| Konu: | |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 5 |
| Tarih: | 09.10.2025 |
YENİ YOL GRUBU ADINA MUSTAFA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; tabii, ekranlarda değerli vatandaşlarımız beni tek olarak görüyorlar ama şu anda gerçekten boş bir Genel Kurula sesleniyorum; umarım, sözümüz dışarıda bulunan arkadaşlarımıza ulaşır.
Özgürlük Filosu Vicdan gemisiyle beraber gözaltına alınan milletvekili arkadaşlarımız Necmettin Çalışkan, Mehmet Atmaca ve Sema Silkin Ün Hanım şu anda Azerbaycan'dan Türkiye'ye doğru hareket ettiler, inşallah, 21.50 gibi İstanbul Havalimanı'nda olacaklar; biz de orada olmaya gayret edeceğiz.
Tabii, bu Gazze'deki ateşkesin sağlanmasıyla birlikte, aslında, milletvekillerimizin, Sumud Filosundaki aktivistlerin Türkiye'ye gelişleri, ardından ateşkesin sağlanmış olması bize şunu hissettirdi: Bu yapılan girişim İsrail'in masaya oturtulması için önemli bir baskı unsuru oldu. Dünyanın dört bir tarafındaki başkentlerde halkın, dini, dili, ırkı, vicdanı birbirinden farklı olan insanların Filistin noktasında ortaklaşa gayretleri, çabaları İsrail'in bu ateşkese "evet" demesinin başlıca sebeplerindendir. Evet, bir olumlu hava var; evet, bu acı da olsa şu anda hepimizi bir umutlu beklentiye sürükledi ama İsrail'e hiçbir zaman güvenilmez. İsrail'in mutlaka kendi içinde denetleyici ve dışarıdan mutlaka İsrail'in bu durumunu göz önünde bulundurarak ateşkesin kalıcı bir barışa dönüşmesini temin edecek altyapının oluşturulması gerekir. Rehine takası sağlandıktan sonra İsrail bir provokasyonla, herhangi bir gerekçeyle tekrar saldırılarına başlayabilir. Dolayısıyla, bunda uyanık olmak zorundayız bütün ülkeler olarak. Türkiye'nin, Mısır'ın, Katar'ın ara bulucu vasfıyla yaptığı girişimler değerlidir. Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yapılan açıklamayı, oradaki barışın, ateşkesin kalıcı hâle gelmesi adına Türkiye'nin de burada görev alacağına dair açıklamayı da dikkatlice takip ediyoruz. Bu, mutlaka hayat bulmalıdır görev gücü noktasında.
Değerli arkadaşlar, bununla ilgili kanaatlerimiz ortak fakat Gazze meselesiyle ilgili bazı söyleyeceklerim var, bunu özellikle sizlere sunmak istiyorum. İktidar olarak yapabildikleriniz var, yapamadıklarınız var; bu ikisi için de hiç endişe etmeyin. Neden? Çünkü bu milletin terazisi adildir. Yaptıklarınızla ilgili hakkı teslim eder, yapamadıklarınızla ilgili de gereken müsamahayı gösterir. Ancak bir de yapabilecekleriniz olduğu hâlde yapmadıklarınız var. İşte, biz bu yapmadıklarınız yüzünden muhalefet olarak sizi her zaman uyarmaya çalıştık. Bunu da bilmelisiniz ki yapmadıklarınız mutlaka maşerî vicdanda sorgulanacak, hem tarih hem de millet önünde tartıya çıkacaktır; bundan hiçbir şekilde kaçış olmayacaktır. Şunu unutmayınız değerli arkadaşlar, açık, gizli ne yaptıysanız o yaptıklarınız 67 bin Filistinli kardeşimizin şehit olmasını, hayatını kaybetmesini engelleyemedi. Ülke olarak ne yaptıysak bu soykırımı iki yıldır -ki bugün ateşkes imzalandı- bugüne kadar durduramadık. Dolayısıyla, bu muhasebeyi yapmadan doğru bir sonuca ulaşmamız mümkün olmayacak.
