Konu: | Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 107 |
Tarih: | 09.07.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA NEJLA DEMİR (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, Hükûmetin alışkanlık hâline getirdiği bir torba yasa dayatmasıyla karşı karşıyayız. Halkın sırtına yeni yükler bindiren bu düzenleme yine oldubittiye getirilerek tartışmasız yasalaştırılmak isteniyor. Türkiye ekonomisi artık yoksulların düzenli bir şekilde ezildiği, zenginlerin ise şaha kalktığı bir tabloya çoktan dönüşmüştü zaten. "Üç ay kemer sıkın, beş ay dişinizi sıkın; ekonomik kriz bitti, bitecek." denilerek geçiştirilen sürecin sonunda değişen tek şey, sayısı 20 milyonu aşan sosyal yardıma muhtaç kişi oldu. Açıklanan son verilere göre şu anda yoksul sayısı ise 18,6 milyonu aşmış durumda. Tabii, bunların yanında artan bir sayı daha var, o da dolar milyonerleri. Evet, dolar milyoneri zenginlerin sayısı da 7 bin kişi daha artmış. Şaşıran var mı? Zannetmiyorum. Demek ki iktidarın izni ve desteğiyle krizi fırsata çevirenlerin sayısı da artmaya devam etmiş. İktidarın "Ekonomi şahlanıyor." sözünden kastı, sayıları artan dolar milyoneri zenginleri olsa gerek çünkü görünürde işçinin, emekçinin, emeklinin şahlanmadan payına düşen pek bir şey yok. Hâl böyleyken Cumhurbaşkanı kararname çıkarıyor, AYM "aykırı" diyor, iptal ediyor kararları ama bir süre sonra AYM'nin iptal ettiği kararları torbaya doldurup doldurup önümüze koyuyorsunuz. Sonra da içinde toplumsal kesimlerin görüşlerinin olmadığı, STK'lerin olmadığı, meslek gruplarının, meslek örgütleri sendikalarının görüşlerinin alınmadığı, belirtilmediği bir yasayı oy çokluğuyla Meclisten geçiriveriyorsunuz. Peki, bu Genel Kurul, halkın iradesi olan buradaki yüzlerce milletvekili bu sürecin neresinde kalıyor? Bu olanlar tam bir otokrasi örneğidir, halkın iradesini yok saymadır.
Gelelim torba yasanın en çok konuşulan maddesine yani emekli maaşlarına. İktidar emekliye bir jest yaptı ki yaptığı jestin büyüklüğünün altında ezim ezim eziliyor olabilir çünkü tam 2.412 TL zam yaptı. Emekli konusunda benim aslında asıl anlamaya çalıştığım durum şu: Bir insan emekli olduktan sonra ne değişiyor da ona reva görülen hayat standardı bu kadar düşüyor? Zorunlu olarak porsiyonları mı küçülüyor, yediği ekmek sayısı mı azalıyor, içtiği su miktarı mı eksiliyor? Nedir bu emeklilere uygulanan "Ne açlıktan öl ne de tam doy!" politikası? Gerçekten tüm ömrünü çalışarak geçirmiş insanların gün yüzü görmeden bu dünyadan göçüp gitmesi sizleri hiç rahatsız etmiyor mu?
