| Konu: | |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 04.12.2025 |
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine bir adaletsizlik klasiğiyle başlamak istiyorum. Evet, Türkiye'de böyle bir adaletsizlik klasiği var, neden bahsettiğimi tahmin ediyorsunuz: Cezaevleri, hasta tutsaklar; bunlar en önemli adaletsizlik konuları. Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevinde otuz yılı aşkın süredir mahpus olan Süreyya Bulut ve Dilek Öz, 2 kadın mahpus, çok ciddi hastalıkla boğuşmalarına rağmen maalesef tahliye edilmiyorlar; otuz yılı aşkın bir süredir. Bir başka hasta tutsaktan bahsedeceğim: Mehmet Sait Yıldırım, o da İzmir Buca Kırıklar Cezaevinde. O da otuz yılı aşkın bir süredir cezaevinde, birçok hastalığı var; KOAH, akciğer hastalıkları, boyun fıtığı, hipertansiyon, saymakla bitmiyor.
Türkiye'de 1.600'den fazla hasta mahpus var ama Komisyonda on birinci yargı paketi var, bu yargı paketinin gündeminde bu konu yine yok, maalesef yok. "Bu hasta mahpuslar otuz yılı aşkın süredir cezaevinde kalmalarına rağmen neden hâlâ cezaevindeler?" sorusunun yanıtı da idari gözlem kurullarının uygulamalarında saklı.
Bu kurullar âdeta bir gölge mahkeme. Bu gölge mahkemeler düşman hukukuyla hareket ediyor. Bu mahpuslar otuz yıl sonra bu kurulların karşısına çıktıklarında sürekli onlara "Pişman mısın?" sorusu soruluyor ve bekledikleri yanıtı alamayınca da iyi hâlli olmadıklarından dolayı sürekli cezaevinde tutulmaya devam ediliyorlar; bu kabul edilemez.
İdari gözlem kurulları meselesine artık bir çözüm üretme zamanı gelmiştir, bu keyfî uygulamalara son verme zamanı gelmiştir. Mahkemelerin üzerinde kendisini gören ve düşman hukukuyla ceza üreten bu kurulların artık sonlanması gerekiyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir başka adaletsizlik uygulaması da yine yargıda gerçekleşiyor. Biliyorsunuz, Hakkâri Belediye Eş Başkanımız Mehmet Sadık Akış. Dün yine mahkemesi vardı, maalesef tahliye edilmedi. Hem de nasıl bir hukuksuzlukla karşı karşıyayız: Mehmet Sadık Akış'ın yargılandığı davada mahkemenin verdiği karar Van Bölge Mahkemesi tarafından yani istinaf mahkemesi tarafından bozuldu. İstinaf mahkemesi dedi ki: "Siz böyle bir anlayışla yargılama yapamazsınız." Yani ortada o denli hukuksuzluk söz konusuydu ki istinaf mahkemesi bunun altını çizdi ve kararı bozdu. Buna rağmen mahkeme dün ne yaptı? "Tutukluluğunun devamına" karar verdi. Şimdi, öyle bir acayip işin içindeyiz ki biz bu yargı dünyasında. Bir kere bu ülkede Anayasa Mahkemesi kararını tanımayan mahkemeler var, bu ülkede istinaf mahkemesi kararını tanımayan mahkemeler var, bu ülkede aslında siyasetin almış olduğu kanunları, hayata geçirmiş olduğu kanunları tanımayan mahkemeler var. Şimdi ne olacak? Bunun sonu nereye varacak? Dolayısıyla, bu adaletsizliği ortadan kaldırabilmek adına yargının bir kere her şeyden önce en temel hukuk meselesinde en temel teamüllere, en temel hukuk içtihatlarına uyması gerekir. Şimdi, burada böyle bir sorunla karşı karşıya kaldığımızda bu keyfîliği nasıl sonlandıracağız? Alın size bir düşman hukuku uygulaması daha.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4 Aralık Dünya Madenciler Günü evet, bir kutlama günü değil aslında madencilerin bir hak arama günü. Çünkü bu ülkenin madencileri her gün madene indiklerinde canlı çıkabilmek için dua ediyorlar, yaşamda kalabilmek için dua ediyorlar çünkü Türkiye madenleri âdeta madenciler için katlanılması zor çalışma koşullarını ifade ediyor.