Dün, Sayın Grup Başkan Vekili burada "Dış politika konusunda ortaklaşalım, beraber iş yapalım ve aynı zamanda bu meseleleri iç siyasetin malzemesi yapmayalım." dedi ve bu şekildeki yaklaşımları desteklediklerini ifade etti; elhak, biz de bunu söylüyoruz. "Dış politika" dediğiniz alan sadece bir siyasi partinin bakışıyla değerlendirilebilecek bir alan değildir, mutlaka daha geniş perspektiften ortaya konulması gerekir.
Ben size bir örnek vereceğim: Dün yine aynı, bu kürsüden AK PARTİ'li milletvekili hanımefendi arkadaşımız "8 Eylülde biz 30 milletvekilimizle beraber Refah Sınır Kapısı'na gittik. Refah Sınır Kapısı'nda, orada yardım tırlarının Refah'a girişini organize etmeye çalıştık." dedi. Sağ olsunlar yaptıkları girişim için ama ben size bir hatırlatma yapayım: Bundan aylar önce, geçen sene biz 4 milletvekili arkadaş -Necmettin Çalışkan, bendeniz, Mesut Doğan Bey, Sema Silkin Ün Hanım- Kahire'ye gittik Refah'a ulaşmak için. Elçimiz sadece gittiğimiz gün, yaptığımız ziyaretin ne kadar anlamsız olduğuna bizi ikna etmek için çaba gösterdi ve sadece gittiğimiz gün kendisini gördük. Sonrasında "Öldüler mi, kaldılar mı, bu 4 milletvekili Kahire'de ne yediler içtiler, nasıl bir dertleri vardı, nerede kaldılar acaba?" diye bizi hiç arayan soran olmadı ve Refah'a gitmek için Süleymaniye'den geri dönmek durumunda kaldık ama 8 Eylülde AK PARTİ'den 30 milletvekili arkadaşımızın Refah'a gitmesini elçilik, Dışişleri Bakanlığı özellikle organize etti. Fakat ilginç bir nokta var, ilginç nokta şu: Orada milletvekilleri adına gidilen heyette açıklamayı AK PARTİ Genel Başkan Yardımcısı yaptı yani bir siyasi partinin genel başkan yardımcısının öncülüğünde gidilen bir ziyarette milletvekilleri onun yanında gitti ve bütün yollar açıldı.
Şimdi, bu şekilde ortaklaşmak, bu şekilde hareket etmek mümkün mü? Ayrıca, yine biz o ziyaretten geldikten sonra oluşan hassasiyet nedeniyle burada, İnsan Hakları İzleme Komisyonu mutlaka Gazze'ye gidileceğine, Refah'a gidileceğine dair 2 sefer karar aldı ama bu ikisi de maalesef gerçekleşmedi. Biz bu tür yaklaşımlarda dış politikayı iç politikanın malzemesi yapmayarak, işte buralarda adil davranarak, parlamenterler arasında ayrım yapmadan bunları gerçekleştirmemiz gerekir diye özellikle ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün hepiniz biliyorsunuz yani bu artık kalıcı bir barış değil, kalıcı barış olması yönünde bir ortak iradenin hepimiz tarafından destekleniyor olması gerekir.
