GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:5
Tarih:09.10.2025

MHP GRUBU ADINA MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz...

ERHAN USTA (Samsun) - Tam da bu işte, bahsettiğiniz ne biliyor musunuz, kırk yıl silah sıka sıka başarılı oldunuz, doğru, haklısınız, başarılı oldunuz.

MEVLÜT KARAKAYA (Devamla) - ...kanun teklifi Malezya Hükûmeti ile imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması Ortak Komitesi'nin...

BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - Biz kazandık geldik. Halkın içinden geldik, yürüyerek geldik, barışı konuşa konuşa geldik, biz silahı konuşarak gelmedik, siz kanı konuşarak geldiniz. Kan propagandası yaparak geldiniz.

ERHAN USTA (Samsun) - Bugün barış bile olamaz. "Silah sıktık, yine silah sıkarız." diyorsunuz, ondan sonra barıştan bahsediyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Sayın milletvekilleri, lütfen, bakın, bir arkadaşımızı kürsüye davet ettim.

BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) - Bizim buraya nasıl geldiğimiz haddinize düşmemiş, nasıl seçildiğimiz.

BAŞKAN - Müsaade eder misiniz lütfen.

Kürsüye davet ettim milletvekilini, konuşmasını yapsın, lütfen.

SABAHAT ERDOĞAN SARITAŞ (Siirt) - E, laf atıyorlar Sayın Başkan, hadsizce!

BAŞKAN - Buyurun.

MEVLÜT KARAKAYA (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, Malezya Hükûmeti'yle imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması Ortak Komitesi'nin 30 Ekim 2024 tarihli kararının onaylanmasına ilişkindir. Bu teklif, iki dost ve kardeş ülke arasında 2015'ten bu yana yürürlükte bulunan Serbest Ticaret Anlaşması uygulamasında meydana gelen bazı teknik aksaklıkların, uyumsuzlukların giderilmesini hedeflemektedir. Bu düzenleme, görünüşte teknik bir güncelleme gibi dursa da esas itibarıyla Türkiye'nin Asya açılım vizyonunun ve içinde bulunduğumuz dünya düzeninde denge siyaseti anlayışının önemli bir halkasını oluşturmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu anlaşma, ülkemizin Güneydoğu Asya'daki ilk serbest ticaret anlaşması olması münasebetiyle önem taşımaktadır. Malezya gelişen sanayisi, ileri teknoloji altyapısı, siyasi istikrarıyla bulunduğu coğrafyanın en önemli ekonomik aktörlerinden biridir. Bu anlaşma sayesinde Türk sanayi ürünleri Malezya pazarına daha kolay erişmekte, Malezya menşeili başta elektronik ürünler olmak üzere bir kısım ürünlerin rekabetçi fiyatlarla ülkemize ulaşması amaçlanmaktadır. Bu teklif, sadece bir dış ticaret sözleşmesi değil, Türkiye'nin kendi coğrafyasının ötesine uzanan, ekonomik etkinliğini güçlendiren stratejik bir adımdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizler dış politikanın millî çıkarlar temelinde karşılıklı saygı, egemen eşitlik ve çok taraflı denge ilkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerektiğine inanıyoruz. Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli'nin de defaatle vurguladığı gibi, Türkiye tek kutuplu dünyanın edilgen bir unsuru olmamalıdır. Türkiye, tarihinden aldığı güçle kendi eksenini oluşturmak zorundadır.

