Konu: | ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİNİN KKTC'DE KAMPUS KURMASINA İLİŞKİN ÇERÇEVE PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 66 |
Tarih: | 15.02.2012 |
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz bir anlaşma aslında Mecliste, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle yapılan bir anlaşma. Güzel bir imkân sağlayacak. Çukurova Üniversitemiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde bir kampüs oluşturuyor ve burada öğrenci yetiştirmeye imkân tanıyan bir ortam oluşmuş olacak. Bir taraftan da Çukurova ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde okuyacak öğrencilerin eğitimleri açısından bir afiliasyon sağlanmış oluyor. Öğrenciler eğitimlerinin bir kısmını orada alacaklar, diğer kısmını da Çukurova'da alacaklar. Ben bu teşebbüs için hem Çukurova Üniversitesinin Değerli Rektörünü hem de bu anlaşmaya önayak olan değerli çalışanlarını, anlaşmayı bu noktayı getiren herkesi tebrik ediyorum.
Şimdi bu konu tartışılırken Meclis kürsüsünden, TÜBA'dan bahsedildi, daha sonra da Sağlık Bakanlığından bahsedildi, Türkiye'deki sağlık uygulamalarından bahsedildi, Tam Gün Yasası'ndan bahsedildi.
Değerli milletvekilleri, tarihi unutmamak lazım. Ben de üniversiteden siyasete gelmiş bir arkadaşınızım, yıllarım üniversitede geçti, daha sonra siyaset yoluyla şimdi ülkemize, insanımıza hizmet ediyoruz.
TÜBA'nın 1993'te kuruluşu var. Şimdi buradan, Meclis kürsüsünden konuşulurken gerçekleri milletin gözünden kaçırmaya çalışmamak gerekiyor. TÜBA'nın kuruluşunda bir hükûmet var o zaman, Bakanlar Kurulu 10 üye atıyor, daha sonra bu 10 üye kendi içerisinden 10 üye daha seçiyorlar, o günden bugüne kadar da kapalı bir kast sistemi içerisinde üyeler değişiyor. Bunun adına buradan konuşan bir değerli konuşmacı sanki o zamanki iş demokratikmiş gibi çıkıp konuşma yapıyor. Hakikaten, millet bunları gözden kaçırır mı zannediyorsunuz?
Bakın bugün TÜBA'ya, seçimler çeşitlendirilmiş bir durumda, bilim adamlarının rahatça bu sistem içine girebileceği, burada hizmet verebileceği, temsil edebileceği bir yapıya büründürüldü. Neden tarihselliğine bakıp da meselenin orada küçük bir havuzun oluştuğunu, o havuzun asla değişemediğini konuşmuyoruz? Neden milletin gözünden bunu kaçırmaya çalışıyoruz?
Değerli milletvekilleri, şimdi, bu kürsüden sağlık politikalarımızla ilgili çok şey konuşuldu ama söz konusu olan, millete birinci derecede bir hizmet alanı olduğunda elbette aziz milletimiz sonuçta konuşanın kendisi olduğunu sandıklarda her seferinde gösterdi. Bundan sonra da biz göstereceğini çok iyi biliyoruz.
