GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:21
Tarih:25.11.2025

CHP GRUBU ADINA ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2026 bütçesinin Plan ve Bütçe Komisyonunda bitirilmesine üç gün kaldı, 2026 yılına da bir ay kaldı ve biz hâlâ 2025 yılı için ek gelir yaratacak olan bir torba yasayı kasım ayının sonunda konuşuyoruz. Sadece bu bile aslında bizim maliye politikasının ne kadar üzücü, ne kadar ümitsiz bir durumda olduğunu gösterir.

2026 bütçesini iki hafta sonra konuşacağız. 2026 yılında Cumhurbaşkanına ek borçlanma yetkisini veren, asgari ücretlinin kira gelirinden tutun GSS borcu olan dâhil herkesin peşine düşen bir torba yasayı biz 2025 Kasımında konuşuyoruz. Şimdi, neden böyle bir vergi ve harç paketiyle karşı karşıyız? Buna sadece "vergi" dememek lazım, önemli bir kısmı harçtan geliyor. O konuya da geleceğim çünkü maalesef, böyle bir dönemde vergi ile harç arasındaki yani maliye politikasının iki tane unsuru arasındaki fark da tamamıyla kaybolmuş durumda. Neden böyle 335 milyar TL'lik bir pakete ihtiyaç duyuldu, ilk önce ondan bahsedelim. Çünkü enflasyon dâhil hiçbir hedefe ulaşamadık.

Bakın, çok basit: Bu senenin başında bizim faiz harcamalarımızın 1,76 trilyon olması bekleniyordu, kurumlar vergisi gelirimizin de 1,6 trilyon olması bekleniyordu. Kurumlar vergisinin yılın sonunda geleceği miktar ne? En iyi ihtimal 800 milyar. Bakın, 2025'in başında kurumlar vergisinden 1,6 trilyon beklenirken 2026'nın sonunda tahsilatın en iyi ihtimalle onun yarısı kadar olması bekleniyor. Peki, şirketlerin net kârı üzerinden ödediği kurumlar vergisinde neden bu kadar büyük bir sapma oldu? Çünkü uyarılarımız dinlenmedi; çok kötü bir enflasyonla mücadele programı izlendi, bu enflasyonla mücadele programı sonunda faizler çok yükseldi, şirketlerin finansman giderleri devasa bir şekilde arttı ve şirketler kâr edemedi, talep boğuldu ve bu kurumlar vergisini toplayamadık. Bir başka sebebi daha var: Burada bizler Cumhuriyet Halk Partisi olarak, diğer partiler olarak uyardık "Enflasyon düzeltmesinin, enflasyon muhasebesinin doğru zamanı değil." dedik, buna rağmen enflasyon düzeltmesine gidildi. Bunun sonucunda da biz kurumlar vergisinde hedeflediğimiz paranın ancak ama ancak yarısını toplayabildik. Şimdi toplayamayınca ne oldu? Ne beklersiniz yani şirketlerden elde etmeyi düşündüğünüz, hedeflediğiniz vergiyi toplayamayınca yine bunu bir şekilde özel sektörden, şirketler kesiminden toplamayı hedeflerseniz değil mi? Hayır, öyle olmadı. Bakın, mesela bu torba yasada ne var? Diyelim ki asgari ücretli bir çalışansınız, anne ve babanızdan kalan bir evin kira geliri var; ha, işte artık o kira gelirine ekstradan bir vergi konuluyor. Ama mesela diyelim ki emeklisiniz ve emekli maaşınız 75-80 bin lira, 3-4 tane eviniz var, ona bir kira geliri yok. Yani -biraz önce çok değerli hatiplerin de söylediği gibi- zaten kötü olan vergide adaleti daha da kötüleştiren bir paket var. Mesela, GSS prim borcunuz var, Genel Sağlık Sigortasında şu anda prim borcu olanların hepsi dar gelirli vatandaşlarımız, işte o prim borcunun peşine düşüyorlar ya da diyelim ki ikinci el taşıtta siz bir para kazanmak istiyorsunuz, küçük çaplı bir oto galeriniz var ya da ikinci el taşıtınızı değiştirmek istiyorsunuz, ona ek bir vergi getiriyor. Aslında baktığınız zaman burada, tam burada, bakın, 46 sayfalık vergi muafiyeti ve istisna var, 46 sayfa ve 46 sayfanın içinden bula bula asgari ücretlinin kira gelirini, GSS prim borcu olanın prim borcunu ödemesini, daha sonrasında, vatani görevini yaparken çalışamadığı için dışarıdan borçlanmak isteyen askerin borcunu artırmayı hedefleyen, vergi adaletini tamamıyla hiçe sayan bir vergi paketi var.

