GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KALKINMA PROGRAMI ARASINDA ORTAKLIK ÇERÇEVE ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:66
Tarih:15.02.2012

CHP GRUBU ADINA HASAN ÖREN (Manisa) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Arasında Ortaklık Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulunuyorum.

Tasarı üzerinde görüşmeme geçmeden önce, geçmiş dönemlerde, 22'nci Dönemde iki yıl Dışişleri Komisyonu üyeliği yaptım. Bu ikili anlaşmalar o zaman da Parlamentonun gündemine gelirdi ve çok süratli bir şekilde geçerdi. Danışma Kurulunda grup başkan vekilleri belirli bir konu üzerinde veya bazı konular üzerinde anlaşmalar yaparlardı ve bu anlaşmalar doğrultusunda da bugün önümüze gelen ikili anlaşmalar çok süratli bir şekilde geçerdi. Ama ne yazık ki AKP'nin çıraklık döneminde ortaya çıkan tablo buydu, ustalık döneminde ise farklı bir şey çıkmaya başladı; Adalet ve Kalkınma Partisi, Danışma Kurullarında anlaşmaz bir tutum sergileyerek, bugün bu Meclisten şikâyet eden Adalet ve Kalkınma Partisinin grup başkan vekilleri, aslında Meclisin sesini kesmek ile Meclisi zorlamak ve halkın iradesini de Meclise yansıtmak isteyen muhalefetin de sesini kesmek istiyor.

Değerli arkadaşlarım, eğer bir ailede mutluluk var ise ailenin mutluluğu sokağa yansır. Bir siyasi partide demokrasi var ise, parti içi demokrasi var ise o parti içi demokrasi ülkenin demokrasisine yansır. Ama gördüğümüz kadarıyla Adalet ve Kalkınma Partisinin ileri demokrasi anlayışı yani ileri demokrasi anlayışının makyajı artık yavaş yavaş akmaya başlamıştır. Ne kendi partisi içerisinde demokrasi anlayışı vardır ne Türkiye'deki halk iradesine dayalı, halkın iradesinin temsilinin yapıldığı Parlamentoda demokratik hakların kullanılmasına müsaade etmez duruma gelmiştir.

Bu Parlamentonun üye sayısı 550. Sayın Adalet ve Kalkınma Partisinin grup başkan vekili çok sık bir şekilde, Meclis Başkanının arkasındaki "Egemenlik Kayıtsız ve Şartsız Milletindir." yazısını göstermektedir. Eğer gerçekten egemenlik kayıtsız ve şartsız milletin ise milletin iradesiyle hepimiz buraya geliyor isek bu Parlamentonun 8 milletvekili cezaevindedir. Acaba, gerçekten Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri rahat uyuyabiliyorlar mı? Üç yılını doldurmuş Parlamentonun üyeleri, Parlamento üyesi oldukları tescil edilmesine rağmen içeride yatıyorlar. Peki, hangi ileri demokrasi? İleri demokrasi anlayışı bu olabilir mi? Onlar halk iradesiyle, halkın oylarıyla seçilmediler mi? Sayın Başbakan ne söylüyordu? Kendi yasağı kalkar iken ve kalktıktan sonra söylediği şuydu: "Damdan düşenin hâlinden damdan düşen anlar." Sayın Başbakan damdan düşenlerden biriydi. Allah'tan, damın yüksekliği çok olmadığından dolayı sadece ayağı kırıldı, o ayağı kırıldığında da Cumhuriyet Halk Partisi yetişti; yetişmesinin bir tek nedeni vardı: Halk iradesi kimin arkasında ise o  halk iradesine saygı duymak gerekli diye, o gün Adalet ve Kalkınma Partisinin oyu yetmemesine rağmen, 367'nin üzerinde Anayasa değişikliği ile Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan'ın milletvekili olmasına vesile olduk. Şöyle de sorabilirsiniz:  "Peki, bundan pişman mısınız?" Asla pişman değiliz. Biz onu Recep Tayyip Erdoğan'a yapmadık, halk iradesine olan saygımızdan dolayı yaptık, bugün olursa yine yaparız. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, Sayın Başbakan ne diyor? "İçeridekileri kurtarmak için hâkimlere telefon mu açayım?" Sayın Başbakan, hâkimlere falan telefon açma, size ne yapıldıysa sizin döneminizde, Cumhuriyet Halk Partisinin halk iradesine olan saygısından dolayı size verdiği destekle Anayasa'yı değiştirdik ve size milletvekili olma yolunu açtık, hak ettiniz onun için açtık çünkü halk iradesi vardı. Şimdi, hâkimlere telefon açmanı istemiyoruz, kendinden olursa açarsın, aç, o bizi ilgilendirmiyor ama bugün içeride 8 milletvekili arkadaşımız var ise, Anayasa değişikliğiyle veya ilgili maddeye küçük bir fıkra eklenmek ile dışarıya çıkacaklar ise, artık üç yıldan beri dosyalar üzerinde karartacakları hiçbir şey kalmamış ise şimdi gelin, bütün siyasi partilerin desteğiyle Anayasa'daki değişikliği yapalım, Sayın Başbakanın hiçbir şekilde bir hâkime telefon açmasına ihtiyaç kalmadan o arkadaşlarımızı da evimizin içine alalım. O arkadaşların arkasındaki oylar da halk iradesidir ama buraya geldiğinde ne yazık ki parti içi demokrasiyi işletemediğinizden dolayı buna gücünüz yetmez, yetmez çünkü yetebilmesi için özgür iradenizle burada oy kullanmanız gerekli. Nasıl kullanacaksınız? Kullanmanız mümkün mü? Gelişiniz belli.

MURAT YILDIRIM (Çorum) - Kendine bak.

HASAN ÖREN (Devamla) - Kendime bakarsam mahcup duruma düşersin, kendime bakar isem mahcup duruma düşersin. Cumhuriyet Halk Partisinin içerisinde parti içi demokrasi var.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Tabii, tabii!

HASAN ÖREN (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisinin içerisinde hâkim huzurunda kurulmuş sandıklarla gelen milletvekilleri var.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Ya, bütün televizyon, parti içindeki demokrasinizi tartışıyor herkes, hâlâ "var" diyorsunuz.

HASAN ÖREN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız, milletvekilliğini anlarım, belediye başkanlığını anlarım, hatta il genel meclisi üyesini anlarım, hatta il başkanını anlarım ama artık AKP'nin içerisinde bir ilçede 3 tane ilçe başkan adayı çıkıyor ise genel merkeze sınava çağırıyorsunuz, genel merkezde sınavdan geçirip teke düşürüp geriye gönderiyorsunuz. Nasıl bir adalet? Nasıl bir demokrasi anlayışı?

MUHARREM İNCE (Yalova) - İleri demokrasi!

HASAN ÖREN (Devamla) - Gerçekten içinize siniyor mu? Uzlaşma mı bunun adı? Kim onları kontrol ediyor?

Ben Manisa Milletvekiliyim. Turgutlu ilçesi Türkiye'deki en büyük 5 ilçeden birisi. 6 tane Adalet ve Kalkınma Partisinin ilçe başkan adayı çıktı. Ankara'ya çağırdılar hemen, bir dakikada. Ankara'ya geldi. Hangi zihniyet, hangi düşünce, hangi yetkili, hangi yetenekli arkadaşımız sınavdan geçirdiyse on dakika sonra sınavı geçen, avukat olan arkadaşımız dışarıya çıktı, dedi ki -sanki demokrasi kahramanı- "Adalet ve Kalkınma Partisi 5 arkadaşımızı eledi, benimle göreve devam." dedi ve seçim yaptınız orada. Niye seçim yaptınız? Zaten tek aday. 2 aday olan yerlerde hiçbir zaman seçim yapmıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, artık makyaj düştü. İnsanlar Adalet ve Kalkınma Partisinin demokratik anlayışını görmeye başladılar. Ne yaptınız?

VELİ AĞBABA (Malatya) - Hasan Ören ön seçimle seçildi, bir tane ön seçim var mı burada?

HASAN ÖREN (Devamla) - Ne yaptınız?

VELİ AĞBABA (Malatya) - Hasan Ören ön seçimle seçildi, var mı bir tane sorsana.

