GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:9
Tarih:21.10.2025

DEM PARTİ GRUBU ADINA OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Lübnan tezkeresini görüşüyoruz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 11/8/2006 tarihinde kabul ettiği karar gereğince oluşturulan Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü'nün UNIFIL'de yer alan Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının iki yıl daha UNIFIL'e iştirak etmesi isteniyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan buna Anayasa’nın 92'nci maddesi uyarınca izin verilmesini istiyor. Öncelikle, Anayasa’nın Cumhurbaşkanı tarafından hatırlanmasını memnuniyetle karşıladığımı söylemek istiyorum. Cumhurbaşkanı hazır Anayasa'ya göz atmış, hem de 92'nci maddenin yer aldığı sayfayı bulmuşken 2 madde yukarısına bakarsa orada 90'ıncı maddeyi görecektir. Üstelik, 90'ıncı maddenin beşinci fıkrası kendi Başbakanlığı döneminde 2004 yılında değiştirildi. O maddede Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi uyarınca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyma yükümlülüğü yazıyor. Cumhurbaşkanı nasıl 92'nci madde gereğince bir talepte bulunuyorsa 90'ıncı maddenin gereğinin yapılmasını da istesin; o takdirde, Selahattin Demirtaş ile bir süredir anlaşılmaz bir nedenle milletvekillerinin de kendisini ziyareti yasaklanmış olan Osman Kavala'ya kadar bir dizi insan özgürlüğüne kavuşacak, Türkiye uluslararası kuruluşlarda büyük bir baş ağrısından kurtulacak, hukuk devletine dönüş yoluna girerek uluslararası saygınlık kazanacaktır ve hazır, Yargıtay Başkanı dün Anayasa Mahkemesi kararlarının tüm yargıyı bağladığını ifade etmişken bu işleri yapmanın tam zamanıdır.

