| Konu: | Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, İsrail'in Gazze saldırısına, Filistin halkına yaptığı soykırıma ve zulüm ile kıtlık politikalarına ve bölgede var olan güncel duruma ilişkin Yürütme adına gündem dışı açıklaması nedeniyle CHP Grubu adına konuşması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 114 |
| Tarih: | 29.08.2025 |
CHP GRUBU ADINA ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, Kıymetli Genel Başkanlar, Eş Genel Başkanlar, Grup Başkanları, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, Anayasa'sında yazdığı şekliyle demokratik bir hukuk devletidir, egemenlik hakkı millete aittir. Türkiye Büyük Millet Meclisi 86 milyon vatandaşımızın seçme iradesinin vücut bulduğu adrestir. Bu Meclis millî kurtuluş mücadelemizi yöneten, devletimizi kuran ve kalkındıran çatıdır. Sekiz yıl önce rejime kasteden bir anayasa değişikliğiyle bu çatının kolonları kesilmiş olsa da bize düşen, bu çatı yıkılırsa altında kalanın millet olacağı bilinciyle milletin iradesinin tecelli ettiği mekân olarak Meclisimize sahip çıkmaktır. Meclisten uzaklaşmak siyasetin milletle bağını koparır; Meclise yaklaşmak, millete yakınlaşmaktır. İşte, bu anlayışla, Cumhuriyet Halk Partisi, 9 siyasi partinin uygun görüşleriyle, ortak imzalarıyla ve tüm muhalefet partilerinin olumlu bakmasıyla İsrail'in Filistin'deki soykırıma varan katliamlarını görüşmek üzere Meclisin toplanması için çağrıda bulunmuştur. Bugün burada milletimizin ortak iradesini ve vicdanını temsil eden tartışmaların yapılmasını, kararların alınmasını temenni ediyorum ve bunu temin etmek niyetiyle Meclisi toplantıya çağıran Sayın Başkana, katılan tüm siyasi partilere ve milletvekillerine teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum.
8 Ekim 2023'ten bu yana tam altı yüz doksan bir gün geçti. İsrail altı yüz doksan bir gündür Filistin'de katliam yapıyor, soykırım yapıyor. Bugüne kadar yarıdan fazlası kadın ve çocuk olmak üzere 70 bin masum insan öldürüldü. Filistin'deki sorunun tarihi 20'nci asrın başlarına uzanmaktadır. Yıllar içinde on binlerce Filistinli yurdundan edilmiştir. İsrail Devleti 1948'de kurulduktan sonra da Filistin topraklarında kan ve gözyaşı durmamıştır. İsrail, Birleşmiş Milletlerin 1967 Kararı'na uymamış, iki devletli çözüm umudunu soykırıma varan bir gaddarlıkla çıkmaza sürüklemiştir. Cumhuriyet Halk Partisi, tarihsel bir tutarlılık içinde Filistin davasını savunmuştur, savunmaya devam edecektir. 1979'da 3'üncü Genel Başkanımız Başbakan Bülent Ecevit'in "Filistin Kurtuluş Örgütü Ankara'da ilk temsilciliğini açsın." diye ortaya koyduğu irade kararlılık hâlen daha Türkiye-Filistin ilişkilerinde en önemli kilometre taşlarından bir tanesidir. Partimiz, Filistin mücadelesini Bülent Ecevit ve Yaser Arafat'ın kurduğu dostluğun, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının Filistin'de verdiği mücadelenin çizgisinde devam ettirmektedir. Bugüne kadar tüm yurt dışı temaslarımızda -biraz önce Sayın Bakanın da kıymetlendirdiği gibi- Filistin davasını savunduk. Aralarında 24'ü Hükûmet Başkanı olan, dünya genelindeki 119 siyasi partiyi İsrail soykırımına tepki göstermeye ve Filistin'i tanımaya davet eden mektuplar yazdık. Başkan Yardımcılığını üstlendiğim Sosyalist Enternasyonalde, Avrupa'daki Avrupa Birliğine üye ülkelerin sol sosyal demokrat partilerinin çatı örgütü olan Avrupa Sosyalist Partisinde meseleyi sürekli gündemde tuttuk ve tüm karar tasarılarına Filistin'le ilgili bir desteği, İsrail'le ilgili bir kınamayı sokmayı mutlaka başardık. Ayrıca, partimizden görev yapan, Avrupa Konseyindeki, Avrupa Parlamentosundaki bütün arkadaşlarımız da bu davayı en yakından sahiplendiler ve sürekli yurt dışındaki bu çalışmalarında gündemde tuttular. Sosyalist Enternasyonalin 22 Eylülde Madrid'de yapılacak olan toplantısının gündemine de tüm yakıcılığıyla Filistin konusunun eklenmesini sağladık, bu konuda da orada etkin bir tutum ve sonuca yönelik bir kararlılık sergileyeceğiz; tüm bu uluslararası çabalarımıza sonuna kadar devam edeceğiz.
