GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:20
Tarih:20.11.2025

MURAT EMİR (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben öncelikle MHP Grup Başkan Vekili Sayın Filiz Kılıç'a teşekkür ederek sözlerime başlamak isterim. Millî Eğitimde öğretmen atamalarında bizim uzun yıllardır söylediğimiz ve bir türlü ittifaka, iktidara sözümüzü dinletemediğimiz artık mülakatların kaldırılması gerektiği gerçeğini bir kez de buradan dile getirdiği için teşekkür ederiz; gecikmeli olmuştur ama doğru olmuştur.

Biz ayrıca yeri gelmişken söyleyelim, MHP'nin, özellikle Demirtaş dosyasındaki AİHM kararlarının ivedilikle uygulanması konusunda ve başka konularda da Türkiye'de demokratikleşme, toplumsal barış ve hukukun üstünlüğü konusundaki tutumlarındaki değişiklikten memnuniyetimizi açıkça ifade etmek isteriz.

Diğer bir nokta, MHP Milletvekili Sayın Levent Uysal, biraz önce haklı bir biçimde dünyadaki su krizini gündeme getirdi ve kendi düşüncesine göre de Mersin'deki dört günlük susuzluğu Meclis gündemine taşıdı. Ama bilinmelidir ki Mersin'de, Mersin'in neredeyse elli yıldır ihtiyacı olan metro projesi ancak Büyükşehir Belediye Başkanımız Vahap Seçer döneminde gündeme gelmiş, projeler yapılmış, altyapı çalışmalarına başlanmıştır ve tam da bu çalışmalar nedeniyle iki ana su isale hattından biri yeteri kadar çalışamamakta, bu nedenle su kesintileri olmakta ancak bunların giderilmesi için Mersin Büyükşehir Belediyesi çalışanları gece gündüz emek vermekte ve umarız ki yarın yani cuma günü öğlene kadar da bu sorun tamamen giderilecektir. Bunu da Mersinlilerin ve Meclisimizin dikkatine sunmak isterim.

Değerli arkadaşlar, bahsedildi, bizce çok önemli, bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü. Bugünü kutluyoruz, anıyoruz ama Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne imza koymuş Türkiye'nin Parlamentosu olarak Türkiye'de çocuk haklarında nerede olduğumuzu da burada bir kez daha göz önüne almak zorundayız. Maalesef, AKP iktidarında çocuklarımız her gün bir sürü tehdit ve bir sürü zorluklarla baş etmek zorunda kalıyorlar. Doğduklarında, bebekken açlıkla baş etmek zorundalar; okula gitseler tarikatların, cemaatlerin iradesine, anlayışına teslim edilmiş bir Millî Eğitim Bakanlığı söz konusu; okula gitmeseler, sokağa çıksalar çetelerin eline düşüyorlar, suç örgütlerinin eline düşüyorlar, bağımlılık yapıcı maddeleri kullanıyorlar maalesef ve son toplamda, çocuklarımız okula gittiğinde örgün eğitime katılamayan milyona yakın çocuğumuz var ve bunlar MESEM projeleriyle iş gücüne katılıyorlar ve iş gücünün sonrasında da zaman zaman iş cinayetlerine kurban gidiyorlar.

Sadece bir mektuptan bir alıntı okumak istiyorum size. MESEM'de çalışan çalışan 17 yaşındaki bir çocuk şu satırları yazmış: "Siz bu yazıyı Dünya Çocuk Hakları Günü'nde okurken ben yine mesaide bir günümü 200 TL'ye satmış olacağım." Türkiye'nin gerçekliği budur, maalesef budur. Şimdi, Sayın Özlem Zengin bu rakamlardan hoşlanmıyor ama Türkiye'de 6,5 milyon çocuk aşırı yoksulluk içerisinde. Çocukların dörtte 1'inin, her 4 çocuktan 1'inin oyuncağı yok ve Türkiye'de çocuklarımızın üçte 1'i yani her 3 çocuğumuzdan 1'isi günde bir kez bile et, tavuk veya balık yiyemez hâlde ve çocuklarımızın yaklaşık üçte 1'i beslenme yetersizliği çekmek zorunda. Örnekler de verebiliriz, çoğaltabiliriz, sabahlara kadar konuşabiliriz ama 18 kez Aile Bakanlığının gitmesine rağmen alamadığı ve bu nedenle yangında kaybettiğimiz 5 çocuğumuzu, yine denetimsiz metro inşaatı nedeniyle daha geçen günlerde hayatını kaybeden Muhammed Emir ve Hayrunnisa Bilir'i, yine aynı şekilde karnını suyla doyurmaya çalışan ilkokuldaki, ilköğretimdeki çocuklarımızı, yine geçenlerde Dilovası'nda ruhsatsız bir fabrikada sigortasız çalıştırılan Tuğba, Nisa ve Cansu'yu da anmak bizim bir görevimiz olsa gerek.

