GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:20
Tarih:20.11.2025

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü. "Çocuk hakları" deyince, çocuk haklarını en fazla belki de yok sayan, gasbeden, ihlal eden ülkelerin arasında geliyoruz; bu, tabii, inanılmaz bir durum. Yaşam hakkı, eğitim hakkı, sağlık hakkı, beslenme, barınma hakkı yani bütün haklarda neredeyse çocuk haklarını âdeta yok sayan, bu hakların korunmasına yönelik çaba içinde olmak yerine bu hakları göz ardı eden bir yerden yaklaşıyoruz.

Evet, dün Mecliste suça sürüklenen çocuklarla ilgili bir Komisyon kuruldu; bu, çok önemli bir adımdı ama yeterli mi? Değil çünkü dönüp baktığımızda, gerçekten çocuklar suça sürükleniyor ama suça sürüklendiği bir mekân da çocukların çalıştığı iş yerleri. En son, Urfa'da Muhammed Kendirci katledildi, 15 yaşındaydı, çalıştığı iş yerinde katledildi. Bugüne kadar, bu yıl içinde 81 çocuk iş yerinde katledildi; bu, işçi cinayetidir, çocuk işçi cinayetidir. Dolayısıyla da çocuklar suça sürükleniyor, evet ama iş yerlerinde de sürükleniyor çünkü öyle bir anlayışımız var ki çocuk işçiliğini makbul sayan bir yerden meseleye yaklaşıyoruz. Mesela, bugün Plan ve Bütçe Komisyonunda Eğitim Bakanlığı bütçesi görüşülüyor. Eğitim Bakanlığının en çok övündüğü meselelerden biri MESEM yani örgün eğitimin içine çıraklık eğitimini katarak çocukları işçileştiren bir anlayışla övünen bir Eğitim Bakanlığı var. Eğitim Bakanlığı diyor ki: "Eğitimde paradigma değişikliği yaşanmalı." Eğitimde paradigma değişikliği yaşanmalı ama bence ilk yaşanması gereken değişiklik sizin değişikliğiniz. Bu Eğitim Bakanı bu ülkenin görebildiği en felaket Eğitim Bakanıdır, belki de Eğitim Bakanı olacak en son kişidir. Paradigmadan önce bu Bakanı değiştirmek zorundayız.

Sayın Başkan değerli milletvekilleri; 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü ama bundan yıllar önce 21 Kasım 2004'te Uğur Kaymaz katledildi, Uğur Kaymaz 12 yaşındaydı. Onu bu vesileyle bir kez daha anmak istiyorum. 13 kurşunla katledildi, sırtından vuruldu ve onu katledenler beraat etti. O polisler beraat ederken mahkemenin verdiği karar şu: Meşru müdafaada bulundukları için, yani polisler meşru müdafaada bulundukları için beraat etmiş. Düşünün, 12 yaşındaki bir çocuğu 13 kurşunla sırtından vuruyorsunuz, bunun adı "meşru müdafaa"ymış. Ben Uğur Kaymaz şahsında yitirdiğimiz, katledilmiş bütün çocukları anmak istiyorum. Acılarını bir kez daha paylaşmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada değişmez konularımızdan biri de hak ihlalleri deyince tabii ki cezaevleri. Cezaevlerinde hak ihlalleri devam ediyor. Bugün Erzincan Cezaevinden bahsetmek istiyorum: Erzincan Cezaevinde hem Erzincan Kadın Kapalıda hem de Erzincan Yüksek Güvenlikli Cezaevinde ağır, sistematik ve katlanılamaz hak ihlalleri var yani özetle işkence var. Diğer cezaevlerinde olduğu gibi Erzincan Cezaevinde de bunu yaşıyoruz. Çok ciddi problemler yaşıyor oradaki mahpuslar; yirmi üç saat kapalı kalıyorlar, bir saat havalandırmaya çıkıyorlar, o havalandırmaya çıktıklarına da pişman ediliyorlar. O denli bir acımasızlık söz konusu. Hastane sevkleri yapılmıyor, çıplak arama dayatılıyor.

