| Konu: | Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 107 |
| Tarih: | 09.07.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) - Teşekkürler.
Değerli milletvekilleri, yine ucube bir torba yasayla karşı karşıyayız ama ben bu yasaya geçmeden önce, feminist yol arkadaşım, barış akademisyeni Aslı Aydemir'den söz etmek istiyorum. Aslı, 30 Haziranda cihatçı bir grubun Leman dergisindeki bir karikatürü bahane ederek katliam çağrıları yaptığı İstanbul'da o sokaktayken bu katliam çağrılarına tepki gösterdi. Ama sonra ne oldu biliyor musunuz? O yakacağız, öldüreceğiz diye taş ve sopalarla sokakta olanlardan tek bir kişiye soruşturma açılmadı. Aslı evinden apar topar gözaltına alındı, hâlâ tutuklu. Öncelikle derhâl Aslı'nın serbest bırakılmasını ve o katliam çağrısı yapan cihatçı grupların hapsedilmesi gerektiğini düşünüyorum; buradan tekrar Aslı'nın serbest bırakılmasını talep ediyorum.
Bir başka mesele, Meclisin hemen yakınındaki parkta "Akbelen yuvamız, vermeyeceğiz." "Havamıza, suyumuza, toprağımıza dokunmayın." diyen köylüler, çiftçiler, hemen yanı başımızda, maden yasası geri çekilsin diye bir haftadır nöbet tutuyorlar. Biraz önce onlarla birlikteydim, "Meclis devam ediyor." dedim, Meclise, milletvekillerine mesajları var. "Bu yasa geri çekilsin, biz parktayız, gelsinler bizi dinlesinler." diyorlar. Onların mesajını da buradan paylaşıyorum ve her daim de yanlarında olduğumuzu söylüyorum.
Gelelim kanun teklifine. AKP iktidarı, saray rejimi 2024'e "Emekliler Yılı" dedi, "Emeklileri ihya edeceğim." dedi; hayatı emeklilere zehir etti. Şimdi, bu torba yasayla bu zehrin dozajını artırmış vaziyette ve emeklilere âdeta bir yükmüş gibi bir dil kullanarak sanki onlar yıllarca emek harcamamış, yıllarca prim ödememiş gibi, devletin üzerinde yükmüş gibi bir dille emeklileri yaş ayrımcılığına tabi tutuyorlar, bu yaşamda sizin yeriniz yok demek istiyorlar. Bir de bunu yaparken pişkince "Temmuzda zaten zam yaptık, nelerine yetmiyor." diyorlar, "Gayet de yeterli." diyorlar. Zamla birlikte emeklinin maaşı 16.881 TL oldu, yoksulluk sınırı ise 85.000 lira. Bu emekliler bunlarla nasıl geçinecek? Tabii ki iktidarın böyle bir kaygısı yok, o sadece patronları düşünüyor, bunu biliyoruz.
Sonra gelelim bu emeklilikle ilgili meselede en temel problemlerden bir tanesine, eminim siz de sayısız mesaj alıyorsunuzdur, EYT yasasıyla Eylül 1999'dan önceki sigortalılar için bir çözüm sunuldu ama bir gün sonrasında dahi sigorta girişi yapan yüz binlerce insan emekli olabilmek için on yedi yıl daha fazla çalışmak zorunda. Prim gün sayısını doldurmuş olmasına rağmen, emekli olmak için yaş haddini beklemek zorunda kalan yüz binlerce insan bu adaletsiz ve oldukça saçma düzenlemeye "hayır" diyor. Derhâl bu mağduriyetin kaldırılması, kademeli emeklilik yasasının derhâl Meclise getirilmesi gerekiyor.
Sonra, "emekli" diyoruz ama zannetmeyin ki emekliler çalışmıyor. Çalışan emekli sayısı her geçen gün artıyor. Hatırlarsınız, daha geçtiğimiz aylarda 71 yaşındaki bir emekli inşaatta çalışırken yaşamını yitirdi. 75, 65 yaşlarındaki 2 emekli taksi durağında kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. Zaten hayatını çalışmakla geçirmiş insanlar tekrar tekrar çalışmak zorunda bırakılıyor. Kadınlar, emekli olan kadınlar zannediyor musunuz ki oturuyorlar, emekli kadınlar belki dışarıda çalışmıyor ama bütün bakım yükü onların üzerinde; hasta bakımı yapıyorlar, ev içinde bütün ev işlerini yapıyorlar ama bu tür yasalarda herhangi bir hak olarak asla reva görülmeyen bir kategori...
