GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:34
Tarih:11.12.2011

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 2012 yılı üniversite bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Maliye Bakanının bütçe sunuş konuşmasında üniversitelerle ve eğitimle ilgili paragrafları eminim sizler de okumuşsunuzdur ve dikkatle dinlediniz. Sayın Bakan diyor ki: "Üniversitelerin toplam ödeneğinin 2012 yılında yüzde 15,6 artışla 12,7 milyar TL'ye çıkarıldığı, yeni kurulan üniversitelerin ödeneklerinin ise daha fazla artırılarak kurumsal altyapılarının güçlendirildiği? Bu bütçeyle 103 devlet üniversitesine kaynak sağlıyoruz."

Tabii ki doğru ama Sayın Bakan, dürüstlüğüne ve ilkeliliğine inandığım Sayın Bakan şunu demiyor: "Geçen yıl biz üniversitelere bütçeden yüzde 3,68 oranında pay ayırmıştık, bu sene, kusura bakmayın, bunu azalttık; 3,63'e düşürdük." diyemiyor. Rakamlara takla attırmayı çok iyi bilen Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin değerli bakanlarını dürüst olmaya davet ediyorum.

Geçen yıla göre üniversiteler binde 5 oranında güç kaybetti Sayın Bakan. Niye bu doğruları bu millete açıklamaktan ve Meclise açıklamaktan kaçınıyorsunuz? Dolayısıyla bu bütçe baştan üniversiteler için bir iflas bütçesidir. Sayıların arttığıyla övünen Hükûmet, orana geldiği zaman doğruyu söylemekten kaçıyorsa üniversite bütçesi üzerinde fazla bir şey söylemenin bir anlamı yok.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi üniversiteler temel olarak bir ülkenin yükseköğretiminde eğitim, öğretim, araştırma ve yayım faaliyetlerini yürütmekten sorumlu çok değerli kurumlardır. Dolayısıyla eğitim, öğretim, araştırma ve yayım faaliyetleri açısından üniversitelerin son dokuz yılda Türkiye'yi tek başına yöneten AKP İktidarı döneminde nereden nereye geldiğini çok iyi değerlendirmemiz lazım. Ancak böyle bir değerlendirmeyle üniversite bütçesinin ne anlama geldiği ve ayrılan bütçenin ne anlamda bu üniversitelerin sorunlarına çözüm getireceği konusu ancak böyle değerlendirilebilir ve daha iyi anlaşılabilir.

Şimdi ülkemizin, üniversiteler açısından, bilim teknik göstergeleri açısından nerede olduğu konusunda size uluslararası bir yayından son çıkan rakamları vererek özetlemek istiyorum:

Dünya İşadamları Kurulu ve Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan 2010 yılı verilerine göre bilim ve teknolojik yatkınlık ve yararlanma indeksi açısından ülkeler birbiriyle kıyaslandığında 133 ülke arasında ülkemiz Jamaika, Endonezya ve Kazakistan'ın ardından ancak 69'uncu sırada yer alabilmiştir. Daha da kötü olanı son üç yılda 14 sıra birden gerilemiş olmasıdır.

Yine aynı yayında, kişi başına düşen millî gelir açısından 163 ülke arasında 63'üncü sırada yer alan ülkemizin bilim ve teknik göstergeler açısından 69'uncu sırada olması da herhâlde çok ciddi bir değerlendirme kaynağıdır.

Ülkemizde son beş altı yılda kurulan yeni devlet ve vakıf üniversiteleriyle birlikte toplam sayıları 165'e ulaşan üniversitelerimizle bugün üniversitesi bulunmayan ilimiz kalmamıştır. İyidir, doğrudur, doğru yapılmıştır, emeği geçen herkesi kutluyoruz. Dolayısıyla, son dönemde hiçbir muhalefet partisi milletvekili, yeni kurulan üniversitelerimizle ilgili aksine bir görüş belirtmemiştir. Hükûmet yetkililerinin çıkıp her fırsatta bu sayısal artışı AKP'nin bir başarısıymış gibi dillendirmesi doğru değildir, dürüst bir davranış değildir. Bu Mecliste bulunan herkes, bir ilde üniversite kurulmasına katkı yapmıştır. Bunun da bu açıklamayla beraber ilave edilmesi gerekir. Ancak yaşanan bu sayısal artışa karşılık nitelik artışı sağlanamamış, birçok üniversitemiz öğrenciler ve ailelerinin gözünde yüksek lise olarak değerlendirilir hâle gelmiştir. Bu, bu ülkenin bir sorunudur. Sayısal artışla beraber kalite artışını veya niteliksel artışı mutlaka birlikte değerlendirmemiz daha doğru olacaktır.