Gelinen aşamada İsrail'in bugün iki kötü planı var. Bunlardan birincisi, Gazze'yi tamamen boşaltmak. İkincisi, Doğu Kudüs ile Batı Şeria'nın bağını koparmak; bu, apaçık vahşi bir etnik temizlik politikasıdır. Bu planla amaçlanan hem altı yüz doksan bir gündür Gazze'de sürdürülen soykırımı bir tehcirle sonlandırmak hem de 1967 Birleşmiş Milletler Kararı'nı uygulanamaz hâle getirerek başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin Devleti umudunu fiilen ortadan kaldırmaktır.
Değerli milletvekilleri, çözümü bulmak için önce sorunu doğru tespit etmek ve İsrail'in bu cüreti nereden aldığıyla yüzleşmek gerekir. Bunun iki sebebi var. Birincisi, Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin koşulsuz desteğidir. İsrail, arkasında ABD olduğu için hiçbir gücün kendisini durduramayacağını düşünerek Filistin'i adım adım yok etmektedir. İkincisi, bölgenin ve dünyanın caydırıcı olmaması, olamaması İsrail'i bu pervasızlığına teşvik etmektedir. 2,5 milyar nüfuslu İslam coğrafyasını yönetenlerin tutumları ya yetersizdir ya da ne yazık ki İsrail'den yanadır. Bu durumda bölgenin en güçlü devleti olan Türkiye'nin buna karşı bir sözünün, bir ağırlığının, bir yaptırımının olması gerekir; bizden bu beklenir. Filistin Âlimler Birliği Başkanı Mervan Ebu Ras, hepiniz tanıyorsunuz, şöyle hatırlayalım: Erdoğan'ın Arakan'daki tutumu üzerine bu duruşu mertçe bir dik duruş olarak nitelendirmişti, Erdoğan'a teşekkür etmişti; Anadolu Ajansı bunu haberleştirdi, iktidara yakın medya günlerce bunu ön plana çıkardı. Şimdi, aynı Filistinli alim Mervan Ebu Ras Müslüman Âlimler Buluşması'nda "Trump ve zalimler açık açık İsrail'e her türlü desteği verirken başta Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, Malezya gibi diğer ülkelerin liderleri neyi bekliyor?" diye sorup "Bu durumdan utanmıyorlar mı?" diyor. Şimdi, Arakan'daki tutumu övdüğünde manşetlere taşınan bu âlimin bu değerlendirmesinden herhâlde bir çıkarımda bulunma, bu meselenin üzerinde birazcık düşünme vaktidir. Türkiye'yi yirmi üç yıldır yöneten, Filistin davasının son yirmi üç yılında olan bir iktidarın burada samimi bir duruş göstermesi gerekiyor. Bu toplantı, Filistin için yapılmayanları ve yapılması gerekenleri konuşacağımız bir toplantı. Bu nedenle, burada her şey açık açık dile getirilmeli çünkü artık serin salonlarda Netanyahu'yla kayıkçı kavgası yapıp samimi bir duruş ortaya koyamayanların, Netanyahu'ya laf söyleyip onun başdestekçisi Trump'a tek kelam edemeyenlerin gizlendikleri maskeler düşmüştür. Milletimiz artık bu riyakârlığı içine sindirememektedir; bu cümlenin tam da burasında, bu noktasında, bu kürsüde 12 Aralık 2023 tarihinde bu riyakârlığa isyan ederken hayatını kaybeden Saadet Partisi Kocaeli Milletvekili Hasan Bitmez'i bir kez daha rahmetle ve minnetle anmak isterim. (CHP, İYİ Parti, YENİ YOL sıralarından alkışlar)