Şimdi, buraya baktığımız zaman, bu vergi paketi bize ne kadar bir şey getiriyor? Yaklaşık 335 milyar. Üç haftadır biz Plan ve Bütçe Komisyonunda 2026 bütçesini konuşuyoruz, 335 milyarı ben size bazı sayılarla anlatmaya çalışayım. Mesela bizler, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinde, okulda ücretsiz yemek için 3 milyar dolar karşılığı yaklaşık 135-140 milyar lira bir para ayrılmasını istedik. Yani bugün konuştuğumuz vergi paketinin üçte 1'i, kabul edilmedi. Sağlık harcamalarına baktığımız zaman dedik ki: Koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerine daha fazla para ayrılsın, kabul edilmedi. Dün Tarım ve Orman Bakanlığı vardı. Susuzluk Türkiye'nin en büyük problemlerinden bir tanesi, bizim ülkemizde suyun yüzde 77-78'i tarımda. Kapalı sulama sistemi yatırımlarına daha fazla kaynak ayıralım dedik, o da kabul edilmedi. Bu üç tane önerimiz yani okulda ücretsiz yemek, koruyucu önleyici sağlık hizmetleri, kapalı sulama sistemlerine daha fazla yatırım yapılması, bunların üçünün toplamı 335 milyar etmiyor. Bizler bunu sizlere 2026 bütçesinde önerdiğimiz zaman kabul etmiyorsunuz ama şimdi burada bir vergi paketiyle 335 milyar lira istiyorsunuz. Neden? Kurumlar vergisinden hedeflediğiniz paranın 800 milyar aşağısında kaldığınız için. Neden? Çünkü 2025 başında hedeflediğiniz faiz harcamaları 1,7 trilyonken 2 trilyonun üstüne çıktığı için. Bugün baktığınız zaman, bu sene 2,1 trilyona sevinmemiz lazım çünkü önümüzdeki dönem faiz harcamaları düşmeyecek. İşte, 2026 bütçesi orada, 2,7 trilyon yani şimdiden yüzde 35 daha fazla 2026 yılında da faiz ödeyeceğiz. Yani biz muhalefet partileri olarak 2026 yılında geldiğimiz zaman da okulda ücretsiz yemeyi, koruyucu önleyici sağlık hizmetlerini, tarımda çiftçimize daha fazla destek verilmesini isteyeceğiz ve biliyoruz ki Plan ve Bütçe Komisyonunda AK PARTİ milletvekilleri bizim yüzümüze baka baka "Kaynağınızla gelin." dedi, işte kaynak burada. Yanlış bir politika izlediğiniz zaman bunun sonucunda daha yüksek bir faiz harcamasıyla karşı karşıya gelirsiniz ve aynen şimdi olduğu gibi borcunuzun faiz yükü anaparayı geçmiş olur. Şimdi, devam ediyorum ve çok önemli bir noktaya geliyorum, bu torba yasa bize şunu da söylüyor: "Cumhurbaşkanınıza 595 milyar lira ek borçlanma yetkisi verin." 595 milyar lira, hangi Cumhurbaşkanına? Zaten kendisine ayrılan borçlanma yetkisini yüzde 5 aşmış olan Cumhurbaşkanına. Hangi Hazine ve Maliye Bakanına? Zaten kendisine verilmiş borçlanma yetkisini yüzde 5 aşmış olan Hazine ve Maliye Bakanlığına biz bir de ekstradan 595 milyar lira daha fazla borçlanma yetkisi veriyoruz 2025'in sonunda, 2026 bütçesini konuşmaya iki hafta kala. Ha, diyebilirsiniz ki: "Ben bu 595 milyarı istiyorum çünkü şu anda düşük faizle borçlanabiliyorum, düşük faizle borçlandığım için de bir nakit tutmak isterim." Durum öyle mi gerçekten? Öyle değil, devlet tahvillerine bakın, son bir ayda on yıllık devlet tahvilinde oluşan faizler yüzde 35 ile yüzde 40 arasında gidiyor, on yıl. Yani şöyle söyleyeyim size: Önümüzdeki sene enflasyon hedefinin yüzde 16 olduğu bir yerde Hükûmetin iki sene sonra enflasyonu yüzde 10'un altına düşüreceğim diye resmî bir belge imzaladığı yerde bizler on yıllığına yüzde 40'la borçlanıyoruz. Arkadaşlar, şöyle bir şey düşünün: Önümüzdeki sene Merkez Bankasının üst enflasyon hedefi yüzde 24, "En kötü ihtimal yüzde 24 olur." diyor, yüzde 40'la borçlandık. Sadece önümüzdeki sene reel faiz olarak bu ülke yüzde 16 veriyor. Şimdiden önümüzdeki sene eğer Merkez Bankası enflasyon hedefini tutturursa dünyanın en yüksek faizini vermiş olacağız. İşte, böyle bir dönemde biz bu torba yasayı konuşuyoruz. Buradan iki sonuç çıkıyor yani bir ülke enflasyonla mücadele programında "Enflasyonu önümüzdeki sene yüzde 16'ya düşüreceğim." deyip yüzde 40'la borçlanıyorsa o zaman iki tane sonuç var: Bir, enflasyonu düşüreceğine inanmıyordur ve enflasyon önümüzdeki sene de yüksek çıkacaktır, ben yüksek borçlanmaya devam ediyorum. İki, size borç verecek olan yabancı yatırımcıları siz inandıramamışsınızdır yani yabancı yatırımcılar sizin enflasyonu önümüzdeki dönem yüzde 15'e, yüzde 16'ya düşüreceğinize inanmıyordur. Şimdi, burada ben Bakan Yardımcısını, Hazine ve Maliye Bakanlığı bürokratlarını, Hazine ve Maliye Bakanını, Merkez Bankası Başkanını, bütün bunları liyakatli insanlar olarak biliyorum. Enflasyonla mücadele programında bence yanlış bir yol izleniyor fakat Sayın Şimşek, bürokratları, Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan yurt dışında da tanınan insanlar ve kendileri şu soruyu soruyorlardır: Neden ben Amerikan Merkez Bankası Başkanı gibi ya da Avrupa Merkez Bankası Başkanı gibi bir açıklama yaptığımda enflasyonda beklentiler düşmüyor da insanlar bir türlü bana güvenmiyor? İşte, bunun nedeni bu.

