Konu: | |
Yasama Yılı: | 4 |
Birleşim: | 2 |
Tarih: | 02.10.2025 |
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Kamu Denetçiliği Kurumunun 2023-2024 Yılı Raporları üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Kamu Denetçiliği Kurumu, 2012 yılında, idarenin işlemlerine, eylemlerine karşı vatandaşın şikâyetlerini almak ve çözüm üretmek için, tavsiye kararları sunmak için ve idarenin bireye, insan haklarına uygun, hukuka uygun, hakkaniyete uygun kararlar vermesi için getirilmiş bir kurum. Fakat baktığımızda, ülkemizde maalesef hangi kurum kurulursa kurulsun, hangi başvuru yolu açılmış olursa olsun, hangi mekanizmalar getirilmiş olursa olsun, her gün, her ay, her yıl insan hakları ihlalleri artıyor. Bu, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru getirildiğinde de böyle oldu; bu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başvurularıyla da ilgili böyle; bu, TİHEK kurulup Türkiye İnsan Hakları Eşitlik Kurumuna insanların başvuru yapmasının olanağı açıldıktan sonra da böyle oldu. Kamu Denetçiliği Kurumu da aynı şekilde ki raporlarına baktığımızda her yıl başvuruların arttığını görüyoruz. Şimdi, bu kurumların amacı ne? Aslında kamunun işleyişini insan haklarına uygun hâle getirmek ve bunları bir anlamda da tavsiye kararlarıyla önlemek. Şimdi, bu kurum önleyemiyorsa -ki bunun da nedenleri var, birazdan söyleyeceğim- burada bir sorun var. Her yıl buraya gelip bu raporları değerlendirdiğimizde yine aynı şeyleri konuşacağız, raporlara aynı şeylerin yazılması gibi.
Şimdi, bakıyorsunuz, bu Kurum kurulduğundan itibaren 240 bin civarında başvuru olmuş, 2024 yılında 15 binden fazla, 16 bine yakın başvuru olmuş ve bunun üçte 1'i kabul edilebilir bulunmuş, 4.999 yani 5 bin diyebiliriz. Bunun da yarısına tavsiye kararları verilmiş ve tavsiye kararlarına uyma oranı da idare bakımından yüzde 53. Gerçi Başkan bu yüzde 53 oranını Komisyonda açıklarken bunun muhasebecilerin başvurusuyla ilgili olduğunu söylemişti. Yani bu kurumun tavsiye kararlarına bir kere idare uymuyor. Neden uymuyor? Çünkü yaptırımı yok. Bizim adımıza yani Türkiye Büyük Millet Meclisi adına idareyi denetleyen bu kurumun bir yaptırımı yok. Zaten biliyorsunuz, bizim de yok. Yapılan Anayasa değişikliğiyle bakanlar hakkında gensoru kaldırıldı, sözlü soru kaldırıldı vesaire. Dolayısıyla Meclis çoğunluğu da zaten imkânsız kılıyor, bir denetimsizlik söz konusu. Aslında en baştan söylediğim bu insan hakları ihlallerinin artmasının sebeplerinden bir tanesi bu ülkede anayasal anlamda etkili, sonucu değiştirebilecek denge denetleme mekanizmalarının olmamasıdır. Bu Kurum da bundan nasibini alıyor. Resen inceleme yetkisi yok. Burada mütevazı olmayayım, TİHEK kurulurken ben milletvekiliydim ve oraya resen inceleme yetkisini ekletmiştik. Bu 2012'de geçerken ben yoktum, o yüzden resen inceleme yetkisi konulmamış diyeyim. Ki önemlidir çünkü bazen hakikaten özellikle korunması gereken dezavantajlı gruplar oluyor; çocuklar oluyor, engelliler oluyor, bunlarla ilgili konuyu inisiyatife bırakmamak gerekiyor yani mutlaka kamunun bu anlamda resen devreye girebilmesi gerekiyor. Davalara katılabilme yetkisi istiyorlar ki doğru. Anayasa Mahkemesine -her ne kadar Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmasa da- bu başvuru yetkisinin verilmesi de kurumun kararlarının uygulanabilir olması açısından ve amacını yerine getirebilmesi açısından önemlidir ama dediğimiz gibi, asıl önemlisi idarenin insan haklarına, hukuka uygun hareket edebilmesi, bu şikâyetlerin baştan önünün kesilebilmesidir. Mesela, nedir? Mülakatlarda liyakat unsurunun uygulanması ama bakıyorsunuz, yapılmadığı için, mülakatlarda liyakat olmadığı için çok sayıda başvuru yapılıyor. Mesela, en çok başvuru Adalet Bakanlığıyla ilgili. Neden? Çünkü cezaevleri dolmuş taşıyor, her koğuşta kapasitenin 2 katı üstünde, insanlar nöbetleşe yerlerde yatıyorlar.
Cezaevlerinde nakiller... Aile Yılı ilan ediyorsunuz, aileleri birbirinden ayıracak nakiller gerçekleştiriyorsunuz. Örneğin, biraz önce -aslında benim de anlatacağım şeylerdi- Değerli Grup Başkan Vekillerimiz bahsettiler; Mehmet Murat Çalık, kadın bürokratlar ailelerinden çok uzaklara nakledilerek âdeta iftiraya zorlamak için bunlara işkence ediliyor. Şimdi, buna ilişkin Kamu Denetçiliği Kurumuna yapılan bu başvuruları azaltabilir misiniz bunu yaptığınız sürece?
