GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:111
Tarih:18.07.2025

DEM PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM AKIN (İzmir) - Merhaba Sayın Başkan, değerli milletvekilleri.

Evet, bu yasanın genel olarak içeriğine, amacına baktığımızda şu soruyu sorarsak aslında cevap vermiş olacağımızı düşünüyoruz... "Kimin için, ne için yasa çıkartıyoruz?" sorusu aslında bu yasanın genel olarak içeriğinde var. Zira, şöyle bir durum var: Gördüğünüz gibi, aslında maden dışında her şeyi konuşuyoruz; topraklarımızı, havamızı, suyumuzu, zeytinlerimizi konuşuyoruz ama maalesef, bu yasa teklifi Sanayi Bakanlığı üzerinden bize geldi; asla Çevre Bakanlığında konuşulmadı, Tarım Bakanlığında konuşulmadı, Orman Bakanlığında konuşulmadı. Dolayısıyla, Sanayi Bakanlığının çerçevesinde gelmiş olan bu yasa tamamen sanayicilere ve madencilere... Enerji ihtiyaçları için çıkartıldığı çok açık, geldiği yerden belli.

Şimdi, bir başka konuyu değerlendirmek istiyorum sizlerle. İnceledim, bu yasa tekliflerinin şimdiye kadar, AKP iktidarı döneminde, kaç kere değiştiğine baktım. Maden Kanunu 27 kere değişmiş -iktidarın yıl sayısından daha fazla- Çevre Kanunu 14 defa değişmiş, Elektrik Piyasası Kanunu 40 kere değişmiş -yani her yılda neredeyse 2 sefer değişmiş- Mera Kanunu 23 kere değişmiş -yani her yılda bir kere değişmiş- ve Yenilenebilir Enerji Kanunu da 17 defa değişmiş. Şimdi, sormak lazım, acaba başka iktidarlar mı vardı bu yirmi üç yılda da bu kadar yasa değişti, yoksa başka bir durum mu var? Şunu görüyoruz ki bu yasalar yapılırken o kadar kuralsızca, o kadar keyfekeder, o kadar rastgele, bilim dışı, kanun dışı, hukuk dışı yapılıyor ki bu yasalar her zaman, sürekli yazboz tahtası gibi değiştirilmek zorunda kalınıyor. Bir kez daha aynı durumu yaşayacağız.

Ben buradan sizlere seslenmek istiyorum: Bakın, ben 12 Eylülün ciddi mağdurluğunu yaşamış bir vatandaş olarak ve aynı zamanda 12 Eylül yasasının değiştirilmesi için mücadele eden bir insan olarak şu anda okuyacağım maddeler, maalesef, 12 Eylül yasaları içerisinde bizleri koruyan maddeler hâline gelmiş durumda ve bu maddelere bağlı olarak da sizlere ayna tutmak istiyorum. Ne diyor? Madde madde okuyacağım sizlere. 1'inci madde; Anayasa'nın 44'üncü maddesi "Devlet, toprağının verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önlemek ve topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla görevlidir." diyor. Peki, siz ne yapıyorsunuz? İnsanların topraklarına el koymaya çalışıyorsunuz, Anayasa'ya aykırı iş yapıyorsunuz.

Peki, Anayasa’nın 45'inci maddesi ne diyor? "Devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak amacıyla, tarım ve hayvan uğraşılarının işletilmesi için araç ve gereçlerini ve diğer girdilerini sağlamakla yükümlüdür." diyor. Yani "Tarımı koruyun." diyor ama siz ne yapıyorsunuz? Zeytinlerin köküne beton döküyorsunuz. Şimdi, 45'inci madde bunu söylüyor. Buradan şunun için söylüyorum: Bu maddeyi geçirdiğiniz zaman yani bu maddeyi geçirdiğinizde... 12 Eylül Anayasası halkımızın anayasal yurttaşlık haklarını sonuna kadar kullanması için hâlâ bir hak veriyor, bunu sonuna kadar kullanmak bizim yurttaşlık görevimiz.