8 Ekim 2023'ten bu yana İsrail'le ticaretin kesilmesini istedik. O dönemde yapılan tüm araştırmalarda Türkiye'nin yüzde 80'i İsrail'le ticaretin devam ettiğini biliyor ve buna itiraz ediyordu. Ancak iktidar tarafından bu eleştirilerimiz, bu çağrılarımız en sert dille yalanlanıyor, İsrail'le ticaretin olmadığı iddia ediliyordu. Ancak Ticaret Bakanlığı bizim bu itirazlarımızdan tam on beş ay sonra, 15 Aralık 2024 tarihinde bir genelge yayınladı ve yayınladığı bu genelgeyle ticari ilişkilerin kesildiğini ifade ettiler. Bu genelge o tarihten önce, aylarca "İsrail'le ticaret yapmıyoruz." diyenlerin sürdürdüğü cayır cayır ticaretin itirafı olmuştu. Bu tarihten sonra da İsrail'le ticaret üçüncü ülkeler üzerinden devam etti, bunu da resmî verilerle ortaya koyduk çünkü Türkiye 2024'te İsrail'e en çok ihracat yapan 5'inci ülke olmuştur. Şimdi, Türkiye limanlarına gelen ve İsrail'e yük getiren gemilerden askerî ve tehlikeli madde taşımadıklarını bildiren belge talep edileceğini, ben aynı WhatsApp grubu içinde olduğum bir yatılı okul arkadaşımdan -uluslararası taşımacılık yapan bir şirkette çalışır- dünya da Türkiye kamuoyu da yabancı bir haber ajansının haberinden öğrendi ama bunun gayriresmî bir uygulama olduğunu, bir genelgesinin olmadığını ve olmayacağını, bu meselenin sadece sözlü talimatlarla yerine getirileceğini söylüyorlardı; bu, aleniyet kazandı ve dönüp de kimse tarafından yalanlanmadı. Öyleyse bu durum, geçen haftaya kadar İsrail'e askerî yük ve tehlikeli madde taşıyan gemilere bir şekilde izin verildiğinin, göz yumulduğunun itirafından başka bir şey değil. Bugüne kadar ticaretin devam etmesini protesto eden gençlerin gözaltına alınmasının aslında bir suçluluk psikolojisinin sonucu olduğu da ayan beyan ortada.
Diğer yandan, Türkiye'nin İsrail'e yönelik uluslararası yaptırımlara öncülük etmesi gerektiğini ısrarla söyledik. Yakın zamanda bir Bogota Bildirisi tartışması yaşandı. Kolombiya'da Lahey grubu ülkeleri Gazze için bir araya geldi, İsrail'e ağır yaptırımlar içeren bir eylem planı hazırlandı. Planda İsrail'le ticaretin tamamen kesilmesi, Filistin topraklarında suç işleyenlerin bu ülkelerde yargılanması isteniyordu. 12 ülkenin imzaladığı bu plana Türkiye imza atmadan ayrıldı. Sayın Bakan burada, kendisine bu bildiriyi neden imzalamadıklarını sorduk, birkaç gün sessiz kaldıktan sonra bizim konuyu bilmediğimizi, en iyi ihtimalle yanıltıldığımızı, etrafımızdaki arkadaşların bu konudaki yetkinliklerini de tartışan üstten bir dille bir cevap vermeyi tercih etti ve dedi ki: "Eğer biz bu bildirgeyi imzalasaydık UNCLOS'u delmiş olurduk. Bizim eğer bunu yapmamızı isteyen varsa bizim Ege'deki tezlerimizin zarar göreceğini bilmeliler. Biz bu belgeyi imzalamayarak Türkiye'nin Ege'deki tezlerinin arkasında durduk. Ülkenin ana muhalefet partisi Yunan tezlerini mi destekliyor?" Şu hamasete, şu polemiğe bakın; cevap basitti. O 12 ülkeden 2'si metne şerh koyarak imzalamıştı, "UNCLOS'lo ilgili şerh koyabilirdiniz ve imza atabilirdiniz." dedik. Yine, aynı üstten dille yaptığı birkaç itirazdan birkaç gün sonra, Bakan Yardımcınız çıkıp CHP'nin söylediği şerhleri koyarak imzayı attıklarını söyledi. Daha sonra bana soruyorlar "Yahu, Sayın Bakan ne dedi de bu kadar kızdınız?" Yunan'ı denize döken -yarın 30 Ağustos- Büyük