Bakınız, 2008'den bu yana, çıkarılan 5510 sayılı Yasa'yla emeklilik hakkı zaten imkânsız hâle gelmişti. Bugün milyonlarca emekli asgari ücretin üçte 2'sine talim ediyor. İşte, budur sizin sosyal devlet anlayışınız, budur sizin emekliye sunduğunuz haklar! Yaşam pahalılığı bu kadar çekilmez hâle gelmişken bir de temel ücret hâline getirilen asgari ücret meselesi var. Bildiğiniz üzere, 2025 yılı içinde yüzde 30 zamla asgari ücret 22.104 lira olmuştu. Yoksulluk sınırı 85 bin TL iken asgari ücret yoksulluk sınırının sadece dörtte 1'i oranında yani bir ailede 4 kişi asgari ücretle çalıştığında ancak yoksul olabiliyor. Şimdi, açlık sınırının bile altında kalan asgari ücrete "Geçinmek için idealdir." deyip biraz sonra el kaldıracak milletvekillerine soruyorum: Sizler rahat rahat alışverişlerinizi yaparken marketlerde reyonlara bakıp bakıp eli boş bir şekilde dönen insanlar "Yılda bir defa et yiyebiliyoruz, sebzeyi, meyveyi zaten unuttuk." diyen insanlar sizleri hiç düşündürmüyor mu? Bakın, geçenlerde alışveriş yaparken bir kalıp peyniri 3 defa reyondan çıkarıp tekrar reyona bırakan birisiyle karşılaştım ve dedim ki: Acaba bu kişi ne kadar para kazanıyor? Acaba çocukları var mı? Varsa kaç çocuğu var ya da ne kadar kira ödüyor ki bu kadar hassas bir hesap yapmak zorunda kaldı ve elindeki peyniri tekrar bırakmaya karar verdi? Aslında hayat hikâyesi Türkiye'nin bir özeti şeklindeydi, zamanım olsa geniş geniş anlatmak isterdim burada. Yani bu ülkede milyonlarca kişi bırakın yoksulluğu, resmen açlıkla asgari bir yaşam sürdürmeye zorlanılıyor. Bu tabloya rağmen, iktidar asgari ücretle geçinilebileceğini iddia ediyorsa biz de "Buyurun, siz geçinin." diyoruz. Birazcık empati yapın istiyoruz, biraz empati neticede göz çıkarmaz. Tam da bu noktada Komisyonda asgari ücretin en az 40 bin liraya çıkarılması için önerge sunduk. En düşük emekli maaşının yoksulluk sınırının en az yarısı oranında olması gerektiğini söyledik ama AKP ve MHP tarafından reddedildi çünkü onlara göre hesap enflasyonla değil, itaatle yapılıyor.
Sayın milletvekilleri, bu torba yasaya bir de emekçinin çalışma saatlerini ve izin haklarını esnetme maddeleri serpiştirilmiş. Malum, bu ülkede emekçiler için "esneklik" demek, kibarca "Daha uzun saatler hak talep etmeden çalış." demek. "Dinlenmek" kavramı da zaten sayenizde onlar için artık bir hayal. Turizm sektörüne getirilen haftalık izin düzenlemesiyle haftada bir gün olan izin artık on güne yayılacakmış yani "Biriken izinleri birleştirip yorgunluktan bayılınca kullanabilirsiniz." deniliyor. (DEM PARTİ sırlarından alkışlar) Turizm sektörü zaten mevsimlik iş, düşük ücret, fazla mesai, sıfır sigorta ve sıfır sendika cehenneminde çalışıyor, şimdi, haftalık izin hakkını da tırpanlamaya çalışıyorsunuz.
Arkadaşlar, torba yasanın en tehlikeli maddelerinden biri de özel istihdam bürolarıyla ilgilidir. Görünürde "iş arayan ile işvereni buluşturma" denilse de gerçekte bu sistem işçiyi işverene kiralayan bir kölelik modelidir. Bu bürolar emekten komisyon alan aracı kurumlara dönüşmüş durumda; çalışanın alın terinden pay kesiliyor, güvencesizlik kalıcı hâle geliyor. Kıdemi, sendikalaşmayı, iş güvencesini ortadan kaldıran bu yapı iktidarın yeni nesil taşeron sisteminden başka bir şey değildir. Maalesef, bu düzenleme de daha öncekiler gibi emeği yok sayıyor, toplumsal adaleti reddediyor, halkı dışlıyor çünkü mevcut sistem ret ve inkâr politikalarından gücünü alıyor. Oysa biz biliyoruz ki barış, demokrasi ve adalet ancak emeğin değer gördüğü, herkesin eşit ve onurlu bir yaşam sürebildiği bir toplumda yeşerir. Bunun için eşitliğin ve adaletin esas alındığı demokratik bir düzenin yeniden inşası için mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Unutmayalım ki emeğin gerçek değeri yalnızca ücretle değil güvenceyle, saygıyla ve adaletle ölçülür. Yasama sürecinde tüm toplumsal kesimlerin söz hakkının olduğu, sendikaların, meslek örgütlerinin ve yurttaşların görüşlerinin dikkate alındığı bir sistem inşa etmeden ne yoksulluk ne de emek sömürüsü biter. O yüzden çağrımız nettir: Demokratik bir Türkiye için, adil bir ekonomik düzen için, emeğin onuru için herkesi barış ve demokratik toplum çağrısına ses vermeye ve görev almaya davet ediyoruz.
Genel kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)