GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:20
Tarih:20.11.2025

DEM PARTİ GRUBU ADINA FERİT ŞENYAŞAR (Şanlıurfa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Genel Kurulu, Türkiye halklarını ve cezaevinde özgürlük ve barış mücadelesi veren bütün yoldaşlarımızı; saygıyla selamlıyorum.

Bugün Meclise sunduğumuz sadece bir önerge değildir, bütün Türkiye'yi ilgilendiren siyaset üstü hayati bir konuyu konuşacağız, oylayacağız. Dünden beri su krizini, iktidar dâhil bütün siyasi partiler gündeme getirdi. Bu kriz, Mecliste konuşarak ya da sadece evdeki musluğu kısarak çözülecek bir konu değildir. Ülkemizde su krizi kritik bir eşiğe gelmiştir. Bu yıl, Ege ve Marmara bölgesi başta olmak üzere birçok şehirde planlı su kesintisi yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Bu yaz, susuz şehirler halkın gündeminde, Meclisin gündeminde. Ülkemizde bir dönem tüpgaz kuyruğu vardı; hatırlayanlar bilir. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde, yakın zamanda, insanlar elinde damacanayla su kuyruğuna girecekler. Susuzluk sorununa dair yapılacak doğru bir durum tespiti, öncelikle bu meselenin politik yönüne odaklanmayı gerektirmektedir. Su havzalarının madencilik, enerji, sanayi ve turizm gibi sektörlere tahsis edilmesi, yaşam hakkı olan suyu, bir üretim girdisine dönüştürmüştür. Türkiye'de 20 binin üzerinde ruhsatlı maden şirketi var. Uşak'ta bulunan Kışladağ Altın Madeni, yılda 1,13 milyon metreküp yer altı suyu tüketerek birçok ilçeden daha fazla su harcanmaktadır; bu sadece bir örnektir, gerisini siz düşünün. Sanayi ve maden atıkları yüzünden su havzaları birer yutak hâline gelmiştir. Enerji, madencilik ve sanayi projeleri için tahsis edilen su kaynakları halkın musluğundan eksilen sudur. Eğer suda tasarrufa gidilecekse öncelikle tasarrufa maden şirketlerinden başlamak gerekir. Aşırı iklim olayları, biyoçeşitlilik kaybı, kuraklık ve susuzluk gibi kriz belirtileri doğanın kendini yenileme kapasitesini aşan, talana dayalı insan faaliyetlerinin yansımasıdır. Bu durum su havzalarının hızla tahrip edilmesine, suyun meta hâline getirilerek yalnızca bedelini ödeyebilenlerin erişebileceği bir ürüne dönüşmesine sebebiyet vermiştir.

Bu ülkenin pek çok bölgesinde musluklardan akan su içilebilir nitelikte olmadığı için halk şişelenmiş suya mecbur bırakılmıştır. Şu an elimde bulunan bu şişe suyun fiyatı piyasada 10 TL'ye satılıyor. Bunu normal olarak karşılayanlar vicdansızdır. 19 litrelik bir damacana suyun bugün ortalama 200 TL olması sağlıklı suya erişimi düşük gelir grupları için neredeyse imkânsız hâle getirmiştir. Böyle bir durumda temiz suya erişim bir hak olmaktan çıkıp bir lükse dönüşmeye doğru gitmektedir. Bu da ciddi su adaleti sorununu açığa çıkartmaktadır.

Öte yandan Türkiye'nin hızla derinleşen su krizinin bir diğer boyutu da tarımsal sulamada kullanılan suyun fazlalığı ve bilinçsizce sulama yöntemleridir. Aşırı sulama hem mevcut su varlıklarının hızla tükenmesine yol açmakta hem de birçok havzanın geri dönüşü olmayan bir çölleşme döngüsüne girmesine neden olmaktadır. Türkiye'de bulunan 240 gölün 186'sı tamamen kurumuş, kalanlar ise ağır kirlilik ve kuraklık baskısı altında varlığını sürdürmektedir. Şu an elimde bulunan görsel Akşehir Gölü Türkiye'nin 5'inci büyük gölüydü, şu an buna biz göl diyemiyoruz, bu göl tamamen kurumuş durumda ve bu gölde 60 binden fazla yabani hayvan besleniyordu ve o hayvanların da maalesef, birçoğu öldü.

Bu veriler Türkiye'nin su varlıklarının kritik eşiği çoktan aşmış olduğunu göstermektedir. Oysaki medeniyet göl ve nehirlerin kenarında doğdu. Bugün o nehirler HES'lerle kelepçelenmiş durumda. Göllerimiz kuruyor, derelerimiz kayboluyor. Bu ülkenin başkenti dereler ve tepeleriyle anılan bir şehirdi; Kavaklıdere, Hoşdere, Bülbülderesi Bentderesi. Peki, soruyorum size: Bu dereler nereye gitti? Dereleri boru hatlarına dönüştürürüz, elbette ki ilk yağmurda da sokakları sel aldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

FERİT ŞENYAŞAR (Devamla) - Suyu kontrol altına aldığını sananlar aslında ekosistemi yok ediyor. Suyun metalaştıran, su havzalarını sermayeye tahsis eden ve yaşam hakkını piyasa koşullarına terk eden politikalarda ısrarcı olmak yerine tüm canlı yaşamı için vazgeçilmez olan su varlıklarının korunması, suyu kamusal bir hak olarak güvence altına alan politikaların geliştirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle, su krizinin tüm boyutlarıyla ekolojik, sosyal, ekonomik ve politik olarak incelenmesi, yaşamı önceleyen politikaların geliştirilmesi için siyasetüstü olan bu meseleye ortak bir çözüm bulmak için gelin, bu önergeye "evet" diyelim. Ülkesini, halkını düşünen bütün vekillerin önergeye destek vereceğine inanıyorum. Önergeye "hayır" diye el kaldıranları, tarih de halk da doğa da affetmeyecektir.

Teşekkür ederim. (DEM PARTİ, CHP ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)