Taarruz'u gerçekleştiren, büyük zaferi kazanan, 9 Eylülde ülkeyi Yunan işgalinden kurtaran orduların komutanının kurduğu partinin Genel Başkanına "Yunan tezini destekliyorsun." derseniz hak ettiğiniz cevabı alırsınız Sayın Bakan. (CHP sıralarından alkışlar) Yoksa bizim üzerine titrediğimiz bakanlıklardan bir tanesidir Dışişleri Bakanlığı ama Dışişleri Bakanı algı çalışmasıyla, algı ile olguyu yer değiştirmeye çalışmayacak, Kurtlar Vadisi müzikleriyle kendini derin devlet adamı gibi gösteren birtakım TikTok videolarıyla meşgul olmayacak; aksine, Bakan, Amerika'ya, İsrail'e tık yok, Türkiye'de varsa yoksa TikTok anlayışıyla siyaset yapıyorsa hak ettiği dilden cevap alır. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, asıl mesele ABD yönetimi ve Trump meselesi. Trump bir gün çıktı, Gazze'nin muhteşem bir yer olduğunu, orayı boşaltacağını, tatil köyü yapacağını, kumarhaneler açacağını söyledi. İktidara müzahir bir gazete; bu iktidar için söz söyleyen, hedef gösteren, zaman zaman hakaret eden, bu iktidarın düşüncelerine önceden bir zemin hazırlayan gazete döndü ve bunu bir hicret olarak nitelendirdi. Hazreti Muhammed'in hicreti ile Trump'ın sürgününü aynı zeminde, aynı makuliyet ölçüsü içinde ve bir kutsiyet içinde servis etmeye çalıştılar.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Yazıklar olsun!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - İşte, Türkiye'deki insanların size gösterdikleri isyan, anketlerde görünen yüksek tepkinin tek sebebi budur; oturup bunu değerlendirmek, bunu konuşmak durumundasınız. İktidara müzahir gazete bunu yaptı. Peki, Sayın Erdoğan, Trump'ın bu açıklaması hakkında bir şey söyledi mi? Her birimizin elinde cep telefonları var, bir arama motoruna girelim. Trump'ın bu yazısını yazalım ve "buna itiraz" diyelim. Özgür Özel'in 500 tane, bütün muhalefet partisi liderlerinin 500 tane açıklamasını görürsünüz; Erdoğan'ın bir itirazını, Trump'a buna karşı bir sözünü görebilecek misiniz? Elinizdeki cep telefonlarından bulun ve beni mahcup edin, bunu yapamazsınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Bunun yanında, Trump yönetimi, Filistin davasını savunan bir yazı yazan Rümeysa Öztürk kızımızı kırk beş gün gözaltında tuttu. Erdoğan'ın Rümeysa'yı savunup Trump yönetimini eleştirdiğini duydunuz mu? Aynı zamanda ABD vatandaşı olan Ayşenur Ezgi Eygi kızımız Filistin'de İsrail askerleri tarafından öldürüldü, biz Sayın Başkan'la birlikte Didim'de cenazesindeydik. Bu konuda Erdoğan'dan Trump'a, Amerika'ya, İsrail'e bir kınama duydunuz mu? Yetmedi, Gazze'ye insani yardım götüren Madleen gemisine müdahale edildi. Mavi Marmara zamanında "Giderken bana mı sordunuz?" diyen Erdoğan, Madleen gemisi için de tek bir cümle kurdu mu? Sayın Erdoğan tüm bunlardan sonra çıkıyor "Özgür Özel benim Filistin hassasiyetimi sorgulayamaz." diyor. Ben de kendisine diyorum ki zaten olmayan şey sorgulanamaz. (CHP sıralarından alkışlar)
ZAFER SIRAKAYA (İstanbul) - Ayıp!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Maalesef, sizin Filistin hassasiyetiniz konjonktürelmiş.