Bir üniversite öğretim üyesinin bir taraftan üniversitede çalışırken, bir tıp fakültesi öğretim üyesinin, bir doktorun aynı zamanda muayenehanesinin olduğu ya da muayenehaneyi üniversitenin içine taşıdığı eski bir sistemden geliyoruz biz. Bunu halkımız herhâlde unutmadı. Burada öğretim üyelerinin, doktorların bir günahı yoktu, bir suçu da yoktu, bir yanlışı da yoktu ama geçmiş hükûmetler böyle bir sistemin kurulmasına önayak olmuşlardı, bu sistemin devamına da fırsat veriyorlardı. Bir üniversite öğretim üyesi olacaksınız, tıp fakültesinde çalışacaksınız, sabah dokuzda işinize gideceksiniz, dokuzda işinize gittikten sonra, saat on birde, on ikide muayenehanenize gideceksiniz.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Bakan, şimdi olmadığını mı söylüyorsunuz?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Biraz önce değerli bir konuşmacı buradan konuşurken, değerli bir milletvekilimiz, bir öğrenciden örnek verdi, bir öğrencinin hayatından örnek verdi.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Yani şimdi bunun olmadığını mı söylüyorsunuz, bıçak parasının falan olmadığını mı söylüyorsunuz?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Acaba o değerli öğrencimiz sistem böyle çalışırken muayenehanede mi gidip de ders alıyordu hocasından?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Başbakanı usulsüz ameliyat ettiler bu memlekette ya!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Yıllarca böyle devam etti bu iş değerli arkadaşlar. Eğer muayenehane yoksa, bu sefer, bir şekilde muayenehaneler hastanenin, üniversite hastanesinin içine taşındı. Önce mesai sonrası dendi, daha sonra ikiye çekildi, daha sonra öğle üzerine çekildi. Üniversiteye giderim, ben bir vatandaş olarak hizmet alacağım, burası devletin üniversitesinin hastanesi. E nerede, hocaya nasıl ulaşmam lazım? Özel muayene parası yatırırsan olur. Nasıl çektireceğim MR filmimi, tomografimi? Hocaya özel muayene için, özel işlem için para yatırırsan olur. Yatır parayı, bastır parayı al hizmeti; yatıramazsam, yoksulsam, garibansam, orta gelirli bir vatandaşsam kusura bakma buradan hizmet alamazsın.
Değerli arkadaşlar, tıp fakültelerimiz maalesef birer ticarethaneye döndürülmüştü. Şimdi bu gerçeği göz ardı edemeyiz. Türkiye'nin gerçeğiydi bu, vatandaşlarımız bunu on yıllarca yaşadılar, öğrencilerimiz de yaşadılar. Siz unuttunuz mu değerli arkadaşlar, Antalya'da tıp fakültesinde dereceye giren bir öğrencimizin, bir değerli kızımızın diploma töreninde "Ben buradan mezun olan arkadaşlarıma annemi, babamı teslim edemem." deyişini. İşte o köhne sistemin eseriydi bu. Eğer ben hocayı öğleye kadar muayenehaneden getirdiği hastalarla ilgilenirken bulursam, öğleden sonra da özel muayene, özel ameliyat, özel işlem adı altında, hoca üniversitenin âdeta ticarethaneye çevrilmiş ortamında kendi kaderiyle baş başa bırakılmışsa burada eğitim olur mu? Burada araştırma olur mu? Biz bu köhne sistemi değiştiriyoruz.
Şimdi gelelim şu performans sistemine. Değerli arkadaşımız bordroları buraya getirecekmiş, tabii getirebilir. Üniversitelerimizde, bu meseleye sahip çıkan her üniversitede, bugün değerli öğretim üyeleri hatta onların asistanları bordrolu maaşlarıyla beraber emeklerinin karşılığını bu ek ödemelerden büyük ölçüde almaya başladılar. Birçok Anadolu üniversitesi bu meseleyi çözdü, bitirdi. Bundan kısa bir süre önce -isim veriyorum ben şimdi size- Malatya Üniversitesinin değerli rektörü beni ziyaret etti, elinde hocalarına ödediği meblağlarla birlikte bana geldi. Bir profesör, tıp fakültesinde profesör olan bir klinisyen arkadaşımızın ek ödeme ortalaması 10.500 Türk lirasıydı. Evet, her üniversite böyle değil, herkes henüz bu yapıya bu şekilde adapte olmuş ya da bu meseleyi bu şekilde benimsemiş değil. İsmini söylemeyeceğim ama bir üniversitemizde de "Biz hasta bakmayacağız artık." deyip de asistanlarının baktığı hastalar üzerinden ek ödeme alan, daha sonra da asistanlarının eylem yaptığı başka bir tıp fakültemiz de vardı.
Burada hangi tutumu benimseyeceğimize karar vermemiz lazım. Biz, üniversitelerimizi, tıp fakültelerinin hastanelerini birer ticarethane mi yapacağız, vatandaştan para alınan, "Parayı verirsen hizmet alırsın." denen bir ticarethane mi yapacağız yoksa buralar devletin üniversitesi, devletin hastanesi olarak vatandaşa hizmet edecek, devlet de hocasının emeğinin karşılığını maaşıyla birlikte bu ek ödemelerden mi verecek? Buna karar vereceğiz.
