| Konu: | ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİNİN KKTC'DE KAMPUS KURMASINA İLİŞKİN ÇERÇEVE PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 66 |
| Tarih: | 15.02.2012 |
MHP GRUBU ADINA YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Konuşmama başlarken 13 Ocak 2012 tarihinde Hakk'ın rahmetine kavuşmuş olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Kurucu Cumhurbaşkanı, büyük siyasetçi ve devlet adamı, kahraman Rauf Denktaş Beyefendi'yi bir kez daha rahmet ve hürmetle anmak istiyorum. Rauf Denktaş'ın abidevi şahsiyetinde Kıbrıs Türkü'nün destansı bağımsızlık mücadelesi ve arzusunu şuurlarında idrak edememiş olanlara inat, ana vatan ve yavru vatan topyekûn birlik ruhuyla, merhum Denktaş'ın idealini ebediyen hafızalarda ve fiiliyatta canlı tutacaktır, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Değerli milletvekilleri, bugün burada Kıbrıs ve eğitim konularında söz almaktan dolayı mutlu olsam da ülkemizi son günlerde sarsan meselelere de kayıtsız kalmadığımı ifade etmeliyim. Zira, ne hazindir ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarı ve otoritesi gün geçtikçe erimektedir. Bunu bir sade vatandaş olarak söylüyorum. Tanıklık ettiğimiz hadiseler can sıkıcıdır. Türkiye'de yıpratılmamış devlet kurumu kalmamış ve hukuk her gün yeni örneklerle ezilmekte ve yok sayılmaktadır. AKP'nin ileri demokrasi tasavvurunun ülkeyi, devleti ve milleti ne hâllere düşürdüğünü anlatmama herhâlde lüzum yok. Herkes görüyor ve herkes yaşıyor. Millî ne kadar değer, kurum ve fikir varsa hepsi tahrip edildi, ediliyor ve zedeleniyor. Çok üzgünüm. Umut ediyorum ki, bugün, mutlak bir millî bir davamız olan Kıbrıs'ın Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bir üniversite kampüsünün kurulması sebebiyle dahi olsa gündeme gelmiş olması, devlet erkânına ve siyaset kurumuna asıl görevlerini hatırlatıcı bir işaret fişeği olacaktır.
Konumuz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde kurulacak Çukurova Üniversitesi kampüsü ile alakalıdır. Tabii ki bu vesileyle tahlil ve tekliflerimizi geniş bir yelpazeye yaymak amacındayım. Zira, Kıbrıs benim için sadece siyasi nitelikte bir mevzu değil, aynı zamanda bir gönül meselesidir, kalbî bir meseledir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ekonomide lokomotif sektörlerinden birisi, hatta önde geleni hiç kuşkusuz eğitimdir ve dolayısıyla da üniversitelerdir. Bugün itibarıyla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yükseköğrenime devam eden 42 bin öğrenci vardır. Bunlardan sadece yüzde 10'u Kuzey Kıbrıs vatandaşıdır, yüzde 70'i ise Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıdır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde 65 farklı ülkeden öğrenci öğrenim görmekte ve yine, 35 farklı ülkeden gelen öğretim görevlileri de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üniversitelerinde görev yapmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde 5 Kıbrıs menşeli üniversite mevcuttur: Doğu Akdeniz Üniversitesi, Girne Amerikan Üniversitesi, Lefke Avrupa Üniversitesi, Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi ve Yakın Doğu Üniversitesi. Türkiye menşeli ve Kıbrıs'ta kampüs açmış olan üniversiteler olarak da Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesini sayabiliriz. Bu anlamda, Çukurova Üniversitesinin yeni bir kampüs girişimi de bu listede adını yazdıracaktır. Biz bu girişimi önemsiyoruz ve hayırlara vesile olmasını diliyoruz. Zira bizce üniversiteler Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde ekonomik ve kültürel manada katkıda bulunmakta ve dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen öğrenciler vasıtasıyla da dünyaya entegre olmaktadır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üniversitelerinden mezun olan farklı ülkelere mensup birçok başarılı siyaset adamı, sanatçı ve iş adamı vardır. Bunlar çok olumlu göstergelerdir. Bu başarı da Kuzey Kıbrıs'a üzerinde uygulanan ambargoyu aşan defakto bir tanınma ortamı yaratmaktadır.
Ayrıca "kampüs" fikri de ileride daha da yaygınlaştırılmalıdır. Zira dünyadaki genel eğilim de bu istikamettedir. Malumunuz olduğu üzere Bologna Süreciyle birlikte dünyada "ömür boyu eğitim" diye yeni bir olgu yaratıldı. Yani farklı yerlerde benzer eğitimleri yapmak hem talebeleri sirküle etmek hem de öğretim görevlilerini de bu manada farklı ülkelerde değerlendirmek konusu vardır. Kıbrıs da bunun için çok uygun bir altyapıya sahiptir. Ancak, tabii, burada kampüs açmakla ya da bu anlayışı geliştirip yaygınlaştırmak ile de konu bitmiyor. Zira nicelik kadar nitelik de mühim. Nitelik unsurunu çok boyutlu ele almak gerekmekte.
