GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:112
Tarih:19.07.2025

YILMAZ HUN (Iğdır) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifi her ne kadar kamuoyuna vergi adaletini sağlamak, kayıt dışılığı azaltmak, gelir dengesini düzeltmek gibi olumlu başlıklarla sunulmuş olsa bile içeriğiyle bu hedeflerin çok uzağındadır. Aslında bu teklif uzun süredir halkın sırtına yüklenen adaletsiz vergi sisteminin sürdürüldüğünü, derinleştirildiğini ve siyasi tercihlerle yön verildiğini açıkça göstermektedir. Türkiye'de bugün vergi sisteminin adı konulmamış bir zulme dönüştüğünü açıkça ifade edebiliriz. Herkesin vergisini ödeme yükümlülüğü olduğu bir gerçekse bu yükümlülüğün adil olması da anayasal bir gerekliliktir. Oysa Türkiye'de vergi yükü alın teriyle geçinen emekçilerin, çiftçilerin, küçük esnafın omuzlarındadır. Türkiye'de bir asgari ücretlinin eline geçen maaş vergi kesintisiyle daha ay başında eksilmişken milyonlar kazanın holdingler teşviklerle, aflarla, istisnalarla donatılmıştır. Bu ne adalete ne de sosyal devlet ilkesine yaraşır bir durumdur.

2025 bütçe verilerinde mayıs ayı itibarıyla gelir vergisinde yüzde 88,4'lük bir artış yaşanmıştır. Bu ne demek? Emekçilerden daha fazla vergi alınmış ama aynı dönemde şirketlerin ödediği kurumlar vergisi sadece yüzde 16,6 artmıştır yani sermayeye kıyak, emekçiye fatura. Ayrıca, bütçenin dörtte 1'ine denk gelen 3 trilyon lira vergi harcamasıyla bu vergilerin büyük bir kısmı büyük sermaye gruplarına çeşitli muafiyetler adı altında aktarılmıştır. Halktan alınıp sermayeye verilen bu düzene vergi adaleti demek mümkün değildir.

Öte yandan, Türkiye OECD ülkeleri arasında dolaylı vergi oranlarında ilk sıralarda yer almaktadır. Katma değer vergisi, özel tüketim vergisi gibi vergiler en çok temel tüketim ürünlerinden alınıyor yani yoksul da zengin de aynı vergiyi ödüyor gibi görünüyor ama gerçekte bu yükü emekçi, ücretli, halk taşıyor. Pazardan kilosu 30 liraya domates alan yoksul kadın da lüks restoranda 3 bin liraya yemek yiyen zengin sermayedar da aynı KDV'yi ödüyor ama bu yüzde 10'luk vergi kimin bütçesinden çıkıyor? Elbette yoksulun ekmeğinden çalınıyor. Vergi sistemi bu hâliyle bir sınıf ayrımcılığı aracıdır. Zengin daha zengin olurken yoksul daha da yoksullaşmakta, emekçi daha fazla yük altına girmektedir. Türkiye'de kişi başına düşen gelir 15 bin dolara yaklaşmış olabilir ama bu ülkede insanlar hâlen temel gıdaya ulaşmakta zorlanmaktadır. Bu ülkenin tarım işçileri, öğretmenleri, sağlık emekçileri, asgari ücretle geçinmeye çalışan milyonları yüksek vergiler altında eziliyor. Buna karşılık servetini katlayanlara, 5-10 konutu olanlara da hâlâ bir servet vergisi getirilmiş değil. Bu adaletsizliği kabul etmek mümkün değil. Vergi sistemi radikal bir şekilde yeniden düzenlenmelidir, "çok kazanandan çok, az kazanandan az" ilkesi hayata geçirilmelidir. Dolaylı vergilerin yükünü azaltacak, temel ihtiyaçları vergiden muaf tutacak bir sistem oluşturulmalıdır. Gelir vergisi dilimleri güncellenmeli, servet vergisi getirilmeli. Vergi affını düzenli vergi ödeyen yurttaşı cezalandıran bir araca dönüştüren uygulamalardan vazgeçilmelidir.

Değerli milletvekilleri, bu teklifin bir diğer dikkat çekici maddesi ise 4'üncü maddedir. Burada yoklama fişlerinin artık elektronik ortamda koordinat ve fotoğraf esasına göre tutulacağı belirtiliyor yani artık yoklama esnasında iş yerinde olmayan bir mükellefin savunması dahi alınmadan elektronik görüntüler üzerinden tespiti yapılabilecek, üstelik daha önce zorunlu olan muhtar, jandarma veya ihtiyar heyeti üyelerinin imzası da aranmayacak. Denetimin içeriği değil sadece şekli önem kazanacak. Şimdi, sabah yedide iş yerini henüz açmamış bir küçük esnafın kepenk fotoğrafları çekilerek "Bu mükellef faaliyet göstermiyor." denilirse ve cezai işlem uygulanırsa bu adalet midir? Bu esnafın açıklama hakkı yok mudur ya da bir köyde traktörüyle tarlaya gitmiş işçiye ait dükkânın önünden geçen görevli içeriyi görmeden "faal değil" raporu verirse bu nasıl bir anlayıştır? Bu uygulamanın kapatma kararlarına kadar giden ağır sonuçları olacağı aşikârdır. Üstelik bu değişiklik Danıştayın 26 Nisan 2024 tarihli kararına da açıkça aykırıdır. Danıştay demiş ki: "Yoklama yapılanın veya yetkilisinin bulunmaması hâlinde elektronik yoklama imzasız olamaz." Ama iktidar bunu yok sayıyor; hukuku, yargı kararlarını, yurttaşın hakkını yok sayıyor. Bu yurttaşı düşman gören devletin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILMAZ HUN (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)