Bir de emeklilerin sağlık sorunları var, yaş itibarıyla birtakım sağlık sorunları var. Siz ne yapıyorsunuz? Muayene katılım payı, reçete bedeli, ilaç fark ücreti derken çoğu emekli zaten sağlığa erişemiyor. Borçlandıkça borçlanıyor emekliler. Oysa bu bütçeye baktığımızda, mesela, emeklilere böyle bir reva görülürken 2025 bütçesinde "savunma ve güvenlik harcamaları" deniliyor -siz buna savaş harcamaları deyin- 1 trilyon 680 milyar lira, Diyanete 130 milyar lira, saraya ve koruma ordusuna örtülü ödenekte olduğu için bilemediğimiz milyarlarca lira ayrılıyor. Yandaş şirketlere, ihale baronlarına, Diyanet eliyle tarikatlara, cemaatlere bütçeler sonuna kadar açılıyor; iş emeklilere, emekçilere geldiğinde ise bütün paralar tamamen kesiliyor, "Size bu kadarı yeter, zaten yaşamanız bile züldür." mesajı veriliyor emeklilere.
Sonra, kadınların emekli olması meselesine gelince zaten emekli kadın sayısı yüzde 22 çünkü kadınlar emekli olamıyor çünkü prim günleri daha düşük işlerde çalışıyorlar çünkü ev işi tamamen onların üzerinde. Ev emekçisi kadınların da emeklilik hakkı ne yazık ki yok.
Sonra, asgari ücret meselesi var. Asgari ücret artık çalışanların yüzde 50'sinin aldığı bir ücret oldu, çoğu çalışan da asgari ücretin altında maaş alıyor. Asgari ücretin enflasyona göre, yaşama koşullarına göre yılda en az 4 defa düzenlenmesi gerekir.
Bakın, bunların sonuçları ne oluyor? Zaten işsizlik var; gençler iş bulamıyorlar, iş bulsalar korkunç koşullarda çalışıyorlar. Lütfen intihar rakamlarına bakın, genç intiharları da yaşlı intiharları da hızlıca artıyor.
Peki, bütün bunlar olurken -bir de her şeyi doldurdukları gibi- ne yapılıyor bu yasada? Özel istihdam bürolarıyla kölelik rejimini resmî hâle getiriyorlar. "'Kiralık işçi.' diyerek işçiye bir nesne olarak bakıyoruz biz; 'Sadece emeğini sömürürüz, ölürse ölür.' deriz." diyerek patronların insafına bırakılıyor özel istihdam bürolarıyla.
Ayrıca, çalışma saatlerinin uzunluğu... Sekiz saat çalışma kanunu ne zaman ortaya çıktı biliyor musunuz? 1840'larda; işçi sınıfının mücadelesiyle, emekçilerin mücadelesiyle -binlerce işçi katledildi ama- o sekiz saatlik iş günü tanındı. Aradan geçti yüz yıllar ve siz şimdi çalışma saatlerini uzattıkça uzatıyorsunuz. Bakın, sekiz saatlik çalışma günü diye bir şey yok, on iki saat çalışıyorlar. Kadınların çalışma saatleri on altı saate çıkmış vaziyette ve bunlara ilişkin tek bir laf yok önümüze gelen bu kanun teklifinde. Bu yıpranma paylarıyla, bu yıpranmalarla birlikte insanlar artık yaşamda sadece ve sadece hayatta kalmak. O hayatta kalmanın bedeli olarak da ne yazık ki inşaatlarda ölmekle, yerlerinden edilmekle karşı karşıya kalıyorlar. 16 bin lira emekliye reva görülen, 16 bin lira bir market alışverişi bile değil. Bunu bilmiyor musunuz? AKP bunu bilemeyecek durumda mı? Tabii ki biliyor ama umurunda değil. Ama umurunda değil, aynen maden yasasında olduğu gibi şirketler kapıda bekliyorlar, Maden yasası geçsin diye övgü üstüne övgü sunuyorlar AKP iktidarına. AKP, o şirketlere kulağını açtı; bir haftadır orada "Maden yasası geri çekilsin." diyen emekçilerin, işçilerin, kadınların sesini duymuyor. Ama biz biliyoruz, işçi sınıfı nasıl 1840'lardan itibaren haklarını direnişle, mücadeleyle aldıysa önümüzdeki dönem emekçilere, işçi sınıfına, kadınlara mücadele, direniş görünüyor ve biz de bu direnişlerin bir parçası olarak onlarla birlikte eşit, özgür; sömürünün olmadığı, tüm halkların barış içinde yaşadığı, herkesin insanca yaşadığı; kültürel, ekonomik, sosyal, toplumsal haklarını aldığı, mutlu olduğu bir ülke için çalışmaya, direnmeye devam edeceğiz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)