GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:20
Tarih:20.11.2025

YILMAZ HUN (Iğdır) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin en yakıcı gerçeklerinden biri olan genç işsizlik meselesini dile getirmek istiyorum. TÜİK verilerine göre Türkiye genelindeki işsizlik oranı yüzde 8,7 olarak açıklanmış olabilir ancak bu rakam ülkenin doğusundaki gençlerin yaşadığı derin işsizlik krizini perdelemektedir. Kürt halkının yoğun yaşadığı iller işsizlik oranlarında Türkiye'nin diğer kentlerine göre çok yüksektir. Hakkâri'de işsizlik oranı yüzde 18'in, Van'da yüzde 16'nın, seçim bölgem Iğdır'da bu oran yüzde 11'in üzerindedir. Bu oranların içinde en kırılgan grup da gençlerdir. Çünkü bu illerde her üç gençten 1'i iş bulamamakta, bulsa da güvencesiz ve düşük ücretli işlerde çalışmak zorunda kalmaktadır. Üniversite mezunu olup doğup büyüdüğü topraklarda iş bekleyen, ailesine yük olma duygusuyla ezilen binlerce genç devletin adil bir kalkınma politikasından yoksun bırakıldığı için kendi topraklarında üretim yapamaz hâldeler. Bölgesel eşitsizlik yalnızca ekonomik bir mesele değil aynı zamanda sosyal bir adalet meselesidir. Kürt halkının yoksullukta olduğu illerde yatırım eksikliği, sanayi altyapısının yetersizliği, eğitim, istihdam uyumsuzluğu gençleri ya işsizliğe ya da göçe zorlamaktadır. İktidar her defasında "İstihdam artıyor." diyerek makro rakamlarla övünüyor fakat mikro düzeyde bölgesel gerçekleri görmezden geliyor. Türkiye'de işsizlik yalnızca bir rakam değil bir yaşam, bir hayat meselesidir. Iğdır'da, Hakkâri'de, Van'da gençlerin kendi topraklarında üretim yapabileceği, kültürünü ve emeğini koruyabileceği istihdam alanları yaratılmalıdır. Tarımdan kooperatifleşmeye, yerel girişimciliğe destek verilmelidir. Gençleri göçe, umutsuzluğa mahkûm eden bu politikalara artık son verilmelidir.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde Kocaeli'nin Dilovası ilçesinde bir parfüm deposunda meydana gelen yangında 6 kadın işçi hayatını kaybetti. Yaşanan iş cinayetlerinde hayatını kaybeden kadınların 3'ü çocuk yaştaydı. Yani o yangında sadece 6 emekçi değil, çocukların geleceği, umutları, çocuklukları kül oldu. Maalesef ki bu acı olay son olmadı, sürekli iş cinayetleri Türkiye'de yaşanmaya devam etmektedir. Yetkililer "Soruşturma başlattık." diyorlar. Türkiye'de her iş cinayetinden sonra başlatılan soruşturmalar neyi değiştirdi? Diye soruyoruz. Kaç fabrikanın kapısı mühürlendi, kaç işveren ceza aldı, kaç çocuk bir daha o tehlikeli iş yerine dönmedi? Cevap belli: Hiçbir şey değişmedi çünkü Türkiye'de iş kazası değil, iş cinayeti denilen düzen artık olağan hâle geldi. Kocaeli gibi sanayi kentlerinde her gün binlerce işçi yaşamını riske atarak çalışıyor. Denetim yok, iş güvenliği yok, sendika hakkı yok, sigorta yok. Bu kadar açık söylüyoruz, denetimsizlik bu ülkede işçi kanunlarının önüne geçmiş durumda. Dilovası'ndaki olayda fabrikanın yangın çıkış kapısı yok, havalandırma sistemi yok, sigortasız çalıştırma aleni durumdaydı. Kadın ve çocuk işçiler kimyasallarla dolu ortamda, denetim görmemiş bir tesiste ölüme terk edildi. Bu tablo tesadüf değildir; bu, emeğin değersizleştirildiğini, denetimin rant karşısında susturulduğu bir düzenin sonucudur.

İş güvenliği bir lüks değil, bir insan hakkıdır ama Türkiye'de bu hak sadece kâğıt üzerinde kalmış durumdadır. Her yıl binlerce işçi yaşamını yitiriyor, on binlercesi sakat kalıyor. İş Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin raporlarında 2025 yılının ilk on ayında 1.737 iş cinayetinin yaşandığı belirtilmektedir. Peki neden? Çünkü devletin denetim mekanizmaları kâr odaklı üretim sisteminin önünde diz çöküyor çünkü işverenin kazancı işçinin yaşamından daha değerli sayılıyor.

Türkiye'de çocuk işçiler fabrikalarda iş cinayetlerine uğruyorlar. Tarımda, tekstilde, inşaatta, sanayide, on binlerce çocuk eğitimden koparılmış durumda ve ne yazık ki devlet eliyle yürütülen Mesleki Eğitim Merkezleri uygulamasıyla bu durum meşru hâle getiriliyor. Hükûmetin "Çocuklara meslek kazandırıyoruz." diyerek övdüğü bu sistem gerçekte çocuk işçiliğini kurumsallaştırıyor. 14 yaşını doldurmuş bir çocuğu haftanın dört günü fabrikaya, sadece bir günü okula gönderen bir düzenin adına eğitim diyemeyiz. Bu açıkça emek sömürüsünün eğitim kılığına bürünmüş, sokulmuş hâlidir. MESEM'lerde çocuklar tehlikeli işlerde çalıştırılıyor, sigorta primleri eksik yatırılıyor, denetim neredeyse hiç yapılmıyor, birçok çocuk iş kazasında yaralanıyor, hatta hayatını kaybediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

YILMAZ HUN (Devamla) - Eğitim değil, sömürü düzeni yaratılmış durumda. Eğer gerçekten çocukları korumak istiyorsak önce MESEM sisteminin temelini sorgulamalıyız çünkü bu sistemle birlikte çocuk işçiliğine artık yasal bir çerçeve oluşturuluyor. Bu, toplumsal vicdanın ve Anayasa’nın açık ihlalidir. Her işçinin, her çocuğun yaşam hakkı kutsaldır.

Bir çocuğun elleriyle geçimini sağlamak zorunda kalmadığı, bir annenin evladını iş kazasında toprağa vermediği bir ülke mümkündür. İş güvenliği yasaları kâğıt üzerinde kalmamalı, denetim mekanizmaları güçlendirilmeli, çocuk işçiliğiyle mücadele devlet politikası hâline getirmeli ve MESEM programlarına son verilmelidir diyoruz, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)