Bakın, Kasım 2020, Kasım 2025, 4 Maliye Bakanı, 5 de Merkez Bankası Başkanı... Bakınız, burada Kasım 2020'de Sayın Berat Albayrak vardı. Ne dedi sosyal medya hesabından? "Allah sonumuzu hayır etsin." dedi, istifa etti. Sonrasında gelen Sayın Elvan çok iyi bir bürokrattı, Sayın Erdoğan'la enflasyonla mücadele konusunda ters düştü, affını istedi. Sonrasında gelen Sayın Nebati milletvekilimizdi, Sayın Erdoğan'ın her dediğini yaptı, yine ters düştü, ondan sonra, tekrardan affını istedi, şimdi, beş senede 4'üncü Maliye Bakanı. Merkez Bankası başkanlarına bakalım; Sayın Uysal, Sayın Albayrak'la beraber gitti, Naci Bey çok iyi bir Merkez Bankası başkanıydı, fiyat istikrarını hedefledi, Sayın Erdoğan'la ters düştü. Sonrasında gelen Sayın Kavcıoğlu, Erdoğan ne dediyse yaptı, görev süresi doldu ya da son kullanma tarihi bitti. Daha sonrasında, Amerika'da çok incelenmeden gelen bir Merkez Bankası Başkanı, şimdi, 5'incisi. Dolayısıyla buradaki problem bu bürokratların liyakati, kabiliyeti değil; Sayın Şimşek de Sayın Karahan da uluslararası finans çevrelerinde tanınan insanlardır ama eğer siz beş sene içerisinde 4'üncü maliye bakanı, 5'inci Merkez Bankası başkanıyla çalışıyorsanız o zaman yurt dışındaki yatırımcılar, yurt içinde sizin enflasyonu düşürüp düşüremeyeceğinize karar verenler size bakmazlar, sizi değiştirene bakarlar, o değiştirenin kredibilitesine bakarlar ve o değiştiren kişinin kredibilitesi uluslararası finans piyasalarında neredeyse sıfır olduğu için size ancak yüzde 40'la borç verirler. Yani siz enflasyon hedeflemesinde yüzde 16'yı hedeflesiniz bile size yüzde 35'ten, yüzde 40'tan daha düşük borç vermezler. Neden biliyor musunuz? Çünkü biliyorlar ki 2027 ya da 2028 yılında bir seçim olduğu zaman Sayın Erdoğan bu bürokratlarla anlaşamadığı zaman yeniden kendi istediği gibi çalışacak olan bürokratları getirir, fiyat istikrarını da bozar, bütçe istikrarını da bozar. O yüzden, bugün içinde bulunduğumuz durumun bürokratlarla bir ilgisi yok, içinde bulunduğumuz durum bir sistem problemidir. O sistem ve o sistemin başında tamamıyla keyfî hareket eden ve ekonomiyi bildiğini düşen kişi değişmediği sürece Türkiye hâlâ dünyanın en yüksek reel faiz veren ülkelerinden bir tanesi olmaya devam eder.

