| Konu: | |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 76 |
| Tarih: | 11.04.2025 |
YENİ YOL GRUBU ADINA MAHMUT ARIKAN (Kayseri) - Sayın Başkan, Değerli Divan, siyasi partilerimizin çok Kıymetli Genel Başkanları, Değerli Grup Başkanları, Grup Başkan Vekillerimiz, değerli milletvekillerimiz; hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum.
Öğleden önce İstanbul'da şehit olan polisimiz Emre Albayrak'a ve tüm şehitlerimize Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum.
Sözlerimin hemen başında, 2026 bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Haftalardır komisyonlarda çok yoğun çalışmalar yapıldı, uzun oturumlar gerçekleştirildi, yüzlerce sayfalık teknik değerlendirmeler yapıldı. Elbette bütün emeklere saygı duyuyor, takdir ediyoruz. Bugün burada komisyonlarda günlerce süren teknik tartışmaları tekrarlamayacak, sizleri rakamların, oranların ve istatistiklerin yoğun dünyasında boğmayacağım. Bugün asıl meseleye yani sonuca odaklanmak, AK PARTİ bütçelerinin ülkemize neler yaşattığına dikkat çekmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bütçe, bir iktidarın hedef belgesidir, iktisadi bağımsızlığa verdiği önemdir; millî imkânları nasıl kullandığının ispatı, ne olup olmadığının beyanıdır; kalkınmaya mı, faize mi, betona mı, üretime mi öncelik verdiğinin ilanıdır.
Düşünün, bir dükkânınız var. Oğlunuz büyümüş, boylu poslu, endamı yerinde, hitabeti güçlü, ağzı da iyi laf yapıyor. Diyorsunuz ki: "Hadi evladım, bu dükkân senin, artık sen çalıştır." İlk yıl dükkân açık veriyor, diyorsunuz "Hadi yeni, işi daha tam kavrayamadı, önümüzdeki sene düzelir." diye düşünüyorsunuz. İkinci yıl yine açık veriyor, diyorsunuz "Açık verdi ama beklenemeyen krizler yaşandı, hesap edilemeyen zorluklar yaşandı." Dükkân üçüncü yıl yine açık veriyor "Hayırdır evladım, ne oluyor, bizim dükkân neden sürekli açık veriyor?" diyorsunuz. O da diyor ki: "Merak etme babacığım, önümüzdeki sene düzelteceğim." Ertesi yıl yine açık veriyor, yine aynı cümle: "Seneye düzelteceğim." Her sene bir bahane, her sene yeni yeni gerekçeler üretiliyor.
Değerli arkadaşlar, biz elbette burada bir bakkal dükkânından değil, bir ülkenin yönetiminden bahsediyoruz. Dünyanın en zengin imkânlarına, yer altı ve yer üstü zenginliklerine sahip bir ülkenin bütçesi nasıl oluyor da yirmi üç yıl boyunca her sene ama her sene açık veriyor? Bir kere bile mi denk bütçe akıllara gelmiyor, bir kere bile mi "Şu faiz mikrobundan hadi hep beraber el ele verelim, kurtulalım." denilmiyor. Bir değil, iki değil, üç değil, yirmi üç yıl boyunca bütçesi açık veren bir anlayışa bırakın ülke yönetimini, bakkal dükkânı bile teslim edilmez arkadaşlar.
Arkamızda şöyle bir yaslanıp iktidarın tablosunu bir bakıyoruz. Tabelasında adalet ve kalkınma yazıyor, sonra içerisindeki yöneticilere, kadrolara, milletvekillerine bakıyorsunuz, hassasiyetleri olan, değerleri olan ve bunları gerçekten savunduklarına şahitlik ettiğimiz insanlar var. Dış görüşlerine bakınca bizlere benziyorlar. Nitekim bu arkadaşlarımız da "Biz de Erbakan Hocamızın talebeleriyiz." diyorlar fakat iş dış görünüş görüntüden ziyade, içeriğe döndüğünde, uzmanlık gerektiren değerlendirmeler yaptığımızda mesela yirmi üç yıldır Meclise getirdiklerini bütçelere baktığımızda durum çok farklı oluyor. İşte, iktidarın bizzat kendi bütçesini önüne koymak "Bak, kıymetli kardeşim, bak, Sayın Hükûmet bu bütçeyle sen ancak şunları şunları yaparsın, şunları şunları yapamazsın." demek bizim için millî bir vazifedir çünkü biz milletin hakkını, bütçesini savunmak üzere seçilmiş insanlarız. Hükûmet yanlış yolda gidiyorsa onu ikaz etmek, doğru olanı göstermek bizlerin vazifesidir.
