| Konu: | |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 20 |
| Tarih: | 20.11.2025 |
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, 20 Kasım 2003 yılında bir terör saldırısı olmuştu İstanbul'da ve Beyoğlu'nda İngiltere Başkonsolosluğu ve bir bankaya yapılan saldırıda 31 vatandaşımız hayatını kaybetmişti; ben hepsine Allah'tan rahmet diliyorum. Terör nereden gelirse kötüdür arkadaşlar; terörün sağı, solu, ideolojisi, fikriyatı, bir tarafı olmaz, olamaz. Terör terördür, terörist de teröristtir. Teröre karşı durmak, terörü kınamak, terörizme fırsat vermemek herkesin görevidir. Teröristi ve terörü meşrulaştırmaya kalkmak da herkesin ayıbıdır, kusurudur ve büyük bir eksiğidir.
Yine, 20 Kasım 5 askerimizin şehadetlerinin yıl dönümü. Tunga Yüksekli, Bayram Er, Mehmet Akırmak, Selçuk Avcı ve Turgut Ergul hain bölücü terör örgütü tarafından 20 Kasım tarihinde şehit edilmişler, bir kez daha Allah'tan rahmet diliyoruz kendilerine.
Şehit yakınları, gaziler ve gazi yakınlarının özlük ve sosyal haklarının iyileştirilmesiyle ilgili bir buçuk yıl önce Meclisteki bir komisyonda bir karar, bir adım atılması yönünde bir temennide bulunuluyor, Ekim 2025 yılıyla ilgili bir beklenti var ancak hâlen bu gerçekleşmiş değil. Bununla alakalı şehit yakınlarımızın ve gazilerimizin ciddi bir beklentisi var, bunu bir kez daha gündeme getirmek isterim.
Daha önce buradan ifade ettim, çok kısa bir süre önce Merkez Bankasıyla alakalı bir konuyu, şimdi bir gelişme oldu burayla ilgili. 6 Aralık 2024'te Bankalararası Kart Merkezine Merkez Bankası yine kendisinin yaptığı denetimde suç bulgusuna rastlayınca suç duyurusunda bulunmuş, Merkez Bankasının bu suç duyurusu üzerine de İstanbul Başsavcılığı soruşturma açmıştı. Banka, hissedarı olduğu Bankalararası Kart Merkezinin 2023'teki "çipli plastik kart alım ihalesi" ve "Troy için spesifikasyon ve applet yazılım geliştirme ihalesi"nde usulsüzlükler yapıldığını tespit etmiş. Soruşturma kapsamında da 10 Ekimde düzenlenen operasyonla Merkez Bankası Başkan Yardımcısı gözaltına alınmış ve tutuklanmış, buraya kadar her şey olması gerektiği gibi. Haklarındaki suçlamalar da şunlar: Zimmete para geçirme -bakın, bunlar başka pozisyondaki, başka mevkideki insanlar için de söylenen, itham edilen suçlardı, birazdan onlara da değineceğim- ihaleye fesat karıştırma ve dolandırıcılık, bunlar hakkındaki yapılan suçlamalar. Sulh ceza hakimliğinin kararıyla dün Merkez Bankası Başkan Yardımcısı ev hapsi, yurt dışına çıkış yasağıyla beraber tahliye ediliyor. Arkadaşlar, bu ülkede hukuk herkes için farklı mı işliyor? Kişiye göre hukukun bu kadar rahat uygulandığı, bu kadar pervasızca uygulandığı ben başka bir ülke bilmiyorum. Dün "terörist" dediğinize, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarını uygulamadığınıza bugün özgürlük kararı naraları atıyorsunuz. E, o zaman uygulayın Can Atalay kararını. Yani "Ona niye, buna niye yaptınız?" demiyorum bakın; kendi siyasi görüşünüze, duruşunuza göre hukuku dizayn etmeye kalkamazsınız, uygulayın o zaman AYM kararına. Hani, geçmişte "terörist" dediğiniz bir insana AİHM ve AYM kararlarına uyarak şimdi özgürlük naraları atıyorsunuz; buyurun Can Atalay'a. