arkadaşlarımızla birlikte bu mücadeleyi yükselteceğimizi ifade etmek istiyorum. Yolumuz açık, mücadelemiz daim olsun.
Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)