HASAN ÖREN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, 29 ilde hâkim huzurunda ön seçim yaparak geldik, şimdi kurultayımızı yapıyoruz, şimdi 81 ilde yapacağız. Genel Başkanımıza saygımız olacak, Genel Başkanımıza sevgimiz olacak ama Genel Başkana dokunarak biz sevap kazanmayacağız. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler) Biz kazanmayacağız.

Şimdi, burası nedir? Parlamento. Bu Parlamentoda televizyon kanalları şu an veriyor mu? Vermiyor. Peki, TRT 3 niye kuruldu, Meclis TV? Meclisin yayınlarını versin? Halkın seçtiği, halkın iradesinin yansıdığı Parlamentoda vekillerin ne yaptığını takip etme hakkı yok mudur bu insanların? Bakınız, TRT 3 yayınları Meclis TV'nin üzerinden yapılıyor. Meclis TV'de 57 kişi çalışıyor. Meclis TV'ye bağlı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir müdürlük var. 8 kameraman var, 8 muhabir var, 5 yönetmen var, 5 montajcı var, 31 teknik ve büro elemanı çalışıyor. Yirmi dört saat yayın yapan bir kanalda bile bu kadar insan çalışmıyor. Yayınları kestiniz, bu rakamlar azaldı mı? Azalmadı. Yani demek ki tasarruf amacıyla kesmemişsiniz. Peki, benim ve bütün Türkiye'deki insanların, özgür iradelerimizle hangi kanalı açıp da seyretme hakkımızın olduğunu hepimiz bildiğimize göre, 19.00'dan sonra seçtiği vekilleri denetleme hakkı yok mudur iktidarıyla, muhalefetiyle? Yani Hakan Şükür'ün nostaljik maçlarını mı seyretmek durumundadır insanlar, yoksa Tanju Çolak'ın 1989'daki Fenerbahçe-Galatasaray maçını mı seyretmek zorundalar? Niye kestiniz arkadaşlar? Ne oldu, neresinde problem çıktı?

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) - İnternetten yayınlanıyor ya.

HASAN ÖREN (Devamla) - Yani bu kürsüden insanlar gelip sizi anlatmayacaklar mı? Siz insanlara, bu ülkede yaşayan seçmene yaptıklarınızı bu kürsüden anlatmayacak mısınız? Anlatmayacaksınız çünkü anlatma hakkınız yok. O zaman, muhalefetin sesini kesmek lazım.

3'üncü kanalı kapattınız, 3'üncü kanalda şu an hiçbir şekilde izleme olasılığı yok.

Evet, şimdi arkadaşımız der ki: "İnternetten izleyen arkadaşlarımız var." E, İnternetten izleyen arkadaşlarınız var ama belki senin hanımın izleyemiyor, belki seçmenin izleyemiyor. Ben buradan sizin yaptıklarınızı anlatacağım ki o seçmen anlayacak. Ama aradaki farkı kaçırıyorsunuz. Aradaki fark şu: Sizin bu kürsüye ihtiyacınız yok, sizin bu kürsüden halka söyleyecek bir şeyiniz yok, söylemekle gelebileceğiniz bir makam yok. Sadece dokunarak, sadece çanta taşıyarak, sadece Sayın Başbakanın lütfuyla buraya oturacaksınız ama bizde öyle değil. Ben buraya çıkmak zorundayım; anlatmak koşuluyla seçildim. 15 bin insan sandığa girdi, 45 adayın içerisinden seçilerek geldim. Öyle sizin yaptığınız gibi temayül yoklamasıyla değil, hâkimin huzurunda seçilerek geldim. Onun için diyorum ki; bu kürsüde bizim konuşma hakkımız var, sizin olmayabilir, sizin talebiniz olmayabilir ama bizim talebimiz var. Bu talebi kısıtlama hakkınız yok.

Değerli arkadaşlar, şimdi?

MURAT YILDIRIM (Çorum) - Erzincan'da çantayı kim taşıdı onu söyle sen.

HASAN ÖREN (Devamla) - Ben, konuşmacının her zaman konuşmasında laf atan olursa konuşmanın iyi olduğuna inanırım. Biraz daha laf atarsan moralim daha iyi olacak.  (CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) - Manisa, karıştırdın Manisa Milletvekili.

MURAT YILDIRIM (Çorum) - Hayır, çantayı taşıyanlar CHP'liydi.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Sayın Ören, atamayla mı geldin temayülle mi geldin!