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir tutarsızlık olabilir mi? Merkez Bankasının yapmış olduğu denetimde tespit yapılıyor, suç duyurusunda bulunuyor, kısa bir tutuklama ve sonra tahliye. Peki, cezaevindeki seçilmişler ne olacak? Ekrem İmamoğlu, Zeydan Karalar, Mehmet Murat Çalık; bunlar neden bu süreçte, bu şekilde cezalandırılıyor? Aziz İhsan Aktaş dosyası ne hikmetse birilerini daha hüküm verilmemişken cezaevine atmaya yetiyor ama AK PARTİ'li ya da AK PARTİ'ye yakınsa ucundan dokunuluyor ve ondan sonra bırakılıyor; kişiye göre hukuk cumhuriyetine hepiniz hoş geldiniz. Ali Sukas, Ramazan Gülten, Buğra Gökçe... Yani bu listeyi daha sabaha kadar sayabilirim ben size. Bunlar tutuklu yargılanıyor, Merkez Bankası Başkan Yardımcısına gelince "Bırakalım gitsin ve ondan sonrasına bakarız." deniyor; böyle bir tutarsızlık olmaz, kişiye göre bir hukuk anlayışı da kabul edilemez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Şimdi, bugün, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü. Çocuklar bizim değerimiz, kıymetimiz, geleceğimiz, her şeyimiz. Sağlıklı bir nesil ve sağlıklı toplum için bu konuyu çok önemsemeli ve siyaset üstü, hepimizin ortaklaşa üzerine titrememiz gereken bir konu olarak görmeliyiz. Bu kapsamda, dün almış olduğumuz karar da bu açıdan doğru bir karardır, hayırlı bir karardır. Hep beraber suça sürüklenen çocukla ilgili bir komisyon kurulmuş olması da memnuniyet vericidir. Neden memnuniyet vericidir? Bakın, bazı rakamları paylaşacağım sizle. "Çocuklar geleceğimiz, her şeyimiz." diyoruz. Peki, durum ne? Size verilerle birkaç rakamı vermek, paylaşmak istiyorum: UNICEF ve TÜİK'in yaptığı raporlara göre Türkiye'de yaklaşık 22,2 milyon çocuk yaşıyor. 7 milyon çocuk yoksulluk sınırı altında. Bu 7 milyon çocuğun da 2 milyona yakını çok ciddi derecede derin yoksulluk yaşıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Tamamlıyorum.
Yine, UNICEF'in yaptığı bir çalışma "Zenginliğin Ortasında Çocuk Yoksulluğu" başlığı altında. Türkiye'de çocuk yoksulluğu Avrupa Birliği ve OECD ülkeleri arasında Kolombiya'dan sonra 2'nci sırada yani bizden daha kötü durumda Kolombiya var, ondan sonra çocuk yoksulluğunda en kötü durumda olan ülke Türkiye. Çocukların yüzde 24,6'sı açlık sınırında yani her 4 çocuktan 1'i açlık sınırında.
Eğitim: 612 bin çocuğumuz okula gitmiyor, eğitim çağında olan çocuklar bunlar. Suç oranlarına geldiğimizde, ciddi artış var bu konuyu ele alacağız, yüzde 11 geçen seneye göre suç oranlarında artış olmuş, 279 bin çocuk olaylarda mağdur olmuş, bunların 26 bini cinsel suç mağduru ve maalesef bu 26 binin içinde de 22 bin kız çocuğumuz cinsel suç mağduru.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Bitiriyorum.
BAŞKAN - Lütfen tamamlayın.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - İş hayatına bakalım: "Çocuk işçi" adı altında emeği sömürülen çocuklarımızın sayısı da çok fazla. Resmî olmayan tahminlere göre, 1 milyon çocuğumuz işçi olarak çalışıyor, TÜİK bu rakamı 750 bin civarında öngörüyor, hadi 200-250 bin de kayıt dışı diyelim, 1 milyon çocuk. 2024 yılında, 15-17 yaş grubunda iş gücüne katılma oranı yüzde 25 yani bu rakamlar böyle uzayıp gidiyor. Bugün, Dünya Çocuk Hakları Günü ve biz daha dün Şanlıurfa'daki o elim trajik hadiseyi hepimiz içimiz kan ağlayarak takip ettik. Gün geçtikçe daha kötüye giden bir veri ve bir olumsuz durum var, bununla alakalı iktidara sesleniyoruz, gerekli önlemlerin gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz diyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun.