GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:5
Tarih:09.10.2025

CHP GRUBU ADINA KADRİ ENİS BERBEROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, kıymetli hazırun; bugün tarihî olaylara şahitlik ediyoruz. Malumunuzdur sadece görüştüğümüz uluslararası anlaşmalar açısından konuşmadım. Kendimi bildim bileli dünyanın en kanlı sorunlarından birinde bir mola verildi. Arapların bir lafı vardır "Silah söze hükmeder." derler. Bugün silahların sustuğu -en azından geçici bir süre, temennimiz kalıcı olması- ve sözün devreye girdiği bir süreç yaşıyoruz. Hatırlayın daha bundan birkaç ay öncesinde İsrail saldırganlığı Lübnan'ı, Yemen'i, Suriye'yi, İran'ı vuruyordu; Amerikan uçakları İran'ın nükleer tesislerini yerle bir ediyordu, dağın içine atılan özel bombalardan bahsediyorduk. Bugün sabah yabancı gazeteleri karıştırdığımda, televizyonlara şöyle bir göz attığımda bir bahar havası eser gibiydi. Hamas, Trump'a teşekkür ediyor, Trump kendisini Nobel'e aday gösteriyor, genişletilmiş bir Orta Doğu barışı için İran'ın masaya davet edileceğinden söz ediliyordu. Dahası, Suriye'de daha evvelsi gün seçimler olmuştu hem de bu sefer hakikaten seçime benzer seçim gibi duruyordu. Şimdi, bunları hatırlatmamın bir sebebi var. Türkiye, maalesef coğrafi olarak bir Belçika değil ya da eski Alman Genelkurmay başkanlarından bir tanesinin çok vecizce ortaya koyduğu gibi, "Etrafı, sınırları dostlarla çevrili değil." Bizim ülkemizde her daim güvenlik ve özgürlük tartışması olur. Tahterevallinin hangi tarafının ağır basacağı konjonktüre göre belli olur. Çoğunlukla iç tehditten çok, dış tehdit de burada etkili olur. Hâl böyleyken etrafımızda barış havasının esmesinin Türkiye için yaratacağı fırsatlardan söz etmek isterim. Zaten o fırsatlardan biri ayağımıza gelmiş durumda Mecliste kurulan bu özel Komisyonla. Amma velakin -şimdi burada bir "ama" kelimesi ve bir virgül koymak zorundayım- acaba bizim çok daha gerimizdeki bir demokrasi seviyesinden başlayan bölgedeki istikamet aynen korunursa Türkiye ayağına gelen bu fırsatı değerlendirme imkânına sahip olacak mı? Yaşınız benimki kadar bir rakama geldiğinde daha evvel de buna benzer fırsatların ortaya çıktığını ve kullanılmadığını maalesef yaşamış oluyorsunuz. Misal, 1992 yılında kurulan koalisyon, DYP-SHP koalisyonu rahmetli Demirel'in tabiriyle Adriyatik kıyılarından Çin Seddi'ne kadar bir Türk dünyasına örnek olmak için en büyük adaydı. Neden? Yine Demirel'in laflarıyla izah edeyim: Bir, Türkiye Müslüman'dı; iki, demokratikti yani iş başına gelenler ve gidenler seçimle, sandıkla, vesaireyle gidip geliyordu, millî irade vardı; üçüncüsü de laiklikti. Zaten demokrasi ile laikliği bir bütün olarak ele almak gereği artık bugün bütün dünyada konuşulan bir genel kabul olduğu için... Türkiye nerede ıskaladı? Laiklikte mi? Zannetmiyorum. Müslümanlığından, elhamdülillah, kimsenin zaten bir şüphesi yok. Demek ki bir yerde sınıfta kaldıysak bu demokrasi oldu.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Laiklikte de kalmıştı o dönem bence. O dönemki laiklikte kalmıştı. Bugünkü yorumda sorun yok.

KADRİ ENİS BERBEROĞLU (Devamla) - Tamam efendim.

MURAT EMİR (Ankara) - Hatibe sataşmayın lütfen.

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Bu sataşma değil.

KADRİ ENİS BERBEROĞLU (Devamla) - Yok, karşılıklı konuşuyoruz hanımefendiyle, Sayın Grup Başkan Vekiliyle; problem yok orada ama neticesi zatıalinizin partisi için çok kötü olmadı çünkü onun neticesinde çıkan krizden yirmi üç yıllık bir iktidar çıkardınız. (CHP sıralarından alkışlar)

ÖZLEM ZENGİN (İstanbul) - Doğru, ben de alkışlıyorum, bizim için iyi oldu.