Tabii, Türkiye'de maden sektörü dediğimiz sektörün acımasızlığı bir kere her şeyden önce çok iyi bilinmek zorundadır. Her şeyden önce Türkiye'deki maden sektörü hem emekçi düşmanıdır hem de doğa düşmanıdır. Şimdi, biz hem doğayı hem madencileri aslında yaşama tutunduracak bir çözüm üretmek zorundayız yani adil bir geçiş programı üretmek zorundayız. Hem doğamızı korumak hem madencilerin hakkını koruyacak şekilde artık bir politika üretmek zorundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bu madencilik anlayışıyla bir yanıyla doğa katlediliyor, bir yanıyla madenciler ölüyor. İşte Soma, işte Ermenek, işte Amasra; bunun gibi birçok olay hâlâ hafızalarımızda canlılığını koruyor. Dolayısıyla, hem doğamıza hem emekçiye sahip çıkacak adil bir geçiş programının zamanı gelmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün bahsetmiştik, 16 Türkiye İşçi Partili genç Millî Eğitim Bakanını protesto ettiler diye tutuklandılar. Gerçekten, bu protesto hakkının yok sayılarak bu öğrencilerin tutuklanması kabul edilemez. Kaldı ki MESEM konusunun ne olduğunu burada defalarca dile getirdik, savunulamaz bir şey dedik. Bir kere, çocuk işçiliği, çocukların iş cinayetleriyle karşı karşıya kalması, 85 çocuğun bugüne kadar bu yıl içinde hayatını kaybetmesi, çocuk sömürüsü, eğitim hakkının gaspı; bütün bunları defalarca burada dile getirdik...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - ...ama bunu duymayan, MESEM'leri övmeye devam eden, bu konuda toplumla, siyasetle inatlaşan bir Bakan var. Bu Bakan protesto edildi diye 16 Türkiye İşçi Partili öğrenci tutuklandı, kabul edilebilir bir şey değil ama eğitimde başka bir fotoğraf daha size sunmak istiyorum: Şiddet. Evet, çok ciddi bir zorbalık krizi var. Kız öğrenciler kız öğrencileri dövüyor, birbirlerini döverken videoya çekiyorlar, yayımlıyorlar ve bunun üzerinden bir sosyal medya kampanyası yürüyor âdeta. Erkek öğrenciler erkek öğrencileri dövüyor, öğrenciler öğretmeni dövüyor, öğretmen öğrencileri dövüyor; öğrenciler eve gidiyor, anne babadan dayak yiyor. Ya, bir şiddet krizinin içindeyiz. Okullardaki bu şiddet krizi, okul önündeki yaşananlar, okul içinde yaşananlar artık eğitimde bir güvenlik sorununun olduğunu bize gösteriyor, artık eğitimde bir güvenlik krizinin olduğunu bize gösteriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son dakika, buyurun.
SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bununla ilgili atılması gereken adımlar ortadayken biz bunları gündeme getirdiğimizde, bunları sorun olarak görüp çözüm üretecek bir Bakanlığı, bir iktidarı karşımızda göremiyoruz.
Bakın, bu şiddetin bir kaynağı da televizyonlar. RTÜK Halk TV'ye, İlke TV'ye, Tele1'e kafayı takacağına biraz da TRT 1'e kafayı taksa, o şiddet dizilerle karşı önlem alsa belki de çocuklarımız, öğrenciler bu etki altında kalmayacaklar diyorum.
Teşekkür ediyorum.