Değerli milletvekilleri, bakınız, şimdi burada hayalî bir senaryodan bahsedildi. Efendim, vatandaş hastaneye gelmiş de orada yeşil alana onu götürmüşler de yeşil alanda hizmet aldığı için bir dahaki sefer gelişinde de öğrenciye yumruğu patlatmış. Değerli milletvekilleri, bunlar konuşulurken bir acil serviste bütün hastalara bilimsel olarak yeşil, sarı ve kırmızı kodlarıyla triajının yapıldığını bilmiyorsanız ya da bildiğiniz hâlde bunu gözden ırak tutmaya çalışıyorsanız, Meclis kürsüsünden milletin gözünün içine baka baka bu fahiş hataları yaparsınız.
Evet, bir acil servise giden vatandaş mutlaka hastalığının durumuna ve derecesine göre yeşil, sarı ve kırmızı triaja ayrılmak durumundadır. Biz şimdi acil servislerimizde bu bilimsel tasnifi yaptırıyoruz, yaptırmaya çalışıyoruz. Çünkü eğer bir yeşil triajı alan hasta belli bir alana ayrılmazsa, çekilmezse ya da yeşil triaj alan hastalar hastanelerin acillerini doldurmaya devam ederlerse büyük bir çoğunlukla, o zaman gerçekten ağır durumda olan, kırmızı kod alan bir hasta, yerine göre solunumu bozulmuş, ne bileyim, işte, ateşi 41 derece olmuş, ağır derecede yaralanmış bir hasta ya da yaralı gerekli hizmeti gerektiği biçimde alamaz.
Peki, yeşil triaj alan bu hastamız, hikâyedeki değerli amcamız öğrencinin burnuna yumruğu neden vurmuş? 5 lira katkı parası ödediği için, öyle mi? Bu millet sizin bu Meclis kürsüsünden ifade ettiğiniz bir millet değil. Hiçbir vatandaşımız, hiçbir büyüğümüz kendisinden 5 lira katkı payı alındı diye bir öğrenciye yumruk vuracak basiretsizliği göstermez bu ülkede. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Siz bu milleti tanımıyorsunuz, siz kafanızdaki hayali konuşturuyorsunuz Meclis kürsüsünde ve yanlış yapıyorsunuz.
ORHAN DÜZGÜN (Tokat) - Kaç doktor öldürüldü, kaçı darp edildi Sayın Bakan?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Siz bu yanlışı yaptığınız müddetçe bu ülkenin insanı, Türk halkı, bu aziz millet AK PARTİ'nin hizmetlerinin arkasında durmaya devam edecek ve siz de bu yanlışı yapacaksınız çünkü muhalefeti yanlış bir biçimde götürüyorsunuz, muhalefeti gerçekleri çarpıtma biçiminde götürmek hiçbirimize bir fayda sağlamaz.
Şunu söyleyeyim, diyelim ki: "Evet, bir performans sistemi geldi, bu sistemin hekimlerimize getirileri var, ancak sistemi daha da geliştirmemiz lazım, iyice adaletli hâle getirmemiz lazım -ya da burada söylenenlerin hepsi yanlış değil, haklı bir cümle de ifade edildi- hekimlerimize mutlaka emeklilikleriyle ilgili artılar getirmemiz lazım." Son derece haklısınız, çünkü sadece hekimlerimiz için değil, diğer çalışanlarımız için de temel maaşlar, bordrolu maaşlar dışındaki gelirler bir şekilde emeklilik keseneğine esas teşkil etmiyor, dolayısıyla emeklilik maaşları düşük kalıyor. Türkiye'de bazı sınıflar için, geçmişte yapılan bazı meslekler için geçmişte yapılan kanunlarla daha yüksek emeklilik maaşları var ama bugün hekim maaşları, emeklilik maaşları gerçekten düşük. Bunu mutlaka bir şekilde el birliğiyle düzeltmemiz lazım ve bu hususta da Başbakanımızın talimatıyla kamu maliyesiyle ve Sosyal Güvenlik Kurumuyla birlikte çalışmalarımıza başlamış bulunuyoruz.
