Konu: | |
Yasama Yılı: | 4 |
Birleşim: | 3 |
Tarih: | 07.10.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) - Başkanım, çok fazla uğultu var.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Genel Kurul salonunda çok ciddi bir şekilde uğultu var. Milletvekillerinin konuşmalarını takip etmekte zorluk çekiyoruz. Lütfen...
Yani, sohbet eden arkadaşlar kulislere çıkarsa çok yararlı olacak.
Buyurun lütfen.
NEVROZ UYSAL ASLAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün bu kürsüde yeniden bir davayı değil, bu ülkenin adalete, HDP siyasetinin kriminalize edilmesine yaklaşımı, hukuka bağlılık iddiasını, devletin topluma verdiği sözü konuşmak için bulunuyorum.
Kobani kumpas davasına ilişkin bugüne kadar çok sayıda araştırma önergesi verdik. Umuyoruz ki bu sonuncu olur, kabul edilir ve tüm hukuksuzluklarla yüzleşilir. Bu davanın yargılama sürecindeki usulsüzlüklerini, uydurma delillerini, çete-mafya bağlantılı mahkeme üyelerini, heyet değişikliklerini, 32.630 sayfalık gerekçeli kararını, savunma hakkına yönelik kısıtlamaların hepsini Meclise sıkça taşıdık. AİHM'in 8 Temmuz 2025 tarihli Selahattin Demirtaş kararı, bu davadaki tüm bu usulsüzlükleri, tutukluluğun hiçbir hukuki temele dayanmadığını bir kez daha tescilledi. Karar da özgürlük ve güvenlik hakkı, makul sürede yargılanma hakkı, tutukluluğun yargı denetimine tabi tutulmaması, delillerin tüm o "hukuka aykırı" diye ifade edilen açık ya da gizli tanıklar, taziye ziyaretleri, basın açıklamaları, siyasi parti faaliyetlerinin tamamının tutuklamaya dahi yeterli olmayacağını tespit etti.
Yine bir diğer önemli tespit ise sözleşmenin 18'inci maddesi yani siyasi nedenlerle muhalif kimliği, siyaseti, düşüncesi nedeniyle tutuklamanın gerekçe yapılması. Sadece Temmuz 2025 ya da 2019 AİHM kararı değil en başından beri, ilk tutukluluk, ilk soruşturma işleminden beri siyasi saiklerle hareket edildiğinin bir tespitidir.
Kobani kumpas davası hiçbir zaman hukuki bir zemine inşa edilemedi. Devletin yargı gücünün HDP siyasetini bastırmak, siyaset dışı bırakmak için kullanıldığının dünyadaki en temel siyasi dosya örneklerinden biri hâlini aldı. Dolayısıyla bu karar Kobani davasında yargılanan milyonların iradesi olan tüm siyasetçileri de kapsamaktadır. Bu kararın, bu son 2025 tarihli kararın sonucu ise tartışmasızdır. Sözleşmenin 46'ncı maddesinde taraf devletlerin mahkeme kararlarına uyma taahhüdü; Anayasa’nın 90'ıncı maddesinde temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerin esas alınacağı yer alır. Yani bu iki hükmü birlikte okuduğumuzda sonuç nettir. AİHM kararlarının uygulanması siyasal bir tercih değil, anayasal bir zorunluluk, bir yükümlülüktür. Devletin bu yükümlülüğü yerine getirmesi yalnızca bir mahkeme kararına değil topluma, Anayasa’nın kurucu ve asıl sahibi olan millete, sözüne sadık kalınmış olacaktır. Çünkü Anayasa'nın 90'ıncı maddesi yurttaşlara karşı hukuka bağlı kalabilmenin sözüdür. Ancak görüyoruz ki maalesef bu söze sadık kalınmıyor. Dış politikada tüm Meclis, tüm gruplar uluslararası hukuku sıkça referans gösterirken, örneğin sabahtan beri konuşuyoruz Filistin, öncesi Kıbrıs ya da Ukrayna'da uluslararası hukuk ilkelerine, hukuka saygıya atıf yapılırken AİHM'in HDP siyasetçilerine dönük kararları, Kobani kumpas davası ise askıya alınıp yok sayılmaktadır. Türkiye uluslararası hukuku seçmeli ya da seçmece olarak uygulayamaz, uygulamamalıdır. Hukuk, iktidarın çıkarına göre eğilip bükülecek bir araç değil toplumun ortak vicdanı, toplum taahhüdü, hatta meşruiyet aracıdır. Tam da bu vicdan, hukuk, meşruiyet aracına ve topluma verilen hukuka bağlılık sözüne bağlı kalmak, hukukun gücüyle, toplumsal adaletin ve halklarımızın adalete olan inancının yeniden inşasına katkı sağlar.
Son günlerde hepiniz takip ettiniz; kamuoyunda, televizyonda, basında sıkça şu soru soruluyor: 8 Ekimde ne olacak? Kobani kumpas davasında yargılananlar, Demirtaş, Yüksekdağ ve diğer siyasetçi arkadaşlarımız tahliye olacak mı olmayacak mı? Çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 3'üncü kere tespit ettiği ve ilk andan itibaren hukuka aykırı saydığı, askıya aldığınız bu kararla ilgili itiraz süresinin son günü 8 Ekim. Ancak esas olan, sürenin 8 Ekim olup olmaması değil, aynı zamanda bu kararın zaten en başından beri derhâl uygulanması gerektiğidir. Bugüne kadar tahliyeyi engellemek için başvurulan yöntem, adaletin zamana yayılması üzerinden yargısal olmayan siyasal bir oyalama ve yargıyı geciktirme stratejisiydi ancak bu stratejiye son verilmeli.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Devam edelim lütfen.
NEVROZ UYSAL ASLAN (Devamla) - Halkların iradesini, duygusunu, barış umudunu zehirleyen bu döngüden, bu hukuksuzluktan, bu uluslararası hukuku yok saymaktan, bu siyasal tercihlere göre var olan hukuku devam ettirmekten nihayet son bulmalıdır. Bugün Türkiye'nin önünde önemli bir fırsat, bir yol vardır; AİHM kararının gereğini yerine getirerek bütüncül hukuku, toplumsal adalete ve hukuka dönüşü yeniden inşa etme fırsatıdır. Türkiye'nin hukuk devleti olma iddiasını güçlendirmek ancak bu kararın gereğini yerine getirmekle olacaktır. Bizlerin toplumsal barışa yaklaşımımız eşit, özgür, demokratik, adil bir yaşamda ısrardır ve bu ısrarın önüne hukuksal olarak çekilen her engel toplumun vicdanında yıkılmaya mahkûmdur. İnanıyorum ki bu Meclis eşitlikle, özgürlükle buluşacak yasaları yapma yeri, özgürlüğün yeri olabilecektir.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)