HASAN ÖREN (Devamla) - Gelmeyenlerin hepsine gelecek şimdi, 81 ilde size de örnek olacağız. Bu ülkenin lokomotifi, demokrasi lokomotifi Cumhuriyet Halk Partisidir. Bunu herkes görecek, katkımız olacak. Yani siyasi partilerin ülkeye katkısı olması gerekli, Cumhuriyet Halk Partisinin de katkısı olacak hiç merak etmeyin.

Şimdi, televizyonda Meclisin sesi soluğu kesildi, muhalefetin sesi kesildi. Haftada bir gün tüm siyasi partiler grup toplantısı yapıyordu. Yani, halkla ilişkiyi kurup, halkla iletişimi kurup, hafta içerisindeki değerlendirmeleri genel başkanlar çıkıp sunum yapıyordu, bunun neresi rahatsız etti sizi? Neresi rahatsız ediyor bu olayların, anlamakta güçlük çekiyorum. Biriniz lütfen şuraya çıksın söylesin "Biz grup toplantılarında genel başkanların konuşmalarını Türkiye'ye vermemekle şu kazancı sağlıyoruz, Meclisi konuşturmamakla bu kazancı sağlıyoruz" diye birileri bir şey söylesin; ama hiç birinizin bu kürsüye gelip sadece görev itibarıyla beş dakikalık konuşmalarınızı bir dakika yaparak, görevinizi savarak bu iş olmaz arkadaşlar ve orada da bitirdiniz. Şimdi genel başkanların konuşmasını da kestiniz, yetmedi; çünkü kafanızın arkasındaki düşünce başka arkadaşlar. Makyaj akmaya başladı, gerçek yüzünüz ortaya çıkıyor. Şimdi İç Tüzük dayatmasına geldiniz

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - On yıldır aynı şeyi söylüyorsunuz, on yıldır.

HASAN ÖREN (Devamla) - Ne istiyorsunuz İç Tüzük'le? Muhalefetin sesi kesilsin. Niye keseceksiniz? Yani niye kesiyorsunuz? Sayın Grup Başkan Vekilim, eğer siz çıkaramadığınız yasa varsa bir söyleyin, yardımcı olalım. Bütün yasaların hepsini çıkarıyorsunuz. 1.535 maddelik Türk Ticaret Kanunu'nu çıkardınız ama o zaman kalfalık döneminizdi, daha ustalık dönemine geçmediğiniz için danışma kurullarında bir mutabakat sağlıyordunuz, o mutabakata da ihtiyacınız yok, Kasımpaşalının buna ihtiyacı yok.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Hasan Bey, hangi anlaşma üzerinde konuşuyorsunuz?

HASAN ÖREN (Devamla) - Şimdi hangi noktaya geldik? Hangi noktaya geldik şimdi? İç Tüzük'te diyorsunuz ki: Onar dakika fazla konuşmanız, beş dakika konuşun. Neden? Neden beş dakika konuşacağız? Demek ki siz yasaları çıkarmakla ilgili zamanı iyi kullanamıyorsunuz veya zaman yetmiyor. Zaman yetmiyorsa kolayı var. Sayın grup  başkan vekillerim kolayı var zaman yetmiyor ise, işte muhalefet burada, cuma günü çalışalım, cumartesi günü çalışalım, pazar günü çalışalım, pazartesi  çalışalım.

AHMET AYDIN (Adıyaman) -  Bu hafta başlıyoruz çalışmaya.

HASAN ÖREN (Devamla) - Neden üç gün içerisinde muhalefetin sesini kesmekle ilgili bir gayret içerisinde oluyorsunuz? Bunu halka anlatamazsınız, anlatamayacağınız için zaten geriye çektiniz.

AHMET AYDIN (Adıyaman) -  Hafta sonu çalışacağız.

HASAN ÖREN (Devamla) - Getirir iseniz aynı şeyle karşılaşacaksınız. Bu kürsü halkın kürsüsü, halkın milletvekilinin sesini kesme hakkı size verilmemiştir.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) -  Hangi anlaşma üzerinde konuşuyorsunuz?

