GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:2
Tarih:02.10.2025

DEM PARTİ GRUBU ADINA OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün Meclisimizin açılışı birazdan değineceğim nedenlerle tarihî bir gündü ama dün aynı zamanda soykırımcı İsrail'in yeni bir saldırısına tanık olduk. İsrail kuruluşundan beri böyledir, saldırgandır.

Bakın, elimde tuttuğum bu kitap İsrail'in kuruluşundan bugüne neyi, nasıl, niçin yaptığına ilişkin yazılmış en çarpıcı, en önemli kitaptır. 2020 yılında yayımlandı, Türkçesiyse henüz yayımlandı. Adı "Filistin Yüz Yıllık Savaş Yerleşimci Kolonyalizmin ve Direnişin Tarihi 1917-2017" yazarı dünya çapında bir tarihçi olan Kudüslü Rashid Khalidi. İsrail devleti Batı sömürgeciliğinin bölgemize yerleştirdiği saldırgan bir urdur. Niye böyle olduğunu bu kitabı okuduğunuzda anlarsınız. Bu elimde tuttuğum ve hepinizin mutlaka okumasını önerdiğim, henüz yayınlanmış olan bu kitabın Türkçesini yayına kim hazırladı biliyor musunuz? Silivri'deki hücresinde Osman Kavala. Bu arada bugün Osman Kavala'nın doğum günü, hayatının sekiz yılı kendisinden haksız ve hukuksuz çalınmış olan ve çalınmaya devam eden Osman Kavala bugün 68 yaşına girdi. Buradan kendisine sağlıklı, uzun ve özgür bir ömür diliyorum. Osman Kavala hakkında verilmiş Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına uyulsaydı bugün özgür olmuş olacaktı.

İlerleyen saatlerde görüşülecek olan Kamu Denetçiliği Kurumu raporunu konuşmaktan çok daha önce AİHM kararlarının uygulanma zorunluluğuna, gerek AİHM ve gerekse Anayasa Mahkemesi kararlarına uyma yükümlülüğüne öncelik vermeliyiz. Bunlara uyulduğu takdirde Hatay Milletvekili Can Atalay'ın bugün Silivri'de değil bu sıralarda oturuyor olması gerekirdi, hâlâ gerekiyor. AİHM'in 8 Temmuzda Selahattin Demirtaş için verdiği karar da uygulanmalı, Selahattin Demirtaş özgürlüğüne kavuşmalıdır. Sayın Feti Yıldız Anayasa’nın 90'ıncı maddesinin uygulanması gereğine Selahattin Demirtaş'a ilişkin olarak vurgu yaptı. Selahattin Demirtaş ve Selçuk Mızraklı -ki bunlar simge isimler- Edirne'de dört duvar arasında tutularak şu anda içinde bulunduğumuz sürece ilişkin olarak hiçbir güven tesis edilemeyeceğinin altını çizmek istiyorum. Günlerdir Diyarbakır'da şehir içinde ve çevresinde kiminle temas ettiysem hemen herkes bunu vurguluyor. Süreci hemen herkes destekliyor ama hemen hiç kimse güvenmiyor. Halkın güvenini kazanmamış hiçbir şeyi sonuna erdiremezsiniz. Sözünü ettiğim süreç, bir yıl önce Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli tarafından start verilmiş olan süreç. Bir yıl içinde gerçekten çok önemli gelişmeler oldu. Sayın Abdullah Öcalan 27 Şubatta tarihî bir çağrı yaptı, PKK kendisini feshetti ve 11 Temmuzda silahlı mücadelesine son verdi. Bunun üzerine Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez Kürt sorununun çözümüne giden yolu açacak bir komisyon Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kuruldu ancak Komisyon çalışmalarının hâlâ gerekli hukuki düzenlemeleri yapma noktasına gelmemiş olması yurttaşlarımızda sürece dair zaten hayli zayıf olan güven duygusunu günden güne zedeliyor. Silahların yakılmasından sonra sözünü etmiş olduğum tarihî gelişmeleri kalıcı hâle getirecek olan adımların başında eve dönüş yasası ve infaz yasasında değişiklikler olmak üzere hukuki düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır.