Bütçeyi önümüze alıyoruz. İncelerken daha en başta görüyoruz ki iktidar ilk düğmeyi yanlış iliklemiş, bütçe açıkla beraber başlıyor, yirmi yıldır bütçe açığı her zaman yükseliyor. AK PARTİ bütçe açıklarını normalleştirmiş maalesef, asıl vahim olanı da bundan da bir rahatsızlık duymuyorlar ve bunu değiştirmek için, bu tabloyu düzeltmek için tek bir çabaları var, o da vergileri daha da yukarıya çıkartmak. Milletimizden önümüzdeki yıl 15,6 trilyon vergi toplanacak. AK PARTİ'li biliyor, biz de biliyoruz, bu vergi, bu 15,6 trilyon vergi yine yetmeyecek. Hatta öyle ki Sayın Şimşek'e göre vergi yükümüz yüksek bile değilmiş. Sayın Bakana göre az kazanan fukaradan az, çok kazanan zenginden de çok vergi alacaklarmış. Kusura bakmayın, siz bunu yapamazsınız çünkü siz o zenginlerin Hükûmetisiniz, siz KDV'lerle, ÖTV'lerle market kasasında, benzin istasyonlarında, vatandaşımızın canını acıta acıta cebinden almaya devam ediyorsunuz. Bunu biz söylemiyoruz, siz söylüyorsunuz, sizin rakamlarınız söylüyor. Gelir vergisinden 3,6 trilyon, ÖTV'den 2,5 trilyon, KDV'den 5,6 trilyon, kurumlar vergisinden 1,7 vergi alacaksınız. Sizin bütçenizde dolaylı vergilerin oranı yüzde 65'lere dayanmış. Bugün bir asgari ücretli fırına gidip ekmek aldığında ne kadar KDV ödüyorsa bu ülkenin en zengini de o ekmek için aynı vergiyi ödüyor. Peki, iktidar bu bütçede o zenginler için acaba ne yaptılar? Aynı bütçede 3,5 trilyon liralık vergi harcaması diye bir kalem var. Ne demek bu? Sermayeden, yandaştan alınmayacak vergi demek, zenginlerden alınmayacak vergi demek. Şu yalın hakikati dönüp şöyle bir bakalım: Bu bütçeyi kim yapıyor? Saraydaki danışmanlar, bakanlıklardaki bürokratlar yapıyor. Peki, bu bütçenin yükünü kim çekiyor? Söylüyorum: Tarlasında ürünü para etmeyen, borcunu kapatmak için bankalardan faizle kredi çekip o faizi de kapatabilmek için tarlasını satan çiftçi çekiyor. Peki, bu bütçede çiftçi kardeşimiz var mı? Maalesef yok çünkü bu bütçede tarıma ayrılan pay sadece binde 9 arkadaşlar. Bu bütçenin yükünü ömrünü bu ülkeye hizmet için geçirmiş fakat bugün ucuz ekmek kuyruğunda bekleyen emeklilerimiz çekiyor. Peki, bu bütçede emeklilerimiz var mı? Maalesef onlar da yok. Sosyal Güvenlik Kurumunun payı 2025'e göre daha da düşürülerek yüzde 9,14'e gerilemiş. Ne demek? Emekliye bu yıl da maalesef istedikleri oranda zam yok. Bu bütçenin yükünü maaşı kirasına yetişmeyen, açlık sınırının altında bir ücretle ailesini geçindirmeye çalışan, maaşı kirasına yetmeyen asgari ücretli kardeşim çekiyor. Peki, bu bütçede asgari ücretli var mı? Maalesef o da yok. Olmuş olsaydı açlık sınırının 30 bin lira olduğu bu ülkede 28 bin lira ücreti bırakın teklif etmeyi, aklınızdan bile geçiremezdiniz. Bu bütçenin yükünü sabahın seherinde "Ya nasip!" deyip dükkânını açan ama siftah yapamadan kepenk kapatan esnaf kardeşimiz çekiyor; artan maliyetler altında ezilip şalter indiren, konkordato ilan etmek zorunda kalan sanayici kardeşimiz çekiyor ama bu bütçede esnaf var mı, sanayici var mı? Yine yok, yine yok maalesef.