Şimdi bir başka nokta daha var. Bu torba yasa birçok prensibi de tamamıyla alaşağı ediyor. Bakın, şimdi, bizim ekonomi 102 derslerinde, iktisada giriş derslerinde öğrettiğimiz şeylerden bir tanesidir, vergiyi artırırsanız bu enflasyona yol açar. Dünyanın her yerinde vergiyi ve harçları artırırsanız bu enflasyonist olur. Bizler ne yapıyoruz? Enflasyonla mücadele için vergi ve harçları daha fazla artırıyoruz, böyle bir dönemde vatandaşın hem de dar duruma düşmüş vatandaşın GSS primine direkt olarak göz dikiyoruz. Şimdi burada çok değerli bir Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı ve SGK'nin değerli bürokratları var, Plan ve Bütçe Komisyonunda kendileriyle de görüştük. Sosyal güvenlik sistemimiz iyi bir durumda değil, bunun demografik etkileri olabilir. Bakın, bunun tek bir tane çözümü var ve bunun insana yaraşır, Türkiye'ye yarışır tek bir tane çözümü var, o da bu: Daha fazla iş yaratacaksınız kardeşim, daha fazla istihdam yaratacaksınız. Bakın, Türkiye'nin sadece üçte 1'i çalışıyor, tekrar söyleyeyim, Türkiye'nin üçte 1'i çalışıyor, çalışanların yarıya yakını açlık sınırının altında kalan asgari ücret alıyor ve bu asgari ücreti yukarı çıkarmak için de hiçbir çabanız yok. Eğer Türkiye gerçekten üst gelirli, yüksek gelirli yani Sayın Cevdet Yılmaz'ın iddia ettiği gibi yüksek gelirli bir ülke olsaydı bizim ekstradan 700 bin erkek, ekstradan 6,2 milyon kadına iş sağlamamız gerekiyordu. Dünya ortalamasını yakalamamız için -bırakın üst gelirli olmayı- bizim 1,1 milyon erkek, 4,9 milyon kadına iş sağlamamız gerekiyor. Bizim enflasyon kadar önemli bir başka problemimiz var. Ücretler düşük, istihdam oranımız düşük çünkü bu uyguladığınız program da hiçbir şekilde insanların hakça, çalışarak, alın teriyle, emeğiyle hak ettikleri bir parayı almalarını ve hayatlarını öyle geçirmelerine izin vermiyorsunuz. Söylüyorum: İstihdamı artırmadığımız sürece bizim bu problemleri çözme ihtimalimiz neredeyse yok.