Burada sadece verilen eğitimin içeriğinden bahis açmıyorum, o elbette önem arz ediyor ancak asıl marifet, kaliteli yükseköğretimin yanı sıra bir de eğitimin elverişli şartlarda, üstün ve üretken bir ortamda verilebilmesidir. Dışarıdan bir ülkeye eğitim için gelen öğrenciler ucuz fakat aynı zamanda nitelikli hayat standartlarının olduğu ülkeleri tercih ediyorlar. Bugün ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde eğitime gelen talebeler açısından standartlar maalesef biraz pahalı denilebilecek seviyededir.
Peki, bunun için ne yapabiliriz? Birçok imkân var bununla ilgili. Çok açık ve basit bir biçimde özetlersek, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yaşayış koşullarını iyileştirmeli, ilerletmeli ve yükseltmeliyiz ve bununla birlikte az önce de değindiğim ucuzluğu, yani talebenin yaşayabileceği ama nitelikli yaşayabileceği vasatın da oluşmasına dikkat edilmeli.
Elbette yurtdışındaki eğitim fuarlarında da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne öğrenci çekmek ve bu ülkeyi, bu manadaki kalitesini tanıtmak da önemlidir. Türkiye burada önemli bir rol üstlenmelidir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin dünyada parlayan bir akademik merkez olmasını arzulamaktayız. Ancak söz konusu çabalar ve gayretlerin meyve vermeleri için yegâne araç Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bütünüyle, kendi kimliği ile dünyayla kucaklaşmasına fırsat tanımak ve destek olmaktır.
Oysa Türkiye Cumhuriyeti devletinin, 2012 yılı itibarıyla bu çizgide tutarlı bir siyaset icra ettiğini, böyle bir büyük tasavvura sahip olduğunu söylemek mümkün mü? Bizce değil. Bunu muhalefet partisi olduğumuz için söylemiyoruz. Keşke, AKP, iktidarının kendisine verdiği kudreti doğru değerlendirebilse, faydalı emeller için kullanmaktan çekinmese. Zira bizim için her şeyden önce Türkiye'nin menfaatleri gelir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Türkiye ile kardeşlik temelinde sarsılmaz bir duygusal bağının olduğu bilinmelidir ve bu sebepten dolayı da Türkiye'nin menfaatlerini Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin menfaatlerinden ayrı tutamayız. Fakat, ne acıdır ki, 2002'den bu yana tek başına ülkeyi idare eden AKP İktidarının değişik dönemlerinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, ana vatanın sıcaklığından, şefkatinden uzak kalmıştır, mahrum bırakılmıştır. Uluslararası platformda zaten yalnızlığa itilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, AKP İktidarının ilgisizliği neticesinde Türkiye'ye güvenemediği dönemler yaşamıştır.
Değerli milletvekilleri, şunu herkesin çok açık ve net biçimde bilmesini isterim ki, gelip geçici olan iktidar kimin elinde olursa olsun Kıbrıs meselesi bir millî davadır yani Türkiye Cumhuriyeti devletinin tamamını, herkesi ilgilendiren ve her kesimin takipçisi olması gereken resmî ve millî düzeyde bir davadır. Bu anlamda, basit bir Hükûmet politikası olmaktan öteye, hakiki bir devlet meselesidir.
Bugün gelinen noktada ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin "Kıbrıs" diye bir davasının kalmadığı intibası yaratılmaya çalışıyor. Gerçekten de AKP Kıbrıs'ı bir dava olarak değil, bir sorun olarak değerlendirmektedir. Dış politikanın diğer tüm şube ve alanlarında olduğu gibi Kıbrıs meselesinde de AKP İktidarı teslimiyetçidir, millî değerlere nispeten çelişkilidir, tutarsızdır ve üzülerek ifade edeyim ki çifte standartçıdır.
Değerli milletvekilleri, AKP teslimiyetçidir: Zira, sözde "tabuları yıkan parti" profili edinmek için binbir kılıfla bu toprakları vatan yapan değerler manzumesini tahrip etmekten kaçınmamıştır. "Millî" vasıflı ne varsa "statükocu" sınıfına yerleştirmiş ve böylece malum odaklara hizmet etmiştir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hususunda "Çözümsüzlük çözüm değildir." safsatasıyla yılların eskitemediği merhum Rauf Denktaş'ı çözümsüzlüğün nedeni olarak gösterdiler. Nitekim 2005 yılında birtakım konferanslar için Türkiye'ye gelen merhum Denktaş'a Sayın Başbakan "Git kendi ülkende siyaset yap." gibi yakışıksız ve saygısız bir cümle sarf etme cüretini dahi göstermiştir. Bunlar yaşandıktan sonra, mecburen dahi olsa Sayın Denktaş'ın cenazesi için Kıbrıs'a gitmiş olmasını da bu hatalardan bir dönüş olarak değerlendirmek ve ona inanmak istiyorum.
