GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:5
Tarih:09.10.2025

MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir eski AKP Milletvekili Hüseyin Kocabıyık, işlediği suçu bir kez de ben buradan işleyeceğim çünkü o bir suçsa bunu yüz binlerce kere milyonlarca vatandaşımız yaptı ve yapmaya devam edecek. Bir iktidar sahibi düşünün, rakibinden korktuğu için onu hapse attırarak kurtulmak istiyor. Ta kendisisiniz, Cumhurbaşkanı ta kendisidir. Buradan söylüyoruz, binlerce kere de söyledik; fezleke mi yollayacaksınız bunun için? "Sen aslında darbe yaptın." demiş. Evet, darbe yaptı; 19 Mart darbesinin birinci dereceden faili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dır. (CHP sıralarından alkışlar) Efendim, Cumhurbaşkanının onur, şeref ve saygınlığını zedelemiş. Ben bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak Cumhurbaşkanımızın onur, şeref ve saygınlığının korunmasından yanayım ama bunu korumanın birinci yolu darbecilik yapmamasıdır; ona onu tavsiye edin, darbecilik yaptırtmayın. (CHP sıralarından alkışlar) Yargı üzerinden demokrasi darbe almıştır, Cumhurbaşkanı adayımız hapiste tutulmaktadır, fiilen tutulmaktadır. Siz de susturmak için kim konuşursa hapse atacağınızı, hapse atılırım korkusuyla 86 milyonu susturacağınızı zannediyorsunuz ama eninde sonunda dağılacaksınız, göreceksiniz.

Bu susturma çabasının bir devamı, sabahın bir vakti sanatçılara, ünlü kişilere operasyon yapılıyor. İddia ne? Uyuşturucu ama bakıyorsunuz, ilgili kişilerin neredeyse tamamı Saraçhane'deki eylemlere destek vermiş, Ekrem İmamoğlu'nun haksız yere tutuklanmasına karşı çıkmış, Saraçhane'de tutuklanan gençlerin yanında durmuş sanatçılar. Oysa siz, o hâlde siz sopa mı gösteriyorsunuz? Siz muhalefeti sindirmeye mi çalışıyorsunuz? Siz itibar suikastı yaparak sabahın bir vakti olmayacak şekilde ünlü sanatçıları alıyorsunuz, usul kanunlarını da hiçe sayarak apar topar götürüyorsunuz, bir aylık lohusa bir kadını dahi elinde süt pompasıyla karakola götürüyorsunuz, güya uyuşturucuyla mücadele edeceksiniz, bir yandan da trollerinizi onlara saldırtıyorsunuz. Sayın Zengin, açıkça soruyorum: Hem bir annesiniz hem de bir hukukçusunuz, vicdanınıza da güveniyorum. Bu hak mıdır, bu reva mıdır? Tabii ki uyuşturucuyla mücadele edin; baronların yakasına tutun, baronların. (CHP sıralarından alkışlar) Baronları görmüyorsunuz, sanatçıları susturmak için, sindirmek için, sopa göstermek için bunu yapıyorsunuz. Bir korku iklimi yaratmak ve üzerinden iktidarlarını sürdürme gayretindeler; bu kadar basit.

Geçen yıl çok tartışmalı bir maarif modeli geçti ve "Eğitim Akademisi kuracağız." dediler. Biz dedik ki: Bu Eğitim Akademisi bir, atanamayan 1 milyon öğretmeni havuzun dışına itmektir; iki, siyasi bir filtredir, bir kadrolaşma olanağı yaratıyor size ve AKP Gençlik Kollarından bir öğretmen ordusu yaratma gayretidir. Haklı çıktık, maalesef haklı çıktık. Eğitimi, millî eğitimi, millî olması gereken eğitimi tarikatlara, cemaatlere peşkeş çeken, onlarla birlikte iş tutan, onları okulun içine sokan Yusuf Tekin şimdi de bu kurulun içerisine bir üye atamış, kendisinin adı İsmail Aydoğan, Kırıkkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı. Bu kişi İstiklal Marşı'nı siyasi içerik taşıyor diye okutmayan bir Dekan. Tekrar ediyorum inanmayanlar için: İsmail Aydoğan'ı, İstiklal Marşı'nı siyasi içerik taşıyor diye okutmayan bir cumhuriyet düşmanını şimdi Millî Eğitim Akademisine öğretmen seçsin diye atayan bir Yusuf Tekin var. Bu Bakan o görevde bir saniye bile daha oturmamalıdır. Yaptıkları bununla bitmiyor, Dünya Arapça Günü'nde de İstiklal Marşı'nı Arapça okutmuş. Ya, sizin bu İstiklal Marşı'yla, bağımsızlık savaşımızla, istiklalimizle alıp veremediğiniz nedir?