Ancak, tekrar ifade ediyorum, siz eğer vatandaşı geçmiş köhne dönemin muayenehanelerine -evet, bu ismi Sağlık Bakanı Recep Akdağ koymadı, vatandaşın yaptığı isimlendirmeyle- bıçak parasına ya da benzeri kötü uygulamalara mahkûm etmek istemiyorsanız tam günün yanında duracaksınız. Eğer, siz tam günün yanında duruyorsanız, tam gün uygulamalarını Anayasa Mahkemesine götürmeyeceksiniz. Anayasa Mahkemesinin yanına neredeyse bir kulübe kurup orada bu işler için, her fırsatta bunları Anayasa Mahkemesine taşamayacaktınız. Bu yanlışı yaptınız.
KAMER GENÇ (Tunceli) - Sen de doğru dürüst kanun çıkart. Öyle şey olur mu yani hem doğru dürüst kanun çıkarmıyorsun hem de Anayasa Mahkemesine gitmeyin diyorsun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, gelelim işin öbür tarafına. Bakın, performans şu anlama geliyor, Sağlık Bakanlığının uyguladığı performans sistemini söylüyorum: Çalışanlara temel bir maaş verip temel bir gelir temin edip bunun üstünde de bizzat kendi emeklerinin ya da kurumlarının verimliliğinin ölçülmesi suretiyle emeklerinin karşılığının ödenmesi. Ben bu ülkenin dokuz yıldır Sağlık Bakanlığını yapan bir kişi, bir siyasetçi olarak bunun hakkaniyetli bir yol olduğuna inanıyorum.
Tekrar ifade ediyorum: Performans yönetimiyle ilgili, performans ödemeleriyle ilgili sistemi daha da geliştirebiliriz ve geliştirmeliyiz. Olabildiğince mükemmel hâle getirip adaletli hâle de getirmeliyiz ancak biz Türkiye'deki bu büyük iş yükünü ancak bu şekilde çözebilirdik. Bugün eğer vatandaşlarımız hastanelerin kapılarında boyunlarını büküp beklemiyorlarsa ortaya koyduğumuz bu yeni kamu yönetimi anlayışındandır. Sağlık Bakanlığı bu işte bir öncülük yaptı. Aslında, bana göre kamuda birçok alanda da bu performans yönetimi ortaya çıkmalı ve verimlilik artırılmalıdır. Kimse performansa ya da verimliliğe karşı çıkmamalıdır. Hani herkese aynı yüksek maaşı ödeyip daha sonra da yeterince çalışanla daha az çalışanı birbirinden ayırmamak da bir hakkaniyet olmaz.
Ülke ismi vermeyeceğim ama Sağlıkta Dönüşüm Programı'nı hazırlarken başvurduğumuz, ziyaret ettiğimiz ülkelerin birinde bir sağlık bakanıyla görüşüyorum. Dedim ki: "İyi bir sistem kurmuşsunuz." Ülke biraz eski anlayışla, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri'nden kalan bir anlayışla yönetilen bir ülke, ismini söylemiyorum. "İyi bir sisteminiz var ama hastalar bir de hekimlerini seçseler daha iyi olmaz mı?" dedim. Sayın Bakan bana şu cevabı verdi, dedi ki: "Bizim ülkemizde her öğrenci standart ve iyi bir tıp eğitimi alır ve her hekim standart ve iyi bir tıp eğitimi verir, herkes aynı işi yapar."
Arkadaşlar, insanlar böyle değildir. İnsanlar farklı performanslar gösterebilirler. Nitekim, muayenehanelerde vatandaştan para alınarak sistemin yürümesine yıllarca karşı çıkmayanlar, oradaki meseleyi bir para alışverişi olarak görmeyenler, vatandaşın buradaki mağduriyetine gözünü yumanlar, bugün devletin bu ödemelerini bir şekilde yanlış bir yoldaymış gibi göstermeye çalışıyorlar.
Biz doğru olanı yapıyoruz. Biz vatandaşımızı ezdirmeyeceğiz değerli milletvekilleri. AK PARTİ hükûmetleri olarak, bugüne kadar hep garibanın yanında durduk, hep yoksulun yanında durduk, hep orta gelirli vatandaşın yanında durduk?
KAMER GENÇ (Tunceli) - Hangi garibanın, hangi garibanın?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - ?bundan sonra da bu ülkenin onurlu insanları sağlık hizmetine ihtiyaç duyduklarında bu sağlık hizmetini almaya devam edecekler, biz bu sistemi geliştirmeye devam edeceğiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Akdağ.