Şimdi, bir başka problem daha var bu torba yasada, vergi ve harçlardan bahsettik, verginin adalet prensibi yani sizler asgari ücretli ama annesinden, babasından evi kalan, kira geliri olan birisinin vergi gelirine göz dikip, oraya daha fazla vergi koyup, 100 bin lira, 120 bin lira kira geliri olan bir emekliye dokunmuyorsanız eğer o zaman orada vergi adaleti prensibinden de bahsedemezsiniz. Zaten benden önceki değerli hatiplerin bahsettiği gibi, vergide bir adalet yok. Siz bu torba yasayla bunu daha da bozuyorsunuz.

Bir başka şey daha var: Vatandaşı yan yollara kaçmaya mecbur ediyorsunuz. Bak, taşıt alım vergisi... Yani ikinci, üçüncü el araçlarda noter üzerinden yeniden bir harç koyuyorsunuz. Arkadaşlar, bunu yaptığınız zaman ne olacağını biliyoruz. Herkes bu ticareti yapmayıp yan yollara kaçacaktır bu parayı vermemek için. Dolayısıyla siz hem kayıt dışıyla mücadele ettiğinizi söylüyorsunuz hem de vatandaşa ekstradan ekonomik rasyonelle hiçbir şekilde bağdaşmayan vergiler, harçlar getirerek o insanların yan yollara kaçmasına sebep oluyorsunuz.

Genç girişimcilere verdiğiniz teşvikleri kaldırarak Türkiye'de zaten bozulmuş olan fırsat eşitliğini iyice yok ediyorsunuz.

Vadeli çek uygulaması... Bakın, bu vadeli çek uygulaması süresinin uzatılacağı beklentisiyle her seferinde aslında hiç olmaması gereken bir durum uzatıyorsunuz, vatandaşta bir beklenti yaratıyorsunuz ve bu enflasyonist bir ortam yaratıyor.

Bambaşka bir şey daha var: Kentsel Dönüşüm Başkanlığı... Arkadaşlar, Kentsel Dönüşüm Başkanlığına siz burada bankalardan ek borçlanma yetkisi alıyorsunuz; bu olmaz. Kentsel Dönüşüm Başkanlığı... Biz de savunuyoruz, biz de vatandaşın en temel haklarından bir tanesinin barınma hakkı olduğunu düşünüyoruz ve böylelikle Çevre, Şehircilik Bakanlığında bununla ilgili bir önerge de vereceğiz ama Kentsel Dönüşüm Başkanlığına daha fazla bütçe ayırmanın yolu bu Başkanlığın tamamıyla bütçeden ayrı bir şekilde gidip bankalardan borç alması olamaz. Bütçe bütünlüğü diye bir şey var; sizler bu bütçe bütünlüğünü bozduğunuz zaman, bir kez o taraftaki ayarları bozduğunuz zaman daha sonra, orta, uzun dönemde bir mali disiplin yakalayamazsınız. Kentsel Dönüşüm Başkanlığının ekstradan bir finansman ihtiyacı varsa, gider, Hazine ve Maliye Bakanlığına başvurur, Hazine ve Maliye Bakanlığı ona gerekli imkânı sağlar. Biz bunu söyledik, Plan ve Bütçe Komisyonunda bunu anlattık, dedik ki: "Kentsel Dönüşüm Başkanlığı yoksul vatandaşımıza, dar gelirli vatandaşımıza bir sosyal konut projesi mi yapacak? Kentsel dönüşüme mi... O zaman biz buna imza atarız ama Kentsel Dönüşüm Başkanlığı tek başına, bütçe bütünlüğünü bozacak şekilde, bir bankadan gidip kredi alamaz."

