GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İzmir’in yerel sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
Yasama Yılı:4
Birleşim:13
Tarih:05.11.2025

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri ve değerli halkımız; bugün sözlerime başlamadan önce sevgili Selahattin Demirtaş hakkında verilmiş olan AİHM kararının 3'üncü kez "hukuk dışı, adalet dışı olduğu" ifadesine bağlı olarak yaşanan tartışmalara bir son vermek gerektiğini düşünüyorum ve Adalet Bakanlığını göreve çağırıyorum. Bir an önce sevgili Selahattin Demirtaş'ın ve aynı pozisyonda olan diğer siyasi tutsakların bırakılması için gerekli çabaların sarf edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Daha fazla bunun süründürülmesinin aslında sürecin aynı zamanda belirsizliğe, hukuksuzluğa, adaletsizliğe sevk edilmesi anlamına geldiğini ifade ediyor ve sürecin geleceği açısından da bunun kıymetli olduğunu ifade etmek istiyorum.

Evet, bir başka konu, gerçekten konuşmak istediğim konu İzmir'in yerel sorunları ancak, maalesef, yerel sorunları konuşurken ülkenin içinde bulunduğu durumdan bağımsız olmadığını, her yerel sorunun aynı zamanda Türkiye'nin ortak sorunu olduğunu, bir sistem sorunu olduğunu, bir rejim sorunu olduğunu ifade etmek istiyorum. Ancak bu kadar otoriterleşmiş, otokratik hâle gelmiş bir sistemin sürdürülmesinin mümkün olmadığını da ifade etmek isterim. Bunun en somut örneklerinden bir tanesi geçen seçimlerde Kıbrıs'ta ve en son da Amerika'nın neredeyse kalbi olan New York'ta gerçekleşti ve New York'ta, yerel seçimlerde, Trump'ın bütün çabalarına rağmen bir belediye başkanı ki o belediye başkanı bütün ötekilerin temsilcisiydi ve kazanmış oldu. Buradan kutluyorum. Evet, dünyada sadece otoriter rejimler gelişmiyor, aynı zamanda muhalefetin ve ötekilerin de sözünün kıymetli olduğu ve iradesinin geçerli olduğu gösterilmiş oluyor. Buradan tekrar selam olsun.

Gelelim asıl konuşmak istediğim konuya. Evet, İzmir, maalesef, hem iktidarın hem de yerel yönetimin büyük ölçüde olumsuz yaklaşımları sebebiyle neredeyse güç savaşları altında eziliyor ve kötülük yapılıyor. İzmir'in buna yakışmıyor olduğunu ifade etmek istiyorum.

Birkaç konuyu özellikle başlık olarak ifade etmek istiyorum: Birinci konu, İzmir deprem bölgesi ve kentsel dönüşümün çok yoğun olduğu yerlerden bir tanesi ancak İzmir'de 2020 yılında gerçekleşen bir deprem sonrası yaklaşık 117 yurttaşımızı kaybettik. O gün 1.034 tane bina hasar gördü ve bu binalar şu anda, maalesef, hâlâ yapılabilmiş değil ve bu binalar için sürdürülen çabalar çok kıymetliyken en son İzmir'de bir kooperatifler davası gerçekleşti ve bu dava vasıtasıyla neredeyse İzmir halkının dayanışma içerisinde, birlikte ortak geleceğini ifade etmek isteyen ve kentin bütün dinamiklerinin ortak ihtiyacını karşılamak üzerine kurulan kooperatifçiliğe karşı bir savaş açılmış gözüküyor. Kooperatifçilik bizim açımızdan değerlidir ve kıymetlidir çünkü şunun için söylüyorum: Kooperatif vasıtasıyla yapılan üretimler İzmir'de birçok kentin yeniden yapılanmasında önemli olmuştur, Türkiye'nin birçok kentinde de böyledir ve Avrupa'nın birçok şehrinin yüzde 56'sı kooperatifler vasıtasıyla konut üretimi yapmaktadır. İzmir'de 1 milyon civarında konut var; bu konutların yaklaşık 550-600 bin civarı maalesef depreme dayanıklı değil ve bu konutların yenilenmesi gerekiyor ancak bunun karşısında mevcut rejim ve şu andaki merkezî sistem sadece TOKİ vasıtasıyla bir tarz üretim yapıyor yani aslına bakarsan konut üretmeye çalışıyor ama bu, tamamen piyasanın ihtiyacına göre piyasalaşmış bir anlayışla yapılıyor. İzmir'deki kooperatif mantığı şu çerçevede yapılmıştı: İzmir'de bütün insanların bir araya gelerek yapmaya çalıştığı konut çabasını ortaklaştırmak ve en az maliyetle insanlara konut vermek için yapılmıştı ancak bu bir dava konusu hâline geldi. O kadar ilginç ki bu davada yargılanan kooperatiflerin hepsi çıkarıldı ama sadece o günkü Belediye Başkanı ve sekreter tutuklu ve bu arkadaşlarımız hâlâ cezaevinde. Ben buradan artık bu siyasi kararların bir an önce durdurulmasını, Tunç Soyer başta olmak üzere diğer tutukluların serbest bırakılmasını istiyorum ve bu arzumuzu ortak olarak ifade etmekte fayda var diye düşünüyorum.

İkinci konu, Körfez konusu. Şimdi, Çevre Bakanlığı, İzmir Büyükşehir Belediyesini sürekli denetlerken ceza vermekten başka bir iş yapmıyor ancak İzmir Belediyesi de kentin bütün ortak aklıyla bir devamlılık içerisinde bu süreci yönetme konusunda maalesef başarısız ve gelinen aşamada Körfez konusu neredeyse İzmir'de artık tahammül edilemez hâle gelmiş durumda. Önce kil dökerek oradaki kokuyu götürmeye çalıştılar, bu olmayınca, şimdi Çevre Bakanlığının talimatıyla İzmir Körfezi'ndeki kirliliği alıp Foça'ya, açık denize bırakmak istiyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akın, lütfen tamamlayın.

İBRAHİM AKIN (Devamla) - Bu ne demek biliyor musunuz? Aslında, kirliliğinizi aynı zamanda denize atmak demek. Biz şunu iddia ediyoruz: İzmir'in kirliliği sadece İzmir'den kaynaklanmıyor; Uşak'tan başlayarak, Gediz Nehri'nin tamamının, 4 tane ilin kirliliği Körfez'e atılıyor ve bu Çevre Bakanlığının sorumluluğunda. Bu önlenemezse yani denize akıtılan kirlilik önlenemezse İzmir Körfezi'nin temizlenmesi mümkün değil. Buradan sesleniyoruz: İş birliği içerisinde bu sorunu çözmekten başka çare yoktur, kirliliği önlemekten başka da çözüm yoktur.

Diğer konu, su konusu. Dünya gerçekten inanılmaz bir su kriziyle karşı karşıya. Öyle görünüyor ki önümüzdeki yıllarda bir su savaşıyla karşı karşıya kalacağız. Dolayısıyla, İzmir'in suyunun yaklaşık yüzde 95'i yer altından çekiliyor. Ama gerekçesi nedir biliyor musunuz? Çamlı Barajı'nı kullanamıyoruz; hemen tepemizde, 15 kilometre yukarısında Çamlı Barajı var, kullanamıyoruz. Neden? Oradaki bir maden şirketinin, altın şirketinin yaptığı faaliyetten dolayı. Ancak nereden alıyoruz suyu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Akın, teşekkür ediyorum.

İBRAHİM AKIN (Devamla) - Teşekkür ederim, sağ olun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)