GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:9
Tarih:21.10.2025

DEM PARTİ GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Sayın Başkan, sayın vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir kez daha Suriye-Irak tezkeresiyle karşı karşıyayız. Üstelik bu kez kapsamı da genişletilerek üç yıl uzatılması planlanıyor. Tezkerenin bu yıl yeniden birleşik biçimde ve üç yıllık süreyle Meclise sunulması yürütmenin dış politika ve güvenlik alanında denetimsiz hareket etme eğiliminin yeni bir göstergesidir. Bunu bir kenara not düşelim.

Sayın vekiller, ateşi ateşle söndürmenin mümkün olmadığını, her acının yeni bir acıyı çağırdığını ve Orta Doğu halklarının yaşamını hedef aldığını gördüğümüz günleri yaşıyoruz hep birlikte. O nedenle sonunda söyleyeceğimi başında da ifade edeyim: Bu coğrafyada huzuru tesis etmenin en doğru yolunun demokratik ve barışçı siyaseti esas almak olduğunu düşünüyoruz. Orta Doğu'da şiddetin, ölümün değil halkların bir arada eşit ve barışçıl bir yaşamın tarafıyız. Demokratik ve barışçıl yaşamı bu topraklara hâkim kılmanın her zamankinden daha güçlü bir şekilde kendisini dayattığını düşünüyoruz. O nedenle, bu anlayışı içermeyen Irak, Suriye tezkeresine "hayır" oyu vereceğimizi belirtmek istiyorum.

Sayın vekiller, iki sene önce 2023 yılında da yine bu tezkere üzerine bir konuşma yaptım ve o zaman bir gerçeğe işaret ettim, dedim ki: Kuzeydoğu Suriye'de ekonomik, sosyal, kültürel yaşamın çeşitli veçhelerini size anlatayım dedim ve anlattım. Orada bir yaşam olduğundan söz ettim. Üretim var, insanlar var, çocuk, kadın, yaşlı, genç erkekler var, Kürtler var, Araplar var, Türkmenler var, Süryaniler var, Ezidiler var demiştim. O nedenle, askerî değil, siyasi ve diplomatik çözümlere yönelmesi gerektiğini uzun uzun anlatmıştım. Yıllardır diplomasiye ve diyaloğa ihtiyaç var, sert söze, kutuplaştırmaya, düşmanlığa, gerginliğe ihtiyaç yok dedik. Suriye'de yaşayan Kürt, Arap, Türkmen tüm halklarla iyi ekonomik, ticari, kültürel ve siyasal ilişkiler kurmak gereklidir dedik. Bugün de aynı şeyleri düşünüyoruz ve söylüyoruz. Elbette sadece tezkereyi değil, iktidarın dış politikasını da değerlendiriyoruz ve tartışıyoruz. Son on dört yıla baktığımızda ortaya çıkan tablo istikrarsız bir dış politika tablosudur. Bunun temel nedeni, yıllarca dış politikada diplomasi, diyalog, müzakere anlayış yerine askerî güç gösterilerinin, askerî operasyonların, bölgesel askerî güç olma hevesinin geçirilmiş olmasıdır ve ne yazık ki bu tezkereyle beraber aynı anlayışın devam ettiğine maalesef şahit oluyor. Yanlış olan budur işte. Bu iktidar, dış politikada yanlışlar yapma istikrarına sahiptir. Bakın, bir kez daha söyleyeyim: Çatışmanın sona erdiği, askerî değil, siyasi adımların öne geçtiği, diyalog ve müzakerenin olduğu bir ortam, demokratik bir Suriye sorunların aşılmasını sağlar. Suriye halkları geleceklerine ve demokratik Suriye rejiminin eşitliğe dayalı yeni toplumsal sözleşmesine birlikte ve müzakereyle karar vermelidir. Barış ve müzakere tek geçerli yoldur. İki yıl önce demişim ki yine bu tezkere konuşmasında: Suriye'nin toprak bütünlüğü içinde güçlü bir yerel demokrasi üzerinde yükselen bir demokratik rejim inşası, adımları en gerçekçi ve doğru olan yoldur. Bütün etnik, inançsal ve kültürel oluşumların kendilerini kurumları aracılığıyla ifade ettiği toplumsal mutabakata, demokrasiye ve çoğulculuğa açık, insan haklarına saygılı bir rejim... İşte, Türkiye elindeki bütün imkânlarla bu yöndeki adımları desteklemelidir, komşusunun geleceğini barış içinde inşa edebilmesini kolaylaştırmalıdır. Gelişmeler ne oldu? Bizi haklı çıkardı. Bugün de aynı sözleri söylüyoruz. Savaşın korkunç yıkımını bilmeyenler, barışın kıymetini de bilmez. Barış ve müzakere politikası elimizdeki en güçlü imkândır. Türkiye bütün komşularıyla ilişkilerini ekonomik, diplomatik, kültürel alanda geliştirmelidir; bunun yolu diplomasi ve müzakeredir. Bu nedenle bizler tezkereye "hayır" oyu vereceğiz. Şu çok açık ki Kürtlerin varlığına, Kürt halkının siyasi ve idari haklarını kullanmasına karşı durmak çözüm değil çözümsüzlüktür. Kürt'ün hakkı hukuku olursa Türk de huzur bulur, Fars da huzur bulur, Arap da huzur bulur, herkes huzur bulur. Barış içinde, eşitlik içinde bir arada yaşamanın yolu esas olarak budur. Kendi sınırları içinde yaşayan Kürtlerle, komşu ülkelerde yaşayan Kürtlerle barışmaktır doğru olan. Türkiye'nin güvenliği Suriye iç barışından, barışçıl politikalardan ve Suriye'nin demokratik bir çoğulcu rejime sahip olmasından geçmektedir. Türk, Kürt ve Arap halklarının birlikte eşit olarak yaşamaları, ortaklıkları bölge için huzur ve refah adımı olacaktır.