HASAN ÖREN (Devamla) - Sayın bakanlarım veya grup başkan vekillerim ikide bir buraya gelip "halk iradesi, halk iradesi?" Arkadaşlar, siz halk iradesiyle geldiniz de biz başka bir şeyle mi geldik? Bize oy veren insanlar, cezaevinde  yatan  Mustafa Balbay'a oy veren insanlar halk değil miydi sizin gözünüzde? Ama ötekileştirmekte ustasınız, ötekileştirmeyi çok seviyorsunuz. Size oy veren yüzde 49 sizden, diğerleri öteki. Ötekinin sesi de çıkacak burada.

Sizin gibi oy alıp da buraya gelen çok partiler oldu: Demokrat Parti, Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisi. Onlar da bu kürsülerde çok şeyler söyledi. Onlar söyler iken, iktidar iken bu muhalefetin koltuklarında da Sayın Bülent Arınç oturuyordu, burada Salih Kapusuz oturuyordu. Bizim yaptığımızın 10 kat fazlasını yapıyorlardı ama o günün muhalefeti veya iktidarı, onların halk iradesine dayalı bir siyaset yaptığını gördükleri için, hiçbir şekilde, sizin gibi, 50 kişinin üzerine 200 kişi yürümediler. (CHP sıralarından alkışlar) Hayatımda ilk defa gözünüze baktım, ilk defa hayatımda o çehrenizi gördüm. O çehrede iyi şey yok, o çehre insanları korkutucu bir çehre. Ona sahip olan Adalet ve Kalkınma Partisinin gerçekten gerçek yüzü gözükmüştür. Burada muhalefeti konuşturmadığınız zaman, bilin ki bir gün sizi de konuşturmayacaklar ama asla öyle bir zamanın gelmesini istemiyoruz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Yarım saattir konuşuyorsun be!

HASAN ÖREN (Devamla) - Bugün iğne kendinize biraz battı, biraz battı iğne kendinize. Şimdi, yeni MİT yasasını getiriyorsunuz. Ne oldu, hani hukuka karışmayacaktık, hani hukuka saygılı olacaktık? Bu ülkenin terörüyle ilgili, devletin mensupları dahi olsa, kışkırtma veya buna benzer olayların içerisine girdiğinde bu makamları sorgulayacak kimse olmayacak mı? Hani saygılıydınız? Ne oldu, Deniz Feneri'nde aldığınız savcılara soruşturma başlattınız. Şimdi, Hakan Fidan'la ilgili ve diğerleriyle ilgili soruşturma başlatan savcıyı da görevden aldınız.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Biz almadık, savcı aldı, savcı?

HALUK EYİDOĞAN (İstanbul) - İtalyan savcısı aldı, onlar almadı!

HASAN ÖREN (Devamla) - Hangi adaletten bahsediyorsunuz, hangi demokrasiden bahsediyorsunuz? Neresi üzerinizde duruyor? Hiçbir yeri üzerinizde durmuyor. Anlamıyor mu? Anlıyor halk, anlıyor. Sizin de olacağınız, tabelayı indireceksiniz, tıpkı dün indirenler gibi, tabelayı indireceksiniz.

MUHARREM İNCE (Yalova) - Basmadan ipek elbise olmaz!

HASAN ÖREN (Devamla) - O tabela indikten sonra yerinize başka birileri gelir.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - O tabelayı indirmeye gücünüz yetmez!

HASAN ÖREN (Devamla) -  Bizim gücümüz yetmez, halkın gücü yetecek, bizim asla gücümüz yetmez, halk iradesinin gücü yetecek. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)  Onun için bilin ki yaptığınız demokratik değil. Dün siz bunları yapar iken demokrasi olacak, muhalefet sesini biraz yükselttiğinde, muhalefet sizinle ilgili biraz konuları gündeme getirdiğinde sinir olacaksınız, kızacaksınız. Yok böyle bir şey! Demokrasiyi ilk önce içinizde yaşayacaksınız. Öyle dokunmakla falan sevap kazanılmıyor, kafanızda fikirlerinizi hayata geçirdiğinizde sevap kazanılır, doğruyu yaparak sevap kazanılır. Muharrem İnce'ye dokunmakla sevap kazanmam ben, kazanamam, Tayyip Erdoğan'a da dokunursam kazanamam. Demokrasiden ayrılmayacağız?(CHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ören.