Bitmedi, değerli arkadaşlar, bu bütçede umut yok, bu bütçede gelecek yok. Faize yüzde 14,5'lik pay ayrılan bu bütçede, uğruna yıl ilan edilen ailenin korunması ve güçlendirilmesi için ayrılan pay sadece yüzde 0,11. Gençliğe ayrılan pay yüzde 0,07. Kadının güçlenmesi programı için ayrılan pay sadece yüzde 0,04. Türkiye'nin en büyük problemi, herkes şikâyet ediyor, bağımlılıkla mücadeleye ayrılan pay yüzde 0.07. Engellilerimiz için ayrılan pay ise sadece yüzde 1,22'ye tekabül ediyor. Hepsini toplasanız, bu saydığım rakamların hepsini toplasanız faize ayrılan payın onda 1'i bile etmiyor maalesef.
Değerli arkadaşlar, bu bütçenin mürekkebi bu milletin alın teridir. Bu rakamlar bu milletin emeğine, alın terine ihanettir. Evet, bütçenin en büyük paylarından birini faiz oluşturuyor, tam 2 trilyon 741 milyar 700 milyon Türk lirası. Bu hâliyle Millî Eğitim Bakanlığından, Sağlık Bakanlığından, Çevre ve Şehircilik Bakanlığından daha fazla bir bütçeye sahip; âdeta bir kara delik gibi her bütçede daha da fazla büyüyor, diğer bakanlıkların bütçelerinden her yıl daha da fazla çalmaya devam ediyor. İktidara diyoruz ki "Oldu olacak bir tane de faiz bakanlığı kurun." Nasılsa en büyük kalemlerinizden biri faiz, emin olun, bu bakanlığı kurduğunuzda hiç kimse şaşırmayacaktır.
Değerli arkadaşlar, en büyük payın faize, faiz lobilerine aktarıldığı bir bütçeden ne millete ne de memleketimize hayır gelmesi mümkün değildir. Faiz belasını defetmeden, faizle mücadeleyi merkeze almadan bu bütçeden bereket çıkmayacaktır.
Az önce yürütme adına Cumhurbaşkanı Yardımcımız Sayın Cevdet Yılmaz konuşmalarını gerçekleştirdi, bu bütçenin tam bir istikrar ve refah bütçesi olduğunu ifade ettiler. Şöyle Kabine sıralarına bakıyorum, gözlerimiz kendilerinin bahsettikleri refah ve istikrarın mimarlarından Sayın Mehmet Şimşek'i arıyor. Bilindiği gibi Sayın Şimşek 4 Haziran 2023 tarihinde göreve geldi. Bu iki yılda Londra'ya gitti, Berlin'e gitti, Paris'e gitti, Brüksel'e gitti, Washington'a gitti, New York'a gitti, hatta Sayın Cumhurbaşkanının "one minute" dediği "Bir daha da gelmem." dediği Davos'a bile gitti. Tamam, buralara gitmesin demiyoruz ama sık sık Londra'da finans çevreleriyle görüşen Sayın Şimşek'in bir kere de asgari ücretlilerle bir araya gelmesini istiyoruz, bir kere de konkordato aldığı için organize sanayilerinde işsiz kalan gariban vatandaşlarla bir araya gelmesini bekliyoruz. Washington'a, IMF'ye derdini anlatırken gördüğümüz Sayın Bakanı Ankara'da esnaf ve sanatkârların, emeklilerin dertlerini dinlerken görmek istiyoruz. Biz de buradan Sayın Şimşek'e "one minute" diyoruz, Sayın Şimşek "one minute." Finans çevrelerini dinlediğiniz kadar bir dakikanızı ayırıp bu ülkenin emeklisini, asgari ücretlisini de dinleyin. Yeterince küresel lobileri dinlediniz, bir dakikanızı ayırıp bir kere de ülkenin esnafını, memurunu, çiftçisini dinleyiniz. J.P. Morgan'ın beklentilerine kulak verdiğiniz kadar bir kere de çiftçi Osman'ın feryadına kulak veriniz. Bir kere de açılımı "Standard and Poor's" olan SP'nin değil, açılımı "Saadet Partisi" olan SP'nin söylediklerine dikkat kesiliniz.
Değerli milletvekilleri, bu bütçede temelde sadece iki şey var; birincisini ifade ettik, vergiler var; ikincisini de şimdi söylüyorum, algılar var. Ne algısı? Efendim, Türkiye çok çok büyümüş! Arkadaşlar, Türkiye büyümüyor, Türkiye obez büyüyor; kuvvetlenmek başka, obez büyümek farklı şeylerdir. Evet, rakamlar büyüyor, şişiyor ama ülkemizin kasları kuvvetlenmiyor. Biz bu ülkenin kuvvetlenmediğini nereden biliyoruz? "İsrail'in vanalarını kapatın." dediğimizde, sent hesabı yapmanızdan biliyoruz; Gazze'de soykırım devam ederken ticareti kesememenizden biliyoruz; parasını verdiğiniz hâlde alamadığınız F-35'lerden biliyoruz; sömürge valisi edasıyla Türkiye'ye ahkâm kesen Tom Barrack'a karşı sessizliğinizden biliyoruz. Bu bütçeyle dış politikada her zaman diliniz ayrı söyler, eliniz ayrı yapmak zorunda kalacaktır.