Ben bir başka konuyu daha dikkatlerinize arz etmek istiyorum, Kıbrıs meselesi: Kıbrıs'ta bundan önce -mevcut elçimizi kastetmiyorum- atadığınız 2 elçi yüzünden Kıbrıs halkı ile Türkiye Cumhuriyeti devleti arasındaki irtibatı kopardınız arkadaşlar. Ne demek istiyorum? Bir önceki elçiyi, birini Türkiye'de siyasi polemiklerin tarafı olmuş bir kişi olarak, sonra yaptığı tercihler nedeniyle farklı yere evrilmiş bir arkadaşımız olarak Kıbrıs'a gönderdiniz, irtibat koptu. İkinci gönderdiğimiz arkadaşımız Kıbrıs'ta kara para aklama, kumarhane vesaire gibi iddialarla oradaki farklı gruplarla ilişkisi olduğuna dair bir arkadaşımızdı, onu gönderdiniz ve Kıbrıs ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki irtibatın zayıflamasına neden oldunuz ama mevcut elçi çok şükür görevinin bilincinde bir arkadaşımız, umarım bu noktada başarılı olur. Niye ben Kıbrıs mevzusunu açtım? 19 Ekim geliyor, Cumhurbaşkanlığı seçimleri var, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde umarım, dilerim ki iki devletli çözüm noktasındaki ısrarımız zarar görmez. Elbette Kıbrıs halkı bir karar verecek. Hep beraber bu kararın biz hayırlı olmasını dileyeceğiz, bununla ilgili üzerimize düşeni yapacağız ama iki devletli çözüm özellikle bu saatten sonra zarar görürse emin olun bunun altından kalkamayız. Niye? İşte birkaç gün önce Amerika'da LNG antlaşması imzalandı, Enerji Bakanlığı, BOTAŞ'la beraber. Kimin söylediğine bakmadan, gerçekten siz de küçük bir araştırmayla o şirketin merkezinin nerede olduğunu görürsünüz. O şirket "Mercuria" denilen şirket Güney Kıbrıs merkezli bir şirket arkadaşlar; internette, öyle gizli bilgi falan değil. Kuzey Kıbrıs ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin aldığı bir karar var ve bu karar... Ticaret yapmaları bizim açımızdan doğru değil ama bugün biz Güney Kıbrıs merkezli bir şirketle uzun yıllar sürecek doğal gaz anlaşması yapıyoruz. "Acaba biz bu anlaşmayla beraber bize dönecek olan silahların finansmanını mı sağlıyoruz?" diye sormak bizim hakkımız değil mi?
Ayrıca şunu da söyleyeyim değerli arkadaşlar: Bakınız, Gazze meselesinden sonra Mısır'ın pozisyonu, Kıbrıs'ın pozisyonu, Doğu Akdeniz'de hidrokarbon yatakları, bütün denklemi alt alta, üst üste koyduğunuzda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin mevcut varlığının korunması, hukukunun korunması, tüzel kişiliğinin ayağa kalkması, yaptırımların ortadan kaldırılması adına yapılması gereken şey, bugün yaptığımızın 10 katı olmalıdır. Aksi takdirde, eğer biz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin hukukunu koruyamazsak, neticesinde, emin olun, Ankara'nın da Diyarbakır'ın da İstanbul'un da hukukunu koruyamayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.
MUSTAFA KAYA (Devamla) - Ve bu anlayışla, bu mantıkla biz bunu yapamayız. 3 tane garantör devlet var Kıbrıs'ta: İngiltere, Türkiye, Yunanistan. Bugün gidin bakın, bütün Güney Kıbrıs gazetelerini, Yunanistan gazetelerini inceleyin, her birinde göreceksiniz Fransa'nın üs açtığını, Amerika'nın ağır silahlarla Güney Kıbrıs'ı donattığını, İsrail'in güvenliği için artık Güney Kıbrıs'ın seçildiğini ve neticesinde Fransa'nın, Avrupa Birliğinin -tırnak içinde söylüyorum- Kıbrıs Cumhuriyeti'yle ilişkilerini geliştirmek adına nasıl bir çaba içerisine girdiklerini.
Değerli arkadaşlar, evet, başladığım gibi bitireyim, dış politika iç politikanın malzemesi yapılmamalıdır, hepimizin ortak geleceğini ifade eder ve bu örnekleri bir daha tekrar ederek dış politikayı iç politikanın malzemesi yapmayın diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL ve CHP sıralarından alkışlar)