Dün, 1 Ekim 2025'te yaşadıklarımız bir yönüyle tıpkı 1 Ekim 2024 gibi tarihî bir dönem başlangıcı olabileceğine dair umutları arttırdı. Cumhurbaşkanının Meclis açılış konuşmasının tonu, üslubu, altını çizdiği hususlar ama daha da önemlisi Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışı münasebetiyle katılım sağladığı resepsiyon, orada verilen görüntüler ve sohbetler ülkemizin barışçıl ve demokratik geleceği için umut aşıladı. 1 Ekimde oluşmuş bu ortamı hızla, vakit kaybetmeden barış ve demokratik toplum yolunda bir fırsata çevirmeliyiz. Sınır ötesinden silahlarını bırakmış biçimde gelecek binlerce kişinin, cezaevleri kapılarının açılmasıyla çıkacak binlerce kişinin; diasporadan, sürgün yollarından geri gelecek yüzlerce kişinin topluma kazandırılmasının, bunların barışçı bir biçimde demokrasiye katkıda bulunabilmelerinin ülkemizi ne kadar güçlendireceğini ve tesis edilecek kardeşlik hukukunun tüm bölgemizde ve ülkemizi ne kadar etkili bir hâle getireceğini tasavvur edebiliyor musunuz? Bunun hayali bile heyecan veriyor. Bu vesileyle, bu dönemde döneme uygun dilin gerekliliğini, gerekliliğinden de öte zorunlu olduğunu hatırlatmak istiyorum. Cumhurbaşkanının dünkü konuşmasında kullandığı dile dikkat edilmeli. Hükûmet çevrelerinde buna özen gösterilmediğine ve süreci tehlikeye sokacak bir dil kullanıldığına da dikkat çekmek istiyorum; örneğin, Suriye Kürtlerinin ve bir bölüm Arap'ın birlikte bulunduğu Suriye Demokratik Güçlerine (SDG) ilişkin olarak "terör örgütü" sözcükleri asla ama asla kullanılmamalıdır. Bu hem yanlıştır ve hem de Türkiye'nin Kürt yurttaşlarını incitmekte ve sürece ilişkin güven duygularını dinamitlemektedir. Tam bu noktada size kritik önemde bir bilgi vereyim: Dün, 1 Ekimde önemli bir bilgi paylaşıldı. Irak Kürt bölgesi ile Suriye'nin Kürt bölgesini birbirine bağlayan Semalka, diğer adıyla Fişhabur Sınır Kapısı'na Suriye bayrağı çekildi. Kim çekti biliyor musunuz? SDG çekti. Tekrar edeyim: SDG tarafından Irak ve Suriye arasındaki sınır geçiş noktasına Suriye bayrağı çekildi ve yapılan açıklamada şöyle denildi: "Bu, bizim Suriye halkı ve Suriye topraklarının birliğine dair inancımızı yansıtıyor. Suriye bayrağı bizim merkezlerimizde hep mevcuttu ve hep öyle kalacak."

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Bu, terörist olmadığı anlamına gelmez. Bayrağı çekse de SDG teröristtir.

OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Devamla) - Bu durumda, SDG'nin Suriye'nin toprak bütünlüğüne karşı olduğunu, bölücü olduğunu söyleyebilir misiniz? 10 Martta geçici Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şara ile SDG komutanı Mazlum Abdi arasında imzalanan 8 maddelik mutabakat metnine uygun biçimde -zorluklar devam etse de- yol alınıyor ve zaten taraflar arasında Şam'da diyalog devam ediyor. Daha da önemli bir bilgi vereyim: Kürt özerk yönetiminin dış ilişkilerinden sorumlu -çoğunuzun sanırım adını bildiği- eş başkanı İlham Ahmed, Türkiye'yle Nusaybin Kamışlı Sınır Kapısı'nın ortak işletilmesi konusunda ön anlaşmaya varıldığını açıkladı. "Türkiye öneriye açık, geçici hükûmet yani Şam açık, biz açığız. Ayrıntılar konusunda bir diyalog başlayacak." dedi. Hâl bu iken bu noktada kim SDG için "terör örgütü" diyorsa o bilin ki Türkiye'deki sürece karşı provokasyon yapıyor demektir; sürecin raydan çıkmasına çalışıyor, süreç karşıtı demektir. Bilin ki Türkiye'nin Kürt vatandaşları SDG konusunda çok az...

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - SDG teröristtir, biz diyoruz; SDG teröristtir, biz diyoruz.

OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Devamla) - Siz zaten Komisyonda da yoksunuz, sizin ne dediğinizi biliyoruz.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Yokuz çünkü SDG YPG'dir, PYD'dir, PKK'dır ve bunlar teröristtir. Millete yalan söylemeyeceksiniz.

OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Devamla) - Silah bırakmadan sonra hiçbir yasal, hukuki düzenleme yapılmadan Suriye'deki SDG'yi terör örgütü olarak yaftalamak, onun silahlarını Suriye'deki geçici yönetime teslim etmesini istemek, Türkiye'de Kürtler tarafından Kürtlere teslimiyet dayatmak ve Türkiye'deki süreci sabote etmeye çalışmak olarak anlaşılıyor. Bu nedenle, şayet sürecin selametini istiyorsanız; bir, dili ve dilinizi değiştirin.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Bölünme sürecine müsaade etmeyeceğiz, bunun adı bölünme sürecidir.

OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Devamla) - İki; Suriye'de diyaloğa destek olun, Suriye Kürtlerine yönelik tehditkâr ve hakaretamiz bir dil kullanmaya son verin. Tam tersine, onlara kol ve kanat gerin.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Suriye Kürtlerine değil biz teröristlere "terörist" diyoruz.

OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Devamla) - Bu noktada, Cumhurbaşkanının dünkü Meclis konuşmasındaki şu sözlerini hatırlatayım, dedi ki: "Türkiye, Türkiye içindeki Kürtlerin ana vatanı olduğu kadar, sınırları dışındaki Kürtlerin de en büyük, en samimi, en güvenilir hamisidir, kardeşidir." Bu sözlere uygun hareket edilmelidir. Buradan da Sayın Cumhurbaşkanına seslenmiş olayım: Bu sözlerinizin gereğini yapın; bazı bakanlarınızın, bu arada Millî Savunma Bakanlığının dilinin değişmesini sağlayın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Oslo'da da istiyordunuz böyle talepleri, Oslo'da da istiyordunuz, gördük sonucunu.

BAŞKAN - Devam edin siz.

OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Devamla) - Üç; Türkiye'deki sürece yönelik hareket edin, halka güven verin.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Buna gülecek bir şey yok, bölünme var, bölünme; neden seviniyorsunuz?

OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Devamla) - Anayasa’nın 90'ıncı maddesine uyun, Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarını bir an önce serbest bırakın. Ve dört, umut hakkının uygulamasına geçin.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Size talimat veriyor.

OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Devamla) - İktidar ortağı Sayın Bahçeli, bu kavramı siz gündeme getirdiniz ve üzerinden bir yıl geçti. Bir yıl önce yaptığınız çağrılar karşılığını buldu ama özellikle Sayın Abdullah Öcalan'ı kapsayacak olan umut hakkına dair herhangi bir gelişme henüz olmadı. Umarız 1 Ekim 2025'te Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında tanık olduğumuz, dün tanık olduğumuz ortam kalıcı ve kapsayıcı olur, barış ve demokratik toplum yolunda ilerleriz.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)