KADRİ ENİS BERBEROĞLU (Devamla) - O bakımdan, filmi biraz geri saralım ve misal, demin, Komisyon dedim, Komisyon üzerinden gidelim. Hakikaten, terörsüz Türkiye projesi çok iddialı bir proje yani kimsenin -demin, konuşmamın başında söylediğim gibi- itiraz etmesi mümkün olmayan bir şey. Yani mermi yerine sözlerin kullanıldığı bir ortamdan kimse rahatsız olmamalı, olmaz da zaten normal şartlar altında. Hâl böyleyken geçen haftaki açılışta bu Komisyona en yüksek 2'nci üyeyi veren, anketlere göre ve son seçim sonuçlarına göre 1'inci parti olan Cumhuriyet Halk Partisi açılışa katılmadı hukuksuzluk sebebiyle, belediyelere yapılan operasyonlardan ötürü. Yine, bu Komisyonda hazır bulunan bir başka parti olan Türkiye İşçi Partisi, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen aramızda bulunmayan bir milletvekiliyle görüşmek üzere açılış günü Silivri'de toplantıyı tercih etti. Örnekleri çoğaltmak kolay. Burada öyle bir konuşma yapmak istemiyorum. Sadece kastım şu: Bizim önümüzde bir yol ayrımı var. Demokratik, laik ve Müslüman bir ülke olarak şu anda istikameti gözüken bir bölgeye önderlik, liderlik, hamilik etmek bir seçenek veya bugünkü gibi... Kimse kusura bakmasın, ben belki eksik akılla bunu söylüyorum, henüz hangi sistemle yönetildiğimi, hangi rejimle yönetildiğimi bilmediğim bir Türkiye'den bahsediyorum yani nevi şahsına münhasır bir başkanlık sistemi olmaz. Şu anda tam gözümün önünde Grup Başkan Vekilim var, kendisi göz doktoru; Türkiye'ye has bir göz ameliyatı olabilir mi efendim? (CHP sıralarından alkışlar) Ya da Türkiye'ye has bir trafik yasası olabilir mi? Bunlar ciddi işlerdir. Bakın, son yedi senedir Türkiye'nin başına gelmeyen kalmadı. Tek tek saymanın âlemi yok, zamanınıza da kıymak istemiyorum ama eğer iktidar partisinde 2 dönem üst üste milletvekilliği yapmış, medyadan da tanıdığımız Hüseyin Kocabıyık tartışmasız bu partinin liderine hakaret etmekten Osman Kavala'nın yanına konuluyorsa bu işte bir garabet var yani rejim o kadar karışık ve karmaşık işliyor ki gerçekten, hedefin kim olduğunu, tehdidin kim olduğunu, yandaşın kim olduğunu anlamak mümkün değil. Herkes potansiyel tehdit bu rejim için. Önerimiz basit yani en azından benim kafam o açıdan çok rahat. "6'lı masa" diye tabir edilen, çok popüler olmadığını bildiğim o siyasi yapının bir vaadi vardı Türkiye'ye tek adam rejiminden güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmek gibi, misal. Çünkü artık şahısların çok önemli olduğuna inanmıyorum ben. Bakınız, Hamas'ın Trump'a teşekkür etmesinden bahsediyoruz, İran'ın büyük şeytanla yakında masaya oturabileceğinden bahsediyoruz; demek artık olayı şahıstan çok bir sistem ve rejim olarak ele almamız zorunlu. Bunu becerir, gereken düzenlemeleri yapar, kimsenin sözünden, eğiliminden korkmadığı demokratik bir ülke yaratabilirsek bunun yaratacağı ekonomik refahı da yine bu bölgeyle paylaşma imkânımız olur, hukuka düşürdüğümüz lekeyi temizleriz; yargıya kimse inanmıyor maalesef. Benim bu işim bittiğinde yani şu görevim bittiğinde bir müebbetle, yirmi iki yılla yargılanacağım. On yıldır bu Meclisteyim, 7 Haziran 2015'te seçildim, demek ki brüt olarak on yılı geçmişim, netini söyleyeyim: Yedi yıl yani aradaki süreyi ya hapishanede ya dışarıda geçirdim Meclisten atıldığım için. Şimdi, bunu söylemek aslında eğlendirmiyor beni, onu da söyleyeyim, utandırmıyor da ama böyle bir gerçeklik var; bunların tekrarını önlemek lazım anlamında söylüyorum ve gönlümden geçeni de açıkça ifade ediyorum.

Kim yönetirse yönetsin bu ülkeyi, demokratik yönetsin, doğru düzgün, anlaşılır bir rejimle yönetsin. Bakın, bu iyi bir fırsattır, Türkiye tam otuz sene önce önüne gelen fırsatta olduğu gibi bir bölgeye önder olabilir, lider olabilir, hami olabilir, akıl hocası olabilir; daha da önemlisi, onlarla birlikte yeni bir medeniyetin parçası olabilir.

Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)