ABDULLAH GÜLER (Sivas) - Hadi be!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Konjonktür icap ettirdiğinde hassasiyet varmış. Şimdi, bir Filistin hassasiyeti değil bir Trump hassasiyetinden, bir Trump korkusundan söz etmek mümkün.
SELAMİ ALTINOK (Erzurum) - Ayıp, çok ayıp. El vicdan ya!
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Gelelim Trump korkusu ve muhtaçlığının nereden kaynaklandığına.
HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Sayın Özel, yakışmıyor.
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Sayın Erdoğan 19 Mart 2025'te bir karar verdi; artık, milletin desteğiyle ayakta kalmak yerine baskıyla koltuğunu koruyabileceği bir düzen kurmayı tercih etti. Bu düzeni kurmak ve onu seçimde yenecek rakibinden kurtulmak için Trump'ın desteği lazımdı. Biz bu konuda Trump'a bilgi verildiğinden, icazet alındığından bahsettik, bir yalanlama duymadık ne Amerika'dan ne buradan ama -Amerika'nın- Trump'ın en yakın ekibinden "Türkiye bir üçüncü dünya ülkesidir. Orada muhalifleri alırsınız, içeri tıkarsınız, onları halledersiniz, yolunuza devam edersiniz, Erdoğan da böyle yapıyor." dediğini duyduk. Sizden bu konuda tek bir kınama, tek bir açıklama duymadık. (CHP sıralarından alkışlar) Soruyorum şimdi: Velev ki başardınız, velev ki Trump'ın desteğiyle rakiplerinizin hepsinden kurtuldunuz, bir dönem daha iktidardasınız; bunun karşılığında Filistin'in yok edilmesine değer mi? Bu menfaat Filistin'deki bir çocuğun gözyaşına, yüzlerce çocuğun açlıktan ölmesine, kırılmasına değer mi? Soruyorum: Orta Doğu'nun İsrail egemenliğine girmesine değer mi? Filistin'in BM temsilcisi şöyle diyor: "Bu kadar yaygın bir acıya karşı eylemsizlik suç ortaklığıdır." Bu eylemsizlikle Trump'la suç ortağı olmaya değer mi? Ne yapacaksınız? Gazze boşaltıldığında Trump'ın yanına gidip onun orada zevkle golf oynamasına mı eşlik edeceksiniz? Eğer böyle değilse, eğer itiraz ediyorsanız tam da oradayız; gelin, hep birlikte davranalım. Örneğin buradan teklif ediyorum ve hiçbir Genel Başkanımızın buna itiraz edeceğini düşünmüyorum: Sayın Erdoğan'ın Başkanlığında Türkiye'deki bütün muhalefet partilerini Filistin'e destek ziyareti yapmaya davet ediyorum. Biz varız; var mısınız, var mısınız? (CHP sıralarından alkışlar)
Bugün bu Meclisin çalışmalarına devam etmesi, tatile dönmemesi için bir önerge vereceğiz ve ilk iş olarak Filistin izleme ve destek komisyonu kurulmasını teklif ediyoruz; var mısınız? (CHP sıralarından alkışlar) İsrail'le, üçüncü ülkeler üzerinden olan ticaret dâhil, tüm ticari ilişkilerin resmî bir genelgeyle tamamen kesilmesini öneriyoruz; var mısınız? Trump yönetimini, Netenyahu'ya verdiği bu destekten dolayı, Netanyahu'ya "savaş kahramanı" dediği için Trump'ı kınamayı teklif ediyoruz; var mısınız? (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Uluslararası Adalet Divanında İsrail karşıtı bütün davalarda müdahil olmayı teklif ediyoruz. İsrail'e karşı açılacak tüm davalarda Türkiye'yi taraf olmaya davet ediyoruz. Filistin'de işlenen savaş suçları ve insan hakkı ihlallerini belgeleyen her kuruluşa diplomatik ve lojistik destek verilmesini teklif ediyoruz. Birleşmiş Milletlerin İsrail'e ambargo uygulaması ve Birleşmiş Milletler Barış