Konu: | Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 112 |
Tarih: | 19.07.2025 |
NEJLA DEMİR (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu otoritesi tarafından toplanan vergilerin temel hedefi kamu hizmetlerini sağlamak için gerekli olan kaynağı temin etmekse ve bu da temel amaçsa bu amaç doğrultusunda maliye politikası gelirin adaletli bir şekilde dağıtımına hizmet etmeli ve vergi toplarken adalet ilkesini gözetmelidir ancak Türkiye'de vergi sistemi uzun yıllardır adalet ilkesinden sapmıştır. Gelire göre vergilendirmeden çok, tüketim üzerinden yani düşük gelirli sınıflardan vergi alan bir yapıya evrilmiştir. Bu dönüşüm ise vergi yükünü halkın sırtına yıkan, emekçi sınıfın yükünü ağırlaştıran, sermayenin ve yüksek gelir gruplarının ise vergi yükünü azaltan bir işleyişle yürümektedir. Oysa vergide adalet sağlanmış olsa bunun tam tersi olacaktı. Vergiyi geliri en çok elde edenler ödeyecek yani özellikle düşük ve orta gelirli kesimlerin vergi yükü azalırken sermayenin ve yüksek gelir gruplarının vergi yükü artacaktı. Uzun yıllardır bu durum böyledir ancak AKP iktidarı döneminde vergideki bu adaletsizlik her geçen gün daha da derinleşmektedir. Bu anlayışın bir sonucu olarak derinleşen yoksulluk ise iktidar tarafından âdeta bir kader gibi meşrulaştırılmaktadır. Oysa yoksulluk kader değil adil bir şekilde işletilmeyen vergi ve gelir dağılımı politikasının bir sonucudur.
Değerli arkadaşlar, gelir dağılımı ve yoksulluk üzerine kullanılan "Parayı takip et, nasıl yönetildiğini anlarsın." sözü aslında tam olarak Türkiye'de yoksulluk ve vergi adaletsizliğinin resmini ortaya koymaktadır. Misal, son bir yılda çoğunlukla emekçilerin ödediği gelir vergisi oranındaki artış yüzde 96,5 iken buna karşın şirketlerin ödediği kurumlar vergisi oranındaki artış yüzde 15,7 olmuştur. Yani kurumlar vergisindeki artış resmî enflasyonun çok altında iken gelir vergisindeki artış ise 3 katı olmuştur. Oysa Anayasa’nın "Vergi ödevi" başlıklı 73'üncü maddesine göre "Herkes, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır." Buna karşılık iktidar, Anayasa'ya dahi aykırı bir şekilde verginin yükünü dar gelirli yurttaşlara yüklemektedir. Üstelik dar gelirli haneler, hane bütçesinin neredeyse tamamını gıda, konut kirası, elektrik, doğal gaz tüketimi ve ulaşım gibi temel ihtiyaçları için kullanmaktadır. Dar gelirli yurttaşlarımız, sosyal yaşam bir kenarda dursun, temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanmaktadır. Diğer taraftan, lüks yatında tatil yapanlar ise harcamalarını dahi vergiden düşürmektedirler.
Değerli milletvekilleri, bu ülkede dinine, diline, ırkına bakılmadan yurttaşa reva görülen tek şey yoksulluk ne yazık ki. Vergi adaleti ve gelir dağılımında adalet sağlanmazsa yoksulluğun zehirli bir sarmaşık gibi herkesi sardığı bir ülkeye dönüşürsünüz ki çoktan da o dönüşüm başladı zaten. Bir ülkede işsizlik, yoksulluk had safhada ise aynı zamanda temel eğitime ve sağlığa erişimde çok ciddi sorunlar yaşanıyorsa bunun en önemli nedenlerinden biri gelir dağılımındaki adaletsizliktir. Dolayısıyla yoksulluk sadece bir ekonomik mesele değil, asıl olarak adaleti, eşitliği ve insan onurunu da içine alan bir toplumsal sorundur.
Bakınız, vergi gelirinin yaklaşık yüzde 65'i dar gelirli milyonlarca yurttaşa, emekçiye ödetilmektedir. Öte yandan, zenginleştikçe zenginleşen sermaye sahiplerine yönelik bir servet vergisi uygulanmadığı gibi "vergi teşviki" ve "vergi affı" adı altında ayrıcalıklarla milyonlarca liralık vergi yükünden muaf kalmaları sağlanmaktadır. Şimdi, bu tabloya baktığımızda ekmeğin bölüşümünde bir adaletten söz edebilir miyiz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NEJLA DEMİR (Devamla) - Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)