Anayasa’nın 56'ncı maddesi ne diyor? "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamak hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşın ödevidir." diyor. Peki, siz ne yapıyorsunuz? Dünyada ortadan kaldırılan fosil yakıtları teşvik ederek, devletin bütçesinden, yurttaşın vergisinden aldıklarınızı şirketlere vererek orada onların hâlâ bu ülkeyi kanser yapmasını sağlayan bir işletmeyi devam ettirmeye çalışıyorsunuz.

Evet, Anayasa’nın yine 63'üncü maddesi ne diyor? "Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici, teşvik edici çalışmalar yapmakla yükümlüdür." diyor. Peki, siz ne yapıyorsunuz? Tarihimizin neredeyse her tarafına saldırıyorsunuz. Dolayısıyla...

Bir başka madde söyleyeceğim, yine Anayasa'nın 169'uncu maddesi "Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerine yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi devletin denetiminde ve sorumluğundadır." diyor. Aslına bakarsanız bütün bunlar, geçmişten bu yana ortaya çıkmış evrensel değerlerin sahibi olan Anayasa hâlâ bize şunu söylüyor ki sizlerin bu kötülükleri karşısında, yapmak istediğiniz her türlü olumsuzlukların karşısında bir hak veriyor ve arkasından da bir Zeytin Yasası var -biraz önceki sayın vekilimin de söylediği gibi- 3573 sayılı Zeytin Kanunu da asla zeytinlerin en azından yakınlarına dahi müdahale edilmeyeceğini söylüyor. Dolayısıyla, siz zeytinleri taşımakla uğraşıyorsunuz.

Maddenin içeriğine buradan başlamak istersem, Zeytin Yasası'nda sadece zeytinlerin taşınıp taşınmaması üzerine bilimsel tartışmalarla hareket edilmeye çalışılıyor, bu konuyla ilgili uluslararası kriterlerde çeşitli veriler var -yine, biraz önceki sayın konuşmacı söyledi- İtalya bu konuda çok önemli örneklerden bir tanesini deneyim olarak yapmış ama oraya gitmeye gerek yok, bizim yurttaşlarımız kendi pratiklerinden taşıdıkları zeytinden verim alamadıklarını biliyorlar. Kimseyi kandırmayın, taşınabilir tartışması falan yapmayın ama başka bir şey söylemek istiyorum: Taşınma meselesi, bir ağacın taşınması değil bir yaşamın yok edilmesiyle ilgili bir konu. Siz 400 bin dönüm arazi içerisinde bir kömür madenine vermek istediğiniz şey, şimdiye kadar oradaki yaklaşık 8 köyün tahliye edilmesini ve arkasından 40 civarında köyün de tahliye edilmesini sağlayan bir anlayış geliştirmeye çalışıyorsunuz. Dolayısıyla, mesele, bir ağacın taşınıp taşınmaması değildir, bir yaşamın ortadan kaldırılması meselesidir ama bunu çarpıtmaya çalışıyorsunuz. Bu yaşamın içinde olan insanların on yedi gündür burada oradaki tarlasındaki her şeyini bırakmış "Ben zaten hakkımı bu yasayla kaybedersem orada yaşayamayacağım. Onun için, ölürüm de burada bu yasanın geçmemesi için itiraz etmeye devam ederim." diyor, onun için burada bekliyor, sesini duyurmaya çalışıyor ama duymuyorsunuz. Ama şunu söyleyeyim ki bu ülkede artık keyfekeder, doğaya dönük yaptığınız her türlü savaşa ve her türlü kayyum politikasına karşı yürüteceğiniz çalışmaya karşı insanlar var; koltuklarınızı terk etmişsiniz, yasanızın karşısında duramıyorsunuz bile ama insanlar sizi tek tek dinliyorlar ve izlemeye çalışıyorlar.