Devam ediyoruz, AKP iktidarının devletimizin on yıllarda biriktirdiği büyük birikimlerle, hem kültürel hem siyasal hem kurumsal birikimlerle mücadelesi hiç bitmedi değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MURAT EMİR (Ankara) - Toparlıyorum.

Darbe yapıldı 15 Temmuzda, darbeyi bu siyasi iktidarın beslediği, büyüttüğü, birlikte yol yürüdüğü, aynı yolda ıslandığı, aynı menzile yürüdüğü, orduyu, yargıyı, devletin bütün kurumlarını teslim ettiği, peşkeş çektiği FETÖ yaptı. "FETÖ'yle mücadele edeceğiz." diye yola çıktılar, GATA'yla mücadele ettiler, GATA'yı kapattılar. Dilimizde tüy bitti, dilimizde tüy bitti, hatta sizin içinizden de zaman zaman "Ya, şu askerî hastaneleri açın artık." diyen insanlar çıktı, hâlâ açmadınız. Neyi bekliyorsunuz? Ben bir hekim olarak söylüyorum, herkes bilir bunu: Savaş cerrahisi, harp cerrahisi, nükleer, biyolojik, kimyasal silahlara karşı korunma, askerî tababet; bunların hepsi bilimsel kavramlar. Her ordunun askerî hastaneleri var, askerî harp akademileri var. NATO'da askerî harp akademisi, askerî sıhhiye sınıfı olmayan tek ordu Türkiye Cumhuriyeti ordusu. Bundan utanmıyor musunuz? Şimdi, elimizde veriler yok, işin doğası gereği ulaşamıyoruz ama ben bir hekim olarak üzülerek, kahrolarak biliyorum ve söylüyorum ki operasyon bölgelerinde gerçekten askerî tabiplerin olmuyor oluşu eminim ki şehit ve gazi sayımızı artırıyor ve kesin bildiğimiz bir şey var, gidin bakın, eskiden gazilerimiz Gülhaneye giderdi, sıra beklemezdi; şimdi gazilerimiz gidecek doktor arıyorlar, gidecek hastane arıyorlar, biliyor musunuz? Sizin bu GATA'yla hesaplaşmanız niye hâlâ bitmedi? Niye bizim askerimiz diğer orduların askerleri gibi, harp cerrahisini bilen, nükleer, kimyasal, biyolojik silahlara karşı hazırlıklı, askerî tababetin ne olduğunu bilen, askerliği bilen doktor ve sağlık sınıfıyla tedavi edilmiyor? Bu sorunun cevabı var mı? Bir an evvel bu yanlıştan geri dönülmelidir.

Ben de 10 Ekim Ankara katliamında kaybettiğimiz vatandaşlarımızı rahmetle anarak sözlerimi sonlandırmak istiyorum ama burada sadece anarak, sadece rahmet okuyarak geçiştiremeyeceğimiz ağır bir katliam var. Bu katliam, devlet birimlerinin gözü önünde, istihbarat raporlarına rağmen, mülkiye müfettişlerinin "Katliam olacak." uyarılarına rağmen görmeyen, görmezden gelen, hatta Antep'ten çıkan teröristlerin, bombacı teröristlerin Ankara'ya kadar âdeta güvenle gelmesini sağlayan güvenlik güçleri sayesinde olmuştur. Böylesine bir katliamda sadece 2 IŞİD'li militanın kendiliğinden, kendi bombalarını yapıp buraya bir şekilde gelip kendilerini patlattığına inanmamızı beklemeyin, böyle bir saflık sizde dahi yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MURAT EMİR (Ankara) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

MURAT EMİR (Ankara) - Orada hiçbir kamu görevlisinin hâlâ yargılanmamış olması, bu davaların eksik yapılması büyük bir ayıptır, bununla da Türkiye Cumhuriyeti yüzleşmek zorundadır. Hangi emniyet müdürleri görevini yapmadı, hangi istihbarat raporları sümen altı edildi, o kişilerin polis korumasında âdeta bütün o zincirlerden nasıl geçip gelebildiğindeki sorumlular bulunmadan o katliamın kanı o günkü siyasi iktidarın elinde kalacaktır.

Teşekkür ederim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)