Değerli arkadaşlar, bütçe aslında ekmeğin paylaştırılmasıdır. Ekmeği paylaştıran adil davranır ise o sofrada bulunanlar payına düşen ekmek az olsa bile huzurlu olacaklardır, sofrada bulunan diğerlerine karşı saygılı olacaklardır, muhabbetli olacaklardır ancak ekmeği pay eden adil değilse, ekmekten en büyük payı alan bile huzurlu olmayacaktır, zira kendisini güvende hissetmeyecektir. Ülkemizde nadir birkaç dönem dışında maalesef ekmek adil bir şekilde paylaşılmadı, hatta AK PARTİ iktidarının olduğu son çeyrek asırda yaşananlar hiçbir dönemle kıyaslanmayacak derecede boyutlara ulaştı; hem de bu durum "Allah'ın on pulunu bekleyedursun on kul/ Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul." mısralarını dillerinden düşürmeyen devriiktidarların da oldu maalesef. Ekmek adil paylaştırılmayınca memlekette her şeyin çivisi çıktı; bunu ülkenin ruhunda, insanımızın yarın kaygısında ve toplumsal barışımızdaki kırılmalarda çok net bir şekilde görüyoruz. Oysa, bizim milletimiz huzuru, adaleti, kardeşliği fazlasıyla hak eden bir millettir. İşte, bu yüzden bizler şiddet dilinin değil kardeşlik hukukunun egemen olduğu, sınırların kevgire dönmediği, nereden gelirse gelsin terörün her türlüsünün kökünün kazındığı terörsüz Türkiye sürecini destekledik, desteklemeye devam ediyoruz. Ancak terörsüz bir Türkiye'nin konuşulduğu bir dönemde muhalefete ayrı, iktidara ayrı işleyen hukuku, gazetecilere yapılan sansürü, şafak operasyonlarını, iktidar yolsuzluğuna dokunmayan çifte standardı, KHK'lileri yok sayan düzenlemeleri, özgürlüğü kısıtlayan baskıları, öğrencileri içeri atıp çeteleri cirit attıran hukuksuz Türkiye'yi reddediyoruz; kadınların dışarıya korkarak çıktığı, sokakların çetelere, uyuşturucuya, şiddete teslim edildiği güvensiz Türkiye'yi reddediyoruz; madenlerin göçtüğü, otellerin yandığı, ormanların yok olduğu, iş yerlerinin can aldığı denetimsiz Türkiye'yi reddediyoruz; kentsel dönüşümü rantsal dönüşüme feda eden, insanımıza çürük binalarda yaşamaya layık gören dayanıksız Türkiye'yi reddediyoruz; açlık sınırı altında bir ücrete mahkûm edildiği için emeklisi 75 yaşında inşaattan düşerek ölen, direksiyon başında kalp krizi geçirerek can veren güvencesiz Türkiye'yi reddediyoruz; torpilin referans, siyasi bağların yetenek kabul edildiği liyakatsiz Türkiye'yi reddediyoruz; umudu yurt dışında arayan, geleceğe dair en ufak bir beklentisi olmayan, aldığı ücretle yuva kurmayı hayal bile edemeyen milyonlarca gencin olduğu umutsuz Türkiye'yi bizler reddediyoruz. Değerli arkadaşlar, az evvel tek tek saydım, biz sadece rakamları değil, bu bütçenin arkasındaki liyakatsiz, güvencesiz ve adaletsiz zihniyeti de reddediyoruz. Milletin sırtına yüklenen bu ağır faturayı onaylamamız, buna sessiz kalmamız mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, biz az söyledik, sizler çok anlayın. Sözlerimin sonunda iktidara bir çağrıda bulunmak istiyorum: Yüreklerinizde vatan sevgisi, millet sevgisi, merhamet olduğunu biliyorum. Memleketimizin geleceği için, yavrularımızın geleceği için bagajlarınızla birlikte siyaset sahnesinden, bürokrasiden usul usul uzaklaşınız. Mevcut durum böyle olmasa da sorumlu siyasetçiye, sorumlu devlet yöneticisine yakışanın bu olduğunu ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP, İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)