Konu: | |
Yasama Yılı: | 4 |
Birleşim: | 9 |
Tarih: | 21.10.2025 |
YENİ YOL GRUBU ADINA CEMALETTİN KANİ TORUN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Irak ve Suriye'de Silahlı Kuvvetlerimizin bulundurulmasına yönelik iznin uzatılması talebiyle görüşülen tezkere üzerinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Suriye, uzun yıllar süren iç savaşın ve katliamların ardından 8 Aralık 2024 tarihinde Baas zulmünden kurtulmuş, bir devrim yaşanmıştır. En uzun kara sınırına sahip olduğumuz komşumuz Suriye'de yaşananları hep beraber takip ettik, savaşa ve onun meydana getirdiği insani dramlara birlikte tanık olduk. Kimyasal silahların kullanıldığı katliamlarda 1 milyondan fazla insan hayatını kaybetti. Milyonlarca insan, başta ülkemiz olmak üzere farklı ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Ülkenin alt ve üst yapısının yarısından fazlası tamamen yıkıldı, maddi zararın 500 milyar doların üstünde olduğu söyleniyor. Yakınlarını kaybeden, göç eden ailelerin uğradığı psikolojik yıkımın maliyeti ise belki birkaç kuşağı etkileyecek.
Bir yıla yakın süredir Suriye'de istikrar için çeşitli çalışmalar, görüşmeler yapılmaktadır. Ülkemiz de Suriye'de yeni çatışmaların önüne geçecek bir yönetim sistemi için gerekli desteği veriyor ve vermeye devam edecektir. Geldiğimiz noktada Suriye'de kalıcı istikrar için çözülmesi gereken temel problemlerin başında din, mezhep ve etnisite fark etmeksizin tüm toplum kesimlerinin kendilerini ifade edebileceği kapsayıcı bir ortamın sağlanması gelmektedir. 8 Aralıktan kısa bir süre sonra Aleviler ve Dürzilerle yaşanan çatışmalar, bununla birlikte SDG ile merkezî ordu arasında zaman zaman meydana gelen krizler tansiyonun tam olarak düşürülemediği bizlere gösteriyor.
Değerli milletvekilleri, daha önce bu kürsüden de ifade ettim, Türkiye'nin Suriye'de alacağı tutum "honest broker" yani güvenilir ara buluculuk olmalıdır. Farklı ülkelerdeki iç savaşlara şahit olan ve savaş sonrası yapılanmada bizzat görev almış bir arkadaşınız olarak söylemeliyim ki uzun bir iç savaş deneyimi olan toplumlarda devlet yeniden yapılanırken tekçi ve aşırı merkezî üniter devlet ısrarı faydadan çok zarar getirecektir. Kimi zaman bazı devlet görevlilerinin yaptığı gibi mevcut Suriye yönetimini bile şaşırtacak seviyede tekçi açıklamalar yapmak oluşabilecek olumlu havayı dağıtmaktadır. Türkiye, Suriye'deki tüm tarafların aşırı taleplerini törpüleyen, tüm kimliklerin eşit şekilde temsiline imkân veren bir Suriye için taraflarla diyalog hâlinde olmalıdır. Klasik idari yapılara ve doktrinlere bağlı olmadan, toprak bütünlüğünü muhafaza ederek daha ademimerkeziyetçi bir yapı oluşturulması için gayret gösterilmelidir. Burada, ön yargılarla hareket etmeden, ismi "özerklik" olmadan, iller bazında yerel yönetimlerin güçlendirildiği bir sistem barışa hizmet edebilir. Kürtlerin, Dürzilerin, Türkmenlerin, Alevilerin, Hristiyanların, kısacası toplumun tüm parçalarının dilleri ve kültürleriyle tanındığı ve var olduğu bir Suriye, yeni çatışmalara imkân vermeyecek kadar güçlü olacaktır.
Sayın milletvekilleri, Suriye yalnızca bizim komşumuz değil, aynı zamanda vatandaşlarımızın soydaşlarının yaşadığı bir coğrafya ve kardeş bir ülkedir. Komşumuzda yaşanan sorunlar bizleri doğrudan etkilemekte, oradaki istikrar bize de kuvvet vermektedir. Malumunuz, 2013 yılında ülkemizde başlayan çözüm süreci Suriye'de düğümlenmiş; Suriye'de yaşananlar, on yıl önce çözülecek sorunları günümüze taşımıştır. Bugün de 1 Ekim 2024 itibarıyla, Sayın Bahçeli tarafından başlatılan ve Sayın Cumhurbaşkanı tarafından sahiplenilen terörsüz Türkiye sürecinin içindeyiz. Süreçte bir yılı geride bıraktık. Yaz boyunca çalışan Meclis Komisyonu kıymetli dinlemeler yaptı. 1 Ekim 2025'te Sayın Cumhurbaşkanı, gerek sembolik adımlar gerekse yaptığı açıklamalarla sürecin arkasında olduğunu tekrar ilan etti. Bu süreç, ülkemizin en büyük sorunlarını çözmeyi kendine hedef belirlemiş ve olumlu sonuçlanması istisnasız her vatandaşımızın lehine olacak bir süreçtir. Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş'un geçtiğimiz Cuma günü Diyarbakır'da verdiği mesajlar oldukça kıymetlidir. Kürtçe şiir okunması, bu toprakların kadim dillerinin bu milletin Meclisi aracılığıyla paylaşılması memnuniyet vericidir. Ana sütü gibi helal olan tüm ana dillerin sahiplenilmesi ve desteklenmesi, bazı kesimlerin zannettiği gibi ülkeyi bölmez, sadece bu ülkenin vatandaşlarının ülkeye ve devlete aidiyet duygularını artırır.
