GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:22
Tarih:26.11.2025

HAYDAR ALTINTAŞ (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Vergi deyince aklımıza gelen en birincil hadise nedir diye düşünürsek adil ve uygulanabilir bir vergi devlet kurar, adaleti olmayan, ödenemeyen bir vergi devlet yıkar. Bugün geldiğimiz noktada, Türkiye, vatandaşları üzerinde adil ve ödenebilir bir vergi sistemi ve hesap verebilen bir sistem kuramamış olmasından dolayı devlet ciddi manada sıkıntıdadır. O sebepten, Dadaloğlu'nun unutulmaz dizelerinden iki tanesini söyleyerek sözlerime devam etmek istiyorum: "Ekende yok, biçende yok; yiyende çok Osmanlı." demiş. O gün reaya ekip biçerken ortalıkta görünmeyen devlet iş mahsulü paylaşmaya gelince sofraya ortak olduğu için isyan ediyor ahali. Osmanlı'da vergi veren halka "reaya" denilirdi; reaya sınıfının görevi üretim yapmak, vergi vermek ve askere gitmekten ibaretti. Cumhuriyetle birlikte "İradesiyle kendisini vergilendiren halka 'millet' denir." diye vergi dairelerinin üzerinde bir yazı vardı, bir müddet sonra bundan da rahatsız mı olundu, ne olundu, bu yazı da ortadan kaldırıldı. Bugün vergi verenler bu ülkede yeniden reaya hâline gelmiştir. Kelime, aynı zamanda "koyun sürüsü" anlamına gelmektedir "raiyyet" kelimesi reayanın çoğuludur.

Değerli arkadaşlar, verimsiz yatırımlarla harcadığınız paralarla, ballı maaşlara verdiğiniz ödemelerle, yandaşa, kandaşa, candaşa, devlet hazinesine bağladığınız hortumlarla devletin istediği kadar vergi aldığı, kafasına göre harcadığı bir düzende "reaya" kelimesi gerçek anlamını daha iyi ortaya koymuş bulunmaktadır. Böyle bir düzende devlet topladığı vergide tüyü bitmemiş yetimin hakkı olduğunu düşünmez, nasıl olsa hesap vermiyoruz diye de rahat ve huzur içerisinde gününü geçirebilir. Modern vatandaşlık tanımına göre, para kazanan herkes vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi tahsil edilirken mükellef öldürülmemelidir, gecikme cezaları çok yüksek olmamalıdır. Vergi borcunu ödememek ile ödeyememek arasındaki farkı artık görmezden gelmemek zorundayız. Devletin kasıtlı olarak vergiden kaçan ile gerçekten ekonomik zorluklar nedeniyle ödeme gücünü kaybeden namuslu mükellefi aynı kefeye koyması adalet duygusunu zedelemektedir. Özellikle, e-haciz uygulamaları çoğu zaman mükelleflerin haberi dahi olmadan devreye sokulmakta, bu durum yalnızca ekonomik bir yaptırım değil, aynı zamanda ticari bir itibar suikastına dönüşmektedir. İnsanlar borcunu inkâr ettiği için değil, nefes alamadıkları, para kazanamadıkları, yaşayamadıkları için bu noktaya gelmiştir. Örneğin, İzmir-Erzurum hattında çalışan bir kamyoncu, bir kamyon demir yüklemiş, yolda giderken "Vergi borcunuz var." denilerek yakalama emriyle alınıp arabası kenara çekilmiştir. Arabası bağlanılan bu vatandaş borcunu nereden ödeyecek, parayı nereden bulacak, hayatını nereden sürdürecek? Bunların üstüne dikkatlice eğilmek gerekir. Ayrıca, Türk vergi sisteminin bu sakat yönleri artık cesurca gözden geçirilmeli, yaptırımlar üretimi, ticareti durduran değil sürdürülebilirliği esas alan bir mantıkla yeniden tasarlanmalıdır.

Değerli arkadaşlar, gerek Cumhuriyet Dönemi'nde gerekse Cumhuriyet Dönemi öncesinde Türk maliyesinin derdi geliriyle giderini denkleştirememektir. Devlet vatandaştan topladığı parayı harcar, parası bitince tekrar mükelleflere gider, eğer mükelleften de alamazsa bu sefer borçlanır, faiz ödemeye gider. Vergicilikte bir tabir vardır: "Kümesteki kazlar, bahçedeki kazlar, uçan kazlar." Bizim derdimiz kümesteki kazlarla, bahçedeki kazlarla ilgili değildir, uçan kazlarla alakalıdır. Uçan kazlar kimdir? Asıl vergi sistemini bozanlar uçan kazlardır çünkü onlar görünmez, iz bırakmaz, çoğu zaman sistemin radarının dışındadırlar, adaleti zedeleyen tam olarak bunlardır. Kolay ulaşılan mükellef yük altında ezilirken, asıl büyük kaçaklar gözden kaybolur. Kara para, uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığı gibi ağır suçlardan elde edilen gelirler uçan kazların gelirleridir. Rüşvet, yolsuzluk yoluyla kazanılan paralar, kaynağı belirsiz servet transferleri, hayali ihracat, sahte faturalar, daha niceleri, "offshore" bondlar, "offshore" şirketler, öyle yöntemler var ki neredeyse şeytanın bile aklına gelmez. Kayıt dışı ekonomi büyüdükçe hem devletin kasası boşalır hem de devlet dürüst çalışanların omzuna binen yükü giderek ağırlaştırır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, devam edin.

HAYDAR ALTINTAŞ (Devamla) - Oysa geldiğimiz teknolojik düzeyde bu trafik büyük ölçüde kontrol edilebilir; asıl ihtiyaç olan şey teknoloji değil, siyasi irade, kararlılık ve doğru önceliklendirmedir. Vergi adaleti uçan kazları sistemin içine çekmekle sağlanır.

Son olarak şunu ifade etmek istiyorum ki vergi adaleti sadece bütçe meselesi değildir, bu aynı zamanda bir vicdan, bir hukuk, bir demokrasi meselesidir. Devlet dürüstçe çalışan, kazancını helal yollardan elde eden vatandaşı ezerek değil, kayıt dışı zenginleşen, suç ekonomisiyle beslenen yapıları cesaretle hedef alarak güçlü adalet duygusunu ayakta tutmazsa ne ekonomik istikrar kalır ne de toplumsal güven. Bu nedenle, vergi sistemimizi korkudan değil güven veren, cezalandıran değil yaşatan, boğazı sıkan değil el uzatan bir anlayışla yeniden ele almak zorundayız. Devlet aklına böyle bir düzende gerçekten ihtiyacımız var, o zaman hem devlet kazanır hem millet kazanır, ülke gerçekten adaletli ve sürdürülebilir mali sisteme kavuşur.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)