AKP teslimiyetçidir: Zira, Türkiye'nin topraklarını karış karış yabancılara peşkeş çekmekten geri durmayan zihniyetin öncüsü ve yegâne temsilcisi gibi görünmektedir. Aynı tavrı yani gurur duyduğu tüccar kafasını Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde de göstermekten geri durmamıştır. Nitekim, herkesi, Sayın Başbakanın "Siyasette bir marketing var, bunu bilmiyorlar. Ben ülkemi pazarlıyorum. Aynı şeyi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için de söylüyorum." sözlerini hatırlamaya davet ediyorum. Ama geçen yıl yaşadığımız İsrail ile gerginlik -evvelsi yıldan itibaren- süresi içinde -Kıbrıs'ta İsrail'in yaptığı su dağıtım şebekesi yatırımı, liman gibi konularında- o sert tavrı veyahut da Kıbrıs'a gösterilen o toleranssızlığı görmediğimizi de ifade etmeliyim.
2004'ten bu yana her fırsatta Annan Planı'nın arkasına sığınmakta ve saklanmaktadır AKP İktidarı.
Şimdi Sayın Başbakan'a seslenmek istiyorum: Sözde "Arap Baharı" esnasında gösterdiğiniz gayretin binde birini dahi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin uluslararası toplumdaki haysiyetli yerini alabilmesi için ortaya koyabilseydiniz, şimdiye dek bu kutlu davamızda mutlaka galip olmuştuk.
Değerli milletvekilleri, tabii, AKP'nin teslimiyetçiliğinin ve tüccar anlayışının bir tezahürü olarak çifte standartçılığını da vurgulamak gerekir.
AKP İktidarı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni değişen konjonktürlere nispetle bir maşa gibi kullanmayı da ihmal etmiyor. İktidara yakın olan yazarlardan, araştırmacılardan duyuyoruz ve okuyoruz ki, İsrail'in Kıbrıs Adası'nın güneyinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile birlikte yürüttüğü malum faaliyetlerden şayet olumlu bir netice çıkarsa, yani daha açık olmak gerekirse, petrol veya doğal gaz bulunursa, Türkiye'nin Güney Kıbrıs Rum kesimi ile bir anlaşmaya gidebileceğini, bunlardan alacağı pay ile de Kıbrıs'ı bir sözde "baş ağrısı" olmaktan çıkaracağına dair bilgiler var.
Bir başka seçeneği de, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Kıbrıs Adası'nda bir veya iki tane askerî üs karşılığında geriye çekilebileceğini belirtiyor bu yazarlar.
AKP çifte standartlıdır. Zira, dış politikadaki bazı taşeron emelleri doğrultusunda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni iç politikada kullanmaktan, sahte iyi niyetlerle istismar etmekten de çekinmemektedir.
Şimdi bir sözde millî meseleler mevzusu çıktı. İlk bakışta "millî mesele" dendiğinde memnun olmamız beklenebilir veya AKP'nin geleneksel Türk dış politikasına tekrar sarıldığı yanılgısına da kolaylıkla düşebiliriz. Oysa, AKP'nin millî meseleler olarak adlandırdığı sınıfın içinde öyle değişik ve birbiriyle münasebetli olmayan meseleler var ki hakiki manada millî olan davamız Kıbrıs sıradanlaştırılıyor ve etkisizleştiriliyor. AKP'nin millî meseleleri o kadar geniş bir alana yayılıyor ki bu vesileyle söz konusu kavramın içi de boşaltılıyor. Buna göre, Gazze de, Şam da, Bağdat da, Kahire de, Trablus da, Tunus da Türkiye'nin birer millî meselesi konumuna terfi ettirildi.
Değerli milletvekilleri, buradan uyarıyorum: Gidişat sağlıklı değildir. AKP yayılmacı bir dış politika izlemektedir. Barışçıl değil yarı emperyal, hayalci bir duruş sergilemektedir. Bu esnada ise AKP'nin hayalperestliği uğruna Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti feda edilmektedir. Aslında tüm bu bilgiler ışığında vardığımız netice gösteriyor ki "Kıbrıs sorunu var." diyenler aslında sorunun ta kendisidir, sorun AKP'dir. Biz devlet ve millet olarak kenetlendiğimiz vakit önümüzde hiçbir güç duramaz. ABD'den, AB'den veya başka mihraklardan medet ummak yerine, tüm kuvvetlerimizi hep beraber seferber edelim ve millî davamız olan Kıbrıs'ı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanıtalım ve yaşatalım. Öyle zannediyorum ki tıpkı bizim gibi milletimiz de sizden, iktidar olduğunuz müddette, küresel projelerin taşeronluğunu yapmaktansa millî hayallerin, millî davalarımızın takipçisi olmanızı istemekte ve beklemektedir.
Evet, Çukurova Üniversitesinin kuracağı kampüsün hayırlı olmasını temenni ederken Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin her açıdan kalkınmasına ve özellikle tanınmasına AKP İktidarının en azından bundan sonraki süreçte etkin katkı sağlayacağını umuyorum ve bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Türkeş.