Sayın Vekiller, Kürt sorunu Türkiye sınırları içindeki bir sorun olmanın ötesinde bölgesel bir sorundur. Dolayısıyla, bunun hem yerel hem de bölgesel çözümlerinin gerçekleşmesi ve yaratılması gerekiyor. Bölgesel çözüm neden önemli? Çünkü bugün Orta Doğu'da çok önemli bir döneme girildi, bu dönem çok büyük riskleri ve tehditleri barındıran ama çok önemli imkânları da içeren bir dönem. Bölgesel çözüm için gerekli olan bölgede Türk-Kürt ittifakının sağlanmasıdır. Türk-Kürt ittifakı hem tarihsel hem de konjonktürel olarak baktığımızda son derece önemlidir. Hem Türkiye'deki Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü açısından hem de bölgede Irak, İran, Suriye'deki on milyonlarca Kürt'ün yaşayacakları açısından baktığımızda bu ittifakın sağlanması büyük bir imkândır. Daha önce de söyledik, bir kez daha vurgulayalım: Kürt düşman değildir, Kürt güvenlik tehdidi değildir; Kürt'ün akrabaları, dostları Kuzeydoğu Suriye'de yaşamaktadır.

Sayın vekiller, bir konu daha var, 27 Şubat sonrasında gelişen süreçle ve atılan adımlarla örtüşmeyecek biçimde hazırlanmış bir tezkere var karşımızda. Kürtlerin Suriye'de irade sahibi olmasını ve meşru haklarına kavuşma gayretlerini hedef aldığı çok açıktır bu tezkerenin. Kürtlerin sınır ötesinde de olsa kazanımlarının ortadan kaldırılması üzerine kurulmuş olan devlet paradigmasında hâlen zihniyetin değişmediği anlaşılmaktadır bu tezkereyle birlikte. Tezkerede bir dizi Birleşmiş Milletler kararına atıfta bulunulsa da bu atıfların hiçbiri bahse konu Birleşmiş Milletler kararlarıyla örtüşmemektedir. Tehdit olarak öne sürülen Suriye Demokratik Güçleri, Birleşmiş Milletler tarafından ya da başka bir uluslararası aktör tarafından "terör" kavramıyla tarif edilmemektedir, çok net olarak bunu bir kez daha vurgulayalım, biz de bu kavramla tarif etmiyoruz SDG'yi. Suriyeli Kürtler bölgedeki güçler arasında en donanımlı ve diplomatik açıdan en fazla olumlu ilgi gören aktörlerin başında gelmektedir. Geniş bir çatı yapılanması olan Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Suriye'deki demokratik ve bir arada yaşam modelini hayata geçirmeyi başarmıştır. Bu gerçekliği bir şans olarak görmek yerine tehdit biçiminde algılamak yanlıştır. Suriye'de Şam yönetimi ve özerk yönetim bir müzakere sürdürmektedir. Siyasi iradeler yani iki siyasi irade, Şam yönetimi ve özerk yönetim iradesi karşılıklı oturmakta, birbirlerini meşru görmekte ve tartışmaktadır. Üstelik, Türkiye devleti de bu müzakerelere şahitlik etmektedir, şahitlik. Şimdi, Şam Hükûmeti Kürt meselesiyle ilgili olarak "Bizim meselemiz." diyor geçen gün Mazlum Abdi bir röportajında ve sözlerini şöyle sürdürüyor, diyor ki: "Ancak bu konuda henüz bir görüşmemiz olmadı. Meselenin çözümü için anayasal değişiklikler olmalı, okullarda Kürtçenin resmî dil olması gerek. Henüz bu konuların esasına dair görüşmeler yapılmadı. Kürtlerin haklarının güvenceye alınması demek, Kürtçeyle ilgili bir heyetin Şam'a giderek bu konularda görüşmeler yapması gerekir. Bu konuda bir heyetin gitmesi için çalışmalar var. Sadece askerî, idari alanlarda değil, bu konularda da gelişmelerin yaşanması gerek." Kim diyor? Mazlum Abdi diyor. Neyin adına söylüyor? Özerk yönetim adına söylüyor. Yani demokratik entegrasyonun gerçekleşebilmesi için Şam yönetimiyle birlikte bu müzakereleri karşılıklı sürdürüyorlar iki siyasi irade olarak.

Şimdi yani nereye varmak istiyorum? Burada çeşitli konuşmalar yapıldı ve bu konuşmalarda sanki bir demokratik entegrasyon çalışması yokmuş gibi bir hava yaratılmaya çalışılıyor, doğru değil; demokratik entegrasyon çabası sürüyor ve dediğim gibi, bu çaba iki siyasi irade arasında sürüyor. Eğer Türkiye gerçekten olumlu bir adım atmak istiyorsa o zaman yapılması gereken, iktidar tarafından yapılması gereken, işte, bu iki siyasi irade arasında sürmekte olan müzakereleri teşvik etmek, demokratik ve barışçı çözümün önünü açmak, demokratik bir Suriye rejiminin ve yeni bir anayasanın, eşitlik üzerine kurulan yeni bir anayasanın oluşması için katkıda bulunmaktır, esas itibarıyla Türkiye'nin yapması gereken budur; demokratik entegrasyonu teşvik etmek yerine tezkere çıkarmak değildir. Bu nedenle, tezkereye "hayır" oyu vereceğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)