Başka bir konudan bahsedeyim. Peki, ÇED meselesini söylüyorsunuz. Evet, teorik olarak ÇED hâlâ geçerli ama bizi kandırmayın. Ben yaklaşık yirmi beş yıldır bu ekoloji hareketinde mücadele ediyorum. ÇED meselesini üç ay içerisinde bürokratik engelleri yaparak siz sağlayamazsınız. 4'üncü ayda itiraz edip eğer vermezseniz de kabul etmiş sayıyorsunuz. Aslında mevcut koşullarda memurlarınıza "Dört ay içinde sen bir şey yapamazsın, dört ay sonra bize zaten olumlu karar verirsin." demek istiyorsunuz. Yani fiilen aslında siz ÇED'i ortadan kaldırıyorsunuz. İnsanların gözüne baka baka yalan söylemeyin, gerçek bu. Dolayısıyla, biz Komisyonda yirmi yedi saat konuşurken bunları anlattık ama maalesef kulaklar sağır, gözler görmüyor, duymuyor ve anlamıyor. Bu ülkede bu kadar birbirlerinden kopuk, bu kadar birbirini dinlemeyen ama aynı havayı soluyan, aynı topraklarda yaşayan insan olamaz. Birisi tamamen şirketler için çalışan ve bunu hiç saklamayan... İşte, Komisyon Başkanımız burada, Komisyonda açıkçası şirketlerle 7 kere görüştüğünü söylüyor ama Komisyon sözcüleriyle, Komisyonla konuşmadığını söylüyor...

MUSTAFA VARANK (Bursa) - Ben öyle bir şey söylemedim.

İBRAHİM AKIN (Devamla) - ...ve şirketin temsilcisi yirmi yedi saat bizim gözümüze baka baka bekliyor ve sonra çıkarken diyor ki: "Teşekkür ederiz." Ya bu kadar sipariş üzerine bir kanun yapılamaz, böyle bir durum olamaz ve bunun sorumlusu da şu diyor: "Biz, tabii ki şirketlerimizin ihtiyaçlarını yapacağız."

Şunu söylemek istiyorum: Evet, zeytin meselesine değindik ama bir madde var ki yürütme meselesi, kritik ve stratejik madenlerle ilgili yapılan işlerin kritik anlamda değerlendirilmesi, bizim tarafımızdan bilinmesi gerekiyor ama bilmiyoruz. Niçin "kritik" dediklerini, hangisinin stratejik olduklarını bilmiyoruz. Dolayısıyla bunun bilinçsiz bir şekilde 5 kişiye yani Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve 4 Bakanla beraber 5 kişiye bizim yetkilerimizi teslim etmek demek, bizim açımızdan kayyum demek, başka bir şey değil. Biz kayyum siyasetini on yıl yaşadık ve on yıldır ne yaptıklarını biliyoruz. Vatandaş için, millet için, halk için hiçbir şey yapmamış, tamamen onları kendi çıkar çevreleri için kullanmış bir kayyum politikasını biz yaşadık; doğa için de böyle olacağını biliyoruz. O nedenle, kusura bakmayın, bu yasayı geçirseniz bile bu ülkede halk sokakta -biraz önce okuduğum- Anayasa'dan aldığı güvenceyle mücadele etmeye devam edecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.

İBRAHİM AKIN (Devamla) - Bu yetmez, en kısa zamanda -bu Anayasa'dan- bunu durdurma konusunda kararlı bir şekilde mücadele edecek ve siz, tarihe bir avuç şirketin ihtiyaçları için yasa çıkarmakla, onun altında imza olmakla yükümlü olduğunuzu yazdıracaksınız ama bu ülkede onurlu yurttaşlar ve onun savunucusu olan milletvekilleri tarihe başka türlü geçecek.

Evet, hepimize kolay gelsin ama şunu söyleyeyim: Bu ülkede hepimiz aynı toprağı, aynı havayı, aynı suyu kullanacağız ama suyumuz da havamız da zehirlenmiş durumda. Bu ülkede yaşayamaz hâle geleceğiz. Dolayısıyla hepimizin geleceği ortak geleceğimiz diyorum.

Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)