GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Vakıflar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:13
Tarih:05.11.2025

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada yeni Türkiye'nin portresini çok rahatlıkla görebileceğiniz bir hadiseyi anlatmak için çıktım.

O da şu: Bir akademisyen bir pazar günü Harbiye'de bir tiyatroya gitmek istiyor, genç bir akademisyen. Akademisyenin ismi Eda Saraç, genç bir hanımefendi. Pazartesi günü ben Bakırköy Kadın Ceza ve Tutukevinde de kendisini ziyaret ettim. Özellikle sordum, hatta ben sosyal medyada da "Eğer bu yazılanlar eksik değilse bu Türkiye nereye gidiyor diye merak ediyorum." diye yazdım. Bariyerler var, bariyerlerin önünde de sivil güvenlik görevlileri var, özel güvenlik olduğunu düşünüyor. "Geçemezsiniz buradan." diyor. "Ben tiyatroya geç kaldım, gitmem lazım." diyor. "Hayır, geçemezsiniz." diyor. "Allah belanızı versin!" diyor. Bak, bütün konuşma bu. "Ben polisim." diyor. Bir hanımefendi, hemen yaka paça kendisini içeriye alıyorlar, bir tutanak... Şu anda Cumhurbaşkanının ismini kullanarak o servet yapanlar gibi... Bakın, Cumhurbaşkanını tanımadığı hâlde Cumhurbaşkanıyla bir resim çektirip büyük servet yapanlar var. Bu da Cumhurbaşkanının ismini kullanmak için "Cumhurbaşkanına hakaret etti, küfretti." diye tutanak tutuyor ve kız şu anda cezaevinde. Ya, arkadaşlar, burası neresi ya? Burası hukuk devleti mi? Yani bu mudur kamu düzeni? Bir vatandaş "Niye geçemiyorum?" diyorsa siz bunu alıp ağzını kapatıp götürecek misiniz? Kuzey Kore mi burası ya? Bu "yeni Türkiye" dediğiniz yer Kuzey Kore mi? Bahsettiğiniz demokrasi bu değil, bunun ismi başka bir şey; bu totaliter rejimlerde olur, adım adım yaklaştırdığınız bir rejimin resmi ve ismidir bu. Polis bariyerleriyle değil hukukla yönetmek zorundasınız bu ülkeyi. Hukuktan vazgeçerseniz yarın öbür gün aynı şeylerle siz karşılaşırsınız, yazık olur.

Şimdi, çürümüşlük, aslında sadece burada değil devletin tüm kurumlarında devam ediyor. Bir yerden bahsedeceğim size, Çayırova'da çekilmiş bir filmden bahsediyorum. Bu film Netflix'te henüz yayınlanmadı, Belediyenin içinde çekilmiş bir film bu. Bu filmin başrolünde Çayırova Belediye Başkanı Bünyamin Çiftçi var, encümen üyeleri var; figüran hiç yok bu filmde, herkes başrolde. Hani her belediyeye sabah altı buçukta baskın yapıp, evinden alıp, çoluğunun çocuğunun gözünün önünde ters kelepçe yapıp götürüyorsunuz ya, bu belediyeye ne yapacaksınız merak ediyorum çünkü Adalet ve Kalkınma Partili bir belediye bu. 15 Temmuzdan önce bir arsa alınmış, sonra değeri artıyor bu arsanın. Ortakları kim? Ortaklarından bir tanesi bugünkü Çayırova Belediye Başkanı Bünyamin Çiftçi ve hakkında FETÖ yöneticiliğinden yakalama kararı olan, yurt dışına kaçmış eski ortağı Özkan Günay. Film 2020 senesinde hazırlanıyor, 27 Ocak 2020 tarih. Buraya bir yazın, 27 Ocak 2020. Başkan encümenden bu arsayla ilgili ifraz kararı çıkartıyor, kendi arsasıyla alakalı. Buraya kadar normal. Adalet ve Kalkınma Partili çok belediye başkanının yaptığı bu tip işleri duyuyoruz, buraya kadar sanki normalmiş gibi geldi ama sorun ne? Ortak var ya, o ortak; ortak, yurt dışında; yurt dışında güncel bir vekâlet yok ama ortak gidiyor varmış gibi bir işlem yapılıyor orada; vekâlet yok, vekâletsiz bir işlem yapılıyor. Sonra 4 Mart 2020 tarihinde Bosna Hersek'te düzenlenmiş bir vekâleti dosyaya koyuyorlar. Bakın, vekâlet tarihi 4 Mart, işlem tarihi 20 Ocak yani önce işi yapıyorlar, sonra da meseleyi düzeltmek için... Hukukçular var aranızda, bunun neye mal olduğunu bilirler.

Dahası var; bu arsanın üzerinde kamu haczi var, SGK haczi var, belediye haczi var; normalde işlem yapılamaz, değil mi? Ama burada işlem yapılıyor. El ele veriyorlar, bu hacizleri geçici olarak kaldırıyorlar. İşlem geçince de herkes bu filmin gereği belediyede yeni bir role soyunuyor. Ne oluyor? Haczi kaldıran SGK müdürü belediyeye müdür yapılıyor; encümen üyelerine özel makamlar yaratılıyor, belediye başkan yardımcılıkları veriliyor yani arsa değil sadakat de ifraz ediliyor bu arada.

Bir de işin noter hilesi var. Vekâletin orijinalinde "ifraz" ibaresi yok ama Türkçe tercümesinde varmış gibi yazılmış.

Şimdi, buradan İçişleri Bakanı Sayın Ali Yerlikaya'ya soruyorum: O her gün müfettiş gönderdiğin muhalif belediyelere yaptığın gibi buraya ne yapacaksın? Bakacağım, merak ediyorum. Yani "Trafik magandasını bulduk, bunu aldık, ters kelepçe yaptık, götürdük." tamam. Ya, belediyede yolsuzluğun dik âlâsı yapılıyor; hadi bakalım, şimdi ne yapacaksın?

Ali Yerlikaya'yı da buradan takip edeceğim bu olaydan sonra. İktidar partisinin de bu...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayın.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Gidin, müfettiş gönderin, inceletin, göreceksiniz. Bu anlattıklarım, kuru siyaset değil somut bir yolsuzluk örneği. Hemen bu Belediye Başkanını görevden almak durumundasınız. Böyle bir düzenbaz, böyle bir hileli iş yapan, sahte evrakla iş yapan bir Belediye Başkanı orada oturamaz.

Mesele, sadece Çayırova meselesi de değil; Türkiye'nin içerisinde şu anda devletin içine sinen "İktidardan yanaysam ben yaparım, bana kimse bir şey yapamaz." anlayışı yerleşti; esas tehlike bu, devleti çürüten de bu. Devlete gerçekten güveniyorsanız, devletin var olmasını, ezel ebet müddet olmasını istiyorsanız önce sizin için ufak ama Türkiye için çok büyük bu üçkâğıtçılıkları bitirmeniz lazım.

Saygılar sunuyorum. (İYİ Parti, CHP ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)