Cezaevlerindeki insanların sağlığa erişim hakkı... Her cezaevine ziyarete gittiğimizde oradaki tutukluların -bakın, hükümlülük değil yani tutuklulardan bahsediyorum- sağlıkla ilgili problemlerini dinliyoruz; anlatıyoruz, anlatıyoruz ama kulaklar sağır, gözler kör maalesef.
Şimdi, hukukçu arkadaşlarımız bilir -artık hukukçu olmayanlar da biliyor- tutuklu yargılama istisnadır ve yani hasta olan birisinin tutuksuz yargılanması için Adli Tıp Kurumunun kararına ihtiyaç var mı? Yok; zaten cezası yok, zaten masumiyet karinesi var, zaten daha mahkeme hüküm vermemiş, daha suçu sabit değil. Niye tutukluyorsunuz? Niye hasta insanlara işkence ediyorsunuz? Ondan sonra tabii ki bu başvurular artacak ve biz her sene bu raporları "Efendim, şu kadar başvuru geldi de bu kadarını değerlendirdik de bu kadarına tavsiye kararı verdik de..." diye iyi bir şey yapmış gibi anlatacağız. Hâlbuki bu iktidarın beceriksiz bir şekilde yönettiğinin göstergesidir bu raporlar; hiçbir zaman liyakate, adalete, hukuka, insan haklarına uygun yöneticilik yapmadığının göstergesidir.
Şimdi, bir diğer başvuru alanı Çalışma Bakanlığı ve sosyal güvenlikle ilgili. Ülkede sosyal güvenlik anlamında, artık böyle mevzuat anlamında çok ciddi, kaosa dönmüş bir sistem var. Vatandaşların çok ciddi adaletsizlik yaşadığı bir kaos sistemi oluşturmuşsunuz. Sağlığa erişim... Hastanelerde, sağlıkta devrim yapmıştınız. "İnsanlar sıra beklemiyor." diyorsunuz ama aylarca telefonların başında bekliyorlar, dolayısıyla randevu alamıyorlar. Bunlar hep başvuruları artırıyor.
Bir diğeri ne? Millî Eğitim. Millî Eğitimde özellikle atamalar yani atanamayan, atanmayan öğretmenler, mülakat mağdurları; çocukların pis, kötü şeylerde, suların akmadığı, kötü durumlarda okumak zorunda kaldığı sınıflar; bütün bunlar maalesef yönetimin beceriksizliği ve Kamu Denetçiliği Kurumuna da yapılan başvuruların artmasına sebebiyet veriyor. Bir kere bu Kurumun bu bahsettiğimiz ilkelere kavuşmasıyla birlikte özerkliğinin de tam anlamıyla sağlanması gerekiyor. Nasıl sağlanması gerekiyor? Meclis çoğunluğu hangi partide olursa elbette ki tabii, Meclisten seçiliyor ama orada da siyasi baskının artması şüpheleri doğuyor ve insan hakları ihlalleri, hukuksuzluk uygulamalar gün geçtikçe arttığı için de Kamu Denetçiliği Kurumunun yükü de her gün daha da artacaktır.
Başkanlarımız bahsetti, belediyelerimize çökmeye çalışılıyor hukuksuz yargı kararlarıyla. Belediye başkanını almak yetmiyorsa meclis üyeleri alınıyor. Manavgat'ta aynı şey yapıldı, Bayrampaşa'da aynı şey yapıldı. Beykoz Belediye Başkanımız serbest bırakıldı, ertesi gün tekrar tutuklandı. 45. Asliye Hukuk Mahkemesi hakikaten artık dillere destan hukuksuzluğuyla okullarda kötü örnek olarak anlatılacak bir hâkimlik uygulaması sergiliyor. YSK'nin "Bu yargı kolu bizim kapsamımızdadır; seçimle ilgili kararları YSK verir, seçim kurulları verir." demesine rağmen kendisini padişah ilan etmiş, orada bizim il başkanlığımıza çökmeye çalışıyor, kongrelerimizi engellemeye çalışıyor, kongre yapılırken icra memurları gönderiyor. Yani hukuk hayatım boyunca, meslek hayatım boyunca hiç karşılaşmadığım, karşılaşmayı dahi düşünmediğim, tahayyül etmediğim şeyler yaşıyoruz; bu da sizin sicilinize, iktidar sicilinize kara bir leke olarak geçsin. Ama ne yaparsanız yapın, ister yargıyla gelin, ister baskıyla gelin; gözaltılarınızla, baskılarınızla, malımıza mülkümüze çökmenizle, eşimize dostumuza iftira atmaya çalışmanızla hiçbir şeyi değiştiremeyeceksiniz çünkü millet bizim arkamızda; millet haklıdan yana, millet mazlumdan yana, millet Cumhuriyet Halk Partisinden yana, millet Cumhurbaşkanı adayı olarak seçtiği Ekrem İmamoğlu'ndan yana. Bu da size dert olsun! (CHP sıralarından alkışlar)