İşte bütçeler bu sorunlar için ayrılan paraların dağılımının öngörüldüğü birer dokümanlardır. Bu dokümanlar aracılığıyla değerli milletvekilleri hem şahıslarının hem de partilerinin görüşlerini bu fırsatla dile getirebilme imkânını yakalamaktadırlar. Ülkemizi son dokuz yıldır tek başına yöneten AKP döneminde üniversitelerimizdeki sayısal olarak yüzde 120'ye varan artışlara karşın, maalesef son on yılda çözülemeyen sorunlar yumağı daha da büyümüştür. Şimdi, sizlerle son on yılda nelerin önüne geçilebildiği ya da geçilemediğini, sadece çok sayıdaki sorundan birkaçını seçerek paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, acaba son on yılda, iktidara gelmeden önce AKP yöneticileri tarafından her fırsatta antidemokratik uygulamalarıyla eleştirilen YÖK sisteminde bir değişiklik oldu mu? Her fırsatta darbe Anayasası olduğu ileri sürülerek seçimler öncesinde oy devşirilme amacıyla yapılan 1982 Anayasası'na yönelik eleştirilerden acaba YÖK ve üniversitelerle ilgili maddeler nasibini aldı mı? Bunlarda hiçbir değişiklik oldu mu? On yıldır birçok değişikliğe rağmen acaba YÖK ve üniversitelerde rektör seçimleriyle ilgili bir değişiklik gerçekleşti mi? YÖK Başkanı ve üyeleriyle rektör, dekan ve bölüm başkanlarının atanmasında öğretim üyeleri ve üniversite çalışanlarının tercihlerine ve objektif kriterlere dayalı bir sistem geliştirilebildi mi? YÖK Genel Kurulu veya üniversitelerin senato ya da yönetim kurullarının ülkemizin herhangi bir sorunuyla ilgili bir demecine veya basın toplantısına şahit olunabildi mi?

Değerli milletvekilleri, üniversiteler özgür ve özerk olması gereken ortamlardır. Elinizi vicdanınıza koyarak bir değerlendiriniz, hiç son dönemde bir rektörün veya bir üniversite senatosunun bir bildirisine şahit olduk mu? Türkiye'nin herhangi bir sorunuyla ilgili, ulusal ya da uluslararası bir sorunuyla ilgili objektif bir değerlendirmeye şahit olabildik mi? Bırakınız onları artık öğretim üyeleri herhangi bir televizyon programına çıkmaya çekinir hâle gelmiştir. İşte fişleme budur. İşte geriye gidiş budur. Lütfen bunu iyi değerlendiriniz. Üniversiteler bu hâle geldiyse bakanlıklara, diğer kurumlara bir şey söylemeye gerek yok.

Üniversitelerin özellikle mali ve idari yönden özerklikleri artırılabildi mi? Üniversite sayısı ve personel artışına paralel olarak YÖK'te çalışan idari personel sayısı artırılabildi mi? Hiçbir YÖK çalışanını çağırıp da fikrini sordunuz mu: "Arkadaş, siz orada nasıl çalışıyorsunuz?" YÖK'te yetişen her değerli personel ilk fırsatta başka bir yere kaçıyor. YÖK sorunlar yumağı altında, evraklar altında ezilmiş bir personel kadrosuyla çalışıyor, hiç buna çözüm düşündünüz mü? Sadece "Rektör bizim adam olsun, dekan aman bize yakın kişi atansın." Bir iktidarın ilgileneceği sorun sadece bu mu olmalı? Ama maalesef benzer şekilde üniversitelerdeki öğrenci kontenjanları artışına paralel olarak akademik ve idari personel sayısıyla diğer kaynaklar da artırılabildi mi? Öğretim elemanlarıyla idari ve teknik personelin özlük haklarında herhangi bir iyileştirme yapılabildi mi? Benden önceki değerli konuşmacı arkadaşlarım bazılarına değindiler. Bugün bir öğretmen maaşı artık lise mezunu idari personel maaşının altına düşmüşse, bir araştırma görevlisi maaşı bir öğretmen maaşı etmiyorsa artık neyi konuşuyoruz, üniversitelerin hangi iyiye gittiğinden bahsedebiliyoruz?