Gücünün soykırıma müdahale etmesi çağrısını resmî olarak yapmanızı bekliyoruz; var mısınız? (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Değerli milletvekilleri, şimdi bambaşka bir hususa değinmek isterim: Bu ülkelerin bir ortak özelliği var; Kanada, Singapur, Belçika, Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Fransa, Almanya, İspanya, İtalya ve Endonezya; bunların her biri karadan yolladıkları insani yardım ulaşmayınca Filistin'e havadan insani yardım ulaştırdılar. Türkiye yaptı mı? Yapmadı. Silahlı Kuvvetlerde bu konudaki en yetkin isimlere sorduk, dediler ki: "Amerika Birleşik Devletleri'nden sonra hava indirmede en yetkin, bir talimatla bunu en iyi yapabilecek ordulardan bir tanesi biziz, Türk Hava Kuvvetleridir. Bir talimatla biz Filistin'e gider; oradaki açlığı, susuzluğu, yokluğu gökyüzünden yağdıra yağdıra bitiririz ama bu bir siyasi karar gerektirir." Bu siyasi kararı almaya cesaretiniz var mı? (CHP sıralarından alkışlar)
Ya da Sayın Bakanlarım, Sayın Başkanlarım; size soruyorum, gözünüzün içine bakarak soruyorum: Filistin'de 300 çocuk açlıktan ölüyorsa, bunda vebal bütün dünyanınsa, en büyük vebal bizim değilse kimindir? Bunu yapmayacaksak; dünyanın öbür ucundan gelen Kanada'nın yaptığını, Birleşik Arap Emirlikleri'nin yaptığını, Mısır'ın cesaret ettiğini, Singapur'un yaptığını bizim yapmamamızın sebebi nedir?
74'te bütün dünya "Yapma." derken o kadar imkânsızlıklarla, o günün teknolojisiyle adaya askerin dışında tanksavarları, her türlü mühimmatı, hastaneleri indiren Hava Kuvvetlerini bırakın Filistin'deki açlığı bitirsin; bu kararı vermek için bu Meclis çalışmaya devam etmelidir arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)
Son olarak şu hususu hatırlatmak isterim: Trump yönetimi giderek otoriterleşiyor, dünyanın otoriter yönetimleriyle de iyi ilişkiler kurmaktadır, Türkiye dâhil pek çok ülkeyi biçimlendirmek istemektedir. Eğer iktidar, Trump'ın bu politikasını bir tuzak olarak değil bir fırsat olarak görüyorsa büyük bir yanılgı içindedir. Orta Doğu'daki otoriter rejimler ABD'nin politikalarıyla inşa edilmiştir, onların yerini almaya çalışan örgütler de ABD eliyle güçlendirilmiştir ama şimdi hepsi ABD eliyle tarihin çöp sepetine atılmıştır. Biraz geçmişi hatırlayalım, beğenmediğiniz o eski Türkiye'de Cumhuriyet Halk Partisi ile Millî Selamet Partisi koalisyonu kurulabiliyordu, o koalisyon Filistin için her türlü desteği verebiliyordu, ABD'ye meydan okuyabiliyordu; bu iktidarın Trump'la sürdürdüğü ilişkinin hilafında Türkiye'ye her türlü tehdide rağmen diplomasi sonuna kadar zorlanıyor, sonra "Ayşe tatile çıksın." denebiliyor, Kıbrıs'ta "Acaba bu gece bizi mi katledecekler?" diye bekleyen masum kızlar gökyüzüne bakıp "Bizimkiler." diyebiliyordu. (CHP sıralarından ayakta alkışlar) Filistin'deki çocuklara "Bizimkiler." dedirtebilecek misiniz? Oraya asker indir demiyorum, silah indir demiyorum; mama yolla, su yolla, un yolla, ekmek yolla. Bunu yapmadan sizi bu millet burada oturtmaz arkadaşlar, oturtmaz! (CHP sıralarından ayakta alkışlar)