Gerçekten kabul edilemez bir anlayışla cezaevleri yönetiliyor. Buna son vermek gerektiğini burada ısrarla dile getirdik, bu konuda artık bir düzenlemenin hayata geçmesi gerekliliğini söyledik. Cezaevlerindeki bu keyfî uygulamalardan, cezaevi müdürlerinin bu zihniyetten artık çıkmaları gerektiğini dile getirdik.

Bir süreçten bahsediliyor, barıştan bahsediliyor. Evet, çok iyi ama barış her yerde barış; cezaevlerinde de olsun, sokakta da olsun. Artık bu barış anlayışını sindirmeliyiz, toplumsal barışı da var edecek şekilde adımlar atmalıyız. Bu cezaevleri meselesini de bir an önce gündemimize almalıyız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kaldı ki cezaevleri deyince çok iyi biliyorsunuz ki cezaevlerinde çok ciddi bir kapasite aşımı söz konusu. 128 bin kapasite üstü mahpus var. Artık nöbetleşe uyuma söz konusu. Hatırlatacağım, ısrarla da söylemeye devam edeceğim: Onuncu yargı paketi bu sıralardan geçerken söz verdiniz, dediniz ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - "On birinci yargı paketinde bu meseleyi çözeceğiz. Bu Covid denen meseleyi, infazda eşitsizlik meselesini çözeceğiz." diye söz verdiniz, hafızalarımızda canlılığını koruyor. Ne ortada on birinci yargı paketi var ne de böyle bir düzenlemeye dair bir niyet var. Çıkın, halka bunun cevabını verin. Halk, toplum, mağdurlar sizden bunu duymak istiyor. Artık bu paketin bir an önce düzenlenip Meclise gelmesini bekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünkü önergemiz su krizi üzerine olacak. Gerçekten Türkiye'de çok önemli bir su krizi var, dünyada var ekolojik krizin belki de en önemli ayaklarından biri de yaşadığımız su krizi. Türkiye, su zengini bir ülke olmaktan çok hızla su stresi yaşayan bir ülkeye dönüştü. İşte Fırat'ı, Dicle'si, Kızılırmak'ı, yer altı suları derken hepsini o denli hızlı tüketiyoruz ki ve o kadar acımasız bir yöntemle...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun tamamlayın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - ...madencilik anlayışıyla suları kirleterek tüketiyoruz ki çok yakın bir zamanda artık su stresi değil su yoksulluğu, su fakirliği yaşayan bir ülkeye dönüşeceğiz. Bugünkü araştırma önergemizi bu anlayışla dinlemenizi ve bu konuda da bir komisyon kurulmasını özellikle dikkatlerinize sunuyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak, bugün sanırım Adalet ve Kalkınma Partisi asgari ücret müjdesini verecek. Yüzde 27 artışla asgari ücretin 28 bin lira olmasını düşünüyorlarmış. Tabii, bu müjdeyi emekçilere değil sermayeye, iş insanlarına verecekler çünkü Merkez Bankası Başkanı, Hazine ve Maliye Bakanı, TÜİK bir araya geldiler her türlü manipülasyonla enflasyonu yüzde 32'ye indirebildiler ama Adalet ve Kalkınma Partisi onları solladı, enflasyonu yüzde 27 kabul edip asgari ücrete yüzde 27 zam yapmayı düşünüyormuş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Gerçekten kabul edilemez bir durum. Asgari ücret dediğimiz mesele yoksulluk sınırının en az yarısı olmalıdır. Bu konudaki açıklamamız kamuoyuna 46 bin lira olarak olmuştur. Tabii, biz bu açıklamayı yaptıktan sonra da yoksulluk sınırı yükselmeye devam ediyor. Bakın, o denli ciddi bir yoksullukla karşı karşıya ki ülke, bugün sizin düşündüğünüz 28 bin lira bile açlık sınırının altındadır.

Ben teşekkür ediyorum, bu konuyu özellikle dikkatinize sunmak istedim.