Değerli milletvekilleri, izlenen bu politikaların değerini ve önemini anlamak için yakın geçmişle bağlantılı birkaç hususa dikkat çekmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Malumunuz, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra iki kutuplu bir dünya düzenine geçildi. Yaklaşık yarım asır süren bu düzen Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte son buldu. Soğuk savaş dönemi olarak adlandırılan yeni dönemde değişimin ve dönüşümün itici gücü küreselleşme oldu. Küreselleşme olgusu bir taraftan çok taraflılığı referans alırken, diğer taraftan dünyayı tek kutuplu hegemonik bir yapıya sürükledi. Teknolojinin gelişmesi, hayatın tüm alanlarına sirayet etmesiyle birlikte küçülen yeni dünyada her şeyin güzel olacağı, savaşların, çatışmaların biteceği, barışın ve huzurun hâkim olacağı, eşitsizliklerin azalacağı bir dünya tasavvuru pazarlandı. Ulus devlet yapıları ve hatta dinler bu değişimin ve dönüşümün önündeki en büyük engeller olarak hedefe kondu. Ulus devlet yapılarının parçalanması için terör örgütlerinin ortaya çıkarılması, dinler arası diyalog kılıfıyla dinsizleştirmek girişimleri bu döneme denk düşer. Ulus devletlerin miadını doldurduğu söylemleri bu dönemin önemli sloganlarının başında geliyordu. Zira, Sovyetler'in dağılmasıyla sınırlara örülen duvarlar yıkılmış, güvenlikçi politikalara sözde gerek kalmamıştı. Bu süreçte İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan ve çok taraflılığı referans alan Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Sağlık Örgütü gibi küresel yönetişim kurumları işlevlerini layıkıyla yerine getiremez hâle geldi ve misyonlarını kaybetti. "Sınırlar kalkacak." derken bugün 90'ın üzerindeki ülke sınırlarını korumak için yeni duvarlar ördü. Ekonomik ve sosyal konular başta olmak üzere birçok alanda küresel eşitsizlikler katlanarak arttı. Vekâlet savaşları, paralı savaşçıların kullanımı konvansiyonel savaşların yerini aldı. Çok taraflılık yeni düzende yerini ağırlıklı olarak ikili anlaşmalara bıraktı. Sınamalar, restleşmeler bu dönemin en belirgin davranış biçimlerinden oldu. Uluslararası hukukun ve meşruiyetin temeli güç oldu. Tabiri caizse gücü gücü yetene bir dünya düzeni oluştu. Bunun en bariz örneğini Gazze'de görüyoruz. Bugün Gazze konusunda gelen barış anlaşmalarına ilişkin bilgiler, özellikle barışın ilk aşamasının sağlandığına ilişkin bilgiler elbette bizim olumlu karşıladığımız ve sonuna gelmesi, kalıcı bir barışın sağlanması arzu ettiğimiz ve istediğimiz bir durum.

Derinlemesine bir analiz yapacak olursak işin özünde, temelinde yüz yıllar öncesinde ötekileştirme referansıyla yapılan ve dönem dönem aynı referansla güncellenen, Doğulu-Batılı olarak kavramlaştırılan, ideolojik ve teolojik ayırımın izlerini görürüz. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra şekillenmeye başlayan çift kutuplu politik dünya düzeninde Batı artık kesin olarak Avrupa, ABD, Kanada, coğrafi olarak doğu da kalsa da bu ülkelerin uzantıları olan Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Amerika'nın bir kısmı olarak tanımlandı. Cemil Meriç Kültürden İrfana eserinde bu ayırımın son birkaç yüzyıllık ekonomik manzarasını "Doğu ile Batı iki ayrı dünya, meseleleri başka başka, biri zenginleştikçe öteki fakirleşmeye mahkûm." şeklinde özetlemişti. Türkiye coğrafi anlamda yapılan tanımlamalarda Doğu'nun en batısı, Batı'nın en doğusu olmuştur. Özetle soğuk savaş sonrası dönemde uluslararası sistem istikrarsızlaşmış, ekonomik, sosyal ve çevresel krizler artmıştır. Başta Orta Doğu'da İsrail'in yayılmacı politikaları ve bölgedeki çatışmalar ülkemiz dâhil bölgeyi önemli risklere sürüklemiş durumdadır. Türkiye'nin dış politikası çok taraflılığı esas alan, tek eksenli anlayışın ötesine geçen çok boyutlu bir yaklaşımın tezahürüdür.

Değerli milletvekilleri, biz Türkiye'yi ne tamamen Doğu ne de tamamen Batı olarak görüyoruz, işin tarihî gerçeği de budur. Türkiye'nin dış politika yaklaşımını tıpkı Selçuklu'nun çift başlı kartal sembolünde olduğu gibi bir başıyla doğuya, diğer başıyla batıya bakan, bir ayağı doğuda, diğer ayağı batıda olan bir anlayışla tanımlıyor ve tarif ediyoruz. Bu anlayışın temelinde Türkiye'nin merkez olma ideali ve iddiası var.

Değerli milletvekilleri, ekonomik anlamda Asya merkezli yeni bir eksenin oluştuğu da bir gerçektir. Bugün burada görüşmekte olduğumuz bu teklifin özellikle Asya merkezli eksenin oluşmasında ciddi katkısı olduğuna inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, hepinizin malumu, 13 Ekimde Genel Kurul açık değil ama 13 Ekim, bizim Millî Mücadele'mizin karargâhı, millî egemenliğimizin simge şehri olan Ankara'mızın başkent oluşunun 102'nci yıl dönümü, bu vesileyle ben tekrar tebrik ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEVLÜT KARAKAYA (Devamla) - Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere tüm şehitlerimizi rahmetle, minnetle bir kez daha anıyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)