Siyaseti siyaset olsun diye yapmıyoruz, siyaseti söz olsun diye de yapmıyoruz; siyaseti gerçekten hissettiğimiz için yapıyoruz, gerçekten utandığımız için bugün buradayız. Bu Meclis tatildeyken Filistin'de bu mezalim sürüyorsa bu Meclis tatilde olamaz. Bu ülkede çocuklar hâl böyleyken, bu ülkede millet açken, işsizken milletin vekili tatilde değil Mecliste olmalıdır ve bundan sonra, bundan sonraki süreçte, büyük bir samimiyetle sadece şunu söylüyorum Sayın Bakan; bunu yaptığınız takdirde bundan sonra eleştiri değil övgü alacaksınız, emin olun sadece bizden değil bütün partilerden. Ben sizin konuşmanızı dinledim, Netanyahu'nun danışmanı kulağıyla dinledim. Gitti, dedi ki: "Bir şey yok, çok çok bir ortak bildiri yayınlarlar, bizi kınarlar; bir iki satır bir şey yazarlar, sonra giderler, risk yok." Netanyahu rahatladı. Konuşmanızda durum tespiti dışında bir şey yoktu, kaygı verecek bir şey yoktu. Bu Meclisin gözünün içine bakıp da "Siz Kurtuluş Savaşı'nı yöneten Meclissiniz. Merak etmeyin, burada bize güvenin." diye söyleyebileceğiniz bir şey yoktu.
Şunu teklif ediyorum: Eğer Netanyahu'ya birazdan danışmanı gider ve şunu söylerse: "Erdoğan başta, bütün muhalefet liderleri Filistin'e gelmeye karar verdiler. Meclisleri tatildeydi, olağanüstü toplandılar, daha otuz iki gün tatil vardı, her gün çalışmaya karar verdiler. Adalet Komisyonu çalışmaya karar verdi. Millî Savunma Komisyonu çalışmaya karar verdi. İnsan Hakları Komisyonu çalışmaya karar verdi. İstihbarat Komisyonu çalışmaya karar verdi. Dışişleri Komisyonu aralıksız çalışmaya karar verdi. Etkin bilgilendirme, bütün Meclisin mutabakatıyla komisyonlarda çalışma, Filistin'e destek için yasaların teklifi, Meclisin haftanın yedi günü çalışmasına karar verdiler. Hep beraber bir ortak karara daha imza attılar. Türkiye, Filistin'in ihtiyaç duyduğu tüm insani yardım için Türk Hava Kuvvetlerine talimat verdi Meclisin kararıyla." Eğer bunu söylerse, bu karar iletilirse Netanyahu bu akşam rahat uyumaz ama sizin konuşmanız ona ninni gibi geldi, ona ninni gibi geldi. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Ben konuşmanızın üslubuna bir şey demem, tonuna bir şey demem ama metni Netanyahu'ya ninni niteliğindedir. Netanyahu'nun uykusunu kaçırmak için birazdan vereceğimiz çalışmalara devam önergemize ve Meclisin tüm komisyonlarına ve uluslararası alanda görev yapan milletvekillerine görevler, ödevler tarif eden; birlik, dayanışma tarif eden ama doğrusunu bilen, savunan, bu meselede Sayın Bakanın temenni, teşekkür cümlelerindekini fiiliyata geçirip bir bütün olarak Filistin davasına meydan okuyan, Filistin davası için İsrail'e meydan okuyan, Trump'a da "O kadar da değil." diyen bir karar için tüm milletvekillerini çalışmalara devam önergemize oy vermeye davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Hepinizi selamlarken hem Büyük Taarruz'da, Kurtuluş Savaşı'nda hayatını kaybedenleri hem de Filistin'de hayatını kaybedenleri rahmetle anıyorum.
Bu Meclisin tarihî oturumlarından bir tanesini yaptık. Bugün verilecek karar tarihî bir karardır. Tarihin doğru tarafında yer almanızı, 1 Mart tezkeresiyle övünen 98 AKP'li milletvekili gibi tarihin doğru tarafında yer almanızı bekliyorum. Bu konuda her birinizin vicdanına inanıyorum, güveniyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından ayakta alkışlar; İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)