Bu süreç temel olarak 3 aşamada ilerlemelidir. Karşılıklı mesajlar ve örgütün feshiyle başlayan ilk aşamanın artık nihayete ermesi elzemdir. Komisyonun bir an önce dinlemeleri tamamlayarak eve dönüş yasa tekliflerini hayata geçirmesi ve Genel Kurul gündemine getirmesi gerekmektedir. Dağdakilerin silahlarını teslim edip ülkeye gelmeleri ilk aşamayı başarıya ulaştırır. Sonrasında siyasi mahpusların serbest bırakılması ve kalıcı hukuki reformları içeren iki ve üçüncü aşamaya geçilmelidir. Bu ilk aşama uzadıkça toplumsal fay hatları hassas hâle gelmekte, sürecin enfekte olma ihtimali artmaktadır. Sürecin zehirlenmesi tehlikesine karşı herkes dikkatli olmalıdır. Bu tip hayati ve hassas süreçlerin olmazsa olmaz şartı kullanılan dilin, takınılan tutumun dikkat ve özenle seçilmesidir. Özellikle kamuoyunda tepki uyandıracak söylem ve sloganlardan kaçınmak gerekmektedir. Burada iktidara da bir sorumluluk düşmektedir, CHP'li belediyelere karşı yapılan operasyonlar süreci zehirleme potansiyeline sahiptir. Kimse size yolsuzluk operasyonu yapmayın demiyor, yapın ama herkese yapın, parti farkı gözetmeksizin yapın. Esas olan tutuksuz yargılanma süreci işletilerek kaçma şüphesi olmayan belediye başkanlarının tahliye edilmesi sağlanmalıdır. Aynı şekilde gerek Anayasa Mahkemesi gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin hak ihlali kararı verdiği siyasiler bir an önce serbest bırakılmalıdır. Bu adımların atılması toplumda sürece desteğin artmasına sebep olacak ve başarı şansını artıracaktır. Süreç boyunca teenniyle adım atılmalı, bin düşünüp bir söylenmelidir. Tüm tarafların birbirlerini dinlediği, anlamaya çalıştığı, empati kurduğu bir sürecin başarıya ulaşmama ihtimali yoktur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bahsettiğim hususlar çerçevesinde tezkereye yönelik görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Suriye Geçici Cumhurbaşkanı Ahmet eş-Şara ile SDG lideri Mazlum Abdi arasında imzalanan 10 Mart mutabakatını memnuniyetle karşıladık. Bu mutabakat SDG'nin Suriye merkezî ordusuna entegrasyonunu içermektedir. Aradan geçen yedi aya rağmen somut bir adım ne yazık ki atılamamıştır. Müzakerelerin devam ettiği ve tarafların olumlu yaklaşımlarına dönük aldığımız bilgiler yakın zamanda kayda değer gelişmelerin olacağına dair umudumuzu taze tutuyor. Bu diyalog aşamasında Türkiye'nin diplomasiyi silahtan daha etkin kullanarak taraflar arasında bir uzlaşıya vesile olabileceğine inanıyorum. Artık bu coğrafyada düşmanlıkları beslemenin, düşman hukuku uygulamanın değil, barışa yönelik yapıcı adımlar atmanın gerektiğini düşünüyorum. Bu düşüncem ve hissiyatım baki kalmakla birlikte Suriye'nin henüz tam istikrara kavuşmadığını biliyoruz. Suriye'nin kendi içinde yaşayabileceği karışıklıkların yanı sıra bir İsrail gerçeği de yanı başımızda duruyor. Tüm dünyanın gözleri önünde kabul ettiği bir barış anlaşmasına rağmen sözünde durmayarak tekrar onlarca Gazzeliyi bombalarla öldüren İsrail, Suriye üzerinden de çeşitli planlar yapmaktadır. Bölgemizde hâlâ istikrarı bozan unsurlar vardır, bunlar için teyakkuzda olmak gerekmektedir. Bölgemiz on yıllardır birçok savaş ve iç savaşlarla örselendi, yoruldu. Bölgemizin ihtiyacı yeni çatışmalar değil, barıştır. Hemen tamamı Osmanlı bakiyesi olan bölgemizde sınırlar değişmeden sınırları anlamsız kılacak ekonomik ve kültürel birlikler kurmak gerekmektedir. İkinci Dünya Savaşı'nda 60 milyon kayıp veren Avrupa, daha on beş yıl geçmeden nasıl bir araya gelmeye başlayıp Avrupa Birliğinin temellerini attıysa biz de bölgede savaşları sonlandıracak ekonomik, kültürel ve siyasi ortaklıkların temelini atacak bir diplomatik çalışma yapmalıyız. Bölgemiz artık savaşla değil, ekonomik gelişme ve istikrarla anılmalıdır.
Değerli arkadaşlar, son olarak, Suriye'nin mevcut durumu bölgemizin gerçekleriyle beraber düşünüldüğünde, Hükûmetin olası çatışmalarda hızlı adım atabilmesi için bu tezkereyi destekliyoruz. Ancak bu tezkerenin, Suriye'de yaşanmasını, tüm bölgeye yayılmasını beklediğimiz barış iklimi ve diyalog zeminine zarar verecek şekilde kullanılmaması gerektiğini tekrar ifade etmek istiyorum.
Bu duygularla yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)