Her yıl dile getirmemize rağmen, üniversite genel sekreter yardımcıları, daire başkanları ve hukuk müşavirleriyle diğer idari yöneticilerin eş değerlerine göre bugünkü rakamlarla 1.500 TL'ye varan mağduriyetleri giderilebildi mi? Her konuşma döneminde burada söz aldık, iyileştirileceği yönünde vaatlerde bulunuldu ama maalesef beş yıldır ben şahit olmadım ama son on yıldır bu sorun çözülemedi.

Öğretim üyelerini birbirine düşüren, hatta birçoğunu mahkemelik eden ek ders uygulaması kaldırılabildi mi değerli milletvekilleri? Kaldırılamadıysa, ek ders ücretlerinde ciddi bir artış sağlandı mı? Sorun bugün üniversitedeki öğretim üyelerine tesadüfen -birçoğunuz öğretim üyesi olarak üniversitelerde çalıştınız, hepinizin bağlantıları var- Allah aşkına, bir sorun: "Hocam, ne probleminiz var?" diye. Şunu göreceksiniz: Bir saatlik ek ders ücreti için kavga eden ve mahkemelik olmuş üniversite öğretim üyeleri var bu memlekette. Ya, bunu niye çözemiyoruz? Neden bu soruna bir çözüm bulunamadı?

Peki, son dönemde kurulmasıyla, sayısıyla övündüğümüz vakıf üniversitelerindeki artışla beraber devlet üniversitelerinden vakıf üniversitelerine hızla artan öğretim üyesi transferi önlenebildi mi? Yeni kaynak oluşturulabildi mi? Yirmi beş yılını doldurmuş, emekliliği gelmiş öğretim üyesi, tam verimli olduğu bir çağda, aldığı az özlük hakkı nedeniyle emekliliğini istiyor, bir vakıf üniversitesinde 1.000-1.500 dolar aylık parayla çalışır hâle geldi. Kimi kandırıyoruz? O zaman ek kaynak oluşturmamız lazım.

Akademik unvanların ve kadroların dağıtımındaki keyfîliklere son verilebildi mi? Maalesef hiçbirisine verilebilecek olumlu cevap yok.

Sözde rektörlük seçimleri öncesinde, sözleşmeli kadrolarda bulundukları için, her rektör adayı tarafından âdeta tehdit edilerek şamar oğlanına dönüştürülen yardımcı doçentlerle ilgili zerre kadar bir çözüm bulunabildi mi? Geçen yıl birinci dereceye kadar yükselmelerinde ve emekli olmalarında imkân sağlanan bu düzenlemeye rağmen, geçen yıldan bugüne bir tane yardımcı doçent unvanlı öğretim üyesi birinci derece kadroya atanabildi mi değerli milletvekilleri? Düzenlemeyi yaptık ama Maliye Bakanlığı bir tane birinci derece öğretim üyesi kadrosunu yardımcı doçentlere o günden bugüne vermedi. Kimi kandırıyoruz? O zaman bu sorunları çözmek, tartışmak zorundayız.

Üniversite sisteminin en önemli girdisi olan öğrencilerimizin üniversiteye giriş sınavlarında ve üniversite mezunu olduklarında KPS sınavlarında yaşadıkları travmalar çözülebildi mi, giderilebildi mi? Çalınan soruları ve verilen kopyaları gerçekleştirenlerle ilgili bir tane suçlu bulunup da cezalandırıldı mı? Şimdi, üniversite sistemini sadece üniversite sayısıyla, oradaki artışlarla, nicel artışlarla değerlendirirsek bu sorunları çözemeyiz. Peki, dershanelere giden öğrenci veya mezun sayıları azaltılabildi mi? Birçok sorun maalesef çözülemedi, çözülemeyecek de.

Sözlerimin sonunda, bugün yeni YÖK Başkanının birinci günü, kendisine hayırlı olsun diyorum ama ne olur ayaküstü demeç vermeyin?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİM IŞIK (Devamla) - ?geçen dönemdeki YÖK Başkanı gibi aceleci tavırlardan kaçınınız diyor, üniversitelerin bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor, tekrar hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.