Lübnan'a geri dönersek... Türkiye'nin askerî katkısı UNIFIL'edir. 2006'dan bu yana on dokuz yıl oldu. Bu bir barış gücü ama itiraf etmek gerekirse barışa pek bir etkisi olmadı. UNIFIL'in görev yeri olan güney Lübnan İsrail'in âdeta saldırganlığının bir laboratuvarı oldu ve bu durum devam ediyor. Lübnan yakın vadeye kadar Şii Hizbullah örgütünün etkisi, İran-Suriye nüfuzu altında bulundu ve 1982'de Filistin Kurtuluş Örgütünün Lübnan topraklarından ayrılmasından sonra ülke İran-Suriye hattı ile İsrail arasında bir çatışma alanı olageldi, ta ki 7 Ekim 2023'te başlayan Gazze savaşına kadar. Bu savaşın sonucunda İran'ın Orta Doğu denklemi dışına itilmesi, Hamas ve Hizbullah'ın ezilmesi, 8 Aralık 2024'te Suriye'deki rejimin çökmesinden sonra yeni bir Lübnan var. Amerika Birleşik Devletleri'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack dün sosyal medya hesabında uzun ve çok önemli bir siyaset metni yayımladı. Burada Trump mühürlü Gazze anlaşmasının Orta Doğu diplomasisinde bir dönüm noktası olmasından söz ediyor ve Suriye ve Lübnan'ı tasavvur edilen Orta Doğu barışının eksik parçaları olarak tanımlıyor. Barrack, Suriye'nin geleceği ve Şam ile SDG'nin uzlaşma ihtimali konusunda iyimser. Lübnan'a ilişkin olarak ise şunu yazıyor: "Suriye, komşuları İsrail ve Türkiye'yle istikrar ararken Lübnan'da Hizbullah'ın silahsızlandırılması bu işin ikinci ayağıdır." Yani, Lübnan'ın yakın geleceği Amerika Birleşik Devletleri onayıyla ve girişimiyle Hizbullah'ın silahsızlandırılması hedefine yönelecek, tabii, giderek İsrail-Lübnan normalleşmesinin gerçekleştirilmesi aranacak. İsrail, zaten Lübnan'la arasında "Mavi Hat" denilen sınır bölgesinde beş noktada askerî varlığa sahip ve hemen her gün Hizbullah'ın cephaneliklerini vuruyor. UNIFIL? O, seyrediyor. Barrack şunu ekliyor: "Suriye istikrara kavuştukça Hizbullah daha fazla tecrit olacak." Şimdi, Türkiye'nin böylesine bir seyir izlemesiyle Lübnan'daki muhtemel konumunun ve rolünün ne olacağını varın siz tahmin edin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Devamla) - "Lübnan" denildiği anda akla hemen İsrail ve Suriye ne kadar geliyorsa Kıbrıs da o kadar gelir, yanı başındadır. Bu vesileyle, Kıbrıs konusunda birkaç kelam etmekte yarar var. Öncelikle, Kıbrıs Türk halkının neredeyse üçte 2'sinin iradesini temsil ederek ezici çoğunlukla Cumhurbaşkanı seçilen Tufan Erhürman'ı kutluyoruz. Yüzde 65 katılımla rakibi Ersin Tatar'a neredeyse 2 misli fark atarak yüzde 63 oy oranıyla seçildi. Bir önceki seçimde, 2020'de katılım yüzde 58'di yani çok daha düşüktü ve o ilk turda Ersin Tatar yüzde 32 oranında oy almışken Mustafa Akıncı yüzde 30, Tufan Erhürman -bugünkü Cumhurbaşkanı- yüzde 21 oy almıştı. Birleşebilselerdi ikisi yüzde 51 oy almış olacaklardı. Bunu şunun için söylemek istiyorum: Ersin Tatar ve destekçileri hiçbir zaman Kıbrıs Türk halkını gerçek anlamda temsil etmediler. Kıbrıs'ta önceki günkü seçim bir seçimden öteye anlam taşıyor, Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs siyasetinin iflasını vurguluyor, maalesef, gerçek böyle, durum bu. Bu vesileyle, size bu seçimin anlamına ilişkin Kıbrıs'ta kaleme alınmış birkaç satırı dikkate getirmek istiyorum. "Kıbrıslı Türkler Yıllardır Tepeden Tırnağa İnşa Edilen Vesayet Düzenini Sandıkta Çökertti." başlıklı Mete Hatay'ın yazısı, şöyle diyor: "Beş yıldır Kıbrıs'ın kuzeyi protokol laboratuvarına dönmüştü, Ankara'dan gelen her heyet bir yeni düzen daha getiriyor her protokol biraz da bağımlılık üretiyordu. İnşaatlar büyüyor, ihaleler veriliyor, camiler yükseliyor, irade küçülüyordu. Toplum 'kardeşlik' adı altında yürütülen bu vesayet tarzından bıktı, 'yardım' diye gelen her şey bir zincire dönüşmüştü. İnsanlar teşekkür etmeye mecbur bırakıldıkça öfke birikti. İşte bu seçim, o öfkenin sessiz patlamasıydı. Erhürman bağırmadı, kimseye 'hain' demedi, sadece bir cümle kurdu: 'Kendimize saygı duyalım.' Basit ama derin çünkü mesele artık federasyon ya da iki devlet değil, mesele, insanın kendi kendisine inanabilmesiydi. Tatar'ın bütün kampanyası korku üzerineydi 'Rum saldırır. Dünya düşman. Kıbrıs Gazze olabilir. Türkiye giderse yandık.' ama korkunun dozu o kadar arttı ki etkisini yitirdi. İnsanlar bu söylemlerin artık bir güvenlik meselesi değil bir iktidar korkusu olduğunu anladı. Seçim gecesi coşkulu kutlamalar yerine sakin bir gurur vardı, kimse 'Kazandık.' demedi, herkes 'Kurtulduk.' dedi. Bu halk uzun zamandır ilk kez bir kurtarıcıya değil, kendine oy verdi."

Bu vesileyle, Lübnan tezkeresini konuştuğumuz şu an vesilesiyle Lübnan'ın yanı başındaki Kıbrıs'ın Türk halkına, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden bir kez daha sevgi ve saygı mı göndermek istiyorum, teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)