Bir başka nokta: Harç ile vergiyi birbirine karıştırıyorsunuz. Bakın, harç devletin sunduğu belli bir hizmet karşılığında alınan bir karşılıktır, devletin aldığı bir karşılıktır, vergi değildir. Ya, şimdi, bu torba yasaya bakıyoruz, bakın "Nasıl olsa ben vergi toplayamıyorum." diyerek, kazançlarına bakmadan, hastanelere, turizm tesislerine, veteriner kliniklerine, laboratuvarlara her sene aynı tutarı ödeyecek şekilde harç getiriyorsunuz. Ya, bu hastaneler farklı kazançlara sahip olabilirler; bu laboratuvarlar, veteriner klinikler farklı kazançlara sahip olabilirler ama siz ne yapıyorsunuz? "Ben bunlardan doğru anlamda vergi toplayamıyorum." deyip, ondan sonra hepsinde bir harç getiriyorsunuz. Bakın, harç ile vergi farklı şeylerdir; vergiler kazanç üzerinden alınır, harç ise belli bir hizmet karşılığı alınır. Sizler hastanelere, laboratuvarlara, veteriner kliniklerine gidip harç aldığınız zaman, onların kazançlarına bakmadığınız zaman verginin en temel prensibini yok etmiş oluyorsunuz.

Tabii, bir de aydınlatma gideri var. Bana ayrılan sürenin sonunda bundan bahsetmek istiyorum. Gerçekten belediyelerden intikam, hınç almak istiyorsunuz. Bakın, şu ana kadar sokak aydınlatmalarına baktığınız zaman, bu aydınlatmanın önemli bir kısmı Enerji Bakanlığı tarafından karşılanıyordu. Biz, şimdi geçen Plan ve Bütçe Komisyonuna geldiğinde Enerji Bakanlığının mal ve hizmet kalemine baktık, a, orasında hiçbir şey yok, çok ciddi ölçüde azalmış. Zaten Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Plan ve Bütçe Komisyonunu -tırnak içinde- takmadan, Meclisi dikkate almadan önümüzdeki dönem aydınlatma giderlerini, belediyelerin aydınlatma giderlerini karşılayamayacağını söylemiş. Ya, arkadaşlar, bir şey söyleyeceğim: Kime faydası var? Yani Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı belediyelere aydınlatma gideri, sokak aydınlatmasını yüklediği zaman vatandaş daha mı rahat edecek, belediyeler daha mı rahat edecek yani burada nasıl bir kamu faydası olacak? Bunu bize bir anlatır mısınız? Belediyeler ekstradan kendilerinde bu bütçeden kısıp sokak aydınlatmasını yapmak istedikleri zaman, belediye hizmetlerini veremedikleri zaman çok mu mutlu olacaksınız? Buradan bir kamu faydası mı üreteceksiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMİT ÖZLALE (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

ÜMİT ÖZLALE (Devamla) - Yani burada esas zararlı olacak olan kişinin vatandaşlarımız olduğunu görmüyor musunuz? Neden belediyelerle alıp veremediğiniz hâlâ bitmiyor da sokak aydınlatma giderlerine kadar her şeyi belediyelere yüklemeye çalışıyorsunuz?

Bir de bugün 25 Kasım Kadına Şiddetle Mücadele Günü. Bir kez daha söylemek istiyoruz, buradan bir kez daha haykırmak istiyoruz: "Kadına şiddete hayır!" diyoruz ve "İstanbul Sözleşmesi yaşatır!" diyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)