Değerli arkadaşlar, bir diğer önemli konu, Türkiye'de maalesef hukuk adamına göre işliyor, hukuk siyasi iktidarın tercihlerine göre işliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın

MURAT EMİR (Ankara) - Bizim seçilmiş belediye başkanlarımız, cumhurbaşkanı adayımız, arkadaşlarımız, çalışma arkadaşlarımız cezaevinde tutuluyorlar, yedi ay, sekiz ay iddianame bekliyorlar ve iddianame sonrasında da içinin boş olduğu ortaya çıksa dahi tutuklulukları devam ediyor. Tayfun Kahraman Anayasa Mahkemesinin 3 kararına rağmen, yerel mahkeme Anayasa Mahkemesine meydan okuduğu için hâlâ cezaevinde. Milletvekili arkadaşımız, seçilmiş milletvekili arkadaşımız Anayasa Mahkemesinin 3 kararına rağmen hâlâ cezaevinde tutulduğu için buraya gelip çalışamıyor. Aynı şekilde, ağır hastalığın pençesine düşmüş olan Murat Çalık hâlâ tutuklu ama bir kişi var ki bir ayda tutukluluğuna son verildi ve tutuksuz yargılanıyor. Kim bu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MURAT EMİR (Ankara) - Emrah Şener; eski Merkez Bankası Başkan Yardımcısı ve sonrasında da Bankalararası Kart Merkezi yani BKM'de zimmet, yolsuzluk ve buna benzer dolandırıcılık gibi suçlara karışmış bir kişi. Bunlar 8 kişiler, Merkez Bankasından gelen bir kaldır oldukları anlaşılıyor. Haklarında bu davalar açıldı ve özellikle diğer kişilerin "Biz bütün bu suçları Emrah Şener'in talimatıyla işledik." dediği gerçeği var. Buna rağmen bu kişi sadece bir ay tutuldu ve şu anda tutuksuz yargılanıyor. Biz buradan soruyoruz: Bu Emrah Şener'in yani 100 milyar liranın üzerinde yolsuzluğa adı karışmış olan ve davası devam eden Emrah Şener'in sadece bir ay içerisinde tahliye edilmesinin sebebi nedir? Türkiye'de bu ikili hukuk niye uygulanmaktadır? Emrah Şener'in arkasında kimler vardır, kimlerin talimatıyla bu kişi serbest bırakılmıştır?

BAŞKAN - Buyurun.

MURAT EMİR (Ankara) - Ve çok daha önemlisi, onu serbest bıraktıranlar arasında, bu talimatları verenler arasında, onun sırtını sıvazlayanlar, onun arkasında duranlar arasında bu 100 milyar liranın üzerindeki yolsuzluğa karışanlar var mıdır, bunların açığa çıkması gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, sabrınızı zorlamayacağım ama her defasında olduğu gibi yine, İBB ve CHP Kurultay iddianamesinden garipseyeceğiniz, şaşıracağınız, sürekli A Haber izlediğiniz için de ilk defa duyacağınız kimi bilgileri vereceğim kısaca. Bakın, bu iddianameleri kurgulayanların, tasarlayanların bir şekilde döviz merakı var ve dövizlerin taşınması merakı var. Milyon dolarları biliyorlar ve o milyon dolarların taşınabileceğine dönük bir hayal dünyaları var. 2 kadrolu tanıkları var, ismini burada vermeye gerek yok ama...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MURAT EMİR (Ankara) - 2 kadrolu tanıkları var, bu 2 kadrolu tanık her yerde nasıl oluyorsa bütün bu döviz hareketlerinin tanığı oluyorlar, bir şekilde duyuyorlar, görüyorlar. Birisi diyor ki: "Ben kafede oturuyordum, Uber şoförleri vardı yanımda, Uber şoförleri kendi aralarında konuşuyorlardı, gittim tanıştım. Bunlar, CHP kurultayında verilmek üzere 50 milyon dolar bozdurmuşlar." 50 milyon dolar! 50 milyon dolara bakıyorsunuz, 500 kilograma yani yarım tona yakın para yapıyor. Yarım tona yakın parayı bir veya birkaç kişi, hayal dünyasına bakın, götürüyor bozduruyor sonra 4 tane Vito'yla Ankara'ya getiriyor. Biz onu ispatladık, onun 4 Vito'ya sığma değil, 14 Vito'ya dahi sığma ihtimali yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

MURAT EMİR (Ankara) - Toparlıyorum.

Aynı şekilde, diğer sanık, diğer tanık, diğer kadrolu tanık da diyor ki: "10 milyon dolar, duydum, cenaze aracıyla yurt dışına, Yunanistan'a kaçırmışlar, Yunanistan'da da HSBC banka yatırmışlar." Bunların hepsi savcılık iddianamesinde oysa Atina'da HSBC şubesi yok. Dolayısıyla, bakın, neresinden baksanız tel tel dökülen ama içerisinde hep böyle kurgusal dövizler, valizler dolu paralar falan olan kurgular yapılıyor ama gerçeklik şu: Köstebek gibi arıyorlar, kazıyorlar, olmuyor; kasalara ulaşıyorlar, olmuyor; şoförü, özel kalem müdürünü, korumayı tutukluyorlar, olmuyor; kör kuruş bulamıyorlar, kör kuruş bulamadılar ve bulamayacaklar. Biz arkadaşlarımızın masumiyetini biliyoruz ve bu paçavraların eninde sonunda halkın vicdanında yer bulmayacağından eminiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)